GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ELEKTRİK PİYASASI KANUNU İLE ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:53
Tarih:16.01.2013

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun ilgili maddeleriyle alakalı verilen kanun teklifi ve yine, ÖTV'yle alakalı kanun tasarısı üzerinde Hükûmetimiz adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, buraya bir kanun tasarısıyla beraber, şu anda, Enerji Komisyonunda görüşülmek üzere 41-42 maddelik bir kanun tasarısı aktarılmıştı, ama burada görüştüğümüz ve süreye taalluk eden kısımlarla alakalı, Sayın Başkanımız Mücahit Bey'in ve arkadaşlarının verdiği kanun teklifiyle beraber şu anda Plan Bütçe Komisyonunda, bu meseleleri daha hızlı görüşme imkânına sahip oluyoruz. İnşallah, Komisyondan geçmiş olmak kaydıyla yine onaylarınıza o dediğim kanun tasarısı da getirilmiş olacak ve sektörü enine boyuna burada konuşmuş olacağız.

Değerli arkadaşlar, şu ana kadar grup adına yapılan konuşmalarda ve teklif adına yapılan konuşmalarda birbirinden güzel katkılar kondu. Bunların her birisi enerji sektörünün daha da düzenlenmesi ve olgunlaştırılması adına yapılan tavsiyelerdi. Bunların her birini Bakanlığımız adına dikkate aldığımızı söylemek isterim.

Tabii, Türkiye büyüyor ve Türkiye, dünyanın ortalama büyüme hızından daha hızlı büyüyor. Enerji sektörü de ekonominin büyüme hızından daha hızlı büyümek zorunda ki arzla alakalı çeşitlendirmeyi artırmış olalım. Tabii, Türkiye büyürken değişiyor ve bu değişim sırasındaki büyümeyi yönetmek aslında daha da dikkatli olmayı gerektiriyor. Biz enerji sektöründe, yaklaşık 128 milyar kilovatsaatlerden -ölçülmüş- 242 milyar kilovatsaatlere çıktık ve özel sektörün payını artırarak, hem üretimde hem de dağıtımda. Tabii ki bunları yaparken bir geçiş dönemi sözleşmeleri ve uygulamaları vardı. Tarihi itibarıyla da elektrik dağıtım hizmetlerinin 2012 yılının sonuna kadar tamamen özelleşeceğini kabul ederek, bunları önceden düşünmüştük, takvimimiz böyleydi? Şu veya bu gerekçeyle elektrik dağıtımlarının özelleştirilmesi, içinde bulunduğumuz yıla kaldı. Dolayısıyla, ister dağıtım faaliyetlerinin isterse perakende faaliyetlerinin ayrıştırılması, muhasebelerinin ayrıştırılmasıyla alakalı konu tabii ki süre uzatımına tabi oldu, her birinin kendine has gerekçesi var.

Dışa olan bağımlılığımız ve arz güvenliğiyle alakalı konular daima masamızın üzerinde bulunan konulardır değerli arkadaşlar. Bizim şu anda arz güvenliğiyle alakalı herhangi bir sıkıntımız yoktur, şu anda hem elektrik piyasalarında hem de doğal gaz piyasalarında böyle bir konu söz konusu değildir. Ancak dediğim gibi, Avrasya'nın gerek Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, gerekse içinde bulunduğumuz coğrafyanın geçen yılki büyüme hızı yüzde yarımlar civarında, eksi mertebesindedir, yani küçülüyor. Doğal gazda yüzde 15'ler civarında, küçülen piyasalar var, ülkeler var. Ama biz, yüzde 8,1'ler civarında üretim tesislerinin büyümesiyle karşı karşıya kaldık. Bu, Türkiye açısından, ülkemiz açısından sevindirici bir durumdur.

Tabii, dışa olan bağımlılığımızın azalmasının en önemli gerekçesi şu olacak arkadaşlar: Biz, ürettiğimiz enerji politikaları ve stratejileri çerçevesinde yenilenebilir enerji kaynaklarına, yani, su, rüzgâr, güneş, jeotermal, biyokütle gibi kaynaklara ve yerli kaynaklarımızı, kömür gibi kaynaklarımızı yapabildiğimiz oranda bağımlılığımız azalacaktır.

