| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 15.11.2012 |
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bütün Alevilerin "Muharrem Yassı Matemi"ni yürekten paylaşıyorum.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, dün Gazze'de, masum halka yönelik, yıllardır süren saldırılarını bir kez daha tekrarlayan İsrail Hükûmetini kınadığımı belirtmek istiyorum. Ayrıca, İsrail'i korumak amacıyla Kürecik'te füze kalkanı kurarak Malatya'yı ve bölge halkını hedef gösteren zihniyeti de buradan şiddetle kınıyorum.
Değerli arkadaşlar, Meclisimiz çatısı altında kurulan Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu 20 Ekimde hiçbir şeyini hatırlamayan, duymayan ve bilmeyen bir zatı dinledi. Bu kişinin önüne nefret ve insanlık suçunu işlediğinin imzalı bir belgesi konuldu. Kendisini Yavuz Sultan Selim'den sonra en büyük Alevi Kızılbaş düşmanı ilan eden Malatya il merkezindeki 40 bin Alevi'ye kan kusturmakla, Alevi Kızılbaş kasabı olmakla övünen Malatya eski Valisi, 12 Eylüle giden sürecin Emniyet Genel Müdürü Refet Küçüktiryaki'den bahsediyorum. Eski Emniyet Genel Müdürü Küçüktiryaki'nin yazdığı iddia edilen mektup 12 Eylül karanlık faşizan zihninin bir ifşasıdır. Bu mektup, bu ülkede yaşanan katliamların tümünün emperyalist odaklarca desteklenen birer devlet organizasyonu olduğunu ortaya çıkarması açısından da önemlidir. Maraş katliamı, Çorum katliamı, Sivas katliamı ve Malatya olaylarının asıl amacının ülkeyi adım adım darbeye götürmek olduğu bilinen bir gerçektir.
Değerli arkadaşlar, basında yer alan bu mektubun doğru olup olmadığı tartışılabilir ancak bu ülkede yaşayan Aleviler ve duyarlı her yurttaş, emin olun ki mektupta yer alan olayların tamamının gerçek olduğuna inanmaktadır, darbeye zemin hazırlayan karanlık güçler tarafından tertiplendiğini bilmektedir. Ülkeyi faşist bir darbeye sürüklemek isteyenler, 12 Eylül sürecinde, içinde Malatya'nın da olduğu bazı kentler üzerinde özel bir çalışma yürütmüşlerdir. 12 Eylül öncesinde büyük katliamların olduğu şehirlere baktığımızda, yine hepsinin Alevi ve Sünni kardeşlerimizin birlikte yaşadığı, çok kültürlü şehirler olduğunu görüyoruz. Nitekim, Malatya'da yaşanan gerek Şubat 75 olayları gerekse 78 Hamido olayları bu büyük tezgâhın sahnelendiği zamanlardı. Otuz iki yıl sonra ortaya çıkan bu mektup vesilesiyle, 1980 öncesinde Malatya'da neler yaşanmıştır, kısaca sizlere hatırlatmak isterim.
Mektubun sahibi olduğu iddia edilen Refet Küçüktiryaki 1976 yılında vali olduktan sonra, 1980 yılına kadar Malatya'da 100'ün üzerinde siyasi cinayet işlenmiştir. Birçok masum insan baskı ve işkenceye maruz kalmıştır. Bu siyasi cinayetlerin ilk halkası, 1976 yılında -Malatyalıların hafızasında hâlâ tazeliğini koruyan- Beylerderesi mevkisinde 3 devrimci gencin üzerlerine helikopterle ateş açılarak yargısız infaz edilmesidir. Bu süreçte Malatya'da siyasi cinayetler ve olaylar artarak devam etmiş, 1978 yılına gelindiğinde Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu suikastı gerçekleşmiştir. 12 Eylülün en karanlık noktası Hamido olaylarıdır. Hamido olaylarını çözmeden 12 Eylül darbesini çözemezsiniz, arkasındaki karanlık güçleri bulamazsınız. Merhum Hamit Fendoğlu ile birlikte gelini ve 2 torunu evlerine gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu hunharca katledilmişlerdir. Bu olaydan hemen sonra, henüz yirmisine gelmemiş 3 lise öğrencisi kaçırılıp, işkenceden geçirilip kurşunlandıktan sonra Beylerderesi mevkisinde tren raylarına atılarak bedenleri paramparça edilmiştir. Bu olaylar nedeniyle provoke edilen kitleler sokağa dökülmüştür. Malatya olaylarında hiç kimse yargılanmamış, failler bulunamamış, sadece bir kişi, av malzemesi çalmakla suçlanıp tutuklanmıştır. O da ilk celsede serbest bırakılmıştır. Hamit Fendoğlu ve ailesinin katilleri hâlâ bulunamamıştır.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, özellikle merhum Hamit Fendoğlu'nun katledildiği bombalı saldırı ve akabinde gelişen olaylar Malatya'mıza çok şey kaybettirmiştir. Bu olayı tetikleyenlerin asıl amacı, Malatya'nın ekonomik, siyasi ve kültürel yapısını geri götürmektir. Bunda da başarılı olmuşlardır. Önemli iş adamları ve aydınlar Malatya'dan göç etmiştir. Bu olaylar sonucunda yüzlerce ev ve iş yeri tahrip edilmiştir. Yapılan saldırılarla şehir âdeta bir iç savaşa sürüklenmek istenmiş ama Malatya'daki devrimciler, demokratlar, Alevisiyle, Sünnisiyle tüm sağduyulu yurttaşlar Malatya'nın o dönemde Maraş olmasına engel olmuşlardır.
