GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CEZA MUHAKEMESİ KANUNU İLE CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:57
Tarih:24.01.2013

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, maalesef, çok kötü bir tiyatro seyrediyoruz, seyrediyorsunuz, seyirci kalıyorsunuz. Bunlar üzüntü verici şeyler. Biz, kaç yıldır uyarıyoruz. Az önce arkadaşlarımız söyledi, ta TRT Kanunu'ndan başladığında bunların nereye gideceği konusunda bunun, resmî bir ikinci dil yaratma ve iki toplumlu bir devlet inşa etme çabası olduğunu sizlere dört-beş yıl önce söylemiştik. Şimdi, bu tiyatroya seyirci kalıyorsunuz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Senaryonun yazarı onlar ya!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Biz burada daha bir ay önce büyükşehirle ilgili kanunu tartışırken konuşma hakkımız elimizden alındığında, ben konuşma yaparken burada hepiniz üstümüze doğru koşuyordunuz değil mi? Şimdi, yani bu nedir ben anlamadım. Nedir, bu kadarlık bir anlaşma bu kadar derin midir açıkçası hâlâ anlayabilmiş değilim.

Buraya bakıyorsunuz, bunun neresi ana dilde savunma? Yani ana dilde savunma ne demek, hangi ülkede var? Hepiniz gelip buradan anlatıyorsunuz güya. Hiçbir ülkede söyledikleriniz, "ana dilde savunma" diye bir şey yok. Söylediğiniz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de, Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nde de sadece tercümanın, çevirmenin yardımından ücretsiz olarak yararlanma var. Bu da şu anda Türk hukukunda zaten var. Bunun gerisi lafügüzaf. Neyin tiyatrosunu çeviriyorsunuz bize?

Ey Türk Milleti, bu oynanan oyuna inanmayın. Verilen, ikinci bir dille ikinci bir suni devlet yaratmaktır.

Gülmeyin, Anayasa Uzlaşma Komisyonundaki arkadaşlarınıza sorun, Sayın Burhan Kuzu'ya sorun, buradaki arkadaşlara sorun. "Bölge başkanlığı" teklifini sunmuşlar, siz de arkasından "yarı başkanlık, başkanlık" diye bir sonraki aşamayı zaten tartışmaya başlamışsınız değerli arkadaşlar. Bunun nereye gideceğini size söylüyoruz. Bunun laf cambazlığıyla, bilmem neyle, orasından alıp Sayın Bakanın orayı azarlaması, buraya bağırmayı... Çıkın söyleyin kardeşim, "Biz anlaştık, bunu da yapacağız, sakıncasız buluyoruz." deyin, millet de anlasın, biz de susalım. Şimdi, bir orasından bir burasından çevirip de yok öyle değildi, yok böyleydi demenin bir anlamı yok.

Bakın, kanun açık, tercüman bulundurma hakkı her yerde var; Avrupa'daki söylediğiniz ülkelerde de, Almanya'da, Avusturya'da söylediğiniz yerlerin hepsinde tercüman bulundurma hakkı? Söylediğiniz davalar o dilde savunma için değil, tercümanın parasını suçluya ödettirdiği için geri bozulmuş. Lütfen, kavramları birbiriyle karıştırmayın değerli arkadaşlar.

Burada çok kötü bir şeyle karşı karşıyayız. Bunu zaten önceden Sayın Başbakan Yardımcısı, dağa çıkma merakı olan Başbakan Yardımcısı söyledi, Sayın Bakan Komisyonda biliyor, dedi ki: "Kanun hazırlaması için Sayın Bakana Başbakanımız talimat verdi." dedi. Ben de kendisine dedim ki: Sayın Bakan biz de mi dağa çıkalım? Milletvekilleri tutuklu, söylüyoruz. "Yargı var." Bütün komutanlar içeride hain olmuş, hainler komutanın yerine geçmiş, kahraman olmuş. Diyoruz ki: Bunlara bir şey yap. "Yargı var." Peki, bunların nesi var da iki gram açlık grevi yaptılar diye ertesi gün kanun teklifi, tasarısı hazırlıyorsunuz? Nerede burada samimiyet? Lütfen kimseyi kandırmayın. Türk milletini kandıramazsınız ama burada birtakım oyunlarla millete medya manipülasyonlarıyla bir şeyler söylemeye çalışıyorsunuz.

Bakın, size daha önce anlatmış olduğum bir örneği, kısaca, burada hem sizlere hem de bunu hararetle savunan arkadaşlarıma, Kürt kökenli vatandaşlarımızın hakkını savunduğunu iddia eden milletvekillerimizin de dikkatine sunmak istiyorum. 1931 yılında Enver Behnan Şapolyo'nun, Yenigün gazetesinde, Dersim Mebusu Diyap Ağa'yla yaptığı röportajın çok kısa bir kısmını sizlere okuyacağım. Diyor ki: "Gâvur Anadolu'yu sardı. Hepimizi bir düşünce aldı. Din, diyanet, ırz, namus, Türklük tehlikeye düştü. Bir Paşa çıkmış, bizi de mebus yapmak istedi. Bu zaman bizden iki mebus istedi. Herkes korktu. İhtiyar hâlimle vatanı kurtaranların yanına koşmayı, hatta başımı bile vermeyi göze aldım. Bana `gitme ölürsün' dediler. Zaten herkes mahvoluyor, varam, gidem, onlara ulaşam, hep beraber ölek dedim."

"Sen hiç kürsüye çıktın mı?" diyor. Diyor ki: "Bir kere Lozan Konferansı sırasında kürsüye çıktım. Aha bizim memleket ahalisi Kürt'müş, orada bir Kürt Hükûmeti kuracaklarmış. Bunu duyunca kızdım, kürsüye çıkıverdim. Gene sustular. Lâ ilâhe illâllâh Muhammedün Resullullâh dedim. Gerek Şafii gerek Hanbeli gerek Hanefî hepimizin kıblesi birdir. Meclisimiz, kulübümüz, milletimiz, dinimiz birdir. Biz Kürt değiliz, biz Türk'üz. Hepimiz lâ ilâhe illâllâh demişiz. Şimden sonra mı, ayrı bir din, ayrı bir millet olacağız dedim. Gene el çırptılar, İsmet Paşa kürsünün yanına gelmiş, o da el vurdu ve coşkuyla bana katıldı."

Hepinizin dikkatine sunuyorum. Bu saatten sonra bizi bölmek için kanunlar çıkarmayın diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.