GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CEZA MUHAKEMESİ KANUNU İLE CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:57
Tarih:24.01.2013

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının ikinci bölümü üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İki gündür yapılan görüşmelerde kendini en iyi ifade edebileceği dilde savunma yapmasına ilişkin getirilen yeni düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğu ve pek çok sakıncaları bulunduğu burada değişik hatipler tarafından dile getirildi.

Burada, bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Bir defa, getirilen düzenleme ile Türkiye'nin resmî dili değiştirilmemektedir. Herkes bilmelidir ki Türkiye'nin resmî dili Türkçedir, bunun değişmesi, değiştirilmesi de kesinlikle söz konusu değildir.

İkincisi, yargılama dili de Türkçedir; yargılamanın dilinin değiştirilmesi, başkalaştırılması da söz konusu değildir. Peki, yapılan nedir? Devletin resmî dili Türkçeyse, yargılama dili Türkçeyse bu düzenlemeyle yapılmak istenen nedir? Yargılama süreci içerisinde, kendisini savunmak isteyen vatandaşlarımıza kendisini daha iyi ve daha güçlü bir biçimde savunabilmesinin imkânını açmaktır. Bir hukuk devletinde, demokratik bir hukuk devletinde devlet, suç isnadıyla karşı karşıya olan, soruşturma ve kovuşturmaya muhatap olan vatandaşlarının kendisini ifade etmek isteğinde, birtakım isnatlar karşısında kendisini savunmak için daha iyi imkân ve vasıta istediğinde devletin bunu istenmeden planlaması, düzenlemesi, o imkânları ortaya koyması lazımdır. Esasında, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 202'nci maddesi bu öngörü üzerine düzenlenmiştir. Olabilir ki suç isnadıyla karşı karşıya kalan vatandaşımız Türkçe bilmezse, başka bir dil biliyorsa, siz onu ağır cezalarla itham ediyorsanız, kendisini savunma ihtiyacı varsa, Türkçeyi de bilmiyorsa ne yapacak? Bunu öngörmüşüz, demişiz ki: Bu hâlde, tercüman sağlanır, tercüman vasıtasıyla kendisini savunabilir. Bu imkânı koymuşuz. Bu, doğru bir adımdır, hukuk devletinin de gereğidir, insan olmanın da gereğidir. Buna itiraz edecek bir şey var mı? Yok.

Peki, Türkçeyi biliyor ama meramını başka dilde daha iyi anlatabileceğini düşünüyor veya şöyle söyleyelim: Türkçeyi biliyor ama meramını Türkçede daha iyi anlatamayacağını düşünüyor. O zaman, bizim yasamız bu hâlde de bir imkân öngörüyor, "Eğer sen Türkçe biliyorsan, meramını Türkçe daha iyi anlatamayacağın kanaatindeysen o zaman, ben sana gene tercüman imkânı veriyorum." diyor. Kim veriyor? Ceza Muhakemesi 202'nci madde veriyor. Bu imkândan bizim vatandaşımızın yararlanması bu vatandaşın devlete olan aidiyetini güçlendirir mi? Güçlendirir. Hukuk devletini güçlendirir mi? Güçlendirir. Demokratik devleti güçlendirir mi? Güçlendirir. Bu ülkeyi böler mi? Bölmez. Eğer siz kendisini savunmak isteyene savunma hakkını doğru dürüst tanımazsanız o zaman hem samimi olarak kendisini iyi savunmak isteyenlere bu hakkı vermemiş olursunuz hem de bunu istismar edenlerin istismarının önünü açmış olursunuz.

İşte, bu düzenlemeyle bir yandan savunma hakkı genişletilirken ve güçlendirilirken öte yandan, kendini samimi olarak daha iyi savunabileceğini ifade eden vatandaşlarımıza bu imkânı veriyoruz, bunu istismar edenlerin de istismar kapılarını kapatıyoruz, doğru bir adım atıyoruz.

