GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/49, 113, 118, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258) NO.LU SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ARTAN ŞİDDET OLAYLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİN ÖN GÖRÜŞMELERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:99
Tarih:25.04.2012

MUHARREM IŞIK (Erzincan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlıkta çalışanlara şiddet konusunda söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sağlıkta şiddet konusunda hemen hemen her gün bir haber kanalında şiddetle ilgili bir haber duymaktayız. Tabii, bunda asıl önemli olan bir de duyulmayanlar var. Sağlık kurumunda, tüm kurumlarda her gün kesinlikle bir şiddet meydana gelmektedir. Tabii, sağlıkta şiddetin bir sürü çeşidi oluyor; küfür var, hakaret var, aşağılayıcı davranışlar var, sözlü yazılı tehditler var, darp var, yaralama var, öldürme var. En sonunda Ersin arkadaşımızın on yedi yaşında bir genç tarafından katledilmesiyle maalesef yeni gündeme alıp bunu tartışmaya başladık. Şiddeti düşünürken, tabii, biraz gerçekleri görmek lazım. Biz buraya çıktığımız zaman bir tek olması gereken siyasi yönüne bakıyoruz.

On sekiz, on dokuz yıl pratisyen hekim olarak çalıştım, daha çok sağlık ocaklarında ve acillerde çalıştım. Önce şunu görmemiz lazım: Hasta acile neden gidiyor, özelikle son dönemlerde? Hasta acile iki sebepten gidiyor:

1) Sabah gittiği zaman poliklinik sırasında fazla beklemeyeyim diye gidiyor.

2) 5 liralık katkı parasını vermeyeyim diye gidiyor.

Dolayısıyla hasta yığılması meydana geliyor. Günde 500'den başlayıp bine kadar hasta bakan hekimlerimiz var. Tabii, bizim bazen özellikle gözlemlerimizde, camdan baktığımız zaman hasta dışarıdan gelirken güzel, neşeli bir şekilde, kahkaha atarak yanındaki biriyle birlikte geliyor, tam içeri girdiği zaman hasta başlıyor suratını asmaya ve sinirlenmeye. Bunun da sebebi "Oraya gittiğim zaman acaba muayene olabilir miyim, olamaz mıyım?" diye, "Biraz sinirli hareket edeyim, orada sert çıkayım, rahatça muayene olup gideyim." diye. Bu şekilde hastaya? Vatandaşın son zamanlarda, tabii, şeyi artmaya başlıyor. Tabii, burada vatandaşı öyle bir alıştırdık ki memur gider rapor ister, eğer vermezse hekime hakaret eder, kimse ses çıkarmaz; öğrenci gider sene sonunda rapor almak ister, vermediği zaman hakaret eder yine ses çıkmaz; ilacı yazar, eczaneye gider, eczanede ilaca fark çıkar, doktor sorumlu tutulur, kaymakamlar doktoru ezer, savcılar doktoru ezer, valiler doktoru ezer. Eski Türk filmlerini izleyin, doktorlar beyefendi kişiler olarak, Hızır gibi yetişen kişiler olarak gösterilirken, yeni dizileri izleyin, yeni dizilerde organ mafyasına girmiş, üçkağıtçılık yapan, hep bir yerlerde kendi menfaatini düşünen insanlar olarak, bilinçli olarak gösteriliyor. Bu son yıllardaki filmlerde özellikle bunlara çok dikkat çekmemiz lazım. Toplum da bunu tam özümsemeye başladı. Dizilerde, yine izleyin, polisleri görün, polisler doktorları emir eri gibi kullanıyor, emir eri gibi emirler verip o şekilde işlem yaptırıyorlar. Tabii, toplum da bunları izledikçe doktorları o şekilde görmeye başlıyor.

Ama tabii asıl neden bunlar değil, asıl sebep uyguladığımız bu sağlıkta dönüşüm politikası. Bu politikalarda ısrar ettiğimiz sürece Sayın Bakanım, maalesef, bu sağlıkta şiddet hiç bitmeyecek, artarak sürecektir. O yüzden bundan bir an önce vazgeçmemiz gerekiyor. "Mutfakta yangın var." dediler, bağırdılar, Sayın Bakanım güldünüz, hiç ciddiye almadınız. Özlük hakları gasbedildi, yine ciddiye almadınız. Seslerini yükseltince bunları farklı yönlere çektiniz. Sağlık çalışanlarını özellikle Tabip Odası ve sendikalar konuştuğu zaman sanki siyasi rakibinizmiş gibi davrandınız. Tabii, zayıf ezildikçe güç gösterisi yapmaya başlar, dolayısıyla da bunu hekimde dökmeye başladı. Bütün bunların yansıması olarak kamusal alanda şiddeti bir yaşam biçimi olarak görmeye başladık. Dolayısıyla, insanlar da bunu getirip güzelce bize yansıttılar.

