GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:61
Tarih:05.02.2013

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum efendim.

Şimdi, bu Suriye meselesi, üç ay sonra devrileceği söylenen, hesapsız bir şekilde devrileceği hesap edilen bu Esad rejimi, Türkiye'nin de boğazına kadar içine battığı Suriye meselesi hâlâ gündemimizi meşgul ediyor ve daha da uzun bir süre meşgul edeceğe benziyor. Öncelikle, esasen, bu Suriye meselesinde hesap edilemeyen noktalara, öngörüsüzlüğe? Ve bugün başta 6 tane sınır vilayetinin, Hatay, Şanlıurfa, Mardin, Kilis, Gaziantep, Şırnak gibi 6 tane sınır vilayetinin öncelikli olarak sıkıntısını çektiği ve aslında, hayvancılık bakımından çiftçiyi, Konya Karapınar'da havuççuyu vuran bu meselenin en başından ele alınması gerektiği kanaatindeyiz.

Ne yaptınız sayın milletvekilleri? Hükûmet ne yaptı? Suriye meselesindeki yanlışları biz, hâlâ, sizin şapkayı önünüze koyup ortaya çıkarabildiğinizi, tespit edebildiğinizi ve kabul edebildiğinizi sanmıyoruz. Yani, Suriye'nin kendi iç meselesine yardımcı olmak adına başta ilişkilerin birdenbire kesilmesi ve hasmane bir tutum sergilenmesi Suriye'ye karşı doğru muydu, doğruysa ne kadar doğruydu, bunların tartışılması gerekiyor. Doğru olduğunu iddia edemeyiz, hiçbiriniz de iddia edemezsiniz. Eğer doğruysa, iki yıla yakın bir süredir iki santim dahi bir mesafe alamadığınız ortada. Suriye'de, yer yer bizim de kabul ettiğimiz insan hakları ihlali durmak, kesilmek bir yana, artmaya devam etti, ne bunu engelleyebildiniz ne Esad rejiminin yıkılması noktasında bir metre mesafe alabildiniz ne de Türkiye'nin Orta Doğu'daki prestijine bir nebze olsun katkıda bulunabildiniz. Tam tersi, Türkiye'nin Orta Doğu'daki prestiji zaman içerisinde süratle aşınıyor. Ne yaptık?

Krizin ekonomik maliyetini hesap edebildiniz mi? Yani, başta zaten üç ayda bu rejimin gitmesi noktasında bir politika, bir dış politika düzenlerseniz, bunun ekonomik maliyetini de baştan peşinen hesap edememiş olursunuz. 3.500 ihracatçı firma, kriz başlangıcından evvel -Türk firması bunlar- Suriye'ye ve Suriye kanalıyla Orta Doğu'ya ihracat yapıyordu, bugün bu firma sayısı 10'lara düşmüş, bu şekilde seyrediyor.

Bahsettiğim bu 6 vilayet başta olmak üzere, en ağır ekonomik maliyetleri yaşayan çiftçiye, Hatay'daki, Şanlıurfa'daki, Mardin'deki, Gaziantep'teki, Kilis'teki, Şırnak'taki çiftçiye en ufak bir yardımınız olabildi mi?

Aynı zamanda, buradaki ticari geleceğini Suriye'yle olan ilişkilere bağlayan ve Suriye'yle ticaretini geliştiren ama bunların bıçak gibi kesilmesiyle darda olan esnafa, Hatay esnafına ve diğer illerin esnaflarına en ufak bir yardımda bulunabildiniz mi? Bu güçlü Hükûmet -dünyanın 16'ncı ekonomik büyüklüğüne sahip- yani Türkiye'yi dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi yapmış olan Hükûmet bu konuda en ufak bir tedbir aldı mı?

Bugün, Hatay'da 4 bin civarında -İstanbul'dan sonra ikinci tır filosuna sahip-  tıra sahip nakliyecilerin durumu nedir? Hiç merak etmiyor musunuz?

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) - Düşünüyoruz.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) - Ediyorsanız tedbirini alacaksınız Değerli Vekilim.

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) - Birazdan konuşacağız.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) - Biraz sonra söylersiniz ama sakın bize İskenderun'dan ve Mersin'den Adalet ve Kalkınma Partisi olarak "Ro-Ro -muhtemelen onu söyleyeceksiniz- seferlerini artırdık." demeyin, bunu nakliyecilerle konuşsanız çok daha iyi olur. Bu aynı zamanda maliyetleri çok yükseltti ve şu anda onlar çok büyük sıkıntıda.

ALİ HALAMAN (Adana) - Adana'yı da konuş.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) - Elbette ki Adana'nın da sıkıntıları büyük efendim.

Krizin iç maliyetini, iç ekonomik maliyetini hesaplamadığınız gibi iç siyasi maliyetini de hesaplamadınız yani daha başından bu meseleyi bir Alevi-Sünni meselesi hâlinde Türk milletine takdim ettiniz ve ondan sonra da olay çok farkı boyutlara geldi, içimizde yaşayan milyonlarca Aleviyle bu konuyu nasıl ilişkilendireceksiniz ve bunun Türk siyasetine, Türk milletine nasıl olumsuz katkıları olacağını bilmiyorum nasıl izah edeceksiniz?