Ama şimdi dikkatinizi çekmek isterim. Su kaynaklarının yapılmasıyla alakalı; HES'lerin yapılmasıyla alakalı zaman zaman itirazlar görüyoruz. Bunların, çok az bir kısmı haklı olmak kaydıyla, genelinde, kalkınmaya dayalı bir itirazın olduğunu, yani enerji kaynağına değil ama kalkınmaya dayalı bir itirazın olduğunu görüyorum üzülerek. Rüzgâr kaynakları için de aynı şey söz konusu. Bugün, Türkiye'nin 4 tane büyük kuş göç yolu var. Biz buralarda rüzgâr santrallerinin yapılmasını tabii ki doğru bulmuyoruz ama onun haricindeki yalnızca kuş göç yoluyla alakalı gerekçeler gösterilerek rüzgâr santrallerinin yapılmasına mâni olmak doğru bir gerekçe değil.

İster küçük olsun ister büyük olsun, miktarı ne olursa olsun yerli kaynaklarımızın ve yenilenebilir enerji kaynaklarının her yapılmayışı bize yol, su, köprü olarak değil, mutlaka ithal kaynaklarla alakalı vereceğimiz siparişlerin artmasına sebep olur.

Her 1 kilovatsaati elde etmek için hangi enerji kaynağından yararlanıyor olduğumuzu açıkça ortaya koymamız lazım. Zaman zaman söylüyorum, enerji kaynaklarının kabiliyetleri ve birbirine göre fırsat ve tehditleri farklıdır. Türkiye'de bir yılda 8.640 saat içerisinde 1.800 saat çalışacak kaynak var, güneş gibi; 2.400 saat çalışacak kaynak var, rüzgâr gibi; 3.500-4.000 saat çalışacak kaynak var, su kaynakları gibi; 6.500-7.000 saat çalışacak olan kaynaklar var, kömür gibi; 8.000 saat çalışacak kaynaklar var, doğal gaz gibi, nükleer gibi. Dolayısıyla, her birinin yaptığı iş farklı yani 100 megavatlık bir tesis kursanız, bütün bu saydığım enerji kaynaklarıyla alakalı size dönen işleri farklıdır.

Biz, taban yükleri oluşturmada yerli kömürümüzü, bir miktar, ithal kömürümüzü, doğal gaz kaynaklarını ve nükleer kaynakları tabana oturtmak istiyoruz. Biz, bunlara "baz yük" diyoruz. Ondan sonrasıyla alakalı, yine önem verdiğimiz ve şu anda yenilenebilir enerji kaynaklarıyla alakalı, sürdürülebilir enerji kaynakları politikalarını tartıştığımız? Dün Abu Dabi'deydik ve yerli kaynakları, yenilenebilir enerji kaynaklarını en fazla kullanan ülkeler arasında sayıldık çünkü yüzde 8'ler civarında, yüzde 10'lar civarında, hatta on yıl içerisinde bunları yüzde 15'e çıkarmaya çalışan ülkeler var ama Türkiye, şu anda yüzde 25'ler civarında yani her üretilen elektriğin dörtte 1'i su kaynaklarımızdan ve 2.200 megavatlara çıkardığımız rüzgâr kaynaklarından ve yeni yeni başladığımız güneş kaynaklarıyla beraber yapılmaktadır.

Bazı arkadaşlarımız bize iyi niyetli bir tavsiyede bulunuyorlar "Nükleeri siz destekleyeceğinize biraz daha fazla para verin de güneşi destekleyin." diyorlar. Aslında, yanlış bir şey değil, biz de  zaten öyle yaptık. 13,3 dolar sentler civarında her üretilen güneşin serbest piyasada satılmıyor olması hâlinde on yıl süre boyunca alacağımıza garanti verdik. Neye garanti verdik? Güneşe garanti verdik. Nükleerle alakalı eskalasyonsuz alım fiyatımız 12,35 dolar senttir arkadaşlar. Yani bizim güneşe verdiğimiz para, nükleere verdiğimiz paradan daha yüksek miktardadır. Biz de o yüzden, bu yapılan iyi niyetli tavsiyelerin aslında yerine getirildiğini o tavsiyeyi yapan arkadaşlarımızın da mutlaka bilmesi lazım.