Şiddetlerin baş sebeplerini gördüğümüz zaman, aşırı hasta yükü var polikliniklerde ve acilde. Hastalara ayrılan sürenin az olması hastaları sinirlendiriyor. Hasta başına düşen tahlil ve diğer tetkiklerin zor olması, bunların uzun sürmesi hastayı kızdırıyor. Ekonomik krizler, yoksulluklar, alkol ve ilaç bağımlılıkları da yine aynı şekilde hastayı doktorla karşı karşıya bırakıyor. Özellikle bu eksiklikleri bir an önce görmemiz, eğer yapacaksak bu komisyonu kurduğumuz zaman bunları bir an önce gidermemiz gerekiyor.

Sağlıkta Dönüşüm Programı'nda serbest piyasa ekonomisini hiçbir sınırlama yapmadan uygulamaya soktunuz. Hekim-hasta ilişkisini maalesef işletme-müşteri ilişkisi şekline dönüştürdünüz. Artık performans sağlasın diye hastaya müşteri gözüyle bakmaya başladık. O çok övündüğünüz Sağlıkta Dönüşüm Programı kaliteli hizmet yerine, hekimliğin özlük haklarını ve saygınlığını yok etti, âdeta kişilerin saldıracağı bir zemin hazırladı. Siz tüm yetersizliklerin tek sorumlusu olarak hekimi gösterdiniz. Tahlil yaptırmak istiyor, tahlil yok, ya kit alınmamış ya da hastanede yok, hekim sorumlu oluyor; film çekilecek, makine bozulmuş, yapılmıyor, hekim sorumlu tutuluyor; acilde 500 tane hasta bakıyor, bir tanesini atlıyor, MR gelmiş, atlıyor -olabilir, 500 hasta, bin hasta bakıyor- dolayısıyla hekim şiddete uğruyor; yoğun bakıma hasta gönderecek, yer yok, başka bir hastaneyi arıyor, o hastaneden randevu alamıyor, hasta ölüyor, yine hekim sorumlu tutuluyor; kendi hastanesinde yoğun bakımda yer olmuyor, bundan sıkıntı çekiyor. Dolayısıyla bütün bunlar hekimi direkt olarak yüz yüze getiriyor ve işin en ilginç tarafı da hekime uygulanan şiddetin yüzde 86'sını hasta ve hasta yakınları yaparken, yüzde 14'ünü de idare ve yöneticiler yapmaktadır. En sonuncusunu da Gazi Üniversitesinde yaşadığımız olayda görmüştük.

Bu şiddetlere rağmen hekimler yine de şikâyetçi olmuyorlar. Neden olmuyorlar? "Hasta psikolojisi" diyorlar, "Sürülürüm." diye korkuyorlar, "Sonuç alamam." diye düşünüyorlar, velhasıl bir sürü sebeplerden dolayı hekimler şikâyetçi olmuyorlar.

Hekimler tabii şunu da çok iyi biliyorlar: Bundaki asıl sorumlu olan kişi o şiddeti yapan kişi değil, bunu sosyoekonomik nedenlerden kaynaklanan insanların fakirliği, zorlukta yaşaması, çektiği eziyetlerin dışa vurumu olarak görüyorlar. Ekonomik sıkıntılar, sosyokültürel problemler, eğitim bunların en önemli, başında gelen şeyler.

Biraz önce yine söylemiştim, tekrar etmek istiyorum çünkü komisyonda bunlara çok dikkat etmemiz gerekiyor eğer sonuç alınacaksa. Hastalar neden memnun olmuyor? Muayene sırasında uzun bekledikleri için, kendisinin geciktirildiğini, bilerek geciktirildiğini düşündükleri için sıkılıyorlar, fark çıktığı zaman maddi sıkıntılara girdiği için,  tahlilleri gün gün bekledikleri için, filmleri de gün gün bekledikleri için sinirlenip bu şekilde doktora saldırıyorlar.

