GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:66
Tarih:14.02.2013

TUFAN KÖSE (Çorum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Konuşmama başka başlayacaktım ama az evvelki Adalet ve Kalkınma Partisinin hatibinin konuşmalarından sonra, yine hangi ülkenin cezaevlerini anlattı, onu düşünüyordum. Öyle başlayacağım konuşmalarıma.

Yine süslü laflar, eğer ekonomiyle ilgiliyse takla attırılan kelimeler? Az evvel de hayvanla ilgili sorulara bakan çok güzel, süslü laflarla cevap verdi. Ya, 1,5 milyara 2 milyara Simental ırkı hayvanlar satılıyor 7-8 milyara aldıkları. Yani hangi ülkeyi anlatıyorsunuz, biz anlayamadık bir kere.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde hapishanelerde insan haklarıyla birlikte insanlık da maalesef öldürülüyor. Bugün, tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar, nüfusla orantıladığımızda cezaevlerinde en çok mahkûmun, tutuklunun bulunduğu bir dönemi yaşıyoruz. AKP iktidarı döneminde az evvel süslü laflarla anlatılanlara bir örnekle cevap vereyim. Çok bilinen bir örnek; Fatih Hilmioğlu. Adalet ve Kalkınma Partisinin Adalet Bakanının emrinde olan adli tıp kurumlarından bir yıldan evvel rapor çıkmıyor. En son bununla ilgili çıkan raporu da hemen size söyleyeyim. Fatih Hilmioğlu bir buçuk, iki yıldır siroz ve devamında kanser; karaciğer kanseri, kronik böbrek ve şeker hastası; ağır depresyon olduğu için, bu hastalıklarından dolayı İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin Hepatoloji Bölümüne sevki gerekiyor. İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi böyle diyor ama adli tıptan gelen rapor nereye sevk ediyor? "Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevk edelim" diyor. Daha evvelden de hepatoloji bölümü olmayan iki tane ayrı devlet hastanesine sevk edilmek isteniyor. Yani Adalet Bakanlığının emriyle Fatih Hilmioğlu, bugün maalesef ölüme terk edilmiş durumda.

Değerli arkadaşlarım, hastanelerimiz, hapishanelerimiz hastalık üretiyor dedim. Bilmiyorum, az evvelki konuşmacı hiç hapishane ziyareti yaptı mı. Ben mesleğim gereği çok hapishane ziyareti yaptım, milletvekili olduktan sonra da bizim Cezaevi Komisyonu Başkanı Veli Ağbaba'yla beraber bir hayli cezaevi gezdik. Beraber gitmediğimiz her yerden de Veli Ağbaba gözleri yaş içerisinde döndü, geldi. Şimdi, cezaevlerimizde maalesef insana ait hiçbir şey yok. Tecrit nedir, bilir misiniz? 8 metrekarelik hücrenin içerisinde, bulaşığını da, tuvalet ihtiyacını da, havalandırmanı da, yeme ihtiyacını da  8 metrekarenin içinde geçiriyorsun. Tecrit var. Beslenme? Günlük beslenmeleri 4 lirayla oluyor bu mahkûmların. 4 liraya nasıl besliyorsunuz bunları? Havalandırma var mı? Keyfî uygulamalarla ortadan kaldırılıyor. Temizlik? Hak getire. Keyfî disiplin cezaları had safhada. En son tutuklanan Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarına, çırılçıplak arama yaptırmak istemedikleri için otuz günlük görüş yasağı konuldu. Türkiye'nin en cevval avukatlarına, insan hakları savunucularına bunu yapan cezaevi sistemi sıradan mahkûmlara neyi yapmaz!

Peki, insanı insanlığından utandıracak kötü muamele ve işkence var mı cezaevlerinde? Hoş geldin dayağı var mı? Az evvel söyledim; kadınların, erkeklerin, çırılçıplak soyularak, hatta cinsel organları da aranacak şekilde, oyuk araması yapılacak şekilde aramalar var mı? Var. Yani cezaevlerimiz ülkemizin maalesef kanayan yarası. Tabii cezaevlerimizin de kanayan yarası hasta mahkûmlar.

