| Konu: | AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 19.02.2013 |
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, şunu samimiyetle ifade edeyim: Ben, siyasete yeni girdim, Meclise de yeni geldim. Mecliste benim dikkatimi çeken ve gördüğüm şey şuydu: Meclisin belli bir İç Tüzük'ü vardır. Bu tüzük, Meclisin kanunudur ve asla bu tüzük dışına çıkılmadan hareket edilir. Ama, sonradan gördüm ki Meclisin tüzüğünün içerisinde birtakım maddeler var. Aslında, tüzüğün uygulanmasını önleyen, onu her istediğiniz yöne çekebilecek birtakım maddelerle dolu ve eğer elinizde gücünüz varsa, siyasi gücünüz varsa tüzüğü hiçe sayarak istediğiniz şekle, gündeme aldırabilirsiniz ve yaparsınız. Ha, demokrasinin bir temel noktasıdır diye düşünebilirsiniz bunu ama ne gariptir ki demokrasinin temel noktası olmayan konularda da tüzüğün delindiğini çoğu kez görüyoruz. Mesela, Hükûmetin kanun hükmünde kararnamelerini tüzüğe göre Meclise getirmesi gerekiyor ama Meclise, bunları getirmiyor. Hangi sebeple veya neye dayanarak getirmiyor, kim bunun gelmesini istemiyor, geldiği takdirde neler olacak; bunlar düşünülmüyor.
Keza, buna benzer olmak üzere, işinize geldiği zaman, hemen bir karar çıkarıp grupların desteğini almadan, onlarla bir mutabakata varmadan, istediğiniz şekilde gündemi belirleyebiliyorsunuz ve bu gündem, doğrudan doğruya, artık tek partili sisteme dönmüş bir tüzük ortaya koyuyor. Dolayısıyla, açıkçası, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu tavırlarını, siyasetin bu tavırlarını yadırgadım.
Değerli milletvekilleri, demokrasi dediğimiz zaman, demokrasi aslında halkın iradesinin Meclise intikalidir. Bu sadece sayısal çoğunluk değildir. Millî irade -millî kelimesi burada çok büyük bir önem taşımaktadır- o milletin değerlerine sahip çıkarak hareket etmek demektir.
Aslında, ilginç olan, son günlerde önemli birtakım gündem maddeleri oluşmaktadır; milliyetçilik ve buna benzer birtakım değerlerin ayaklar altına alındığını ifade eden cümleler. Aslında, millî irade milliyetçiliktir dolayısıyla bu, bir mensubiyet duygusudur. Eğer, kendinizi o milletten saymıyorsanız, hissetmiyorsanız, farklı bir milletten kendinizi görüyorsunuz anlamına gelir ve o milletin ırkçılığını yapıyorsunuz demektir ve etnik milliyetçiliğe kayarsınız. Dolayısıyla, bugün etnik milliyetçiliğe kayan insanlar, otuz yıldır, kırk yıldır, sürekli olarak milletin millî değerlerini tahrip eden, onları sürekli olarak bir şekilde tahrik eden bir nitelik taşımaktadırlar. Şöyle düşünün: Daha bundan beş gün önce, İstanbul'da, 15 Şubatta bir otobüs yakıldı. İçerisinde bir çok sivil insan vardı ve insanlar kendi canlarını zor kurtardılar. Bana söyler misiniz, Sinop'u tenkit edenler, Taksim'de meydana gelen, İstanbul'da meydana gelen bu olayı neden tenkit etmediler? Önce, buna benzer olayların hepsini birden -eğer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysalar- tenkit etsinler ve bu tenkit çerçevesinde inandırıcı olsunlar.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Tenkit ediyoruz zaten, bir sıkıntı yok Sayın Vekilim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Aksi takdirde, bunların her biri insanları, toplumu tahrik eden hususlardır.
Şimdi, siz, sadece yüzde 6,5'un isteklerini yerine getireyim derken yüzde 86'nın isteklerini göz ardı ederseniz, onların değerlerine karşı çıkarsanız, tabii ki birtakım olaylarla karşılaşmanız kaçınılmazdır. Burada önemli olan şey, toplumun birlik ve beraberliğidir. Zaten, milliyetçilik dediğimiz zaman, milliyetçilik belli bir ırkın taraftarı anlamını taşımaz. Etnik milliyetçilikle, ırkçılıkla milliyetçiliği birbirinden ayırmak gerekir. Zira, milliyetçilik, millî değerlere sahip olmak demektir ve herkesi kucaklayabilmek anlamına gelir, ülkenin birlik ve beraberliğini istemek anlamına gelir. Dolayısıyla, kucak açan insanlara eğer bu duygularından dolayı karşı çıkıyorsanız, o zaman Millî Eğitim Bakanlığının "Millî" kelimesini de kaldırmanız gerekir, Millî Savunma Bakanlığının "Millî" kelimesini de kaldırmanız gerekir. O zaman kozmopolit, aslında birleşemeyen, birlik olmayan bir toplum yaratırsınız ki bu da o ülkenin geleceği açısından son derece tehlikeli bir durum ortaya çıkarır.
