| Konu: | TAPU KANUNU VE KADASTRO KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 101 |
| Tarih: | 02.05.2012 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 228 sıra sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün ülkemizde sıkça tartışılan ve kamuoyunu meşgul eden yabancılara mülk satışı konusunu yeniden düzenleyen ve Tapu Kanunu'nda değişiklik öngören kanun tasarısını görüşüyoruz.
Türkiye'de yabancıların taşınmaz mal edinmesi yeni düzenlemeye konu bir husus değildir. Cumhuriyet tarihi boyunca kurulan bütün hükûmetler döneminde yabancılara mülk satışı yasal mevzuat uyarınca yapılmıştır. Hatta ülkemizde yabancıların taşınmaz mal edinmesine yönelik yapılan ilk düzenleme Osmanlı dönemine aittir. 8 Haziran 1868 tarihli Kanun ile daha o tarihte yabancılara taşınmaz edinme hakkı tanınmıştır. Lozan Barış Anlaşması'nda ahde dayalı bir mütekabiliyet sistemi getirilmiştir.
Yine Lozan Barış Anlaşması'ndan yedi ay sonra Köy Kanunu'nun 87'nci maddesi ile yabancılara köy sınırları içerisinde taşınmaz alımını yasaklayan düzenleme yapılmıştır. Cumhuriyetimizin kurulmasından sonra, hem de soğuk savaş döneminin şartlarında, 1934 yılında yabancılara mülk satışını düzenleyen ilk yasa çıkarılmıştır. 1934 tarih ve 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 35 ve 36'ncı maddeleri ile yabancı gerçek kişilere, karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uymak kaydı ile, 30 hektara kadar taşınmaz edinme hakkı getirilmiştir. Bu Kanun'da taşınmazın niteliğine yönelik herhangi bir sınırlama da bulunmamaktadır, sadece 442 sayılı Köy Kanunu'nda köylerimizin o tarihlerdeki eğitim, sosyal, kültürel ve ekonomik durumları, ulaşım ve iletişim imkânları dikkate alınarak köy sınırları içerisinde yabancıların mülk edinmesine yasak getirilmiştir. Bu tarihten sonra da 1984 tarihli 3029 sayılı Kanun, 1986 tarihli 3278 sayılı Kanun, 2003 tarihli 4875 sayılı Kanun ve yine 2003 tarihli 4916 sayılı Kanun, 2005 tarihli 5444 sayılı Kanun ve yine 2008 tarihli 5782 sayılı kanunlar ile yabancı gerçek ve tüzel kişilerin ülkemizde taşınmaz edinmesine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Yapılan bu altı düzenlemenin tamamı Anayasa Mahkemesince, değişik gerekçelerle, iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi genel olarak iptal gerekçelerinde:
1) Mütekabiliyet şartının aranmaması,
2) Yürütme organına belirsiz ve sınırsız yetki devri yani yasama yetkisinin devri,
3) Hukuk devletinde hukuki düzenlemelerin daha açık, net ve anlaşılabilir nitelikte olması gibi değişik gerekçelerle yasal düzenlemeleri iptal etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, ancak yabancı gerçek kişilerin ülkemizde taşınmaz mal edinmesine baktığımız zaman her dönemde bu uygulamanın devam ettiği görülecektir, şöyle ki: Cumhuriyetimizin kurulduğu günden AK PARTİ İktidarına kadar yani 18/11/2002 tarihine kadar, Türk asıllı yabancılar hariç olmak üzere, yabancılara 8.780 arazi ve 8.226 adet konut satışı yapılmıştır. Bu tarihten sonra AK PARTİ İktidarı ile siyasi ve ekonomik istikrar döneminin sağlanması, ülkemizin ekonomide büyük gelişmeler kaydetmesi, dış politikada aktif ve başarılı bir politika izleyerek ülkemizin itibarının hızla artması gibi nedenlerle Türkiye bir fırsatlar ülkesi olarak görülmüş, ülkemize yatırım yapmak isteyen yabancıların sayısı hızla artmıştır. İktidarımız döneminde, 2002 yılından bu yana, yabancılara 24.993 arazi ve 74.819 adet konut satışı gerçekleştirilmiştir. Yani cumhuriyet tarihi boyunca yabancı şahıslara, Türk asıllılar da dâhil, yapılan toplam arazi satışı miktarı 10.260 hektardır.
