| Konu: | ASKERLİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN (S.S.:82) |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 29.11.2011 |
CHP GRUBU ADINA ALİ DEMİRÇALI (Adana) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, bugün içerisinde bulunduğumuz tarihsel süreç bizleri son derece önemli sorumluluk alanlarıyla karşı karşıya bırakmaktadır. Türkiye, bugün küresel çapta değişimlerin yaşandığı büyük bir coğrafi büyüklüğün tam ortasındadır. Kuşkusuz bu durum bizleri yeni ve büyük bir gelecek inşa etme konusunda uyarmaktadır. Çevremizde meydana gelen bu önemli değişim süreçleri karşısında Türk Parlamentosu tarihî bir sorumlulukla karşı karşıyadır yani bizler bugün yeni bir tarih yapmakla karşı karşıya bulunmaktayız.
Burada tarihî soru şudur: Bizler hızla değişen ve gelişen bir dünyada Türk devletini ve milletini yeni, uygar ve çağdaş bir modele mi taşıyacağız yoksa kendi sorunları içerisinde bocalayan ve kendi tarihlerini yazamayan geri bir toplum olarak mı bırakacağız? Maalesef üzülerek söylüyorum, bugün AKP İktidarı Türkiye'yi kendi tarihsel doğrularından ve birikimlerinden uzak, sahte, özümüze yabancı ve küresel dayatmaların etkisiyle dönüştürmeye çalışmaktadır.
Burada önemle vurgulamak istediğim husus, Türkiye'nin kendi dinamiklerini anlayan ve algılayan bir yüksek akılla meselelerine bakmasının önemidir. Bu hususları sırayla sizlere ifade etmeye çalışacağım.
Sayın milletvekilleri, Parlamentonun gündeminde var olan bedelli askerliğe ilişkin yasa hakkında görüşlerimi ifade etmeden önce parlamenter rejime yönelik iki tehlikeye yüce Meclisin dikkatini çekmek istiyorum. Birincisi; Parlamentomuz, üzülerek ifade etmeliyim ki toplumumuzu yeterince temsil etmemektedir. Bunu yüzde 10 seçim barajı nedeniyle Parlamentoya temsilcilerini gönderememiş yurttaşlarımızı ifade etmek için söylemiyorum, bundan daha vahim bir şeye dikkatinizi çekmek için söylüyorum. Seçilmiş, mazbatasını almış ancak Parlamentoya gelemeyen, gelmesi engellenen 8 milletvekili için söylüyorum.
Değerli milletvekilleri, düşünün ki yurttaşlar kendilerini temsil etsin diye milletvekilleri seçiyor. Yüksek Seçim Kurulu seçimlerin seçim hukukuna uygun olduğunu onaylıyor ve seçilen milletvekillerine mazbatasını veriyor ama seçilmiş vekiller, bizler gibi seçilmiş vekiller aramızda yok. Bu konu gündeme geldiğinde Sayın Başbakan "Mahkemelere emir ve talimat mı verelim?" diyor.
Sayın Başbakan, sayın iktidar milletvekilleri; biz mahkemelere bu yönde emir ve talimat vermenizi değil, mahkemeler üzerinden elinizi, zihniyetinizi çekmenizi istiyoruz. Biz güdümlü yargıdan değil, yargı bağımsızlığından yanayız, bu başka bir konu. Bizim istediğimiz, yargının seçilmiş bir milletvekilini yani yasa yapma gücüne katkı koyacak, billurlaşmış bir iradeyi içeride tutma olanağı veren yasa maddesini el birliğiyle değiştirerek Parlamentoyu ve çıkaracağı -bugün görüştüğümüz yasa da dâhil- tüm yasaları meşruiyet sakatlığından kurtarmaktır.
Bilindiği gibi, yakın sayılabilecek bir zamana kadar yasalarımızda idam cezası vardı. Mahkemelerimiz idam cezasını gerektiren bir fiili işlemiş zanlıya yasal norma uygun olarak idam cezaları veriyordu. Parlamentomuz ülkenin ve dünyanın geldiği koşulları değerlendirerek idam cezasını yasalarımızdan çıkardı. Kimse artık, hiç kimse istese bile böyle bir ceza veremez. Yani hâkimin elindeki hukuk normu değiştirildiğinde hâkim, var olan hukuk normuna göre hareket eder. Tutuklu milletvekilleri konusunda yapılacak basit bir yasal düzenlemeyle yargıca müdahale değil, hukuk sistemine bir müdahaleyle daha özgürlükçü, daha demokratik bir ortam yaratabilir ve arkadaşlarımızı aramızda görmemiz mümkün olabilir.
