GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CEZA MUHAKEMESİ KANUNU İLE CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:56
Tarih:23.01.2013

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemize bir haftadır Patriot'lar  getiriliyor, Başbakanın "NATO toprakları" dediği ülkemize Patriot'lar değişik yerlere konuşlandırılmaya çalışılıyor ve yabancı askerler geliyorlar, neredeyse ülkemiz işgal altındaymış gibi buralarda görevlendiriliyorlar. Türk askerleri o Patriot'ların olduğu yerde yok ve Türk askerlerinin hiçbir şekilde komutada görevi de yok. Böylesine bir işgal anlayışına karşı bütün Türkiye'den sosyalistler, devrimciler, yurtseverler bunu karşı tavırlarını koydular ve Patriot'ların asla bu ülkede konuşlandırılmasına izin vermeyeceklerini ve bunları yapanların da bu ülkeyi gerçekten seven, bu ülkeyi çevre ülkelerle, komşu ülkelerle dostluk içinde yaşatmaya değil savaşa sokmaya çalışan bir anlayışın ürünü olduğunu söylediler. Ben bu protestoculara buradan selam olsun diyorum. Mustafa Kemal'in çocukları olduğu için, Deniz Gezmişlerin ruhunu taşıdıkları için, bugün de o ruhu hâlen daha içlerinde barındırdıkları için bütün ülkem adına, hatta bu Mecliste yapılmayan görüşmeler adına bile, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bile onlara teşekkürlerimi sunuyorum.

Sevgili arkadaşlar, bugünkü bizim görüştüğümüz tasarının ilk 2 maddesi zaten problemli olan, bunu herkes söyledi. Bu ilk 2 maddeye baktığımızda, bir tanesi Ceza Muhakemeleri Kanunu 202'de yapılan değişiklikle ilgili. Burada, AKP Grubu adına konuşan Recep Bey Arkadaşım da dedi ki: "Aslında Ceza Muhakemeleri Kanunu 202'de bu konu düzenlenmiştir ve 2004 yılında düzenlenmiştir, AKP iktidarı döneminde düzenlenmiştir. Şöyle bir algı oluyor -kendisinin sözleriyle söylüyorum- sanki bu ülkede Türkçe bilmeyenler savunma yapamıyormuş gibi bir algıya düşülüyor. Hâlbuki Türkçe bilmiyorsa, meramını yeterince anlatamıyorsa CMK 202'de bu konuda bir düzenleme var. Kendilerine tercüman tayin ediliyor zaten. Böyle bir algı yanlış bir algıdır." Gerçekten de böyle bir algı yanlış bir algıdır. Burada biraz önce pek çok az arkadaş vardı, yine bir kısmı çıkmış ama en azından bilmeyenler varsa, arkadaşlar, ülkemizde Türkçeyi bilmeyen yabancı ya da ülkemizde yaşayan insanlardan herkese savunmasını yapması için tercüman tayini zaten yapılmaktadır, bu konuda bir düzenleme vardır zaten ama şimdi getirilmek istenen düzenleme daha farklı bir düzenlemedir.

Şimdi, ülkemizin taraf olduğu anlaşmalar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6: Adil yargılanma hakkı, oraya da atıflar yapıldı. Adil yargılanma hakkı çok basit arkadaşlar, CMK 202 gibi aynen. Deniyor ki orada: "Mahkeme dilini bilmiyorsa devlet tarafından bedeli karşılanmak kaydıyla tercüman tayin edilir sanığa, mağdura ya da tanığa." Bu söyleniyor. CMK 202 ne diyor? Aynı şeyi söylüyor. O zaman, demek ki uluslararası anlaşmalara göre böyle bir düzenleme yapma zorunluluğumuz bizim yok. Aynı şekilde Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi'nin 14'üncü maddesi de bunu söylüyor: "Mahkeme dilini bilmiyorsa tercüman tayin edilir."

