GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TERÖRİZMİN FİNANSMANININ ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:62
Tarih:06.02.2013

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı'yla ilgili olarak Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Antep'e "Gazi" unvanının verilmesinin yıl dönümünü tebrik ediyorum. Buna vesile olan, kahramanlık destanını yazmış bütün şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi saygıyla anıyorum.

Öncelikle, huzurunuza gelmiş olan bu tasarının hazırlanma gerekçeleri hakkında bilgi vermek istiyorum: Bilindiği üzere, OECD yani Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı 14 Aralık 1960'ta imzalanan Paris Sözleşmesi'ne dayanılarak 1961'de kurulmuş ve ülkemiz aynı tarihte bu teşkilata üye olmuştur. OECD bünyesinde, kara para aklamayla mücadeleye yönelik mevzuatların standardizasyonu, bankacılık sisteminin ve mali kurumların kara para aklanmasında kullanımının önlenmesi amacıyla 1989 yılında Mali Eylem Görev Gücü yani FATF kurulmuştur. Şu anda 34 ülke ve 2 bölgesel kuruluşun üyesi bulunduğu FATF'a ülkemiz 1991 yılında üye olmuştur.

Ekim 2001 tarihinde yapılan FATF genel kurul toplantısında terörizmin finansmanıyla mücadele edilmesi FATF'ın görev alanına ilave edilmiştir. Bu görev kapsamında, FATF, terör finansmanıyla ilgili olarak, başta Birleşmiş Milletler belgelerinin onaylanması ve yürürlüğe konulması, terörizmin, terörist eylemlerin ve terör örgütlerinin finansmanının suç hâline getirilmesi, terörist mal varlıklarının dondurulması ve müsaderesi olmak üzere, üye ülkeler tarafından uygulanması için, kara para ve terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla 40 adet tavsiyeye ilaveten 9 özel tavsiye ihdas etmiştir. FATF, aynı zamanda, üye ülkelerin kara para aklama ve terör finansmanının önlenmesi konusunda gösterdiği gelişmeleri ve uluslararası sözleşmelere uyumunu periyodik olarak denetlemekte ve değerlendirmektedir.

Bu kapsamda ülkemiz hakkında yürütülen inceleme sonucunda düzenlenen raporda, esas itibarıyla, bir, terörizmin finansmanı suçunun Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Sözleşmesi'ne uygun olmadığı, yargısal yollar ve karşılıklı adli yardımlaşma mekanizmaları haricinde, diğer ülkelerin dondurma mekanizmalarına tabi olarak başlatılan işlemlerin yürürlüğe girmesiyle ilgili bir düzenlemenin olmadığı ifade edilmiştir. Öte yandan, 2009 yılı Eylül ayında gerçekleştirilen G-20 liderler zirvesinde FATF'ın kara para aklama ve terör finansmanı bakımından yüksek riskli ülkeleri G-20'ye raporlaması kararı alınması üzerine, ülkemiz detaylı bir inceleme kapsamına dâhil edilmiştir. İnceleme sürecinde, Şubat 2010'da gerçekleştirilen FATF genel kurul toplantısında, eksiklikleri gidermek üzere ülkemiz tarafından bir eylem planı sunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; FATF genel kurulu sürecinde ülkemiz bakımından yaşanan gelişmeler özetle şu şekilde olmuştur: 15-19 Şubat 2010 tarihleri arasında Birleşik Arap Emirlikleri'nde yapılan FATF genel kurul toplantısında, FATF'ın aklama ve terör finansmanıyla mücadele standartlarına uyum sağlamayan ülkelerin kamuoyuna duyurulduğu iki liste oluşturulmuştur. Bunlardan birincisi, aklama ve terör finansmanı ile mücadelede herhangi bir gelişme göstermeyen, İran ve Kuzey Kore'nin dâhil olduğu kara liste; diğeri ise eksiklikleri bulunan ve yeterli gelişme göstermeyen ülkeler listesi gri liste olup, Türkiye bu ikinci listeye dâhil edilmiştir. Şubat 2010 ile Ekim 2012 arasında yapılan FATF genel kurullarında Türkiye'nin eylem planında taahhüt etmiş olduğu, Terörizmin Finansmanının Önlenmesine İlişkin Yasa Tasarısı'nın hâlen uluslararası standartları karşılayacak şekilde yasalaşmaması tenkit edilmiştir.

