GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/49, 113, 118, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258) NO.LU SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ARTAN ŞİDDET OLAYLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİN ÖN GÖRÜŞMELERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:99
Tarih:25.04.2012

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.

Öncelikle, sözlerime başlamadan Antep'te sağlık şehidi dediğimiz Doktor Ersin'in ailesine başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, Van'da maalesef, bugün aynı çatı altında olmaktan utanç duyduğum, bir hekimi darp eden milletvekilini de bu kürsüden şiddetle kınıyorum.

Sayın Bakan buradaki konuşmasında, ilgili milletvekilinin grubuna, "Bakalım, ne yapacağınızı göreceğiz." dedi. Ben bu soruya kendi öngörümle şöyle bir cevap vereyim: Eğer sizin parti grubunuz, milletin kürsüsünde milletvekili dövene nasıl bir tepki verdiyse, muhtemelen o grup da buna öyle bir cevap verecektir diye düşünüyorum; yani hiçbir şey yapmayacaktır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkçede çok güzel bir söz var: "Rüzgâr eken fırtına biçer." Bu rüzgâr ne zaman esmeye başladı? Sayın Başbakan "Ben bu doktorların alnını karışlarım." dediği zaman başladı ve Sayın Başbakanın, maalesef, bu ve buna benzer yüzlerce sözünü bugün bu kürsüden sayabiliriz.

Peki, Sayın Sağlık Bakanı ne yaptı bu süreç içerisinde? Ben onu da size söyleyeyim: Sayın Bakan bu kürsüye çıktığında, yeni Bakan olduğunda, Mecburi Hizmet Yasası'yla ilgili şöyle bir söz sarf etmişti: "İnsanın insana böyle bir zulmü olamaz. Bu zulmü biz kaldıracağız." Peki, sonrasında ne oldu? Sonrasında, tıp fakültesini bitirdiniz, yeniden bir mecburi hizmet konuldu size. Arkasından ihtisas yaptınız, bir mecburi hizmet daha konuldu. O da yetmedi, yan dal ihtisası yaptınız; üstüne bir Mecburi Hizmet Yasası daha konuldu. Yani bu insanın insana olan zulmü 1 iken 3'e katlandı. Üstelik de değerli arkadaşlarım, öncesinde, mecburi hizmet yapan hekimlerin hiç olmazsa eşleri yanlarına tayin ediliyordu. Bu tayin işi de tam bir çorbaya çevrildi. Şu bölgeydi, bu bölgeydi denerken doktorlar, karısı bir tarafta, kocası bir tarafta, çocukları bir tarafta perme perişan bir hâlde memlekette hizmet yapmaya çalıştılar.

Evet, değerli arkadaşlarım, bu kürsüde, AKP Grubu adına çıkan bütün arkadaşlarım, doktorların bıçak parası aldığını, Sayın Bakanın da bunu engellediğini söylediler. Doğrudur, bu tespite katılıyorum; ancak bu yapılırken sanki bütün doktorlar bıçak parası alıyormuş, bunların hepsi hırsızmış gibi davranıldı. Bir meslek grubunun içerisinde mutlaka ve mutlaka çürük elmalar olacaktır. Bugün, 3-5 tane polis rüşvet alıyor diye, siz bütün polis camiasını rüşvetçi ilan edebilir misiniz değerli arkadaşlarım? Ama bu kürsüde her seferinde doktorlar ayırt edilmesizin hırsız ilan edildiler. Bugün bu şiddetin kaynağında bunun etkisi olmadığını hiçbirimiz inkâr edemeyiz.

Değerli arkadaşlarım, hastalar hastanelerde rehin kalıyorlardı. Bir hekim olarak buna ben de bizzat defalarca şahit olmuşumdur. Tabii ki bu uygulama yanlıştı. Evet, Sayın Bakanın bu uygulamanın kaldırılmasında da katkıları vardır, bunu da kabul ediyorum. Ancak, değerli arkadaşlarım, bir doktor bir hastayı neden rehin alır hastanede, ne üstüne vazifedir? Doktorun görevi hastayı tedavi etmektir, muayene etmektir, ilacını yazmaktır. Siz Bakan olarak yazıyı yazacaksınız hastaneye, diyeceksiniz ki: "Kardeşim, bakın, hasta ücret ödemeden giderse bunu sizin maaşınızdan keserim." Sonra dönüp diyeceksiniz ki: "Hastayı hastanede rehin tutan doktorun alnını karışlarım." İşte bu şekilde doktorla hasta karşı karşıya getirilerek bir birlerine düşman ilan edildiler.

Sayın milletvekilleri, bir doktor maaşının ne kadar olduğu konusunda bir bilginiz var mı ya da bir fikriniz var mı bilemiyorum. Ancak beni, Sayın Bakanın ağzından bir uzman hekimin maaşının en az 6 bin lira olduğuna dair defalarca duyumum olmuştur. Şimdi ben size şunu söylüyorum: Yirmi bir yıllık bir uzman hekim olarak milletvekili adayı olmak için istifa ettiğimde elimdeki maaş bordrosu 1.900 lira idi. Şimdi Sayın Bakan diyecek ki: "Döner sermaye alıyorlar." Doğru dürüst döner sermaye dağıtamayan onlarca hastane var bu memlekette. Dolayısıyla, bu arkadaşlarımız yirmi yıllık hekimken 2 bin lira maaşla çocuklarını geçindirmeye çalışıyorlar, evlerini geçindirmeye çalışıyorlar, karınlarını doyurmaya çalışıyorlar ve biz de bu doktorlardan Avrupa düzeyinde hastaya hizmet vermesini bekliyoruz. Bu noktada biraz el insaf buyurmanızı istirham ediyorum.

