GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:64
Tarih:12.02.2013

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Adalet ve Kalkınma Partisinin konuyla ilgili grup önerisinin lehinde konuşmak üzere söz aldım.

Bu önerinin karşı çıkılacak bir tarafı yok ama hazır, ben bu kürsüye çıkmışken, böyle bir fırsat bulmuşken kendi bölgemle ilgili birkaç sorundan bahsetmek istiyorum.

Ben Kocaeli Milletvekiliyim. Kocaeli, Türkiye'nin en kirli illerinden bir tanesi. Bölgedeki çevre kirliliği "Dilovası" ismiyle bütün Türkiye'de müsemma oldu. Dilovası sanayinin çok yoğun olduğu bir bölge, ağır metal sanayisinin olduğu bir bölge, kimya sanayisinin olduğu bir bölge, boya sanayisinin olduğu bir bölge. Gece, baca gazları salımına hız verildiği zaman, bölgede -kara yolunu kullananlar da bilir- eğer pencereniz açıksa kapatırsınız, "air condition"ınız dışarıya, sirkülasyona açıksa onu da kapatırsınız. Yoğun bir kimyevi koku gelir, sizi zehirleyecek ölçüde bir kimyevi koku. Bu koku o bölgede yaşayan insanların yirmi dört saat hissettiği bir koku.

Ben daha önce bu kürsüden de izah ettim. Para kazanmak, istihdam yaratmak çok kutsal bir hadise ama insanların ölümüne para kazanmak kutsal bir mesele olmaktan çıkıyor. İnsanları öldürerek para kazanan tek sanayi var: Savaş sanayisi, silah sanayisi. Üstelik, o bölgede üretim yapan insanlara baktığınız zaman kendilerinin ne kadar önemli şahsiyetler, ne kadar büyük şirketler olduğunu görürsünüz. Buna rağmen bu konuyu görmezlikten geliyorlar.

Dilovası'yla ilgili daha önce Meclisin kurduğu araştırma komisyonunda, metal üreticilerinin artık kapasitelerini durdurmaya yönelik çalışmalar yapmalarını salık verdiler. 50 bin tondu onların kapasiteleri. Durdurmak bir yana, tam 5 katı arttı, 250 bin ton oldu. Orada bir tane deterjan üreten fabrika var. Dilovası rampasında her yağmur yağdığında insanlar o rampadan aşağı inerken mutlaka ve mutlaka kaza yapmamak için yavaşlarlar ve her gecede, her yağmurda en az 3-4 tane kaza olur, ölümlü kazalar olur. Sebep ne, biliyor musunuz? Orada bir Amerikan deterjan firması var. Gece, salınım gazlarını bıraktığı zaman bütün yollar deterjan kaplanır ve o yol da kayar, insanlar kaza yapar. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Kocaeli'nde, Dilovası'nda, şimdi, bir de, Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesi planlandı. Orada, kömürcülere ruhsat verildi; kömürcüler taşındı. Kömür tozları, bütün, Dilovası'nda yaşayan insanların üstlerine yağmaya başladı; çocukların ciğerleri kömür tozlarıyla kaplandı. Bu konuda yaptığımız konuşmalar, verdiğimiz önergeler hiçbir zaman dikkate alınmadı.

Bakın, ben, dün, Dilovası'ndan geldim. Orada şiddetli bir yağmur vardı. Yolda durdum, bir su birikintisinde biriken kömür tozlarından çamur getirdim, size onu göstereceğim. Bakın, bu alelade bir su birikintisinden çıkarttığım kömür tozları.