Ekim 2012 FATF genel kurulunda, Türkiye'nin taahhüt etmiş olduğu kanun tasarısını Şubat 2013 tarihine kadar yasalaştırmaması durumunda Türkiye'nin FATF üyeliğinin askıya alınmasına karar verilmiştir. Ayrıca bu karara paralel olarak Türkiye'nin İran ve Kuzey Kore'nin bulunduğu kara listeye yani birinci listeye alınma riski ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar, bu tasarının arka planı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası sözleşme ve standartlar ile FATF kriterlerinin karşılanması amacıyla Adalet Bakanlığı koordinatörlüğünde, Maliye, Dışişleri, İçişleri, Millî Savunma Bakanlıkları, Genelkurmay Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Yargıtay, Danıştay temsilcileri ile akademisyenlerin katılımıyla oluşan bir komisyon oluşturulmuştur. Bu komisyon tarafından Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı hazırlanmıştır.

Söz konusu taslak, ilgili kurum ve kuruluşların görüşüne sunulmuş ve alınan görüşler değerlendirilerek taslağa son şekli verilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Kanun tasarısı, 1 Şubat 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuşsa da milletvekili genel seçimlerinden önce kanunlaşamamış ve hükümsüz sayılmıştır. Söz konusu kanun tasarısı 21 Ekim 2011 tarihinde yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörün bir uluslararası sorun hâline gelmesi ile terörün finansal boyutuyla mücadele ön plana çıkmıştır. Birleşmiş Milletler, Mali Eylem Görev Gücü, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlar terör ve terörün finansmanıyla mücadeleye ilişkin çeşitli tedbirler geliştirmiştir. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 9 Aralık 1999'da terörizmin finansmanıyla mücadele konusunda ayrıntılı düzenlemeleri içeren ilk ve en önemli uluslararası sözleşme olan Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme kabul edilmiştir. Sözleşme, ülkemiz tarafından 27 Eylül 2001 tarihinde imzalanarak, 4738 sayılı Kanun'la uygun bulunarak iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiş ve ülkemiz açısından uluslararası bir yükümlülük niteliğini kazanmıştır.

Sözleşme, özellikle, devletlerin meşru sermayelerinin serbest dolaşımına hiçbir şekilde halel getirmeksizin, terörist amaçlara hizmet edeceğinden şüphelenilen veya terör suçlarının işlenmesi için kullanılan veya kullanılması için oluşturulan fonların veya bu suçlardan temin edilen kazançların tespiti, bulunması, dondurulması, el konulması, müsaderesi, faillerinin kovuşturulması ve cezalandırılmasına yönelik gerekli ve etkili önlemlerin oluşturulması, devletler arasında uluslararası iş birliğinin geliştirilmesi amacıyla cezai, hukuki ve idari tedbirler alma yükümlülüğü getirmektedir.

Ülkemiz, terörizmin finansmanıyla mücadele alanında, bugüne kadar, bahse konu olan sözleşmenin yanında, Birleşmiş Milletler bünyesinde kabul edilmiş ve Anayasa'nın 90'ıncı maddesi hükmü karşısında mevzuatımızın bir parçası hâline gelmiş olan 10 adet uluslararası sözleşmenin tümüne taraf olmuştur. Ayrıca, 16 Mayıs 2005'te Varşova'da kabul edilen ve 1 Haziran 2007 tarihinde yürürlüğe giren Terörizmin Önlenmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi de dâhil olmak üzere, Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanmış sözleşmelerin tamamını imzalamıştır.