Bizim, adil yargılanma hakkına riayet etmediğimiz gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından mahkûm edildiğimiz pek çok konu var ama tek mahkûm edilmediğimiz konu, adil yargılanma hakkı içerisindeki tercüman tayinine ilişkin konudur arkadaşlar. Bu konudan bir tek mahkûmiyet bile almamış Türkiye Cumhuriyeti devleti. Bizim demek ki bu konudaki mevzuatımızda bir yanlışlık yok. Ha "Daha ileri gidilebilir." diye söyleniyor, bunlar söyleniyor bazı arkadaşlarımız tarafından.

Şimdi, biraz önce Sayın Bakan da dedi ki: "Efendim, diğer ülkelerde de, örneğin İsviçre'de de böyle bir uygulama var." Ben bunu sizlere okumak istiyorum arkadaşlar. Bizden çok daha demokratik olduğunu bildiğimiz ya da işte Avrupa ülkelerinin bazı konularda kendilerini örnek aldığımız şeylerine baktığımızda, İsviçre Ceza Muhakemesi Kanunu  madde 68: "Muhakeme sürecinde taraflardan biri kullanılan dili anlamıyorsa ya da yeterli bir şekilde kendisini ifade edemiyorsa bu süreci yöneten kişi tarafından bir tercüman atanır." Almanya Ceza Muhakemesi Kanunu böyle, Fransa Ceza Muhakemesi Kanunu aynen böyle arkadaşlar.

Yani sonuç olarak üniter devleti ve ülke bütünlüğünü dikkate aldığında farklı bir uygulamanın olması, resmî dilin dışında başka bir uygulamanın olması mümkün değil sevgili arkadaşlar. Ama bize örnekler veriliyor: "Efendim, bazı Avrupa ülkelerinde de -Hakan Bey'in verdiği gibi- farklı uygulamalar var." Ne örneği verildi örneğin? Belçika örneği verildi.

Sevgili arkadaşlar, Belçika'da bir federal yapı var, Belçika'da üç resmî dil var, tabii ki onlardan bir tanesini kullanabilecek. Belçika'daki federal yapıyı Türkiye'ye de uydurmayı mı istiyorsunuz sevgili arkadaşlar? Ben, bunu anlamak istiyorum. Niye bu federatif yapılar sürekli örnek veriliyor? Bunu sizlerden öğrenmek istiyorum ama ne yazık ki bunun yeterli cevabını alamıyorum. Sayın Bakan diyor ki: "Hayır, bizim öyle bir niyetimiz yok." Peki, o zaman bu örnekler neden veriliyor sevgili arkadaşlar?

Şimdi, bir de BDP Grubundan konuşan arkadaşımızın Lozan Anlaşması'na yaptığı bir atıf var sevgili arkadaşlar. Diyor ki: "1923 yılında imzalanan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlık manifestosu olan Lozan Anlaşması'nın 37 ve 45'inci maddeleri arasında yer alan 39'uncu maddesi şunu diyor: `Yani işte mahkeme dilinin farklı dillerde kullanılabileceğine ilişkin bir düzenleme var.'" Ve Lozan Anlaşması ile kazanılan haklarının gasbedildiğini, şimdi bunları istediklerini söylüyor bir grup arkadaşımız.

Lozan Anlaşması'nın, arkadaşlar, 37-45'inci maddelerinin konu başlığı şu: "Azınlıkların Korunması." Azınlıklar kimlerdir? Lozan'a göre azınlık görülen kişiler kimlerdir bu ülkede o dönemde, ona bir bakacak olursak? Montaigne'nın da görüşleri var, isterseniz Meclisin kütüphanesinde bu konuda tutanaklar var. Ben tutanakların hepsini de okudum, isterseniz sizler de okuyabilirsiniz.