Mevcut tasarıya baktığımızda, Anayasa Mahkemesi tarafından daha önceki iptal kararlarında yer alan endişelerin büyük ölçüde giderildiğini görmek mümkündür. Muhalefet partilerimiz tarafından Komisyon görüşmeleri sırasında karşılıklılık, mütekabiliyet ilkesine yer verilmemesinin Anayasa'nın başlangıç bölümüne aykırı olduğu ve diğer taraftan, Bakanlar Kuruluna sınırlama, yasaklama ve durdurma konusunda sınırsız yetki verilmesi nedeniyle tasarının Anayasa'nın 16 ve 35'inci maddelerine aykırılık teşkil ettiği ve bu nedenle Anayasa'ya aykırılık itirazı ileri sürülmüştür. Ayrıca, yine muhalefet partilerimiz tarafından, yabancılara sınırsız bir şekilde taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinmelerinin önünün açıldığı ve bunun da millî menfaatlerimize aykırı olduğu itirazı dile getirilmiştir. Bu itirazlar Komisyonumuzda detaylı olarak ele alınmış ve kabul görmemiştir. Şöyle ki: Öncelikle, getirilen tasarı ile ülkemiz topraklarının sınırsız bir şekilde yabancılara satılması söz konusu değildir. Bu konuda, ilçe bazında yüz ölçümün yüzde 10'unu geçmemek ve kişi bazında ülke genelinde 30 hektarı aşmamak şartı aranmaktadır. Yapısız taşınmazlarla ilgili olarak da yapısız taşınmaz alan yabancı kişinin iki yıl içerisinde proje geliştirmek ve süresi içerisinde yatırım yapmak şartı aranmaktadır. Diğer yandan, yabancı şahısların ve yabancı yatırımların Türkiye'de taşınmaz edinmeleriyle ilgili olarak Anayasa'mızda izin verici ya da yasaklayıcı tarzda herhangi bir kural yer almamaktadır. Ayrıca, yürürlükteki Anayasa'mızda karşılıklılık ilkesini benimseyen somut bir temel norm da bulunmamaktadır. Her ne kadar muhalefet partilerimiz Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarındaki gerekçelere atıfta bulunmakta ise de iptal kararlarındaki gerekçeler kuşkusuz uygulayıcılara ve yasama organına ışık tutar ve bu anlamda yardımcı birer hukuk kaynağıdır, ancak gerekçelerin yasama organını bağlayıcı otoritesi bulunmadığı gibi bir Anayasa kuralı da ihdas edemez.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa'nın 10, 16 ve 35'inci maddelerine baktığımız zaman yabancıların mülk edinmesinde karşılıklılık şartının bulunmadığı açıkça anlaşılacaktır. Anayasa'mızın 35'inci maddesinde herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahip olduğu ve bu hakların ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmış, yabancılar açısından ayrıca bir karşılıklılık koşulu aranması gerektiğine yer verilmemiştir. Yine, Anayasa'mızın 16'ncı maddesinde temel hak ve hürriyetlerin yabancılar için milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceği belirtilmesine rağmen karşılıklılık konusunda bu maddede de belli bir hüküm yer almamaktadır. Anayasa koyucu yabancıların mülkiyet edinmesi konusunda karşılıklılık aranmasını bir ön şart olarak aramış olsaydı dilekçe hakkını düzenleyen Anayasa'nın 74'üncü maddesinde olduğu gibi açıkça hükme bağlardı. Anayasa'mızda karşılıklılık esası bir koşul olarak yer almadığından bu konu siyasi bir tercih ve yerindelik sorunudur ve bu nedenle her zaman vazgeçilebilir, kaldı ki karşılıklılık milletlerarası eşitliğin de bize göre temel şartı değildir. Bize göre milletlerarası ilişkilerde eşitliğin kıstası mütekabiliyet değil, bağımsızlıktır, eşitlik ancak bağımsız olan devletler arasında söz konusu olabilir.