Öte yandan, uluslararası barış ve güvenliği korumakla görevli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nezdinde, terörün ve terörün finansmanının engellenmesi için birtakım kararlar alınarak, bu konuda ülkeler tarafından alınması gerekli tedbirler belirlenmiştir. Birleşmiş Milletlerin içinde yer alan diğer organlar tavsiye niteliğinde kararlar alabilirken, Güvenlik Konseyi tüm üyeleri bağlayıcı kararlar alabilmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Birleşmiş Milletler Şartı'nın barış ve güvenliğin korunmasına dair hükümlerinin yer aldığı Yedinci Bölümü uyarınca, üye ülkelerin uymak zorunda olduğu yetkiye dayanarak terörizmin finansmanının önlenmesi için almış olduğu 1267 ile 1373 ve devamı niteliğinde kararlar ile bu kararların uygulamaya konulması için ayrıca imzalanma ve onaylanma şartına ihtiyaç bulunmamakta olup, üye ülkeler ve ülkemiz bakımından bağlayıcı niteliktedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca, ülkemizde, Güvenlik Konseyinin 1267 sayılı kararlarının uygulanmasının sağlanması, terörizmin finansmanına destek sağlayan kişi ve kuruluşların faaliyetlerine engel olunması amacıyla Bakanlar Kurulu kararıyla listeler yayınlanmakta ve bu kararlar doğrultusunda, listelerde adı geçen kişilerin Türkiye'deki mal varlıkları idari bir kararla dondurulmaktadır. 2001'den bu yana, bu doğrultuda toplam 14 adet Bakanlar Kurulu kararı çıkarılmıştır. Söz konusu Bakanlar Kurulu kararları uyarınca, kararların ekli listelerinde yer alan kişi ve kuruluşlardan Türkiye'de mal varlığının bulunduğu tespit edilen kişi ve kuruluşların her türlü hak ve alacakları dondurulmaktadır. Bu uygulama çerçevesinde, Bakanlar Kurulunun, Birleşmiş Milletler tarafından, terörü finanse ettiği gerekçesiyle listeye alınan bir şahsa ait Türkiye'deki mal varlıklarının dondurulmasına ilişkin dondurma kararı, Danıştay nezdinde dava konusu yapılmıştır. Yargılama sonucunda, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 22 Şubat 2007 tarihinde, Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın üye ülkelere getirdiği yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve Güvenlik Konseyince belirlenen zorlayıcı önlemlerin uygulamaya konulması hususunda Bakanlar Kurulunun yetkili olduğu gerekçesiyle, Bakanlar Kurulu kararının hukuka uygun olduğuna karar vermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde terörizmin finansmanıyla mücadele, terörizmle mücadelenin vazgeçilmez bir unsurunu oluşturmaktadır. Terörün finansmanıyla mücadele, klasik terörle mücadele yöntemlerinden oldukça farklıdır. Bu mücadelenin en önemli yönlerinden birisi de hukuksal araçlarla etkin mücadeledir. Hukuksal açıdan terörizmin finansmanının önlenmesinin iki yolu bulunmaktadır. Birincisi, ceza hukukuna ilişkin tedbirlerdir. Ceza hukukuna ilişkin tedbirler, maddi ceza hukukuna ilişkin eylemin bağımsız bir suç hâline getirilmesi, ceza muhakemesine ilişkin koruma tedbirleri ve infaz hukukuna ilişkin düzenlemelerdir.

Terörün finansmanının önlenmesinin ikinci yönü ise önleyici tedbirlerden oluşmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı 4 bölüm, 1'i geçici olmak üzere toplam 22 maddeden oluşmaktadır. Bu kanun tasarısıyla, esas itibarıyla iki alanda düzenleme yapılmaktadır. Birinci olarak, terörizmin finansmanı suçu yeniden düzenlenmiştir. Terörizmin finansmanı suçu yeniden tanımlanırken 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nda tanımlanan terörün finansmanı suçunun konusu olabilecek eylemlerin yanında, Birleşmiş Milletler Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme'de yer verilen eylemler ile aynı sözleşmenin ekinde yer alan 9 adet uluslararası sözleşme ve protokolde sayılan eylemlerin finansmanı da bu kapsama dâhil edilmektedir. Bu şekilde, terörizmin finansmanı suçunu oluşturan eylemlerin kapsamı genişletilmekte ve böylece, terörizmin finansmanı suçu uluslararası sözleşmelere uyumlu hâle getirilmektedir.

Yapılan düzenlemeye göre, terörün finansmanı suçu, ancak doğrudan kasıt ile diğer bir ifadeyle, bilerek ve isteyerek işlenebilecek bir suç olarak düzenlenmiştir. Yani bilmeden birilerinin şu veya bu şekilde bir yerlere kaynak aktarması bu kapsamda değerlendirilmemektedir.

Suçun unsurlarının düzenlendiği 4'üncü maddede, bir kişinin terörizmin finansmanı suçunu işleyebilmesi için, sağladığı bu fonu terör örgütünün kullanacağını bilerek veya isteyerek vermesi gerekmektedir.

Burada, kişinin kasten terör örgütlerine veya teröristlere fon sağlayarak yardımda bulunma eylemi cezalandırılmaktadır. Fonun bir suçun işlenmesinde kullanılmış olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Kişi bilerek ve isteyerek bu fonu sağlamakla, terörizmi finanse etme iradesini açıkça göstermiş olmaktadır. Bu kişilere ceza verilebilmesi için, yapılan yardımın örgüt tarafından kullanılıp kullanılmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Terör eylemlerinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlanması, suçun oluşması için yeterlidir. Ayrıca, bu fonun somut bir terör eyleminde kullanılması gerekmemektedir. Fonun kullanılmış olma şartının aranmayacağına ilişkin hüküm, Birleşmiş Milletler sözleşmesinin 2'nci maddesinin üçüncü fıkrasında aynen geçtiğinden, sözleşme hükümlerinin karşılanması amacıyla bu ibare eklenmiştir.