Tabii, BDP'den arkadaşımız bahsettiler, biz böyle bir ayrımcılığa ister diyalektik olarak, ister mantalite olarak, isterse ideoloji olarak ne derseniz deyin, adını ne koyarsanız koyun ülkemizde doğu, batı, kuzey, güney ayrımının yapılmasını çok ama çok yanlış buluruz. Hiçbir vatandaşımıza doğuda üretilen ister HES'ler, Atatürk'tü, Keban'dı, Karakaya'ydı, hangi barajda olursa olsun üretilen elektriğin bir bölgeye bir müktesep oluşturmadığını ve oradaki vatandaşlarımızın elektrik faturalarını ödememe gibi bir yetkiye bu vesileyle sahip olmayacaklarını mutlaka bilmemiz lazım. Burada rakamlara girmek doğru değil. O barajlardan üretilen elektrik, Türkiye'de kullanılan elektriğin yüzde 8'leri, 10'ları mertebesinde ama ödenmeyen fatura miktarı daha yüksektir. O yüzden, biz burada işin kemiyetinden, rakamlarından bahsetmek yerine işin keyfiyetine önem veriyoruz ve doğuda üretilen elektriğin batıda, batıda üretilen elektriğin kuzeyde, nerede olursa olsun kullanılmasının bir yeknesak enterkonnekte sistemiyle beraber yürüdüğünü bu vesileyle belirtmek isterim.

Tabii, dağıtım şirketlerinin ayrıştırılmasıyla beraber bir vergi zayiinden bahsedildi. Arkadaşlar, olmayan verginin, ihdas edilmeyen verginin kaybı olmaz. Zaten kurumlar vergisinde, bir bölünmeden dolayı kurumlar vergisi tahakkuk etmez. Peki, mademki durum böyleyken niçin bu maddeyi tekrar koyuyoruz? Yani bir malumun ilanını mı yapıyoruz? Bir kısım müfettiş arkadaşlar, bir kısım hesap uzmanları bu konuyla alakalı ileride muhtemel bir muvazaanın doğmaması açısından burada tekrar zikredilmesini uygun gördüler. Zaten bir şirketin bölünmesinden dolayı artı bir kurumlar vergisi oluşmuyor, ama ister güvence bedelleriyle alakalı dağıtım şirketlerinin mütereddit durumları isterse bir başka gerekçeyle biz burada bir açık kapı bırakmamak açısından bu maddeyi buraya koymayı uygun gördük.

Burada süresi uzatılan ve şu anda siyasi olarak da hiç kimsenin hazır olmadığı ve kayıp kaçak oranları itibarıyla da teknik olarak ele aldığımız önemli bir konu var arkadaşlar. Eğer biz bu maddeyi uzatmazsak yani "ulusal tarife" dediğimiz sistemin kurulmasını şu anda 2015 yılının sonuna kadar uzatmazsak bölgesel tarifeye geçiyoruz demektir. O da şu: Hakkâri'deki kullanılan veya 21 dağıtım bölgesindeki kullanılan elektriğin fiyatlarında bir ayrışmaya doğru gideriz. İzmit Dilovası'ndaki kullanılan elektrik, sanayi ağırlıklıdır ve kayıp kaçak oranları itibarıyla düşüktür. Oradaki mesken sahibi diyelim ki 20-22 kuruştan kullanırken Urfa'daki kaçaklardan dolayı veya o bölgedeki kayıp kaçaklardan dolayı 45-50 kuruşa çıkacak elektrik fiyatları söz konusu olur. Bu şu anda doğru değil.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Denizlili sanayicinin günahı ne?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Biz, Dicle ve Van bölgesindeki kayıp kaçak oranlarını hariç tutarsak, şu anda elektrik dağıtım hizmetleriyle alakalı konularda Avrupa Birliği üyesi ülkelerin kayıp kaçaklarından daha düşük bir orandayız arkadaşlar. Yüzde 10'lar mertebesinde Avrupa Birliği üyesi ülkelerde kayıp kaçak varken bu iki bölgeyi istisna kıldığımızdaki rakamlarımız şu anda yüzde 9,4. Demek ki doğru bir yolda ilerliyoruz, doğru bir hedefe doğru ilerliyoruz ama mutlaka bu iki bölgedeki illerimizin çözümünü buluyor olmamız lazım.

