| Konu: | YARGILAMA SÜRELERİNİN UZUNLUĞU İLE MAHKEME KARARLARININ GEÇ VEYA KISMEN İCRA EDİLMESİ YA DA İCRA EDİLMEMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT ÖDENMESİNE DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 09.01.2013 |
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, "Gerçekten, bu yasa ile yapılmak istenen nedir? diye sorulduğu zaman, 16.500 davayı nasıl eritirim ve bunun için de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanlığıyla, Avrupa Konseyiyle, Bakanlar Komitesiyle bunun pazarlığını nasıl yaparım, nasıl çözerim?.."
Şimdi, burada, "Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile İlgili, Mahkeme Kararlarıyla İlgili Tazminat Ödenmesine Dair Kanun" deniyor. Şimdi, bir ay sonra bu maddeye göre idari komisyonlar kurulacak, güzel. Başvurular gelecek. Nereden gelecek? Avrupa Mahkemesinden. Avrupa Mahkemesindeki başvurular buraya nasıl geri gelecek? Bu yasa Köşk'ten döndükten sonra, hemen oradan buraya mı gelecek? Hayır, oradan bir kararla gelir. Peki, Anayasa 90'ıncı maddeye göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bir ulusal üstü sözleşme mi? Evet. Bu Mecliste bu Sözleşme onaylandı mı? Onaylandı. Tasdik edildi mi? Edildi, depo edildi ve yürürlükte. Bu 16 bin davanın farzımuhal mahkeme kararını verdi ve Türkiye'ye geri gelecek. 47 tane Avrupa Konseyi üyesi devlet var, hepsi bu yargının tarafı ve devlet başvuruları var. Şimdi soruyorum: Madde 36'ya göre üçüncü bir tarafın, devletin müdahil olduğu bir davada, siz, yabancı bir başvurucunun davasını -Türkiye aleyhine- nasıl getireceksiniz Türkiye'ye? Yani, şimdi, bu? Kanunla Anayasa değiştirilmez, kanunla sözleşme değiştirilmez, kanunla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine karar verdirilmez; sorun burada, bunu anlatmak istiyoruz.
"Yargılama süreleri uzundur." diyorsunuz, kabul. Şimdi, komisyonu bir ay sonra kuracaksınız, güzel. Bu komisyon, dokuz ayda karar verecek. Hangi dosyada? Önüne gelen dosyada. Önüne dosya ne zaman gelecek? Bir sene dokuz ay sonra. Bu komisyonun verdiği kararı beğenmezse vatandaş ne yapacak? İdari yargıya gidecek. İdare mahkemesinin kaç senede karar verdiğini bütün hukukçular bilir. Yani idari yargıya intikal eden bir dava altı yedi seneden önce sonuçlanmıyor. Yani ister istemez insanın aklına şu soru geliyor: Yargıda da 2023 hedefiniz bu mu? Bu olmamalı, bu, yanlış bir hedeftir.
Bakın, kadastro davaları, tapulama davaları, gayrimenkul davaları, kamulaştırma davaları, mülkiyet davaları, konusu akçe olan bütün davaları eğer çözebiliyorsanız komisyonda, evet, çözün, size destek verelim, konusu akçe olan ama konusu kişiye bağlı, kişi hürriyeti olan, kişi hürriyeti, kişilik hakları ve kişilik haklarıyla bağlantılı hakları siz bu tazmin komisyonlarına hapsedemezsiniz. Şimdi, zaten yargılama yapmışsınız, sonuç almamışsınız; vatandaş gitmiş, Avrupa Mahkemesine başvurmuş.
Şimdi bir şey daha soracağım yani hakikaten merak ediyorum, bütün milletvekilleri arkadaşlarıma da soracağım. Meclis, Türk Ceza Kanunu'nu çıkardı, temel kanun. Sonra neyi çıkardı? Ceza Muhakemeleri Kanunu'nu çıkardı. Kaçtı? Sene 2005'ti. Şimdi kaç? Sene 2013. Kaç sene geçti? Sekiz. Sayın Bakan, bu istinaf mahkemeleri ne oldu Allah aşkına? Sekiz senedir çalışmayan istinaf mahkemeleri var, kurulmamış. Ataması yapıldı bölge mahkemeleriyle, makamlar oluşturuldu ama istinaf mahkemeleri yok. Şimdi, istinaf mahkemelerini de kurduğunuz zaman siz yargılamayı kısaltmış mı olacaksınız?