Kaldı ki söz konusu hüküm, Terörle Mücadele Kanunu yani bizim mevcut kanunumuzun 8'inci maddesinin birinci fıkrasında "Her kim tümüyle veya kısmen terör suçlarının işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlar veya toplarsa, örgüt üyesi olarak cezalandırılır." şeklinde zaten var. "Fon, kullanılmamış olsa dahi, fail aynı şekilde cezalandırılır." hükmüne de yer verilmiştir. Fon sağlanan kişinin terör örgütü veya terörist olduğu bilinmeden yardım yapılması hâlinde suçun manevi unsuru bulunmadığından tasarının 4'üncü maddesinde tanımlanan suç oluşmayacaktır. Dolayısıyla, bu konu da son derece açık ve net.

Tabii ki, ikinci konu: Mal varlığının dondurulması kararları idari tedbir olarak düzenlenmiştir. Mal varlığının dondurulmasının geçici ve acil bir tedbir olması dikkate alındığında, terörist fonların, mal varlığının elden çıkarılmasına fırsat verilmeyecek bir aciliyette idari bir mekanizma kurulması zaruri bulunmaktadır. Bu nedenle, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İspanya, İsviçre, İtalya, Kanada gibi birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de sürecinin hızlı bir şekilde yürütülmesini sağlayacak idari bir mekanizma oluşturulmuştur.

Mal varlığının dondurulmasının idari bir kurul olan Bakanlar Kuruluna verilmesi, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun konuyla ilgili kararında belirlediği gibi, anayasal sistemimiz açısından bir uyumsuzluk taşımamaktadır. Anayasa'nın 35'inci maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu, ancak bu hakkın kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Bu hükme göre, idare tarafından kamu yararı bulunduğu durumlarda mülkiyet hakkına kanunla yapılan sınırlamalar meşru görülmektedir. Nitekim, değişik kanunlarda idareye mülkiyet hakkına müdahale edebilme yetkisi veren düzenlemeler bulunmaktadır.

Bu konudaki genel düzenleme, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 18'inci maddesinin (1)'inci fıkrasında yer almaktadır. Buna göre, kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hâllerde karar verilebilecektir. Kanunun (3)'üncü fıkrasında, mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından eşyaya el konulabileceği düzenlenmiştir. Bu doğrultuda, çeşitli kanunlarda kabahatlerin karşılığında el koyma veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımı öngörülmüştür.

Bununla birlikte, mevzuatımızda, suç şüphesinin bulunduğu durumlarda idareye, el koyma yetkisi veren bir düzenleme bulunmaktadır. Tasarının 7'nci maddesinde, fon sağlanması veya yasak fiiller ile terörizmin finansmanı suçunun kapsamına giren fiilleri gerçekleştirdiği hususunda makul şüphelerin varlığına istinaden; kişi, kuruluş veya organizasyonların Türkiye'de bulunan mal varlığıyla bağlantılı olarak ilgililer hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu'nun el koymaya ilişkin hükümlerinin uygulanması için -yani bununla ilgili- cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunabileceği bu kanunda düzenlenmiştir.

Tasarıya göre, mal varlığının dondurulması kararı verilmesi sadece iki durumda mümkün olmaktadır. Birincisi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları. Bu kararlar zaten ülkemiz açısından bağlayıcıdır ve gecikmeksizin uygulanması gerekmektedir. Bu, Anayasa'mızın 90'ıncı maddesi gereğince de taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerin de -dediğim gibi- bir gereğidir. Burada, özellikle, gecikmeksizin yerine getirilmesi gerekli olduğu için, bu görev, yargı mercileri yerine idari bir mekanizma olan -tabii ki- Bakanlar Kuruluna verilmiştir.

Yine, yabancı devletlerce yapılan dondurma talepleri? Burada aslında biz bu kanunla bayağı önemli müesseseler getirdik. Bunlardan bir tanesi: Bakanlar Kurulu takdir yetkisine sahiptir. İkincisi: Ülkemizin menfaatleri ile karşılıklılık ilkesi dikkate alınacaktır. Üçüncü olarak, o ülkeler mutlaka taleplerinin gerekçesini bildirmek zorundalar. Ayrıca, biz ülke olarak zararlara karşı teminat talep edebileceğiz ve soruşturma bir yıl içerisinde başlatılmazsa, yine, bu dondurma kararı kaldırılabilecek. İdarenin her türlü eylemi, biliyorsunuz, yargıya açıktır. Bu konuda da Anayasa'ya bir aykırılık söz konusu değildir.

Benim zamanım çok sınırlı ama şunu ifade edeyim: Bu kanun tasarısı insan hakları, hukuk devleti ilkesi ve güvenlik arasında bir denge kurmak suretiyle terörle mücadelede ülkemizin elini güçlendirmeyi, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine getirmeyi ve uluslararası yükümlülüklerimizi karşılamayı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şimşek.