GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:67
Tarih:19.02.2013

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini açıklamaya çalışacağım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu görüştüğümüz yasa son derece önemli. Sağlık alanında köklü değişimler getiren 120 bin hekimi, 650 bin sağlık çalışanını yakından ilgilendiren ve tabii, onların emeğiyle beraber 75 milyon insanımızı son derece yakından ilgilendiren bir tasarı.

Bununla ilgili görüşlerimizi muhalefet şerhinde açıkladık. Çok önemli gördüğümüz birkaç hususu kamuoyunun bilgisine sunmak istiyoruz. Çünkü 21'inci yüzyılda devletler sosyal devlet olmadıkları zaman, sağlık ve eğitim hizmetlerini bütün yurttaşlarına sunmadıkları zaman ve bu alanı özelleştirmeye çalıştıkları zaman işin içine para, meta, rant, ihale ve vergi açısından para kaçırma, vergi kontrolünden kaçma, her türlü hile hurda işlemleri bu işin içine giriyor. Akçeli iş. Akçeli olduğu için, akçeli işlerin elbette ki Plan Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gerekir. Biz de o Komisyonun üyesiyiz. Ancak konu sağlık olunca, eğer siz bu konuyu Sağlık Komisyonunda görüşmüyorsanız, ihtisas komisyonunda görüşülmüyorsa, yeterince tartışılmadan Plan Bütçe Komisyonuna gelinip sadece akçeli işlerle ilgili görüşülüyorsa bunda çok ciddi bir sıkıntı vardır. 

Aslında 12 Eylül darbesiyle beraber özelleştirmeye hız verildi ve 2003 yılından bu yana da AK PARTİ hükûmetleri döneminde özelleştirmenin en büyüğü yapıldı. Bu açıdan bakıldığı zaman, sağlık hizmetlerinin kaliteli, etkili, verimli ve bütün vatandaşların erişimine açık bir sağlık politikası değil, yandaşlara, şirketlere ihalesiz verilen ve özellikle yap-işlet-devret modeli, artı, kiralama modeli, artı, kamu özel ortaklığı biçiminde, devletin hastanelerinin, gayrimenkullerinin, imkânlarının özel sektöre açılmasından başka bir şey değildir. Eğer siz bu mantıkla bunu yaparsanız -ki felsefik olarak bakış açımız, biz emekten yana, yurttaştan yana bir sağlık politikasından yanayız- birileri de sermayeden yana, patrondan yana, işverenden yana, şirketlerden yana, holdinglerden yana hatta yabancı holdinglerden, şirketlerden yana bir sağlık siyaseti uygulayabilir. Hükûmetin bugün uyguladığı birinci şıktır yani sermayeden, şirketlerden, holdinglerden yana bir yaklaşım.

Biz bu çerçevedeki çok net bir konuya dikkat çekmek istiyoruz. Aslında Başbakan 2023 vizyonundan bahsediyor ama "2071" derken, bu dönem, işte, kırk dokuz yıllığına 2015'e kadar olan bütün alanları özelleştirirse, yap-işlet-devret modeliyle verirse ve bunu kırk dokuz yıllığına verirse şöyle bir hesap yapıyorum: Sene 2013, 2014, 2015; kırk dokuz yıllığına kiralandığı zaman 2071 rakamı yakalanıyor. Yani 2015 artı kırk dokuz yıllığına kiralamayı hesaplayın, 2071'i yakalar. Yani bu rakam kafadan atılmış değil. Öyle, 1071 Malazgirt, 2071 de "Türkiye şaha kalkıyor." rakamı değil; kırk dokuz yıllık devletin hazinesinin mallarının, kiralarının vatandaşın zararına birilerine verilmesidir.

