GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:17
Tarih:07.11.2012

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkürler Sayın Başkan

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, bu kalkınma ajansları konusu önemli bölgesel kalkınma açısından ancak hakikaten ciddi bir araştırma, inceleme yapılması gerekiyor. Bunu sadece ben söylemiyorum -Sayın Bakan demin buradaydı, gitmiş- daha yeni İnternet'e düşen haberde Sayın Cumhurbaşkanımız altı tane konuda araştırma, inceleme istemiş, maddelerden bir tanesi kalkınma ajanslarıyla ilgili.

Bizler söylüyorduk, birazdan ayrıntılarına da değineceğim ama demek ki bu konunun araştırılıp, incelenmesi gerekiyor ki Sayın Cumhurbaşkanı da Devlet Denetleme Kuruluna bu talimatı vermiş. Bizim buradan biraz utanç duymamız lazım çünkü asıl denetlemesi gereken yer biziz, bütçeyi veren biziz, o kurumları kuran biziz -biz derken, yani yasama, siz, hepimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisini kastediyorum- o denetimleri bizim yapmamız gerekirken Cumhurbaşkanımız bu talimatı vermiş yani herhâlde durup dururken de "bir inceleyin" dememiştir. Kendisine de birtakım duyumlar gitmiştir.

Şimdi, burada, personelle ilgili de, diğer hususlarda da, harcamalarla ilgili de birtakım, kafalarda soru işaretleri var. Dün, Sayın Konya Milletvekilimiz Mustafa Kalaycı Bey -şimdi Komisyonda, biz Plan Bütçe, biraz aşağı inip çıkıyoruz, sağ olun. Sayenizde hepsini bütçe sürecine sıkıştırdığınız için- aynı şekilde buradaki personel giderlerinin yüzde kaçı olduğunu soruyor. Neden soruyor biliyor musunuz? Çünkü kalkınma ajanslarının kuruluşunda, 2006 tarihinde çıkardığınız Kanun'un 20'nci maddesinin ikinci fıkrasında "Yıllık personel giderleri toplamının, gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin yüzde 15'ini aşamayacağı" hüküm altına alınmış.

Şimdi, bize de, aşırı harcama yapıldığı ve bunların aşıldığı, sürekli olarak kadrolaşma yapıldığı, sınav sistemlerinin normalde Kalkınma Bakanlığının denetiminde olmasına rağmen, şimdi bakıyoruz oraya uygulanan sınav yöntemiyle? Kalkınma ajanslarına personel alınırken uygulanan sınavla ilgili -yapılıp yapılmadığı da tam olarak belli değil- müracaatlar alınıyor, sınava niye çağrılmadığını insanlar bilmiyor. Bir liste açıklanıp da işte "notunuz şudur, şunları aldık" falan da denilmiyor ve bu süreçte bu ajanslar dolduruluyor. Tabii, böyle yaptığımız zaman beklenen amaçlara ulaşmak bu çerçevede maalesef mümkün gözükmüyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, Sayın Bakan daha iki gün önce bir televizyon kanalına açıklama yapmış bu kalkınma ajanslarını da içerecek şekilde, diyor ki: "Hükûmetin özgün kurumsal yapılarından bir tanesidir. AK PARTİ Hükûmetinin kurduğu, geliştirdiği bir modeldir." Yani tabii ki, bizim söylediğimiz böyle değildi ama, bunlar 57'nci Hükûmet döneminde -bizatihi arkadaşlarımız burada- benim de Müsteşar Yardımcısı olduğum dönemde de tartışılan, bölgesel kalkınmayı geliştirmek üzere, öncesinde de, 60'larda da, 70'lerde de tartışılan şeyler, adı farklı olabilir. Siz başından "bölge"yi kaldırınca, "kalkınma ajansı" olunca, size ait bir proje mi oluyor? Sayın Bakan olsa daha farklı şeyler söyleyecektim ama, burada arkadaşlarımız her zaman savunuyorlar, kendisi de kendisi de gelip Genel Kurulda yine bizlere hitap edebilir. Evet, doğrudur, pozitif bir amaçla kurulmuş. "Bölgeler arası gelişmişlik farklarını kaldıralım, oralara yatırım gitsin, bunların koordinasyonunu da bunlar yapsın." diye kurmuşuz ama şu anda maalesef amaca uygun gitmiyor. Bir, personel politikası yönünden gitmiyor; iki, bugün sanki daha çok birtakım tartışmalara konu oluyor. Artı, dün gece on ikiye kadar tartıştığımız, biraz sonra da başlayacağımız büyükşehir belediye yasasıyla, daha doğrusu bütünşehir belediye yasa tasarısıyla beraber böyle bir federatif yapının altyapısının oluşturulduğu endişesini bununla birleştirince o zaman amacından saptırıldığını düşünüyor vatandaşlarımız.

Hele hele bir haber duydum ki, eğer bu doğruysa -Sayın Bakan veya iktidardan kim varsa, ilgili bakanlar veya grup başkan vekilleri her zaman cevap veriyorlar- burada (DAKA) Doğu Anadolu Kalkınma Ajansının yetkilisinin kendi başına Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile görüştüğü yolunda basında haber var. Böyle özerk bir kurum hâline mi geldi? Devletin birimlerinden habersiz, Kalkınma Bakanlığından habersiz, validen habersiz mi görüşüldü? Bu eğer doğruysa çok vahim bir haberdir. Daha henüz bu altyapı oluşmadan siz zaten farklı bir uygulamaya geçmişsiniz demektir değerli arkadaşlar.