Hiç aranızda hastanelerdeki mahkûm koğuşunu göreniniz var mı arkadaşlar? Pislikten girilmez. Elleri kelepçeli muayene edilirler. Pencereleri yoktur, küçücük bir pencere tel örgü ile çevrili. Diğer mahkûmlara, diğer hastalara uygulanan en küçük bir hak dahi hasta mahkûmlara hastanelerde uygulanmamaktadır. Ben buradan doktorları, özellikle Adli Tıptaki doktorları ve hastanelerde mahkûmları muayene eden doktorları Hipokrat yeminlerine bağlı kalmaya ve vicdanlarının sesini dinlemeye davet ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, az evvel konuşmacı arkadaşlarımız da söyledi. Cezaevinde birçok isim var, ünlü isimler var; mesela bizim Mehmet Haberal var milletvekilimiz, rahatsız. Yine BDP milletvekilleri var, hasta olan. Erol Manisalı vardı, kanser oldu, çıktı. Hatırlarsanız, Kuddusi Okkır, Ergenekon'un kasasıydı, yoksulluk içerisinde? Belediye kaldırdı zannedersem cenazesini. Kemal Gürüz çok sağlıklı bir adamdı, cezaevine girdi, kalp hastası oldu, kendine dikkat ediyordu. Yani hangi cezaevini anlattı az evvelki AKP'nin konuşmacısı? Salih Mirzabeyoğlu var, "hastayım" diyor, on bir yıldır yatıyor; siz daha yakın tanırsınız Salih Mirzabeyoğlu'nu, on üç-on dört yıldır yatıyor. Ne yapılıyor buna belli değil. Muhlis Batur İzmir'de öldü. Tek isteği -ziyaretine gittim- çocuklarının söylediği "Çocuklarımın yanında ölmek istiyorum." diyordu, hastane koğuşunda öldü Muhlis Batur. Kaşif Kozinoğlu var, biliyorsunuz yani Kaşif Kozinoğlu'da hakikaten memleketimizin medarı iftiharlarından birisi, hapishanede öldürdünüz onu da. "Ülkemde güneşi görerek ölmek istiyorum." diyen Magdelena Martha var. Sayın Konuşmacı bunları biliyor mu, bilmiyorum. Son nefesimi evimde vermek istiyorum diyenler var. Bu tür şeyler var.

Yani bizim cezaevlerimizde hasta mahkûmlar için insanlık yok, muayene yok, bakım yok, ölüm var yalnızca. Cezaevlerimiz maalesef hastalık üretiyor.

Bu konudaki sözlerime değerli arkadaşlarım, Fatih Hilmioğlu'nun bir sözüyle son vermek istiyorum. Fatih Hilmioğlu diyor ki kardeşi olan avukata: "Hayati, artık tahliye talebinde bulunma çünkü senin karşındakiler hâkim falan değil. Onlar görünmeyen bir gücün etkisiyle hareket ediyorlar. Sen nasıl savunma yaparsan yap, onlar beni ölmeden tahliye etmeyecekler." Bu görünmeyen güç geçen günlerde İstanbul Barosuna saldırdı. Burada Bülent Turan diye bir arkadaşımız da İstanbul Barosu üyesiymiş. Doğu Akdeniz Üniversitesinden -herhâlde paralı bir okul- oradan mezun olmuş. Dünkü konuşmasında da ne hukukçuluğunu sorgulatıyor?

RECEP ÖZEL (Isparta) - İstanbul Hukuk mezunu.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Sen sus.

?ne demokratlığını sorgulatıyor, hiçbir şeyini sorgulatmıyor.

Ya, sen baro hukukundan mı anlıyorsun da sorgulatmıyorsun? Sonra, sen demokrasi mücadelesinin neresindeydin de biz hiç görmedik seni? Neresinde demokrasi mücadelesi yaptın sen? Darbe olurken neredeydiniz? Sen neredeydin? AKP iktidarınızın büyükleri neredeydi 12 Eylülde? Neredeydiniz? Hiçbir yerde görmedik sizi.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Kenan Evren'i alkışlıyorlardı.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Şimdi, İstanbul Barosuna saldırı nerden kaynaklanıyor değerli arkadaşlarım? 12 Eylülde yargıyı ele geçirdiler, 12 Eylülde. Sıra geldi savunmanın en önemli ayağı barolara ve avukatlara. Önce İstanbul Barosuna, devamında Çağdaş Hukukçular Derneğinin onurlu, başları dik avukatlarına.