Ben bu vesileyle vatandaşlarımıza tekrar bu konuda hitap etmek isterim: Arkadaşlar, devlet hakkı var, yalnızca bununla bitmiyor, aynı zamanda kul hakkı var. O elektrik faturalarının her birisinde her birimizin hakkı var arkadaşlar. Zamanında ödeyen vatandaşlarımıza haksızlık yapılmaması için, bizim bu üç yıl içerisinde önemli bir yol haritamız var, onu buradan açıklamak isterim. Bu şirketler özelleştiği kadar, bu kayıp kaçak taahhütlerinin bir kısmına, ellerini değil kollarını o taşın altına koyuyorlar. Yani isterse o taahhüt edilen miktarı, o hedef rakamı tutturamıyor olsun, mutlaka şirket -şu anda özelleşen şirketlerde olduğu gibi- o rakamı tazmin ediyor, o rakamı veriyor; biz kamu olarak onu alıyoruz. Dolayısıyla, bu üç yıl içerisinde, hiç şüpheniz olmasın ki, nasıl diğer bölgelerde biz bunu azalttık, o bölgelerde de mutlaka bu rakamı azaltmış olacağız ve yüzde 10'lar, yüzde 20'ler mertebesinde o bölgedeki kayıp kaçakların, memnun olmadığımız seviyelerden daha hızlı düşmesini inşallah hep beraber görmüş olacağız ve Türkiye'nin, 2015 yılı sonu itibarıyla, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin kayıp kaçak oranını yakalamış bir ülke olarak da inşallah buradan bunu ilan etmiş olacağız. Elimizdeki veriler ve şu ana kadar geldiğimiz yol haritası bunu teyit ediyor, bunu destekliyor. Yapılan işlemler doğru işlemlerdir ama o bölgelerde de mutlaka bunu uygulayabiliyor olacağız. Dolayısıyla, 2015 yılının sonunda Bakanlar Kurulunun yetkisine süre uzatımını verdiğimiz bu konu tekrar değerlendirilecek ve eğer ulusal tarifeden çıkmamız gerekiyor ise ulusal tarifeden çıkacağız çünkü kayıp kaçaklar istediğimiz makul oranlarda olacak o bölgelerde de.

Tabii ki bunun içerisindeki kayıpların yani iletim kaybının, 2 bin kilometre civarında bir uçta üretilen elektriğin diğer tarafa gittiği bir ortamda? Türkiye'nin 1 milyon kilometre civarında iletim ve dağıtım hatları var arkadaşlar. Dolayısıyla iletim ve dağıtım hatları kayıplarının bir kısım Avrupa Birliği üyesi ülkelerden yüksek olduğunu söylememiz lazım ama -kaçakları demiyorum- kayıpların elimizdeki faturalarda bir maliyet unsuru olduğunu bilmemiz lazım. Bu, maliyetin bir unsurudur arkadaşlar yani oradaki iletim hattından gelirken ısınmadan dolayı veya farklı gerekçelerle, teknik gerekçelerle kaybedilen enerjiyi mutlaka faturalarımızda bir maliyet unsuru olarak görmemiz gerekiyor; kayıplar için bunu söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, diğer bir konu -burada 4 tane temel madde var demiştik- ulusal tarifeden sonra, ikincil yakıtlarla alakalı konulardır. Yani bizim 365 gün içerisinde, toplam, geçtiğimiz yılda 22 günde doğal gazın? Özellikle geçtiğimiz kış şartlarında son altmış iki yılın en yüksek rakamlarını, en soğuk günlerini gördük; bu kış, şu anda daha düşük seviyelerde gidiyor ama 183 milyon metreküp civarında günlük kullanımlara çıktık. Değerli arkadaşlar, hemen hemen, bu, 5 gün, 6 gün içerisinde, bir hafta içerisinde 1 milyar metreküp gazı tüketmek anlamına geliyor. Biz, vatandaşlarımıza bu konuyu sirayet ettirmeksizin, özellikle konutlardaki kullanım alanlarında herhangi bir sıkıntı yaşanmaması için yap-işlet, yap-işlet-devret santrallerinde, EÜAŞ'ın veya TETAŞ'ın alım yaptığı santrallerde ikincil yakıtların kullanılmasına imkân veriyoruz. Bu, toplam 365 günde 22 gündür arkadaşlar. Bazı arkadaşlarımızın tavsiyeleri oldu, "Biz daha fazla doğal gaz alsak." dendi. Doğal gazın azı zararlıdır, fazlası da zararlıdır arkadaşlar. Hangi açıdan söylüyorum bunu? "Al ya da öde" ile alakalı hani şikâyet ederiz ya, niye biz almadığımız gazın parasını avans niteliğinde de olsa ödüyoruz? Evet, biz, avans niteliğinde de olsa ödememek için bütün planlarımızı, programlarımızı yaptık. Buradaki ödeyeceğimiz ÖTV istisnasıyla alakalı konunun toplamı bizim "al ya da öde" ile alakalı yaptığımız cari hesap işlemlerinden daha uygun hâle geliyor. Ve Rusya Federasyonu'ndan aldığımız doğal gazın 31/12/2012 tarihi itibarıyla "al ya da öde" ile alakalı hiçbir kalemi arkadaşlar. Biz bunu sonlandırdık ve 3,6 milyar metreküplük doğal gazın, yüzde 75'ini ödeyerek kullanmadığımız kısmını -önceki tarihlerde- şimdi yüzde 25'ini ödeyerek yüzde 100'ünü aldığımız bir ortama getirdik. Bu, mart ayı sonu itibarıyla yani iki-iki buçuk ay kadar sonra BOTAŞ'ın kasasına 1,3 milyar dolarlık artı bir para giriyor demektir.