Şimdi, bir vatandaşımız "Ben kendimi başka bir dilde daha iyi savunacağım." dediği zaman buna biz niye öbür imkânı vermeyelim? Aynı kişi kalksa "Ben, kardeşim bu dili bilmiyorum." dediğinde veriyoruz, "Ben meramımı anlatacak derecede bilmiyorum." dediğinde gene veriyoruz. "Ben kendimi daha iyi başka bir dilde savunabilirim:" dediğinde vermediğimizde ne değişiyor? Bir şey değişiyor mu? Değişmiyor. Onun için doğru olanı yapmak, doğru adımı atmak, bizim, bu Parlamentonun vazifesidir. Bugün yaptığımız şey ayıp olan bir şey değildir, yanlış olan bir şey değildir, Anayasa'ya aykırı olan bir şey değildir; Anayasa'ya uygun, hukuk devletine uygun, demokratik devlete uygun atılan bir adımdır. Biz bu adımın doğru olduğuna inanıyor ve vatandaşlarımızın yargılama süreçlerinde kendilerini daha iyi savunabilmesi için Türkiye Cumhuriyeti devletinin gerekenleri yapmasının vazifesi olduğunu da görüyoruz. Hukuk devleti olmak bunu gerektirir. Bizim yaptığımız tam da budur. Bunu farklı şekilde yorumlamak yanlış olur. Eğer biz vatandaşımızın haklarını doğru şekilde algılamamış olsaydık, örneğin vaktinde yapmamış olsaydık... Vakti geçtikten sonra bunları yapıyoruz. Türkiye'de birisi kalkıp kendi dilinde şarkı söylemek istediğinde yıllarca bunun önünde engeller oldu. Ne oldu, devlete aidiyeti mi güçlendirdi bu? Hayır, vatandaşlarımız arasındaki kopukluğu artırdı. Şarkısını söylese kıyamet mi kopardı? Kopmazdı. Söyledi, sorun oldu mu? Olmadı. Cezaevlerinde görüşme yapılırken Türkçeden başka dil kullanılması yasaktı, terör örgütü bunu istismar ediyordu. Bu yasak, terör örgütünün daha fazla terörist devşirmesine, daha fazla dağa adam çıkarmasına yardımcı oluyordu, kaldırdık.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Neyi kaldırdınız Sayın Bakan? 91 yılında kaldırıldı Kürtçe konuşma yasağı.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - İnsanlar konuştu ve iyi oldu. Kötü mü oldu?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Neyi kaldırdınız? Doğruyu söylemiyorsunuz. 1991 yılında kalktı o yasak.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, bütün bunlarda biz adımlar attık. Televizyon konusunda adım attık, özel radyolar konusunda adım attık, seçmeli dersler konusunda adım attık, üniversitelerde bölüm açılması konusunda adım attık, bu ülke bölündü mü? Bütün bunlar bu ülkenin birliğine, beraberliğine daha fazla hizmet eden adımlar oldu. Türkiye'de yıllarca Türkçeyi bilmeyen vatandaşlarımızdan bazıları terör örgütünün yayınlarına mahkûm edildi, uydularla onları seyrettiler ama devlet bu imkânları götüremedi, kapıyı devlete kapattık, terör örgütüne açtık. Şimdi, biz ne yaptık? Başka alternatifler sunduk, vatandaşımız daha doğru yoldan doğru bilgileri öğrenme imkânı buldu; bütün bunlar milletimizin birliğine, beraberliğine, insanımızın kardeşliğine büyük hizmetler oldu. Bunun da bu anlamda savunma hakkını güçlendiren, insan haklarına ve hukuk devletine uygun olan bir adım olduğunu düşünüyoruz ve zaman içerisinde bunun uygulamalarını hep beraber göreceğiz.

Ben, dün de ifade ettim, bugün bir kez daha söylüyorum, esasında 202'nci madde de uygulayıcılar "Ben, başka bir dilde savunma yapacağım." dediği zaman bu talebi kabul etmiş olsalardı, 202'nci madde bana göre buna engel değildi, bunu uygulayabilirlerdi ve bu, sorun olmazdı. Ama maalesef uygulamada farklı bir yorum yapıldı, lafza bakılarak yorum yapıldığı için böyle bir sonuç çıktı. Şimdi, yanlış yorumu düzelten bir adım atıyoruz, uygulama birliğini sağlayacaktır.

Öte yandan, burada bir hususu da ifade etmek istiyorum, yanlış anlaşılmasın ama bir açıklamayı sizlerle paylaşmak istiyorum. 22/11/2012 saat 17.41'de açıklama yapılmış, bir partinin genel merkezinde yapılıyor. Açıklamanın içinde diyor ki: "Savunma dili konusuna savunma hakkı kapsamında bakmaktadır -partinin ismini geçiyorum- savunma hakkı kutsaldır, adil yargılanma hakkının bir parçasıdır, sınırlanamaz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile evrensel ölçüde güvence altına alınmıştır. Önemli olan, kişinin savunmasında anlayabildiği ve anlatabildiği dili kullanabilmesidir. Dil sorununu, savunma hakkı ve dolayısıyla hukuk alanından koparıp siyasal alana hapsetmek, kim tarafından yapılırsa yapılsın bu hakkın ihlaline yol açar. Konuya evrensel hukuk çerçevesinden bakan CHP CMK 202'nci maddesinde AİHS'nin 6/3 (E) hükmü uyarınca kişinin kendini ifade edebileceği dilde savunma yapması esasını önermiştir." Sayın Haluk Koç yapıyor bu açıklamayı CHP'nin parti toplantısından sonra.

İki gündür burada Cumhuriyet Halk Partisi adına arkadaşlarımız konuştular. Ben merak ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü Sayın Haluk Koç'un açıkladığı, hatta Sayın Kılıçdaroğlu'nun "Biz poliste, sorgulamada, bu eksik, yanlış, daha fazlasını önerdi arkadaşlarım." dediği açıklamalar mı Cumhuriyet Halk Partisinin görüşüdür, yoksa iki gündür bu açıklamaları yerden yere vuran açıklamalar mı CHP'nin görüşüdür?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Bakan, olayı çarpıtıyorsunuz. Önergemizin arkasındayız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Açıklık getirilirse ayrıca memnuniyet duyacağımı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.