Değerli milletvekilleri, çoğu zaman bu kürsüye çıkılıp değişik şeyler ifade edilmektedir. Mesela bir konu üzerinde özellikle durmak istiyorum: "1921 Anayasası" denilen ancak anayasa olmaktan öte sadece birtakım öneriler çerçevesinde alınmış kararlar vardır 1921 Anayasası denilen bu Anayasa'da. Geçen gün bu kürsüde söz edildi, ondan dolayı burada dikkatinize sunmak istiyorum. Bunun 11'inci maddesi aynen şunu söyler: "Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir." Şimdi bu kelime üzerinde sıklıkla durulur ve "Vilayetlerde muhtariyet 1921'de verilmiştir dolayısıyla bu muhtariyetin devamının bugün de bu anayasaya konması gerekir." denir. Hâlbuki buradaki muhtariyetin, bundan sonraki cümleleri okuduğunuzda ve anladığınız takdirde -anladığınız takdirde, özellikle kelimeyi söylüyorum- bunun öyle olmadığını görürsünüz. Şöyle ki arkasından şunu söyler: "Harici ve dahili siyaset, şer'i adlî ve askeri umur, beynelmilel iktisadî münasebat ve hükûmetin umumi tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyata, şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vaz edilecek kavanin mucibince evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti içtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dahilindedir."
Şimdi, buradaki ifadeyi anladığınız takdirde şu şekilde karşınıza bir anlam çıkmaktadır, bunun anlamı şu şekildedir: Bu maddeye göre vilayetler vergi, iç ve dış siyaset, şeri yani dinî işler, askerî ve adli işler, uluslararası iktisadi hususlar yani birden fazla vilayeti kapsayan meseleler hariç olmak üzere, vakıf, eğitim, sağlık, ekonomik durum, tarım, bayındırlık, sosyal yardımlaşma gibi konuların düzenlenmesi -bakın, dikkatinizi çekiyorum burada- Büyük Millet Meclisince çıkarılacak kanunlar çerçevesinde vilayet meclislerinde yürütülecektir. Yani, kanunlar Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılacak ve vilayetlerce yürütülecektir, bugünkü gibi. Yani vilayetlere tüzel kişilik verilmiştir. Bu bir muhtariyet değildir. Muhtariyet çok farklı bir anlam taşır. Dolayısıyla, bu gibi ciddi konularda, burada eğer kafa karıştıracak yanlış ifadeler kullanılacak olursa toplumun infialini kazanmamanız mümkün değildir. Doğru şeyleri söylediğiniz takdirde toplum içerisinde dayanışma, barış ve huzuru da birlikte sağlarsınız.
Değerli milletvekilleri, bu ülke 1914'ten itibaren bir büyük savaş geçirmiştir, Birinci Dünya Savaşı'nı geçirmiştir. Ülkenin toprakları işgal edilmiştir. İşgal edilen topraklar büyük bir millî mücadele verilmek suretiyle düşmandan arındırılmış ve 1923'te cumhuriyet kurulmuştur, Türkiye Büyük Millet Meclisi oluşturulmuştur. 1920'de oluşturulmakla beraber, devlet hâline gelmiştir 1923'te.
Şimdi, siz, o tarihte bu mücadeleyi veren insanların millî değerlerini ayaklar altına alırsanız veyahut da o mücadelede şehit olan insanlara rağmen ülkenin bir şekilde birlik ve beraberliğini bozacak nitelikte eline silah almış, dağlara çıkmış insanlara teslim etmeye kalkışırsanız tabii ki toplumun tepkisini de kazanırsınız, tepkisini de çekersiniz. Dolayısıyla, bu gibi konularda ortaya çıkarken ciddi değerlendirmeler yapmanız lazım, attığınız her adımı da doğru atma zorunluluğunuz vardır. Dolayısıyla, bu açıdan baktığımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisi kendisini temsil eden milletin iradesine, millî değerlerine sahip çıkmak mecburiyetinde hareket etmek zorundadır ve bizler eğer bu ülkenin geleceğine yön veriyorsak ve tarihini yapıyorsak yarın yaptığımız yanlış tarihin altında bizim imzalarımız olacaktır, sizin imzalarınız olacaktır ve tarih sizi asla affetmeyecektir çünkü Atatürk'ün çok güzel bir sözü vardır: "Tarih, ihtiyatsızlar için merhametsizdir."
Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.