GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ DİSİPLİN KANUNU TASARISI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:59
Tarih:30.01.2013

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Disiplin Kanunu Tasarısı'nı ve Askerlik Kanunu'nda, İstanbul Milletvekilimiz Aydın Ayaydın'ın verdiği kanun teklifini ve AKP Grubu adına teklif veren arkadaşımızın kanun teklifini görüşmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bu kanunla ilgili görüşlerimizi tek tek maddeler üzerinde vereceğimiz önergelerle arkadaşlarımız ifade edecekler. Biz de, kanunun bütünü hakkındaki görüşlerimizi, yani Türk Silahlı Kuvvetlerindeki disiplinin ve onların daha iyi görev yapma şartlarının ve görevlerini yerine getirirken huzur içerisinde ve moral değerlerinin yüksek bir biçimde tezahür edebilmesi için neler yapılması gerektiğine ilişkin düşüncelerimizi anlatacağız. Arkadaşlarımızla, önergelerle, komisyonlarda bugüne kadar ilettiğimiz ama bir kısım ufak tefek kelime ve cümle değişiklikleri dışında esasa ilişkin değişiklik önergelerimizin kabul edilmeden, önergelerimiz üzerinde hem önerilerimizi sunacak hem de görüşlerimizi anlatacağız.

Bu kanunun bütünü üzerindeki görüşlerimize geçmeden önce bir konuyu daha hem yüce Meclisimizle hem de bizi izleyen yurttaşlarımızla paylaşmak istiyorum. O konu da şudur: Eğer, AKP iktidarının ve AKP Grubunun Meclisi çalıştırma yöntemleriyle, kanun tasarılarını hazırlama ve çıkarma yöntemleriyle hareket edersek, biz, daha çok, Askerlik Kanunu'yla ilgili kanun çıkarırız, biz, daha çok, 2/B yasasıyla ilgili kanun çıkarırız. Çünkü, benimsenen ve uygulanan yöntem şudur: Tasarılar, kanunlar bir yerde hazırlanır, kanunu ve tasarıyı ilgilendiren sivil toplum örgütleriyle, derneklerle, halkın değişik temsilcileriyle, özellikle de milletvekilleriyle ve muhalefet partileriyle herhangi bir diyalog içinde olmadan tasarı getirilir, bir günde komisyonda görüşülür, sonra oylanır ama uygulamada bakılır ki yurttaşlar huzursuz, rahatsız, tekrar bir makyajla halkın bu yasaların karşısında karşılaştıkları sorunları gizlemek için yeni bir tasarı daha gündeme gelir.

Askerlik Kanunu'ndaki disiplinle ilgili konuların, sanırım AKP iktidarının inandığından değil, sadece AB kriterlerine uygun olarak bir disiplin yönetmeliği, bir disiplin kanunu çıkarmaktan ötürü olduğuna inanıyoruz. Çünkü eğer inanarak bu disiplin yönetmeliğine olumlu yönde? Bizce de olumlu yönde bir sivilleşme var, 657 sayılı Yasa'ya tabi olarak çalışan sivil memurlara uygulanan disiplin yönetmeliğine uygun hâle getiriliyor ama disiplini sadece yönetmeliklerle ve kanunlarla sağlayamayacağımızı bilmeleri gerekiyordu. Bugüne kadar yaptığı uygulamalarla da Türk Silahlı Kuvvetlerini huzursuz, moral değerleri düşük, darmadağın bir şekilde görev yapmak zorunda bırakmazlardı diye düşünüyorum. Onun için, inanarak değil, bir AB kriterlerine uyum göstermek için getirilen bir yasa olduğunu düşünüyoruz.