Beyler, bu tozlar, bu çocukların ciğerlerine yağıyor. Burada, biraz vicdanı olan insan, bu çocukların bile bile zehirlenmesine göz yumabilir mi? Asla ve kata. Bizim bu konuda yaptığımız bütün başvurular, maalesef, iktidar bölge milletvekilleri arkadaşlarımız tarafından, Valilik kanalıyla püskürtüldü. Yahu arkadaş, orada 2 tane hastane planlandı, 1 tane okul planlandı. Nereye biliyor musunuz? Tam, bu Dilovası Kömürcüler OSB'nin yanına. Yani insanlar kanser olsun, tedavi de burada olsun! Böyle bir zihniyet olur mu? Günah değil mi bu insanlara, bu çocuklara günah değil mi? O insanlar orada 7/24 yaşıyorlar.

Etnik kimlikleri ne olursa olsun, orada yaşayan vatandaşlarımızın yüzde 80'i güneydoğudan, doğudan gelmiş insanlar. Her ailede 7-8 çocuk var. Nüfusun yaş oranı çok küçük. Yani Şırnak'ta 16,7 ise nüfusun ortalaması, orada da 20'yi geçmez. Bu genç çocukların ciğerlerinin bu kömür tozlarıyla kaplanması size nasıl bir duygu hissettiriyorsa, Dilovası'nda yaşayan bir insan olarak bana da aynı duyguları hissettiriyor.

Ben, biraz evvel, yerimden izlerken, cezaevi şartlarıyla ilgili Manisa Milletvekili arkadaşımızın sözlerini dikkatle izledim. Bakın, ben, cezaevi şartlarını 12 Eylül döneminden bilen bir arkadaşınızım, kardeşinizim. Türkiye hakikaten otuz yılda ciddi mesafe katetti her konuda ama cezaevi şartlarında katetmedi, kabul edin.

RECEP ÖZEL (Isparta) - O konuda da etti, onda da etti.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Biz özel tip cezaevinde yattık, özel tip. Mehmet Ağabey de bilir, altta 15'e 30 bir delik vardı, delikten bize yemek verilirdi yani bize yemek verenleri görmezdik. Otuz sene geçmiş aradan, Mehmet Haberal'a kapının altındaki delikten yemek veriliyor. Bu mudur cezaevinin şartlarının iyiliği? Ben gittim, sonra bir haftada hasta oldum. Neden biliyor musunuz? Palto almadım yanıma kapalı bir mekânda görüşeceğiz diye, soğuktan üşüdüm, hasta oldum. Benim hasta olduğum yerde Mehmet Haberal dedi ki: "Lütfü Bey, ben dört dilimlik bir kaloriferle ısınıyorum burada."

Bakın, bir şey söyleyeceğim: Bu insanlar milletin iradesiyle seçilmiş milletvekilleri. Sayın Meclis Başkanı bizim burada içtiğimiz çorbanın sıcak veya soğuk olmadığıyla ilgilenebilecek kadar hassasiyetli davranıyorsa, oradaki o milletvekillerinin yaşam şartlarını da dikkatle irdelemesi lazım.

Sayın Engin Alan'a gittim, üzerinde bir kazak, "Ağabey, yeni kalktın herhâlde." dedim. "Yok, ben çoktandır ayaktayım." dedi. "Yani kazağını böyle hani buruşmuş gibi gördüm." dedim. "Yok, bizim burada 2 tane kazak  hakkımız var. 1 kazağı benim bir hafta giymem lazım. 2'nci kazağı getirdiğim zaman, bu kazağı giydikten sonra, bunu iade ediyorum." dedi.

Sağlık Bakanlığı bize adımölçer hediye etti bütçede, hatırlıyor musunuz? Bu adım ölçeri Engin Alan Bey'e vermemişler. Sebep ne? "Bu, tehlikeli olabilir." diye. Eski Sağlık Bakanı buradaydı, biraz evvel gördüm. Bu tehlikeli şeyi bize niye hediye ettiniz Sayın Recep Akdağ? Bu kadar tehlike arz eden bir aleti bize niye verdiniz? Engin Alan'a tehlike arz eder diye cezaevi yönetimi vermiyor.