Değerli arkadaşlar, krizin dış maliyetini hesaplayabildiniz mi yani İran Rusya ve Irak'la olan -ve bunların hepsi komşumuz- maliyetini hesaplayabildiniz mi? Irak'ta elinizde sermaye bir Haşimi kaldı. Yani bir yandan Irak'ın toprak bütünlüğüyle ilişkilerimizi, toprak bütünlüğünü tanıyarak ve aynı zamanda destekleyerek ilişki sürdürüyoruz, güya uluslararası alanda Irak'ın toprak bütünlüğünü kabul ediyoruz ama diğer yandan da Irak'la, Suriye politikasından ve Haşimi'den dolayı en büyük sorunları yaşıyoruz.

Enerji Bakanımız Irak'a giremiyor. Nereden nereye geldik! Sayın Başbakanımız ifade ediyor ya "Nereden nereye diye, bugün bu durumlara geldik.

Orada Türkmenler yaşıyor. Olayların başında Suriye'nin iç meselesine girmemişlerdi, Türkmenler bir şekilde bu meseleye sokuldu. Bunun nasıl olduğunu bu kürsüden açıklamak benim devlet anlayışımla bağdaşmıyor ama Hükûmetin idarecileri bunun nasıl olduğunu çok iyi biliyor. Bayır bölgesindeki, Bucak bölgesindeki -aslında savaşma kabiliyeti de pek olmayan- Türkmenleri bu işin içine soktunuz ve bugün, Türkmenler büyük çileler çekiyor, büyük sıkıntılar çekiyor, büyük ızdıraplar yaşıyor. Aynı zamanda bir PYD bölgesi yani benim ilimin de komşu olduğu bir PYD bölgesi, benim köyümün de komşu olduğu bir PYD bölgesi. Ülkemizin bir bölümü ayrılıp demokratik özerklik safsatası altında, federasyon safsatası altında, halkların barışı safsatası altında parçalanmak istenirken ve bizler de buna engel olmak isterken burnumuzun dibinde ikinci bir bölge bulduk ve o PYD bölgesinde, bugün, İmralı'daki teröristbaşının posterleri bölgenin devlet lideri sıfatıyla asılmakta. Suriye'yle krize girene kadar bu meseleler var mıydı sayın milletvekilleri? Ama muhalefetle konuşmuyorsunuz, bir proje yapıyorsunuz ve o projenin en doğru proje olduğunu ifade ediyorsunuz. Muhalefetle hiçbir şey paylaşmıyorsunuz, ondan sonra da, aynı bu Suriye politikasında olduğu gibi, her kim, hangi siyasi, hangi fikir adamı, hangi aydın, Türkiye'nin menfaatlerini düşünen hangi yazar hangi çizer "Siz yanlış yapıyorsunuz, ülkeyi kaosa sürükleyeceksiniz. Bunun maliyeti bize çok ağır olur." dediğinde, hiç de hak etmediği hâlde, dönüp onu Baasçılıkla suçluyorsunuz. Bizim Baasla ne ilgimiz var, ne anlarız, ne biliriz? Biz Türk milletinin menfaatlerini gözetiyoruz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatlerini gözetiyoruz, aslında sizin Hükûmetinizin de doğal olarak, dolayısıyla menfaatlerini gözetiyoruz.

Son olarak, barış projesi" adı altında bir fitneye girdiniz. İmralı'daki bebek katilini barış elçisi yaptınız. Aynı bu meselede olduğu gibi, her kim itiraz ederse "Sen kan akmasını istiyorsun, sen, kan dökülmesini istiyorsun,  sen analar ağlamaya devam etsin istiyorsun." diye suçluyorsunuz. Bunlar doğru şeyler değil. Biz, milletin haklarını savunuyoruz. Ama bugün, buradan, bu vesileyle son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Biz, Türk milletinin, milliyetçiler olarak, dış ve iç her konuda haklarını savunmaya devam edeceğiz. Milletin bize verdiği görev bu ve birçok derneği, İHH'yı, İnsan Hakları Derneğini, MAZLUMDER'i, artık, milliyetçilerin hakkını savunmaya davet ediyoruz. İnsaf ve vicdan sahibi olarak, artık, milliyetçiler haklarını savunma noktasında uğradıkları medya baskısıyla, dış ve iç baskıyla her gün şirretçe bir iftiraya muhatap olmakta, şu veya bu şekilde, bu milleti birleştirmeyi bir kenara bırakın, bölmekle, ayırmakla suçlanmaktalar ama biz bu görüşümüzde, bu inançlarımızda ve bu ideallerimizde devam edeceğiz. Bu ülkeyi bölmek isteyen, parçalamak isteyen her kim ve hangi zihniyet varsa onun başına bela olmaya da dünya durdukça devam edeceğiz.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çirkin.