Bugün birçok Batı Avrupa ülkesi karşılık şartı aramaksızın yabancının taşınmaz mal edinmesine müsaade etmektedir. Ülkemizin millî menfaatlerinin gerektirdiği durumlarda bu şarttan vazgeçmek ülkemizin elini zayıflatan bir durum değil, aksine güçlendiren bir husus olacaktır. Öyle anlık uluslararası gelişmeler olabilir ki karşılıklılık ilkesi gerçekleştiği hâlde bazı ülke vatandaşlarına mülk satışının önlenmesinde ülkemizin yararı bulunabilir, örneğin Suriye'yle bugün yaşanan gelişmeler gibi. Bazen de karşılıklılık şartı bulunmadığı hâlde dost ve kardeş bazı ülkelerin vatandaşlarına taşınmaz satılmasında ülkemizin menfaati olabilir. Örneğin, bugün, bu nedenle, Kazakistan, Azerbaycan veya Körfez ülkeleri gibi ilişkilerimizin dostane olduğu bazı ülkelerin vatandaşlarına taşınmaz satışı yapılamamaktadır. Bu konularda millî menfaatlerimize uygun olarak karar almak için Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi isabetli bir düzenlemedir. Bu hâliyle tasarıda getirilen model, Türkiye'ye karşılıklılık ilkesinden daha güçlü ve stratejik bir fırsat sunmaktadır.
Diğer yandan, tasarıyla Bakanlar Kuruluna verilen yetkiler, yasama yetkisinin devrilmezliği ilkesini ortadan kaldırmamaktadır. Zira, Bakanlar Kurulunun yürütme görevine giren konularda, kanunlarda belirtilen sınırlara uymak kaydıyla takdir hakkının kullanılması yasama yetkisinin devri anlamına gelmez. Ayrıca bu husus, Anayasa'nın 16'ncı maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceği kuralına da aykırılık teşkil etmez.
Tasarıya baktığımızda, Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin açık bir biçimde sınırlandığını görmekteyiz. Şöyle ki: Tasarının 35'inci maddesinde, "kanuni sınırlamalara uymak", "ülke menfaatlerinin gerektirdiği hâller", "taşınmaz edinimi için ilçe bazında yüz ölçümünün yüzde 10'unu geçmemek", "kişi başına ülke genelinde edinilebilecek taşınmazlar için ve bağımsız ve sınırlı ayni hakların toplam yüz ölçümünün 30 hektarı geçmemesi" gibi sınırlamalar yer almaktadır.
Bunun dışında, Bakanlar Kurulu, yabancı gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinimlerini ülke, kişi, coğrafi bölge, süre, sayı, oran, tür, nitelik, yüz ölçümü ve miktar olarak belirleyebilir, sınırlandırabilir, kısmen veya tamamen durdurabilir ve yasaklayabilir.
Bu konuda, millet iradesinin yegâne temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu almış olan Bakanlar Kuruluna güvenmek demokrasinin gereğidir diye düşünüyorum. Bu milletin seçtiği her hükûmet, ülkemizin millî menfaatlerine uygun davranacaktır.
Tasarıyla getirilen önemli bir yenilik de yapısız taşınmazlarla ilgilidir. Yabancı kişileri doğrudan yatırıma yönlendirmek için, bu kişiler satın aldıkları yapısız taşınmazda geliştireceği projeyi iki yıl içerisinde ilgili bakanlığın onayına sunmak zorundadır. İlgili bakanlıkça başlama ve bitirilme süresi belirlenerek onaylanan proje, tapu kütüğünün "beyanlar" hanesine kaydedilmek üzere taşınmazın bulunduğu tapu müdürlüğüne gönderilecek ve projenin süresi içerisinde gerçekleşip gerçekleşmediği, ilgili bakanlıkça takip edilecektir. Bu düzenlemeyle, tarım arazileri konusundaki endişe giderilmiş olmaktadır.