İktidar partisinin önemli aktörlerinden olduğu tartışmasız olan Sayın Bülent Arınç, ben bir siyasetçi ve milletvekili olarak her şeyi bir kenara bırakarak, şu anda milletvekili seçilmiş olmasına, mazbatasını almış olmasına rağmen Parlamentoya gelerek ant içme fırsatı bulamayan arkadaşlarımız için "Görüşlerinin hiçbirini paylaşmadığım hâlde üzülüyorum çünkü onların içeride tutuklu kalması millî iradeye saygısızlıktır. Milletin seçtiği bir insan Parlamentoya gelir ve yasama görevine başlar. Birincisi, yasama organı olarak biz bunu yapmalıyız." diyor. Gelin, bu millî iradeye saygısızlığı hep beraber kaldıralım.
Sayın milletvekilleri, ikinci olarak, Sayın Başbakanın 21 Kasım Salı günü grup toplantısında bedelli askerliğe ilişkin görüşlerini açıklama tarzına dikkatinizi çekmek istiyorum. Sayın Başbakan daha yasa teklifi komisyonlarda bile görüşülmeye başlamamışken dövizli askerlik konusunda "Otuz sekiz yaş sınırını kaldırıyoruz. 10 bin avro bedelli askerlik hakkı getiriyoruz. Bedelli askerlik ise henüz askerlik hizmetine başlamamış otuz yaşından gün almış olanlar bu kanunun yürürlüğe girdiği andan itibaren bu hakkı kazanacaklar. Altı ay içinde başvuranlar 30 bin TL karşılığında bu haktan yararlanabilecekler. 30 bin TL, isterse peşin isterse yarısı peşin yarısı da daha sonra ödenebilecek. Bu hakkı kazananlar yirmi bir gün askerlik hizmeti de yapmayacaklar." diye noktayı koydu. Haber başlıkları da, hatırlayın, "Bedellide Başbakan son noktayı koydu." diye çıktı.
Değerli arkadaşlar, eğer Başbakan son noktayı koyduysa biz burada ne yapıyoruz? Bu yaklaşım, parlamenter sisteme ve yüce Parlamentomuza saygısızlık değil de nedir?
Parlamenter demokratik bir sistemin Başbakanı, bir yasa tasarısını, altını çizerek tekrar söylüyorum, bir yasa tasarısını böyle mi sunar? Bu yaklaşım, iktidar ve yandaşlarının çok kızdığı, çoğunluğun diktası değil de nedir? Parlamenter demokratik bir sistemde bir başbakandan beklenen, bir yasa tasarısı hazırladıklarını, yasa tasarısının bazı unsurlar içerdiğini, muhalefet partileriyle de iş birliği hâlinde bir uzlaşmayla bu yasayı Parlamentodan geçirmek istediklerini ifade etmesi ve yasayı en geniş katılımla yasalaştırmaya çalışmasıdır.
Değerli milletvekilleri, özellikle iktidar partisine mensup milletvekilleri arkadaşlarıma sesleniyorum: Bulunduğunuz konumun bilincine varın. Siz milletin vekilisiniz. Hani bir söz vardır "Şeyh uçmaz, mürit uçurur" diye. Eğer Başbakanın bu sözlerine, parlamenter rejimin refleksiyle karşılık verilmez ise Sayın Başbakan "Ben yaptım oldu, ben ne istersem o olur" mantığına kapılır. Eğer Başbakan bu mantığa kapılır ve böyle hareket ederse, ortada parlamenter bir rejim yerine, başka rejim çeşitlerini telaffuz etmeye başlarız. Bu kaygı vericidir, bu üzüntü vericidir.
Üzülerek belirtmek isterim ki neredeyse tüm basın yayın organları da Başbakanın bu parlamenter sisteme aykırı yaklaşımına tepki yerine, söylenenlere çanak tutan bir yaklaşım içerisine girmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet tasarısı olarak da gelse bir yasa tasarısının, Parlamentoda teorik olarak da olsa değişme ihtimali olduğunu kabul etmek ve buna göre tavır almak durumundayız. Eğer parlamenter rejimde yürütmeden gelen tasarılar, Parlamentoda hiç değişikliğe uğramadan geçiyorsa orada rejim açısından bir sorun var demektir. Bu sıkıntıyı görmemiz, anlamamız, ifade etmemiz gerekir ki bu sıkıntıyı yaşatanlara da ders olsun ve akıllarını başlarına toplasınlar.
Türkiye Cumhuriyeti parlamenter demokratik bir sistemdir. Aksaklıklarına rağmen bu sistemi yürütmek boynumuzun borcudur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)