GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2000 TARİHLİ TEHLİKELİ VE ZARARLI MADDELERLE KİRLENME OLAYLARINA KARŞI HAZIRLIKLI OLMA, MÜDAHALE VE İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:54
Tarih:17.01.2013

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 55 sıra sayılı 2000 Tarihli Tehlikeli ve Zararlı Maddelerle Kirlenme Olaylarına Karşı Hazırlıklı Olma, Müdahale ve İşbirliği Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, dün akşam Mardin Hastanesi önünde saat 19.00 civarında şehit edilen polis memurumuz Cengiz Engizek'i anıyorum. Allah'tan rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı diliyorum. Türk milletinin başı sağ olsun diyorum. PKK terör örgütünü de şiddetle kınıyorum. 3 tane PKK terör örgütü militanı bu kahraman memurumuzu, hastanenin acil servisi önünde nöbet tutan kahraman memurumuzu taramışlar ve şehit etmişlerdir, onları şiddetle telin ediyorum.

Sayın milletvekilleri, hızla artan dünya nüfusu, plansız sanayileşme ve sağlıksız kentleşme, nükleer denemeler, bölgesel savaşlar, verimi arttırmak amacıyla kullanılan tarım ilaçları, yapay gübreler ve artan, deterjan gibi kimyasal maddelerin kullanımı giderek çevre kirliliğine neden olarak çevre sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak kirlenen hava, su ve toprak, canlıların yaşamını olumsuz yönde etkileyecek boyutlara ulaşmıştır. Hava ve karanın kirlenmesi yanında tehlikeli ve zararlı maddelerin ırmak, göl ve denizlere dökülmesi de birçok çevre sorununu beraberinde getirmektedir.

Denizlerde, özellikle petrol taşımacılığında gemiler kullanılmaktadır. Gemi kazaları sonucu binlerce ton petrol ürünü denize dökülmektedir, çok büyük kirlenmelere sebep olmaktadır. Bundan dolayı da tankerlerle değil de boru hatlarıyla petrol taşınması dünyanın her tarafında desteklenmelidir.

Yaşam alanlarımızı tehdit eden ciddi çevre sorunları karşısında çevre ve ekolojik dengenin korunması yaklaşımı her geçen gün daha fazla önem kazanmalıdır. Bugün ülke topraklarımızın yüzde 85'i, ormanlarımızın yüzde 54'ü erozyon tehlikesi altındadır. İklim değişiklikleri, su kaynaklarının kirlenmesi ve toprağın verimliliğini kaybederek çölleşmesi gibi sorunlar bu yaklaşımın hayata geçirilmesinin aciliyetini göstermektedir. Doğal yaşam alanlarımızın önemli bir boyutu olarak ormanlarımız ve topraklarımız endüstrileşmenin getirdiği etkiler yanında, su, rüzgâr ve diğer bazı doğal etkenler nedeniyle de önemli zararlara uğramaktadırlar. Bu zararların ortaya çıkmasında plansız endüstrileşme temel etken olmakla birlikte diğer ve belki de en önemli neden gerçek bir doğa savaşçısı olan ormanların yok edilmesidir.

Sayın milletvekilleri, ayrıca tehlikeli atıklar akarsulara, göllere ve denizlere dökülmektedir. Denize ve akarsulara atılan atıklar sadece balıkların ölümüne sebep olmakta değil, içme ve sulamada kullanılan sular vasıtasıyla insan vücudunda çok büyük zararlar oluşturmaktadır. Bugün ülkemizde birçok sanayi kuruluşunun atık arıtma tesisi yoktur, olanların da maliyetlerden dolayı tesisleri çalıştırmadığı zaman zaman görülmektedir. Örneğin, Yeşilırmak Vadisi'nde, ırmağın geçtiği yerlerde bol miktarda balık ölümlerine zaman zaman rastlamaktayız.