Bu madde hükümlerine aykırı olarak edinilen veya edinim amacına aykırı kullanılan veya süresi içerisinde projeleri gerçekleştirmeyenlerle ilgili olarak Maliye Bakanlığınca, ilgili taşınmazın tasfiyesi hükümleri uygulanacaktır.
Bu hükümlere baktığımızda, bir taraftan Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin açıkça sınırlarının gösterildiği, diğer taraftan da yabancıların taşınmaz edinmesi ile ilgili olarak oluşan yasal, siyasi, sosyal ve ekonomik endişelerin giderildiği görülecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yabancı uyruklu kişilerin Türkiye'de edinebilecekleri taşınmazlar, bağımsız ve sürekli nitelikteki sınırlı ayni hakların toplam alanı ülke genelinde kişi başına 30 hektardır. Bu miktarı 2 katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. 30 hektarlık sınırlama aslında yeni bir düzenleme değildir. Şöyle ki: 1934 tarihinde yürürlüğe giren 2644 sayılı Tapu Kanunu, yabancı uyruklu gerçek kişilerin ülkemizde edinebileceği alanı 30 hektar olarak belirlemişti. Hatta, 30 hektarın üzerindeki edinimlerde sınır belirlenmeksizin Bakanlar Kuruluna açık ve belirsiz yetki verilmekteydi. Bu düzenleme, 2006 yılında yapılan yeni düzenlemeye kadar devam etmiştir. Yani tasarı, 1934-2006 yılları arasındaki 30 hektar uygulamasına geri dönmüştür.
Bugün bilim ve teknolojideki gelişmeler, artan ulaşım ve iletişim olanakları, ekonomik, sosyal ve siyasi ilişkilerde beliren yeni yapılanmalar, uluslararası ilişkilerdeki yoğunluk, sınırların neredeyse ortadan kalkması, uluslararası sermayenin güç kazanması yabancı yatırımcılara mülk edinme hakkının tanınmasını zorunlu kılmaktadır. Yabancı kişilere taşınmaz mal ediniminin tanınması bugün modern dünyada doğal bir gereklilik olarak görülmektedir. Ancak ülkelerce çeşitli nedenlerle sınırlandırma getirilmesi de o derece kabul görmektedir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Ek 1 No.lu Protokolü'nün 1'inci maddesine göre de yabancı kişilerin mülkiyet hakkı kısıtlanabilmektedir. Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalara baktığımızda, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya, Belçika, Hollanda gibi gelişmiş ülkelerde yabancıların taşınmaz edinmesine genellikle herhangi bir sınırlama getirilmediği görülmektedir. Bunun dışında Danimarka, İrlanda, Avusturya, Portekiz, Yunanistan, Polonya, İsveç, Estonya, Slovakya, Finlandiya gibi ülkelerde yabancılara taşınmaz satışının kabul edildiği ancak değişik sınırlamalara tabi tutulduğu görülmektedir. Türkiye de, Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, yabancılara taşınmaz mal edinimini tanıyan ancak bazı koşullarla sınırlandıran bir sisteme sahiptir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 2'nci maddesiyle Tapu Kanunu'nun 36'ncı maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Bu madde ile uluslararası sermaye şirketleri madde kapsamına alınmaktadır. Bu şirketler ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebilir ve kullanabilirler. Bu şirketlerin güvenlik bölgelerinde taşınmaz mülkiyeti edinimleri Genelkurmay Başkanlığının ya da yetkilendireceği komutanlıkların veya valiliklerin iznine bağlanmıştır. Yapılacak değerlendirmede ülke güvenliğine uygunluk esas alınacaktır. Ayrıca, bu madde ile taşınmaz rehini tesisinde veya taşımaz rehininin paraya çevrilmesi kapsamındaki mülkiyet edinimlerinde, şirket birleşmelerinden ve bölünmelerinden doğan taşınmaz edinimlerinde ve özel yatırım bölgelerindeki taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hak edinimlerinde bu maddedeki sınırlamalar uygulanmayacaktır. Ayrıca, bankalarla ilgili olarak 5411 sayılı Bankacılık Kanunu çerçevesinde kredi olarak sayılan işlemler nedeniyle alacaklarının tahsili amacıyla edindikleri taşınmazlarda da bu madde uygulanmayacaktır. Ancak bankalar alacaklarına mahsuben almak zorunda kaldıkları taşınmazları üç yıl içerisinde elden çıkarmak zorundadırlar. Yine, bu madde hükümlerine aykırı şekilde edinildiği veya kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ve sınırlı ayni haklar Maliye Bakanlığınca tasfiye işlemine tabi tutulacaktır.