Arkadaşlar, bir performans sistemi getirildi. Bu noktada da yine Sayın Bakan geçen konuşmasında dedi ki: "Eksiklerimiz, yanlışlarımız olur, bunları düzeltiriz." Bakın, ben size eksiklerden birisini söyleyeyim. Ben genel cerrahi uzmanıyım. Varsayalım ki bugün günlerden cuma, hastayı ameliyat ettim, çektim evime gittim mesai bitince. Cumartesi günü hastaya kim bakacak arkadaşlar? Belli değil. Niye? Çünkü ben devlet memuruyum, cumartesi günü de benim için tatil. Hastaneye gidip vizit yapmamın karşılığında hiçbir performans puanı yok, böyle bir zorunluluğum da yok benim. Ben hastayı cuma günü ameliyat edip pazartesi günü mesaime gelebilirim. İşte burada doktorun vicdanı devreye giriyor. Performans puanı almamasına rağmen, doktorlar, her hafta sonu gelip sabah akşam hastayı vizit yapıyorlar fakat bunun bir karşılığı yok, maalesef yok. Umut ederim ki, Sayın Bakan, bu konuda, özellikle cerrahi dallarda hizmet veren arkadaşların bu haklarını teslim eder diye düşünüyorum buradan.

Değerli arkadaşlarım, doktorlar, evet, devlet memurları ama devlet memurlarından farklı bir statü içerisinde çalışıyorlar. Nasıl çalışıyorlar? Sabah sekizde mesaiye başlıyorsunuz, öğle tatili diye bir kavram yok fakat Sayın Bakanın uygulamalarıyla şu anda sanki hastanelerde öğle tatili varmış gibi mesai yine beşte bitiyor doktorlar için. Bunu da geçelim; mesai bitmiyor, doktorlar yirmi dört saatlik nöbetle çalışıyorlar. Eğer hastanede yeterli sayıda uzman hekim yoksa o gece nöbet tutuyorsunuz, ertesi gün de mesaiye devam ettiriliyorsunuz. Yani yirmi dört saat, artı sekiz saat çalışıyorsunuz. Şimdi, biraz empati yapın lütfen; yirmi dört saat uyumadan çalışmışsınız, akşam saat dört buçuk olmuş, hasta gelmiş diyor ki: "Beni muayene edeceksin." Siz de biliyorsunuz ki isteyeceğiniz tetkiklerin sonucu saat beşte çıkmayacak. Ne diyeceksiniz? Ya hastayı kabul etmeyeceksiniz, hasta sizinle gırtlak gırtlağa kavga edecek, "Daha mesai bitmedi, beşe çok var." diyecek ya da siz otuz iki saati bir yarım saat daha uzatıp otuz iki buçuk saate tamamlayıp öyle evinize gideceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bu uygulamalar yanlıştır. İşte bu uygulamalardır ki bugün hekim ile hastanın arasında bir düşmanlık ilişkisi yaratmıştır.

Gene, değerli arkadaşlarım, bir malpractice yasası çıkarıldı. Kime soruldu, nasıl yapıldı, ne edildi, belli değil. Doktorlar artık hastanın yanına yaklaşırken korkuyorlar. Neden? Çünkü malpractice yasası var, çünkü en ufak bir yanlışları olursa ömür boyu çalışarak o paraları ödeyemezler. Peki, bunun karşılığında ne oldu? Bunun karşılığında bir sağlık sigortası çıkarıldı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu sağlık sigortası bedelinin yarısını hekimin kendisi ödüyor. Bu şöyle bir şey: Arabanız kaza yaparsa masrafın yarısını arabadan alacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, bu mesleki sigorta, evet doğru söylüyorsunuz, bu mesleki sigorta, bu mesleğini yapan insanlar Sağlık Bakanlığına hizmet ediyorlar, kendi işlerini görmüyorlar; muayenehanede çalışıyorsa, özel hastanede çalışıyorsa tamam hekim buna katkı sağlayabilir, çok normaldir ama Sağlık Bakanı adına hizmet veren bir hekimden neden siz sigorta parası alıyorsunuz? Bunun gerekçesi ne? Belli değil.

Yine, hastanelerde bir "hasta hakları" bölümü kuruldu. Doğru bir uygulamadır, kabul ediyorum fakat bu birimlerin başına doktor olmayan insanlar konuldu. Şimdi, hasta geliyor. Kime şikâyet ediyor sizi? Hemşireye şikâyet ediyor, sağlık memuruna şikâyet ediyor. O hemşire o doktoru çağırıyor aşağıya, "Gel bakalım sayın doktor, sen böyle bir yanlış yapmışsın?"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Düzgün.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu konuda lütfen bu önergeye destek verin, bu sorunu hep beraber çözelim.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)