Ayrıca, çeltik ekimi yapılan yerlerde toprağın sulama sonucu karardığı, canlıların yok olduğu görülmektedir. Bunları müteaddit defalar gündeme getirmemize rağmen maalesef sonuca ulaşılamamıştır, aynı tabloyla tekrar tekrar karşılaşmaktayız. Ancak yapılan araştırmalarımızda ırmak kenarında bulunan bazı fabrikaların atık arıtma tesislerini zaman zaman çalıştırmadığı hatta atıkları da ırmağa döktükleri tespit edilmiştir. Özellikle Yeşilırmak Vadisi'nde maya fabrikalarının olduğu bilinmektedir. Maya fabrikaları atıklarının oraya dökülmesinin çok ciddi manada büyük sıkıntılar yaratmış olduğu görülmüş olmasına rağmen enteresandır tedbir alınmamaktadır. Bu tür hadiselere karşı Çevre Bakanlığı çok dikkatli olmalı ve kontrollerini eksiksiz yapmalıdır. Tespit edilen çevre kirletilmesi ağır cezaları gerektirmektedir, bunlar uygulanmalıdır. Bugün ülkemizde, küçük ölçekli akarsular üzerine hidroelektrik santralleri dediğimiz HES'ler bir moda şeklinde kurulmaktadır. Neredeyse her akarsuyun her kilometresine isabet edecek şekilde HES'lerin kurulduğunu görüyoruz. Örneğin Amasya'dan Erzincan, Gümüşhane'ye doğru uzanan Yeşilırmak Vadisi'nde her kilometrede HES santrallerine rastlamaktayız. Bu kadar santralin kurulması birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Irmak, neredeyse tamamen yok olmaktadır. Irmak suyu kanallara alınmış, milletin suyu özel sektörün eline geçmiştir. Büyük barajlara, hidroelektrik santrallerine söylenecek sözümüz fazla yoktur. Ancak bölgenin mikroklima etkisini yok eden, önümüzdeki yıllarda para ile satılacak suyu fakir çiftçi, köylü nasıl kullanacaktır, nasıl tarlasını sulayabilecektir? Kurulan küçük ölçekli HES'lere çiftçi örgütleri başta olmak üzere çiftçiler ve halktan çok büyük bir şiddetle karşı durma vardır ve insanlar bunları istememektedir.

Sonuçta, genel olarak çevre sorunları, insanların yaşadıkları hayat ortamının doğal yapısını tahrip etmektedir. Bu tahribat yaşamın yoğun olduğu alanlarda daha hızlı, yaşam ve yerleşimin olduğu bölgelerde de daha yavaş olmaktadır. Bozulan bu doğal hayat, çevre üzerinde yaşayan tüm canlıların yaşamlarını olumsuz yönde etkilemektedir.

Çevre kirliliğinin en önemli nedenleri şöyle sıralanabilir: Hızlı nüfus artışı, plansız kentleşme, plansız endüstrileşme, doğal kaynakların ölçüsüz kullanılması.

Çevre sorunlarının başında değerlendireceğimiz kentsel çevre sorunu, temel insan gereksinimi olan barınma ve konut sorununun, gecekondulaşma ve betonlaşma yoluyla çözümlenmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Yani Anadolu'nun birçok yerinde Tokat'ında, Sivas'ında, Yozgat'ında insanlar köylerini veya bölgelerini bırakarak işte, büyük şehirlere göç etmektedirler. Büyük bir göç vardır. Özellikle Anadolu'da tarımla ilgili olan insanlar tarımdan vazgeçerken işte, büyük şehirlere gitmekte, o büyük şehirlerde de işte, yanlış kentleşme, plansız kentleşme neticesinde de birçok sorunla karşı karşıya kalınmaktadır. Dolayısıyla işte, o çevre kirliliğinin en büyük sebeplerinden bir tanesi bu göç sorununun mutlaka çözümlenmesi gerekmektedir ama enteresandır göç artmakta, artmakta ve her geçen gün de köyler boşalmaktadır.