SIRRI SAKIK (Muş) - Özgürlüklerin babasını okumuşsunuz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Ama ben İsmet Paşa'nın 9 Ocak 1923 tarihindeki bir sözünü tutanaktan okumak istiyorum. İsmet Paşa, "'Azınlık' terimine sınırlı bir anlam verilmesi, müttefiklerce, Türk temsilci heyetine yapılmış önemli bir taviz gibi gösterilmektedir. Türk temsilci heyeti durumu böyle görmemektedir. Türkiye'de hiçbir Müslüman azınlık yoktur çünkü kuramsal yönden olduğu kadar uygulamada da Müslüman nüfusun çeşitli unsurları arasında hiçbir ayrım gözetilmemektedir." diyor. Yani Lozan'da kabul edilen azınlıklara ilişkin bu düzenlemeler gayrimüslimler için arkadaşlar, bunu hepiniz, pek çoğunuz biliyorsunuz ama ülkemizin manifestosu olan, kuruluş manifestosu olan böylesi bir anlaşmanın kötüye kullanılması, ülkenin yıkım sürecinde kullanılması asla kabul edilemez arkadaşlar.

Bir de bunun yanında şu söyleniyor genel olarak AKP sözcüleri tarafından yani özellikle Cumhuriyet Halk Partisi için bu söyleniyor: "Efendim, siz, vesayetçi, yasakçı bir anlayışın ürünüsünüz, yıllarca zaten bunu uyguladınız. Onun için, biz, şimdi özgürlüklerden yana tavır alıyoruz."

Arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkenin kuruluşunda en büyük hizmeti vermiş, gerçekten kurucu iradeyi temsil eden bir partidir. Ha, şunu kaldırmıştır: Padişahın vesayetini kaldırmıştır, halifenin vesayetini kaldırmıştır, çok da iyi yapmıştır ama sizin bugün getirmek istediğiniz şey, her türlü vesayet bir tarafa sizin asıl getirmek istediğiniz şey: Tayyip Erdoğan'ın vesayetidir, onun başkancı sisteminin vesayetidir şu anda fiilen uygulanan artık Anayasa'da geçirmek istediğiniz bir vesayet rejimidir. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi ne yapmıştır arkadaşlar ben size söyleyeyim mi? 1983 yılında darbeciler tarafından 2932 sayılı Yasa'yla Kürtçe konuşma yasağı getirilmiş ama Cumhuriyet Halk Partisi, bizden önceki partimiz olan Sosyaldemokrat Halkçı Parti 1991 yılında bu yasakçı yasayı ortadan kaldırmıştır, Kürtçe konuşma yasağını ortadan kaldırmıştır sevgili arkadaşlar.

SIRRI SAKIK (Şırnak) - Bugün sen de yasaklara seviniyorsun.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Yani sizler "Biz özgürlükçüyüz." diyorsunuz, o zaman siz bunları söylemeye cesaret bile edemiyordunuz. 1989'da biz Güneydoğuyla ilgili, Kürt sorunuyla ilgili raporu yayımladığımızda, kültürel hakların verilmesiyle ilgili raporu yayımladığımızda sizler bunlardan bahsedemiyordunuz bile.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Bu raporun arkasında değilsiniz ama. O raporun arkasında dursanıza.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - 2001 yılında Anayasa'daki düşünce özgürlüğüne ilişkin dil yasağının kaldırılması da yine AKP öncesindedir. Sizler her türlü yasakçılığı asıl şimdi yapıyorsunuz. Tutuklamalarla ilgili Sayın Bakan diyor ki: "Bu yargının işi." Peki, tutuklamalara karşı oy kullanan hâkimleri neden sürgün ettiniz Sayın Bakan, ben size bunu soruyorum? Patriot'lara karşı mücadele eden o genç insanları neden gözaltına alıyorsunuz? Çağdaş Hukukçular Derneğindeki avukatları Avukatlık Yasası'nı bile hiçe sayarak neden gözaltına aldınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RECEP ÖZEL (Isparta) - Onlar avukatlık şeyinden dolayı değil ki.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Ben bu soruların cevabını istiyorum.

Kim özgürlükçü bu aslında biliniyor. Sizin özgürlükten yana hiçbir ilginiz yok. Siz sadece yaptığınız pazarlıkların sonucunu, gereğini yerine getirmeye çalışıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)