Bu yönteme ilişkin birkaç örnek vermek istiyorum hatırlatmak amacıyla. Biz, toplumun ve ülkemizin karşılaştığı birçok sorunla ilgili önceden, daha tehlikeler yaşanmadan, daha cinayetler işlenmeden, daha sel felaketleri, deprem felaketleri olmadan, daha doktorlar öldürülmeden, kadınlar öldürülmeden bu sorunlarla ilgili birtakım araştırma önergeleri getiriyoruz; bizden ve diğer muhalefet partilerinden de bu önergeler geliyor ama bir felaket oluncaya kadar, bir cinayet işleninceye kadar bütün önergelerimiz reddediliyor. Bu sağlık çalışanlarının sorunlarıyla ilgili bir önerge getirdik, reddedildi. Ne zaman bir doktor öldürüldü, AKP tarafından önerge getirildi, kabul edildi. Ne zaman bir sel felaketi oldu, ne zaman deprem oldu? Onun için, AKP'li milletvekili arkadaşların ve onları izleyen yurttaşların bilmesi gerekiyor ki, siyasetçinin görevi sorun çıkmadan önce sorun hakkında araştırma yapıp bu sorunun yaratacağı zararları önlemek için öneriler getirmek, kanun çıkarmak, tedbir almaktır. Bugüne kadar bu yapılmadı.

AKP'nin önerileriyle gelen, yine felaketler sonrası gelen iki önerge vardı, bu iki önergeyle ilgili düşüncemizi belirtmek istiyorum:

Bunlardan birisi Darbeleri Araştırma Komisyonuydu. Ne çıktı değerli arkadaşlarım, koskoca Darbeleri Araştırma Komisyonunun raporlarından ne çıktı? Sayfalarca, binlerce sayfa rapor ve sadece 28 Şubat sürecine ilişkin, AKP'nin kurmak istediği ve devam ettirmek istediği diktatörlüğü devam ettirmek amacına yönelik televizyon programları ve PR çalışmaları. Onun dışında 12 Eylülde cezaevlerine atılanların, 12 Eylülde işkencede öldürülenlerin, 12 Eylülde köyleri boşaltılan köylülerin, 1402 Yasası'yla uzaklaştırılan memurların haklarını mı iade ettiniz bu rapor sonucunda, bunların haklarını iade edecek bir düzenleme mi yaptınız? 12 Eylülde bütün uygulamaları yapan valilerin, emniyet müdürlerinin isimlerini açığa çıkardınız da yargıladınız mı? Hiçbir şey yapmadınız.

Bir başka önerge, yine bir felaket oldu Roboski'de, 34 yurttaş Türk Silahlı Kuvvetlerine ait uçaklarca bombalandı; yine bir araştırma komisyonu kurdunuz. Dikkat ederseniz, hep felaketlerden sonra kuruyorsunuz, ya felaketlerden sonra kuruyorsunuz ya da kendinize dokunan bir tarafı varsa o tarafı açığa çıkarır gibi yapıp kendinize dokunmayacak hâle getirmek için kanun çıkarmak için yapıyorsunuz. Bir komisyon kurdunuz, komisyon çalıştı. Ne oldu sonuçta çıkan rapor? Hiç. üç cümleyle "Evet, bu emri veren şudur, şu kurumdur; sorumlusunu yargı önüne çıkarıyoruz; bu istihbaratı şuradan aldık, çıkarıyoruz." dediniz mi? Demediniz. Bütün muhalefet partilerinin, bütün sivil toplum örgütlerinin, bütün yurttaşların taleplerine rağmen bunu yapmadınız.

Yani özeti şu: Siz bu kanun çıkarma mantığıyla, bu tasarıyı getirme mantığıyla TSK'daki disiplini sağlayamazsınız. İlk önce bir şeyden vazgeçmeniz lazım ve şunu bilmeniz lazım: Bir kurumda, özellikle, Türk Silahlı Kuvvetleri gibi ülkenin savunmasında çok önemli olan ve ülkemizin birliği için, kardeşliği için ve barışı için yapacağı işlerde çok önemli bir kurum olan Türk Silahlı Kuvvetlerinde disiplini sağlamak bizce de önemlidir. Ama disiplini yönetmeliklerle sağlayamayacağınızı bilmeniz lazım. Çünkü, kanunun amacında böyle deniyor, deniyor ki: "TSK'daki en hayati konunun başında disiplin gelmektedir." Evet, TSK'daki en önemli konunun başında disiplin gelmektedir. Peki, TSK'da eşitsizlikler, adaletsizlikler yaparak, Türk Silahlı Kuvvetlerine düzmece delillerle operasyonlar yapılmasına, bu delillerle hazırlanan iddianamelerle ve o iddianamelere göre günlerce, aylarca, yıllarca Türk Silahlı Kuvvetleri komutanlarının içeride kalmasını engelleyecek düzenlemeler yapmak yerine, aksine, son güne kadar -son günde bazı değişiklikler oldu, o niye oldu, onu da çok merak ediyorum- bunları teşvik eden bir tutum içinde davranırsanız Türk Silahlı Kuvvetlerinde disiplini, moral değerini, huzuru nasıl sağlarsınız? Yani, milletvekillerinin tümünün burada sadece yasaları görüşerek ya da el kaldırarak, indirerek bu birliği, bu dirliği, bu düzeni sağlayamayacağını, sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinde değil bütün toplumda, devletin bütün kurumlarında sağlayamayacağımızı bilmemiz lazım değerli arkadaşlarım.