Şimdi burada bir kez daha altını çizerek söylemek isterim: "Al ya da öde"nin anlamı, bizim, kullanmadığımız hâlde parasını ödediğimiz ve hiçbir zaman kullanmayacağımız doğal gaz değildir arkadaşlar. "Al ya da öde", İran, Azerbaycan, Rusya gibi boru hatlarıyla alınan ülkelerde bizim avans niteliğinde verdiğimiz -yani aslında nakit akışlarını ilgilendiren ama avans niteliğinde verdiğimiz- paraların şu anda tahsil edilmesiyle alakalı bir işlemdir. Ben buradan taahhüt ediyorum, kamuoyunun önünde ve değerli milletvekillerimizin önünde de: Bizim hiçbir ülkede almadığımız 1 metreküp doğal gaz kalmayacaktır, aynen Rusya Federasyonu'nda kalmadığı gibi. Önümüzdeki yılın sonuna kadar -2014'ün sonuna kadar- Azerbaycan ve İran'la alakalı "al ya da öde" miktarları da, inşallah, sıfırlanmış olacaktır. Yani bizim doğru bir hedefe yine doğru yol haritalarıyla beraber gittiğimizi bu vesileyle ben tekrar söylemek isterim.

Diğer konularla alakalı? Arkadaşlar, tabii ki bizim yerli kaynaklarımızı artırmamız veya ithal ettiğimiz bu doğal gaz veya ham petrolün yerli kaynaklar hâline gelmesiyle alakalı çabalarımızı hep beraber izliyorsunuz. Ham petrol ve doğal gaz aramalarıyla alakalı şu anda aramaya ayırdığımız 1,3 milyar dolar civarında bütçe vardır. Bu, on yıl öncesine göre 13,5 katına çıkarttığımız bir bütçedir.

Bulduğumuz kuyular var, bulamadığımız kuyular var. Her zaman bütün şeffaflığıyla beraber söylüyorum, petrol varsa biz onu mutlaka bulacağız ama petrol yoksa biz onu bulamayacağız. Ama bunun için de oturup ağlayacak hâlimiz yok. Türkiye'nin büyümesini karşılayacak enerji kaynaklarını mutlaka tedarik ediyor olmamız lazım. Ben, yerli kaynaklar hâline gelmesi için uğraştığımız ham petrolün ve doğal gazın mutlaka bu sonuçlarını, karşılığını alacağımız inancındayım. Bütün arkadaşlarımız bu ümitle beraber çalışıyorlar ve bizim sismik aramalarla alakalı yürüttüğümüz faaliyetleri daha donanımlı gemilerle beraber yürüteceğimiz bir evreye, bir yıla giriyoruz. İnşallah, 2013 yılında bunu göreceğiz.

Ben, bütün bu duygu ve düşüncelerle, katkısı olan bütün arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.