Ülkemizde, özellikle büyük şehirlerde kalitesiz yakıt kullanımından dolayı hava kirliliği büyük boyutlara ulaşmıştır. Son yıllarda doğal gaz kullanımının yaygınlaşmasıyla hava kirliliğinde azalmalar görülmeye başlanmıştır ancak özellikle sanayiden kaynaklı hava kirliliği artmaktadır. Ancak birçok kasaba ve ilde kalitesiz kömür kullanılmakta ve hava kirliliği de oluşmaktadır. Mutlaka kalitesiz kömür kullanımı önlenmeli ve o bölgeler korunmalıdır. Bunlara mutlaka acil önlemler alınmalıdır.

Düzenli ve her türlü altyapı sistemine sahip organize sanayi bölgelerinin oluşturulmamış olması, çevre sorunlarında sanayi payının büyük olmasına sebep olmaktadır. Tarım alanlarında düzensiz ve fazla ilaç kullanımı, toprak kirliliği sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Toprak kirliliği de bir çevre sorunu olarak mutlaka ele alınmalı, bu yönlü olarak da acilen bazı önlemler dile getirilmelidir.

Türkiye'de üretilen tehlikeli atık miktarı belirsiz ve sanayide üretilen ve kullanılan kimyasallar ve ortaya çıkan atıkların niteliğiyle ilgili hiçbir döküm çalışması bulunmamaktadır. Bununla ilgili envanter çalışması mutlaka yapılmalıdır. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalarda döküm kayıtları oluşturulmaya başlanmıştır ama çok yetersizdir. Ancak bugün ülkemizde her evde kullanılmayan televizyon, buzdolabı, bilgisayar, cep telefonu veya elektrikle çalışan birçok alet vardır. Ayrıca her evde onlarca miadı dolmuş, kullanılmayan piller vardır. Çevre Bakanlığı olarak mutlaka bunlar toplatılmalı ve zararlı etkilerden de korunmalıdır. Ayrıca organize sanayi ve küçük sanayi bölgelerinin birçoğunda kullanılmayan birçok makine ve aletler, korunmasız şekilde doğaya bırakılmış durumdadır. Yağan yağmur ve karların etkisi ile kendi kendine çürümekte, doğa kirletilmektedir. Çevre Bakanlığı buna da mutlaka bir acil çözüm bulmalı, en azından kullanılmayan o alet edevat toplanılarak çeşitli yerlere nakledilmeli veyahut sevk edilmelidir.

Sayın milletvekilleri, su kaynakları da giderek azalmakta olup yirmi yıl önce kişi başına 4 bin metreküp su düşerken, bugün bu durum 1.400 metreküp su düşer konuma gelmiştir. Türkiye "su yoksulu" ülkeler içerisinde sürekli bir şekilde yerini almaya başlamıştır. Bu manada da suyla ilgili de çok acil önlemler alınmalı ve uygulanmalıdır.

Ülkemizde biyoçeşitlilik, çeşitli şekillerde toprağın bozulması ve doğal kaynakların yok olmaya başlaması yüzünden tehdit altındadır. Korunan alanın tüm alanlara oranı sadece yüzde 1 oranındadır ki bunun da çok az olduğunu söylemek durumundayız.

Erozyon sonucunda yılda 500 milyon ton verimli toprak kaybedilmektedir. Her yıl 80-100 bin dönüm orman yanarak 5-7 bin dönüm orman ise tarla açma ve yerleşme sebebiyle de yok edilmektedir.

Etkin bir çevre denetim sistemi mutlaka oluşturulmalıdır. Gelecek nesillerin iyi bir çevre eğitimiyle yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Çevre sorunlarının çözümü için sivil toplum kuruluşlarının sayısı arttırılmalı, sivil toplum örgütleri ile kamu kuruluşları ortak çalışmalar yürütmelidir. Özellikle sera gazları dediğimiz küresel ısınmanın artmış olduğu günümüzde bu durum çok önemlidir. Sera gazlarıyla ilgili olarak da çok ciddi önlemler alınmalıdır. Sonuçta çevreyle ilgili çok söylenecek söz vardır ama sözlerimi burada bitirmek istiyorum.

Çevre için yapılan her türlü yatırım milletimizin, vatanımızın, ülkemizin geleceğini ilgilendirmektedir. Çevreye duyarlı toplum oluşması temennisiyle, sağlıklı günler temenni ediyor, bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Doğru.