Komisyonda da, görev yapanların hakları ve hukukları ile ilgili, sorumlulukları ile ilgili bazı düzenlemeleri önerdik ama kabul görmedi. Bunların en başında, en önemsediğimiz konulardan birisi, bu disiplin yönetmeliği değişirken, yine, bu kurumda çalışan sivil memurların disiplin yönetmeliğine uygun olarak aldıkları cezalara itiraz etme hakları yine Askerî Yüksek İdare mahkemelerine veriliyordu, bunu değiştirin dedik. Madem sivilleşmek istiyorsunuz, madem bu sivil memur arkadaşlarımız cezayı gerektiren konularda Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde yargılanmak değil de sivil mahkemelerde yargılanıyor -ki Anayasa Mahkemesinin bu konuda 2 kararı var- bırakın, disiplin cezaları nedeniyle itiraz edecekleri kurum yine sivil mahkemeler olsun dedik; bunu da kabul ettiremedik.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde disiplini sağlamamız için en başta yapmamız gereken işin şu olduğuna inanıyoruz ve bunu bir kez daha vurgulayarak ifade etmek istiyoruz: Eğer Türk Silahlı Kuvvetlerini -başka kurumlarda olduğu gibi, onu da birazdan anlatacağım- Türkiye halkının çıkarlarını savunacak bir kurum yerine, başka ülkelerin ya da başka mihrakların emellerine hizmet edecek bir kurum hâline getirmek için yapılan operasyonlara, iddianamelere, delillere son vermek için bir düzenleme yapmazsanız, bu delillere ve bu iddialara göre iddianameleri hazırlayan savcılar ve özel yetkili mahkemeler hakkında, bu uygulamaları yok etmek için bir düzenleme yapmazsanız, ne kanun çıkarırsanız çıkarın, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki disiplini, moral değerleri ve huzuru sağlayamazsınız. Konu bu olduğu için, sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılan hukuksuzluğu anlatmak istiyorum.

Bunun dışında, KCK davalarında da, parasız eğitim isteyen öğrencilere de, büyükşehir belediyelerine yapılan -birazdan anlatacağım- son günlerde yapılan, İzmir'le başlayan, Eskişehir, Antalya ile devam eden, belediyelere karşı yaptığınız davalarda da, bunları kim hazırlıyor, hangi çete bu düzmece delilleri yapıyor, hangi çete bu iddianameleri hazırlıyor, bunu bulup ortaya çıkarmazsanız ve bunları yapan, devam ettiren özel yetkili mahkemeleri kapatmazsanız -çünkü adını değiştirerek devam ettiriyorsunuz hâlâ- hiçbir yerde, ne TSK'da ne diğer devlet kurumlarında disiplini ve huzur içinde görev yapmayı sağlayamazsınız değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki disiplini yine bu yönetmelikle sağlayacağını iddia edenlere bir şey daha hatırlatmak istiyorum. Sahi ne oldu bu Bakanımız Bülent Arınç Manisa'dayken Ankara Çukurambar'da suikast peşinde koşan ve bunun için senaryoya göre hazırlanan film tedavülden kalktı mı? Sırf onu bahane ederek Türk Silahlı Kuvvetlerinde yarattığınız huzursuzluğu, disiplinsizliği neyle engelleyeceksiniz?