Şimdi, burada, az önce Sayın Yılmaz'ın açıklamalarına değindim. Orada bir de kalkınma ajanslarının yanı sıra, büyümeyle ilgili de, 2023 hedefiyle ilgili de güzel şeyler söylemiş. Tabii, arada yanlışlar ve eksikler var ama "Herkesin 2023'e sahip çıkması güzel bir şey."  diyor. Biz de öyle diyoruz, "Güzel bir şey." Sonradan da olsa, sahip çıkılsa, patenti olsa da, olmasa da cumhuriyetimizin 100'üncü yılında, kuruluşunun 100'üncü yılında hepimizin bu vizyona sahip çıkması güzel. Aynen, güzel söylemiş. Yani 2023 geçiyor bazı dokümanlarda elbette ama yazmak başka bir şey, yapmak başka bir şey, doğru. Şimdi, siz bunu "Yazıp, yapalım." derken bir taraftan cumhuriyetin 100'üncü yılını hedeflerken, cumhuriyetin 100'üncü yılına gelmeden cumhuriyetin temelini dinamitleyecek kanunlar çıkarırsanız, bu yapmak mı olur, yazmak mı olur, yoksa bozmak mı olur, ben anlayamıyorum.

Açıkçası, burada, önceden yapılanlara da teşekkür etmek gerekiyor çünkü bir hakkın teslimi her zaman önemlidir. Dün de söyledim, her sene Türkiye'nin bütçesi de büyür, büyüklükleri de büyür doğal olarak çünkü nominal olarak artar. Her gelen hükûmet de bir ileriye götürmekle görevlidir zaten, yoksa yerimizde sayar dururuz. Önemli olan, onu yaparken "Ne kadarını yaptık? Hangi alanda yaptık, hangi alanda yapamadık? Nerede yanlış yaptık? Nerede yolsuzluk, usulsüzlük yaptık?", bunlar önemlidir. Yapmak zorundayız, hepimiz yapmak zorundayız. Bizim de muhalefet olarak görevimiz burada eksiklikleri söylemek, doğru yapılmasını sağlamak, yapıcı, yol gösterici bir şekilde bu çalışmaların yapılmasını sağlamaktır. Dolayısıyla, şimdi burada, kul hakkı yiyerek, haksızlık ederek sonra da dün Sayın Şandır -burada galiba, Sayın Elitaş yok- bir helalleşme hususu geçmişti hatırlarsanız.

Şimdi, size küçük bir şey anlatmak istiyorum: Bir derviş nefisle mücadele sürecinin sonuna gelince, tabii, her şeyden arınıyor sadece bir ihrama girmesi, elbisesini değiştirmesi yetmiyor, gidiyor bir berbere bütün saç, sakal ne varsa tıraş oluyor. Tam yarısındayken bir bıçkın delikanlı geliyor "Kalk oradan kabak, ben tıraş olacağım." Diyor, affedersiniz. Bir daha gidiyor, geliyor, her seferinde hakaret. Hiç ses çıkarmıyor dervişliğin şanından, oturuyor, sırasını bekliyor. Adam dışarı çıkıyor, daha birkaç metre gitmeden gelen bir at arabasının ortasındaki şey saplanıyor ve vefat ediyor. Berber sessizce dönüp bakıyor "Derviş efendi, biraz fazla olmadı mı?", o da diyor ki: "Vallahi gücenmedim, hakkımı da helal etmiştim ama o kabağın da bir sahibi var, zannediyorum o gücendi." Yani kibir ve kul hakkı yemenin hakikaten Allahutaala'nın en çok önem verdiği ve bize "Kul hakkıyla gelmeyin." dediği konulardan bir tanesi. Onun için gelin, böyle zorlamalarla, dayatmalarla, birtakım şeylerle 57'nci Hükûmetin hakkını yediğinizi söyledim, burada da bizim hakkımızı yiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından "Ne alakası var?" sesi)

Şu anda da yukarıda Plan ve Bütçe Komisyonu devam ediyor. Bu, hakkın ötesine geçen bir şey aslında. Ben size kısa bir şey anlattım, madem olmadı, bir tane daha okuyayım o zaman şimdi size. Yani önemini herhâlde anlatamadım ki arkadaşlarımız "Ne alakası var?" diyor. Değerli arkadaşlar, Kocadere köyünde, yine Çanakkale Savaşı sırasında bir sargı yeri kuruluyor, birçok yerden vatandaşlar, askerler koşuşturuyor. Bir tanesi son sıkıntıda, nefesini vermek üzere; "Ölme ihtimalim çok fazla, bir pusula yazdım, hemen arkadaşıma ulaştırın." diyor. O arada "Ben Lapsekili İbrahim Onbaşıdan 1 mecit borç almıştım, kendisini göremedim, eğer görürseniz söyleyin hakkını helal etsin, ölebilirim ben." diyor. Arkasından, bir süre sonra komutanının kucağında vefat ediyor. Tabii, o arada hastalar, yaralılar gelmeye devam ediyor ve bir tanesi yine, rahmetli oluyor -Allah rahmet eylesin- ve cebinden çıkan notu, pusulayı açıyorlar, okuyorlar; aynen şöyle yazıyor: "Ben Beybaş köyünden Arkadaşım Halil'e 1 mecit borç vermiştim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız, belki dönemem; söyleyin arkadaşım bana hakkını helal etsin." Yani "Ben hakkımı helal ettim." diyor.

Böyle bir ortamda, o savaş ortamında dahi 1 mecidin hesabını düşünen 2 arkadaşın acıklı hikâyesini söyledim, ki kul hakkını zayi etmek, kul hakkına riayet etmemek en büyük günahlardandır. Kendinize de bize de eziyet etmeyin. (MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.