Değerli arkadaşlar, ortaya çıkan bu belge ve ülkenin karanlık tarihi araştırıldıkça bulunacak olan bunun gibi çok belge, AKP Hükûmetinin esas niyetini anlamak açısından bir turnusol işlevini görecektir çünkü darbelerle hesaplaşıldığı söylenen bir dönemde, kuşkusuz, bu tür olayların üzerine ciddiyetle gidebilmek son derece önem arz etmektedir. Gizli tanıklarla, imzasız ihbar mektuplarıyla, insanların iddianame bile olmadan yıllarca tutuklu kaldığı bir dönemde Kenan Evren'in arşivinde yer aldığı iddia edilen bu mektuptaki yaşanmış olayları soruşturmayı ve yargılamayı çok fazla hak ettiğini söylemek mümkündür. Bu mektuptaki iddiaları AKP Genel Başkan Yardımcısı olan eski bir bakan deli saçması olarak nitelendirmiş ve bu konunun üzerini kapatmaya çalışmıştır ancak yapılması gereken, bunun tam aksine, kimsenin kafasında kuşku kalmayacak şekilde bu belgenin ve iddiaların doğruluğunun araştırılmasıdır. Şunu bilmeliyiz ki işimize gelen belgelere dört elle sarılıp işimize gelmeyenleri deli saçması olarak nitelendirmek sorunları çözmez; tam tersine, yeni sorunları ortaya çıkarır. Gerçeğe gözünü kapatarak "Kendi adamımı harcamam." zihniyeti, "Asmayalım da besleyelim mi?" ya da "Bu ülke için kurşun atan da, yiyen de şereflidir." diyen zihniyetler birbirlerine çok benzerler. Bu zihniyet yeni katiller ve yeni caniler yetiştirmekten başka bir işe yaramaz.
Darbelerle ve darbecilerle gerçekten mücadele etmek ve o kara günleri ülkemize bir kez daha yaşatmak istemiyorsak, Sivas katliamı, Maraş katliamı ve Malatya olayları olmak üzere yakın geçmişimizle yüzleşmek zorundayız. Darbecileri yargılarken, bu darbecilerin başa gelmeleri için kan döken, dökmesine yardımcı olan başta devlet görevlileri ve bürokratlar mutlaka yargılanmalıdır; aksi takdirde, bu yargılamalar toplumda zaten var olan "Darbeler aklanmaya çalışılıyor." düşüncesini kanıtlamaktan başka bir işe yaramaz. Bu şekilde ne darbeleri bitirebilirsiniz ne de katliamların önünde durabilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, darbelerle hesaplaşmak, darbeye karşı çıkmak doksan iki yaşındaki darbe liderini mahkemeye bile çıkaramamakla olmaz. Darbelerle, derin devletle hesaplaşmak, faili meçhullerin, köy boşaltmaların en yakın tanığı olan sarışın, güzel kadını masumlaştırıp aklamayla da olmaz. Darbeyle hesaplaşmak, "derin devlet" deyince akla gelen eski polis şefi ve politikacıyı VIP cezaevlerinde ağırlamakla da olmaz. Darbeyle hesaplaşmak, derin devletin sırlarının kitabını yazmış, karanlıkları ortaya çıkarmış Soner Yalçın ve arkadaşlarını cezaevine tıkmakla da olmaz. Darbeyle hesaplaşmak, 12 Eylülün vali, kaymakam, emniyet müdürleri ve bürokratlarını milletvekili yapmakla hiç olmaz. Darbeyle hesaplaşmak, 12 Eylülde idam edilen gençlere ağlayıp onların analarını cezaevine tıkmakla hiç olmaz. Darbeyle hesaplaşanlar "Yargıya, gereken talimatı verdim." diyemezler. Darbeyle hesaplaşanlar, utanç verici Sivas davası kararı için "Ülkemize, milletimize hayırlı olsun." demezler. Darbeyle hesaplaşmak, Maraş'ta, Çorum'da, Malatya'da katledilen yüzlerce insanın failini bulmakla ve yargı önüne çıkarmakla olur.
Özetle, bu ve benzeri olayları önlemenin tek yolu, zalimden yana olmak değil, gerçek anlamda mazlumdan yana olmaktır. Hiçbir inancın, hiçbir bireyin ötekileştirilmediği, katliamların olmadığı bir ülke hepimizin ortak hedefi olmalıdır.
Değerli arkadaşlar, devletin resmî arşivlerinde yer alan, Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanı tarafından okunan bu resmî belge hakkında mutlaka cumhuriyet savcıları harekete geçmelidir. Bizler, bir grup Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak bu konu hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı bilmenizi isterim. Bu mektupta yazılanlar, insanlık ve nefret suçudur. Evrensel hukuk normlarında, insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmaz. Bu konuda savcılar harekete geçmelidir, geçmezse, Türkiye'deki hukuk yolları tükenmiş olacağından, meseleyi AİHM'e taşımaya niyetliyiz.
Bu önergeye destek vereceğinize inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.