Şimdi, bizim bütün bu uyarılarımızı dikkate almayan açıklamaları uzun uzun anlatmayacağım ama son günlerde hepimizi hayrete düşüren ve bizim haklı olduğumuzu ifade eden -tırnak içerisinde- gerçekten "Tavşana kaç, tazıya tut." değilse, bütün Türkiye'deki yurttaşların ibret verici bir açıklamanın karşısında ne hâle düştüklerini düşünmeleri gereken bir açıklamayla karşı karşıya kaldık. Başbakanımız bir televizyon programına katılıyor ve aynen şöyle diyor, hiç yorum katmadan okuyorum değerli arkadaşlarım, bizi izleyen sevgili yurttaşlarım: "Bakın, bunların içerisinde -tutuklanan subayları kastediyor- karacısı var, denizcisi var. Şimdi, bizim bu kadar fırkateynlerimiz, gemilerimiz vesaire, yani neredeyse komuta kademesinde oralara gönderecek subayımız kalmıyor yahu. Böyle şey olmaz."

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Bülent Arınç'ı göndersin.

MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) - Devam ediyor Başbakan: "Bakın, şu anda içeride 400'e yakın emekli, muvazzaf subay, astsubayımız var, bunların hemen hemen ağırlıklı kısmı tutuklu. Bir ara bir ajan meselesi çıktı. Şimdi, hele hele çok daha ağır olanı, yani örgüt kurmaktan, örgüt elemanı olmaktan. Şimdi, böyle bir şeyin delilleri kesinse ver hükmünü işi bitir ama elinde kesin hükümler yoksa sen yüzlerce subayı, astsubayı örgüt elemanı olarak veya örgüt kuran olarak, hele hele Genelkurmay Başkanını kalkar da bu şekilde değerlendirirsen burası silahlı kuvvetlerin moral değerlerini altüst eder. O zaman, terörle nasıl mücadele edecek bu insanlarımız?" diyor. Kim diyor bunu? Ben demiyorum. Bir yıllık değil, iki yıllık değil, üç yıllık değil, on bir yıllık Başbakan. Şimdi, arkadaşlar, bir ülkenin Başbakanı böyle diyorsa biz ne yapalım? Bu yurttaş ne yapsın? Bu AKP milletvekilleri ne yapsın? Herhâlde yapmaları gereken şeyi akşam düşünüp bu halkın çıkarlarına uygun bir kararı kendileri hep beraber verirler.

Sizlere bir ibret vesikası daha anlatmak istiyorum. Geçenlerde Cezaevleri İnceleme Komisyonumuz, Veli Ağbaba, Özgür Özel, Nurettin Demir yaptıkları ziyaretlerde İzmir'de casusluk davasıyla ilgili tutuklu olan hükümlülerimizi de ziyaret etti; 350 kişi arkadaşlar, 350 kişi; 1 değil, 2 değil, 50 değil, 350 kişi ve bu tarihe kadar, bu dava açılıncaya kadar sadece 1 kişi casusluk davasıyla yargılanmış Türkiye'de. Eğer 350 kişi bu Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinde casusluk yaptıysa ve on bir yıldır da sen iktidardaysan             -kötü bir şey söylemek istemiyorum- çok yazık, çok yazık -yani ağzıma kötü bir şey geldi- çok yazık.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Ordunun yarısı casus olmuş o zaman.

MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) - Yani nasıl savunacak, bu ülke kendi dirliğini, düzenini nasıl kuracak, bunları da çok merak ediyorum değerli arkadaşlarım.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Ya da onlara "casus" diyenler casus.

MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) - Bir kez daha soruyoruz: Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan, adaletli, eşitlikli, liyakate göre terfi etmeyi bekleyen bütün Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu adına, bütün yurttaşlarımız adına bütün CHP'li milletvekilleri olarak soruyoruz değerli arkadaşlarım: Şimdi, bütün bunların sorumlusu kim? Biz miyiz, ana muhalefet partisi mi, BDP mi, MHP mi, sivil toplum örgütleri mi? Kim düzeltecek bu işi? Bunları düzeltmeden -tekrar ediyorum- konuşacağımız 40 maddelik, 45 maddelik, 50 maddelik disiplin yönetmeliğinin herhangi bir yerde huzuru, disiplini sağlayacağına inanmıyoruz. Her kurumda olduğu gibi, toplumun bütün kısımlarında olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetlerini de huzursuz, moral değerleri düşük, darmadağın, istediğiniz zaman kullanacağınız bir hâle getirmek için her şeyi yapıyorsunuz. Bu vebal sizin omzunuzda ömür boyu asılı kalacaktır değerli arkadaşlarım.

Bir de intiharlarla ilgili söz etmek istiyorum. Geçenlerde bir soru önergesi verdik, cevap geldi. Son on yılda 965 kişi intihar etmiş Türk Silahlı Kuvvetlerinde. 85 kişi de kaza sonucu ölmüş yani ortalama her yıl 100'ü aşkın insanımız intihar ediyor ya da ettiği iddia ediliyor. Bizce birçoğu intihar değil. Son günlerde İzmir Narlıdere'de oturan Nihat Bakır diye bir askerimiz Tekirdağ Çorlu'da 105'inci Alayda "Askerlik yaparken intihar etti." diye cenazesi babasına teslim edilmiş. Okudum dosyasını, raporunu. Alnından girmiş kurşun, boynundan çıkmış. Bilmiyorum, askerlik yapanlar bilir herhâlde G-3 tüfeği mi, hangi tüfekse, nasıl alıp ateş edecek? Onun öncesinde de bir sürü istenmedik olay olmuş. Şimdi, bu intiharların sorumlusu kim? Yani birçok kaybettiğimiz askerimizin sorumlusu PKK diyebilirsiniz. Bunun sorumlusu da mı PKK? Bunun sorumlusu CHP mi, BDP mi, MHP mi? Çıksın, bir gün, Allah aşkına, herhangi bir bakanımız: "Ya bunun sorumluları şunlardır." desin. Bu intihar edenler durup dururken oraya askerlik yapmaya geliyorlar. Açlıktan mı, susuzluktan mı, işsizlikten mi? Oraya gelirken güle oynaya geliyorlar, davulla zurnayla geliyorlar, siz ölülerini teslim ediyorsunuz. Bu da başka bir intihar vesikası.

Konuşacak çok şeyimiz var ama resen emeklilikte arkadaşlarımız bir önerge verecekler, bu önergeyle ilgili düşüncelerimizi daha önce de açıkladık. Adaletsizliği ve eşitsizliği burada da gösteriyorsunuz. YAŞ kararlarıyla, irticai bir iktidar kurmak isteyen, şeriat düzeni getirmek istediği gerekçesiyle Cumhurbaşkanının, bakanların, Başbakanın imzasının olduğu kararlarla atılanları orduya geri aldınız. 71 darbesiyle, 12 Mart darbesiyle, 12 Eylül darbesiyle ordudan atılanları geri almamak için her şeyi yapıyorsunuz. On defa Komisyonda ilettik, bir düzenleme yapacağız, bir araştıralım. Geçen, Komisyonda da aynı şey söylendi. Bir daha Komisyonda "Bir araştıralım." kelimesinin yerine "Araştırdık, bu konuda şu cinayet işleyenleri kenarda bıraktık, bu hak mağduriyetini gideriyoruz." dememiz lazım.

Zamanımız yine yetmedi değerli arkadaşlarım ama Orta Çağ'daki hukuk düzenini anlatan bir sözü ve bugünle kıyaslamanızı bütün milletvekillerinin vicdanlarına ve akıllarına bırakmak istiyorum o da şuydu: O dönemde geliştirilen ve yarı hukuki bir işlev yerine getiren kurum olan polis sayesinde insanlar bir mahkemeden geçmeden doğru hapse gidiyordu. Evet, bugün biz de sanki Orta Çağ'dayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) - Polis savcı, hâkim olmuş; hâkim, savcı polis olmuş. Bu düzeni değiştirmediğiniz müddetçe hiçbir yerde disiplin sağlayamazsınız.

Saygılarla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Moroğlu.