Tasarının 3'üncü maddesiyle Tapu Kanunu'na ek bir madde eklenmiştir. Tapu sicillerinin düzenli tutulması, bu sicillerin güvenilir olması ve gerçeği yansıtması devletin görevidir. Bu nedenle, ölüm tarihinden itibaren en geç iki yıl içerisinde miras intikalinin gerçekleşmemesi hâlinde tapu müdürlüğüne mirasçılık belgesi almak üzere yargıya müracaat etme hakkı getirilmiştir. Tapu müdürlüğü mirasçılık belgesine göre sicil kayıtlarını el birliği mülkiyeti şeklinde tescil ederek güncelleştirilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de yabancıların taşınmaz edinmesi 1934 yılından beri her zaman mümkün olduğu hâlde bu konu siyasi söylemlerle haksız bir şekilde kamuoyuna taşınmaktadır. "Ülke satılıyor, topraklarımız elden gidiyor." gibi aslı olmayan ifadelerle mesele çarpıtılmaktadır. Özellikle seçim dönemlerinde gittiğimiz her yerde bu tür olumsuz propagandalar karşımıza çıkmaktadır. Ancak seçimlerde hakem aziz milletimizdir. Milletimizin adalet duygusu, tecrübesi, tarihî ve siyasi birikimi ve vicdan terazisi, AK PARTİ'nin bu konuda attığı adımların ülke menfaatleri doğrultusunda olduğunu göstermektedir.
Türkiye bugün ekonomideki başarısıyla dünyada adından sıkça söz ettiren bir ülkedir. Sağlıkta, eğitimde, ulaşımda ve her alanda yapılan yatırımlarla dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi hâline gelmiştir. Bölgesinin en güçlü ülkesi olan Türkiye aynı zamanda dünyanın etkili siyasi aktörlerinden biri hâline gelmeyi başarmıştır.
Bütün bu başarılarımızı dikkate alarak kendimize güvenmemiz ve geleceğe umutla bakmamız gerekir diye düşünüyorum. Gereksiz korkular, boş paranoyalardan kurtularak ülkemizi her alanda güçlü, güvenilir ve yabancı yatırımlar için daha cazip bir ülke hâline getirmek hepimiz için önemlidir diye düşünüyorum. İnanıyorum ki, Türkiye, 2023 yılında dünyanın en güçlü on ülkesinden biri olmayı başaracak güçtedir. Kaldı ki mülkiyet hakkının kişiye sağladığı hukuki imkânlar özel hukuk imkânları olup bu hakkın sağladığı tasarruf türleri devletin o taşınmaz üzerindeki hükümranlık hakkını ortadan kaldırmaz. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içerisinde kaldığı sürece bir taşınmaz mal ister Türk vatandaşlarına isterse de yabancı sermayeli Türk şirketlerine veya yabancılara ait olsun burada Türk devletinin egemenliği devam edecektir.
Bu düşüncelerle, tasarının hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akgün.