Sağlık dönüşümünde ne yapmamız lazım? Niteliksiz ve kalitesiz hizmet üretimine neden olduk, bundan vazgeçmek lazım. Performansa dayalı sistemden vazgeçmemiz lazım. Doktoru hastayla yüz yüze bırakmamamız lazım. Bütün bu yapacağımız çalışmalarda eğer bunları kaldırmazsak, dediğim gibi, sonuç alamayız, memnuniyetsizlik de artar gider.

Özelleştirmeye çok önem verdik, kamu hastanelerine bütün yatırımları kısarken özel hastanelere özel teşvikler verdik. Dolayısıyla da en fazla yükü çeken kamu hastaneleri maalesef sıkıntıya düştüler.

En önemli diğer neden, sağlık sektörü yöneticileri ve siyasi yetkililerin sağlık sorununa neden olarak hekimleri görmeleri ve göstermeleri; direkt hedef gösterildik.

Siyasi iktidar ve yandaş yöneticiler sağlık alanındaki yapısal eksiklikler, kaynak yetersizliği ve sorunların çözülmesinde hekimleri sorumlu tuttular, halka iyi hizmet vermemekle itham ettiler. Dolayısıyla bu da getirip yine bizi karşı karşıya bıraktı.

Sağlıkta Dönüşüm Projesi altında tüm sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin yattığını artık bilmemiz gerekiyor, asıl hedefin bu olduğunu düşünüyoruz. Bunu yaparken de maalesef hekimler ve sağlık çalışanları şiddete maruz kalmaktadırlar.

Bence yapmamız gerekenler şunlar:

Sağlık çalışanlarına karşı yapılan saldırılar kamu davası olarak görülmeli -gerçi Bakanım söyledi, o konu da bence iyi bir şey- bizzat Sağlık Bakanlığı bunu yürütmeli.

Topluma verilen demeçlerde şiddeti teşvik eden, kindar gençlik değil, başkalarına karşı saygılı ve ilgili toplum gençliği yetiştirmek için uğraşmalıyız.

İktidar ve sağlık yöneticilerinin hekimlerimiz için sergilediği tutumlarını bir an önce gözden geçirip vazgeçmeleri gerekiyor.

İthal hekim uygulamasından vazgeçmeliyiz. Halka "Bunlar size bakmazlarsa biz size ithal hekim getiririz veya sizi uçakla yurt dışına götürür orada ameliyat ettiririz..." Türk hekimlerine "Bizim size ihtiyacımız yok." algısını verdirmeye çalışmaktan vazgeçmemiz gerekir.

Tam Gün Yasası'yla üniversitelerde yaşanan kaosa son vermemiz gerekir. Hocalarımızı bu kadar hor görmememiz gerekir, hocalarımız bizi yetiştirdi, bu duruma getirdi.

Tabip odaları ve sendikaları siyasi rakip olarak görmememiz lazım, onlarla birlikte çalışmamız gerekmektedir.

Kamu Hastaneleri Birliği, uygulamaya geçilirse eğer, burada kâr amaçlı kurulacağı için kesinlikle daha fazla şiddet geleceği, daha fazla şiddet olacağı kesindir. Kamu Hastaneleri Birliği uygulamasından başlanmadan kesinlikle vazgeçmek gerekir.

Alınan katkı paylarından vazgeçmek lazım. Vatandaşın zaten durumu ortada, bir de bunu getirip buraya mal etmektedir. Özellikle aile hekimliğinde hastalar sanki aile hekimleri kölesiymiş gibi davranmaya başladılar. "Eğer dediğimi yapmazsan seni bırakır başka hekime giderim." diye söylüyor. Sayı düşmesinden korkan hekim de dolayısıyla dediğini yapıyor ya da yapmadığı zaman şiddete maruz kalmaktadır.

Her meslekte kötü niyetli insanlar olabilir ama bunları tamamen bir mesleğe katıp kutsal mesleğimizi karalamaya kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum. Özellikle sağlık çalışanlarına, birkaç istisna hariç, genelde aldıkları ücretlerin çok fazla olduğu söyleniyor. Bu kesinlikle doğru değildir. Aldığı neyse onun gerçekten vatandaşa açıklanması lazım çünkü vatandaş hekimlerin korkunç maaşlar aldığını düşünerek?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM IŞIK (Devamla) - ?"Benim vergimle maaş alıyorsunuz." diyor. Dolayısıyla, buna tedbir alınması lazım.

İnşallah hayırlı olur diyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.