Bakın, ben bir şey söyleyeceğim: Bu sıraların hepsi gelip geçici. Kimin ne zaman nerede olacağı belli olmaz. Aynı cezaevlerinde bir gün sizi de ziyaret etmek kabil olabilir. Mümkün, hayat bu, devir değişiyor. Şu anda bizi yöneten Başbakanı ben Pınarhisar Cezaevinde ziyaret ettim. Ama, Allah için, onu ziyaret ettiğimde gördüğüm noktaları hatırlatayım size, gidenler de vardır burada. Her gün 100-150 tane arkadaşımız, ziyaretçi açık görüş yapıyor, yakınlık derecesi ne olursa olsun açık görüşte görüşüyorlar; yemekler gırla, gani; kapılarda sensörler, kameralar güvenlik nedeniyle. Genç bir savcı vardı, hatırlamıyorum ismini, geliyor "Sayın Başkanım, bir emriniz var mı?" deyip gidiyor. "Efendim, bizim odanın elektrikleri kesik, bir emretseniz de bizim odaya bir elektrik yapsalar." diyor. Şimdi, bu noktada yatan bir Başbakan gelip burada, Türkiye'de Başbakanlık yapıyor.

Yarın öbür gün siz gittiğinizde, böyle bir şey ola ki vaki olur, dua etmeyiz, temenni etmeyiz, vaki olur, bu şartları sizin için de gelip isteyeceğiz buralarda. İstemek zorundayız, biz insanız, vicdanımız var.

RECEP ÖZEL (Manisa) - Allah düşürmesin, öyle dua edin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bakın, bunun için, gelin bunları, sizler daha gitmeden, birileri varken, bu şartları düzeltin. Bunlar önemli, insani şartlar.

İdeolojisi ne olursa olsun, kimliği ne olursa olsun; mazlumun ve zalimin ismi olmaz. Mazlum mazlumdur, zalim de zalimdir. Konuyu böyle değerlendirin.

Bir başka konuya daha değinmek istiyorum, biraz evvel de arz ettim. Burada, Sayın Başbakanın ifadesiyle, BDP'yle anlaşıp bir anayasa çıkaracak kadar derin bir aşk yaşanıyor aranızda. Allah muhabbetinizi artırsın, daim etsin, bu millet de görsün. Ama, bu aşk üniversitelerde rektörler, dekanlar ve PKK'lı öğrenciler arasında da depreşmiş. Ya, PKK'lı öğrenciler Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde her gün terör yapıyorlar, Marmara Üniversitesinde her gün terör yapıyorlar. Bu teröre karşı okula girmeye çalışan ülkücü öğrencilerin 12 tanesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinden uzaklaştırılmış. Sebep? "Siz okulda nümayiş yapıyorsunuz." diye. Bu öğrencilerin anneleri babaları var, bu çocuklar okumak üzere oraya gittiler, böyle bir zulüm olur mu? Dün Marmara Üniversitesinden 7 tane öğrenciye 12 konu hakkında soruşturma açmış Rektör, böyle bir zulüm olur mu arkadaş? Aşkınızı burada Mecliste yaşayın ama üniversitelere sirayet ettirmeyin. Üniversitelerde, çoluğunu çoğunu, kendi emekli maaşıyla, yetersiz maaşıyla okutmaya çalışan anaların babaların ahını alıyorsunuz, bu çocukların ahını alıyorsunuz. Biz cezaevlerindeyken okuldaki kayıtlarımız silindi. Dediler ki: "Sizin devamsızlıktan kaydınızı siliyoruz." Halide Hanım da hatırlar. Niye? "Devam etmediniz." Ya, kardeşim, beni bıraktın mı devam edeyim? Hem cezaevinde tuttun hem de kaydımı sildin. Şimdi aynı zulmü ülkücü öğrencilere yapmaya devam ediyorsunuz. Zulmün sonu abat olmaz, berbat olur, sizler de berbat olursunuz bu kafayla.

Hepinize saygılar sunuyorum.(MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Türkkan.