Şimdi bunlarla ilgili de kısa bir iki şey söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bakın, İstanbul Barosuyla ilgili açılan davayı bilmiyorum hiç izlediniz mi, dün sizi burada biraz yanılttılar. "Bir davada taraflardan birinin veya birkaçının veya sanıkların veya davaya katılanların mağdurlarının leh veya aleyhinde yargı görevini yapanlara emir..." diyor. Yani İstanbul Barosu orada ne sanıklar ne taraflar ne müdahiller için gitmiyor ki, kendi avukatlarının haklarını savunmak için gidiyor. Bunun için gittiği yerde, tamamen bir tezgâh kurmuşlar, tamamen bir komplo kurmuşlar, bir tezgâh kurmuşlar. Bu tezgâhın neresinde, başında da var mı acaba Bülent Turan arkadaşımız, bilmiyorum. Bir tezgâh kurmuşlar, İstanbul Barosunun yönetimini düşürecekler. Olur, düşürün tabii ki. İstanbul Barosunun 12 bin oy almış?

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Komiksin, komik. Ne alakası var!

TUFAN KÖSE (Devamla) - Sensin komik ya! Sensin komik ya! Sen okumayı bilmiyorsun.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Her şeyi sen biliyorsun.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Sen okumayı bilmiyorsun, okumayı.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Dava başka, idari işlem başka. İsim verip konuşuyorsun orada.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Bak, "Bir davada taraflardan birinin veya birkaçının veya sanıklardan?" Sen iyi bir dinle. Sen konuyu bilmiyorsun. Uzmanı değilsin bu konunun.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Her şeyi sen biliyorsun.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Uzmanı değilsin sen bu konunun ya! Sen ne avukatlığı yaptın; ceza avukatlığı mı yaptın, başka avukatlık mı yaptın?

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Sana mı söyleyeceğim.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Geldin burada "Hukukçuluğumu sorgulatmam." diyorsun.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Ne sorgulatacağım.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Biz sorgularız senin hukukçuluğunu kardeşim.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Sorgula o zaman. Yakışır, idam bile yakışır. Hesap sor. Mahkemeye ver.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Şimdi, Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarıyla ilgili de birkaç cümle söylemek istiyorum değerli arkadaşlarım.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Her şeyi sen biliyorsun.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Bu avukatlar Suriye'ye niye gittiler biliyor musunuz, Genel Başkanı? Suriye'de Halep'te örtülü ödenekle beslenen Selefilerin, El Kaidecilerin yağma yapıp da Cilvegözü Sınır Kapısı'ndan gizlice, devletin güdümünde getirdiği ve Türkiye'de satmaya çalıştığı, özel sektöre ait fabrikaların davalarını açmak için, onların belgelerini toplamak için gittiler. Niye gittiler biliyor musunuz bunlar Suriye'ye? Ajanlık yapmaya gitmediler, insan hakları ihlalini araştırmaya gittiler. Rusya'dan gelen ve Ankara'da indirilen uçakta herhangi bir silah, teçhizat bulunmaması rağmen, iade edilmeyen malzemelerin hakkını aramak için gittiler. Yani insan hakkı ihlali nerede varsa, hukuksuzluk nerede varsa onun soruşturmasını yapmak için gittiler, yoksa ajanlık filan için gitmediler. Ne oldu, ajanlık diye suçluyorlardı? Atladı geldi genel başkan. Ben de üyesi olmaktan onur duyduğum Çağdaş Hukukçular Derneğinin Genel Başkanı atladı geldi, havaalanında gözaltına alındı. O gelmesin diye bu operasyon yapıldı biliyor musunuz? Gelmesin diye. Ama devrimciler, ama sosyalistler, ama sosyal demokratlar sizin baskı ve zulmünüzden asla ve asla korkmayacaklar, çekinmeyecekler. Bunların hesabını bir gün elbet soracağız. Kısas kıyamete kalmaz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.