Şimdi, Türkiye'nin gerçeğini görmemiz lazım. Vatandaş polis tarafından yakalanıyor, karakolu geçiyor, savcının önüne geliyor. Savcının önünden tutuklama hâkimine gidiyor. Tutuklama hâkiminden sonra dosyası hazırlıkta bekliyor. Bekleyen dosyanın iki sene, üç sene sonra iddianamesi düzenleniyor -özel yetkili mahkemelere özgü özellikle bu durum- ve üç sene yargı önüne çıkmadan tutuklu kalan binlerce sanık var. Örneğin, bazı KCK davalarında da ana dilde savunma nedeniyle yargılama sürmüyor. Başka davada savunma hakkı kısıtlandığı için sürmüyor. Yani olağanüstü mahkemelerde mutlaka bir arıza var. Bu arızalar bir tek şeyle giderilir: Bunları kapatacaksınız arkadaşlar. Bunun bir tek çözümü var. Olağanüstü yargıyı, olağanüstü mahkemeleri kapatmanın dışında çözüm yoktur. Bu mahkemeler bir gün gelir sizi de? Ki bulmuştur geçmişte; sizinle de uğraştılar, size de yargılamalar yaptılar, sizin de partinizi kapatmaya çalıştılar. Aynı durum bütün partiler için de söz konusu.
Şimdi, buradan şunu açıkça söylemek istiyoruz: Burada vatandaş -sözleşmenin 17'nci maddesinde- Hükûmete diyecek ki "Yüksek sözleşmeci taraf olarak siz hakları kötüye kullanamazsınız." Bunu sorgulayacak, "Siz bu yasayla bunu kötüye kullanıyorsunuz." diyecek. Yani yeni bir problem çıkaracaksınız. Üçüncü tarafın müdahalesinin önüne geçemeyeceksiniz. Bir Alman vatandaşın davasına Alman hükûmeti taraf olup müdahil olduğu zaman siz onu idari komisyonunuza getiremeyeceksiniz. Bırakın onu, madde 53'te -bu çok açık bir hüküm- "Tanınan insan haklarının korunması" denen bir hüküm var. Bunun üzerine, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ni, 2 sözleşme olarak, ekonomik, sosyal sözleşmeyi Türkiye kabul etti, orada da adil yargılanma olayı var. Şimdi, hem bölgesel sözleşmede hem uluslararası sözleşmede bunlar var. Şimdi soruyorum: Bu yasa çıkınca gizli dinleme bitecek mi, gizli tanık bitecek mi, gizli delil bitecek mi, böcekler gidecek mi? Soruyoruz çok net: Bu ön yargılı, siyasallaşmış yargı, ideolojik ve düşman hukukunu uygulayan yargı siyasi tutuklulara 12 Eylül darbesinden daha zalim davranmaya devam edecek mi? Ya, bir ülkede toplumsal barışın, demokratikleşmenin ölçütleri var. Eğer sen vatandaşına karşı adil davranmazsan toplumsal barışı sağlayamazsın. Bunun da 2 yolu var; adalet için de para ve güç gereklidir. Bütçeniz bu kadarsa, sizin bütçenizin üstünde bütçesi olan polisin, emniyetin, jandarmanın, komutanlığın, İçişleri Bakanlığının, TSK'nın, Millî Savunma Bakanlığının sizin 10 katı bütçesi var. Silah onlarda, para onlarda, sizi niye adalet olarak düşünsünler ki? Yani hakikaten, para, güç kimdeyse "Adaleti de ben uygularım." diyor. O zaman bunun yer değiştirmesi lazım. Yani bu ülkede rotanın sağlanmasının bir tek yolu var: Adalet Bakanlığı bütçesini düzenleyeceksiniz, güvenliğe harcadığınız paranın, bütçenin büyük bir bölümünü Adalet Bakanlığına aktaracaksınız; Adalet Bakanlığının kolluğunu oluşturacaksınız, onun bağımsız kolluğu kendi görevini yapacak, ceza infaz kurumunu jandarmadan alacaksınız, jandarma cezaevinden mahkemeye götürme, getirme işlerinde artık olmayacak ama o boşluğu doldururken de eğitimli, akademi okumuş, Adalet Akademisi mezunu, yeni bir görevli nesli yetiştireceksiniz; ücreti, ekonomisi, konutu, imkânı, güvenliği olacak personel yetiştireceksiniz. Siz, bu personelle o zaman adaleti daha iyi sağlayabilirsiniz. Şu anki koşullarda, mevcut olağanüstü mahkemelerde, F tipi cezaevlerinde adalet yoktur; zulüm vardır, tecrit vardır, burada izolasyon vardır. Oradaki koşullarla ilgili her gün her milletvekiline onlarca mektup geliyor. Bunların çözümü üzerinde kafa yorarsak sonuç alırız. Bunun çözümü üzerinde yorulmazsa kafalar, aynı, her gün periyodik olarak devam eder; Şanlıurfa Cezaevinde yangın çıkar, bir gün bir başka cezaevinde? Şimdi de İzmir Şakran Cezaevinden sürekli şikâyet mektupları geliyor. Bunların çözümü için doğru bir strateji izlenmesi gerekiyor. "Portatif çözümler, perakendeci çözümler çözüm değildir." diyoruz, bunu da yanlış bir yasa olarak görüyoruz.
Saygılarımla? (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.