| Konu: | YERALTI SULARI HAKKINDA KANUN İLE KAMULAŞTIRMA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 14.02.2013 |
KADİR GÖKMEN ÖGÜT (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; amacı suyu piyasalaştırmak olan kanunla ilgili konuşacağım.
Biliyorsunuz, suyla ilgili önemli bir sorun da 1990'lı yıllarda kurulan 400'e yakın sulama birlikleridir. Bazı birlikler şu an itibarıyla feshedilmiş bulunmaktadır. Faaliyette olan yaklaşık 358 adet sulama birliğinde 1.998 kadrolu, 1.142 geçici işçi çalışmaktadır. Belediye ve il özel idarelerinde çalışan norm kadro fazlası işçi personele tanınan diğer kamu kurumlarına geçiş hakkının sulama birliklerinde çalışan personele de tanınmasını istemektedirler. Kendilerini çaresiz görmektedirler. Bu sorununun bir an önce çözüme ulaştırılması gerekmektedir.
AKP Hükûmeti taşeronlaşma ile mücadele edeceğine her gün bunu biraz daha yaygınlaştırmaktadır. Taşeronun insan sömürüsü, kölelik düzeni olduğunu defalarca dile getirdik. Emekte ayrım yapılmaması gerektiğini, emeğin karşılığının aynı olması gerektiğini savunduk. Ülkemizde taşeron işçiliğin her geçen gün arttığını ve bu yolu kullanarak işverenlerin işçi sorumluluğundan kurtulmaya çalıştığını açık bir şekilde hemen hemen her alanda görmekteyiz. Ancak, bazı sektörler var ki tümüyle karşı olduğumuz bu sistemin uygulanması asla kabul edilemez. Bunlardan biri de sağlık sektörü. Sağlık alanındaki taşeron işçiliğinde çok ciddi bir artış var. 2002 yılında Sağlık Bakanlığı bünyesinde taşeron işçi sayısı 21 bin iken bugün korkunç rakamlara ulaşmış durumdadır. Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde resmî rakamlarla 118 bin sağlık emekçisi, yapılan ihalelerle taşeron şirketler aracılığıyla çalıştırılmaktadır. Bu rakama üniversite hastaneleri de eklendiğinde sağlık kurumlarında çalışan taşeron işçi sayısı 150 bine yaklaşmaktadır. Şu anda, hekimlik hizmeti dışında hemşire, teknisyen, laborant, radyoloji teknisyeni, hasta bakıcı, tıbbi sekreter gibi tüm alanlar taşeronda çalıştırılan sağlık personeli tarafından yapılmaktadır.
"Sağlıkta taşeronlaşma" demek insan hayatıyla oynamak demektir. Bütünlük ve istikrarın esas olduğu sağlık hizmetinin taşeron şirketler eliyle gördürülmesi sağlık hizmetinin doğasına aykırıdır. Hastanelerde yaşanan bebek ölümleri, yangınlar ve benzer pek çok sorun bunun sonucudur.
Sağlık hizmetinin tüm aşamaları poliklinikten ameliyathanesine, radyoloji biriminden laboratuvarına kadar ekip hizmeti olarak sürdürülmeli ve hizmet içi eğitimlerle kalıcı ve güvenli bir çalışma ortamı oluşturulmalıdır.
Günümüz koşullarında sağlık hizmeti kamu hizmeti olmaktan çıkarılıp bir ticari işletmeye dönüştürülmüştür. Sağlık, hizmet değil rant olmuştur. Tüm karşı çıkmalarımıza rağmen çıkartılan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu da taşeron sistemini ve uzantılarını beslemektedir çünkü yasayla, çalışanların sendika üyelikleri SGK üzerinden tanımlanmaktadır. İşçilerin çalıştırılmasına aracılık eden taşeron şirketler SGK bildirimlerini farklı farklı iş kollarından yaparak ve bunu her ay değiştirerek taşeron işçilerinin sendika üyeliklerinin tanınmamasına sebep olmaktadırlar.
Bakınız, ocak ayında meydana gelen iş kazalarında sadece basına yansıdığı kadarıyla 68 işçi ölmüş, 227 işçi de yaralanmıştır. En çok ölüm madencilik iş kolunda yaşanırken, ölümlerin 15'i inşaat ve 10'u metal iş kolunda meydana gelmiştir.
Taşeron sistemi 7 Ocakta Kozlu'da 8 can almıştır. 30 Ocakta Antep'teki galvaniz fabrikasındaki patlamada 9 işçi ölmüş ve 26 işçi yaralanmıştır. Peki, bu işçilerin kaçı sendikalıdır? Bu canların hesabını kim soracaktır?
Gördüğünüz gibi ekim ayında kabul edilen Sendikalar Yasası taşeron işçilerin hak arama mücadelesine girememesi, işverenin gözetilmesi üzerine kurgulanmış bir oyunun parçasıdır. Nitekim, bugün karşımıza çıkan birçok sektörde taşeron işçiler bırakın hak aramayı mevcut haklarını bile alamamaktadırlar. Sağlık Bakanlığında, belediyelerde çalışan taşeron işçilere, zorla, alacakları olmadıklarına dair kâğıt imzalatılmaktadır. Bu insanlar işe alınmama korkusundan dolayı gün yüzüne çıkamıyorlar. Daha önce birçok kez bunların araştırılması, hatta gizli bir ihbar hattı kurulması önerisinde bulundum ancak sonuç açıkça gösteriyor ki bu işçiler kimi kime şikâyet edecekler? Çünkü bugün kamudaki taşeron işçi sayısını, bakan dâhil, kimse tam olarak bilememektedir. Sayının 1 milyonun üzerinde olduğu sadece tahminlerden ibarettir.
Türkiye'de yapılmak istenen, istihdam modelinin adım adım ve tamamen değiştirilerek, sosyal devlet anlayışının terk edilerek tüccar devlet mantığının oturtulmaya çalışılmasıdır. Amaçlanan nedir? Amaçlanan, Hükûmetin taşeron işçilerin sesini ne kadar daha duymazdan gelmesini engellemektir.
Taşeron işçinin hakkını savunan, onları örgütleyen, onların daima yanında olan DİSK'in 46'ncı kuruluş yıl dönümünü buradan tekrar kutluyorum, bütün çalışanlara selam ve saygılarımı sunuyorum. Yaşasın işçilerin örgütlü mücadelesi!
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Öğüt.