Şimdi, buradan yola çıkarak Barış ve Demokrasi Partisi şunları sormak istiyor ve cevabını almak istiyor: Bu şehir hastanelerini kurmak istiyorsunuz. Birçok ilde, bölgede bunların ihaleleri yapıldı ve Tabipler Birliği idari yargıya gitti, birçok yerde de tedbir kararları aldı. Etimesgut olayı bunlardan bir tanesidir. Şimdi, bize şunun fotoğrafını verebilir mi Bakanlık? Ne kadar şehir hastanesi kuruyorsunuz, ne kadar dönüm arazi vereceksiniz, ne kadar kamu hazinesinden vereceğiniz bu şehir hastanelerindeki bütün fizibilite çalışmalarıyla beraber bunun gideri ve getirisi nedir? Yani Mecliste oy kullanacağız, bunu bilmek isteriz. Bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda istedik, bize verilmedi; hiçbir rakam, hiçbir şey verilmedi. Verilmediği için, maalesef -burada çok açık ifade ediyorum- Sağlık Komisyonunda da zaten görüşülmeyen bu tasarının kamuya getirdiği mali yükün fotoğrafı yok ama tahminî olarak hem genel bütçeden hem buradan özel sektöre kaç milyar lira civarında aktarım yapacağı konusunda, yapılan şehir hastaneleri ve ihaleye verilecekler dikkate alındığında ortaya çok büyük rakamlar çıkıyor. Yani enerjiden sonra bütçemizi zorlayacak 100 milyar civarındaki bir büyük harcamadan bahsediyoruz, bunun şakası yok, bunun şakası yok arkadaşlar.

Şimdi, kamuya getirdiği mali yükü göremeyen bir Sağlık Bakanlığı var ama bu yap-işlet-devret veya kirala veya kamu-özel ortaklığıyla en azından kendi yandaş şirketlerine ihalesiz -bakın, dikkat edin, ihalesiz- olarak hem kendilerine hem çocuklarına hem torunlarına kadar yetecek bir kaynağı oluşturduklarından şüphe yok. Peki, milletin vergisi hazineye girerken, ücretsiz sağlıktan yararlanma hakkı varken ve devletin, cumhuriyetin nitelikleri sayılırken, "sosyal devlet" olgusu yazılırken neden bu böyle? Bunun, bu sorunun cevabını bütün yurttaşlarımız arıyor.

Tasarının kamuya getirdiği yük sadece kira ve hizmet bedelleri değildir. Alınan kredilerin garantisi ve? İhalesiz bu işler verilecek. Bir hukukçu olarak söyleyeyim: Kanunda sözleşme imzalayacak şirketlerin caydırıcılık maddesi yok. Yani bu sözleşmeye uymadığı takdirde bu şirketlere ne yapılacak? İşi yarım bıraktı, iki sene sonra yürütmedi ne olacak bu iş, belli değil.

Bakın, maliyet konusunda hiçbir şeffaflık yok. Sayın Bakanın bütün bürokrasisi burada, bugüne kadar 13 tane, sayıyorum: Kayseri, Ankara Etlik, Ankara-Bilkent, Elâzığ, Yozgat, Manisa, Konya Karatay, İstanbul İkitelli, Mersin, Bursa, Adana, Gaziantep, İzmir Bayraklı şehir hastanesi entegre sağlık kampüsü ihaleleri yapılmış. Bize, Sayın Bakan bu kürsüye çıkıp buralarda ne kadara ihale yapıldı, ne kadar harcandı, ne kadar zamanda ne kadar harcanacak net verileri koyabilir mi? Ben koyamayacağını iddia ediyorum. Çünkü, Bütçe Komisyonunda da istedik, bize verilmedi, bize verilmediğine göre yok ellerinde.

Peki, bu sağlık kampüsleri nedir? Arkadaşlar, adliyeleri, büyük adliye dedik AVM'lere çevirdik, gidin bakın Çağlayan Adliyesine. Çağlayan Adliyesi büyük bir alışveriş merkezine benziyor, adliye sarayına benzemiyor kimse kusura bakmasın. Beton, cam ve demirden oluşuyor. Dün tekrar dikkat ettim, 7'nci katta avukatlara saldırı oluyor, çevik kuvvet, güvenlik saldırıyor ve 7'nci kattan insanları aşağıya, betonlara atma çabaları var. 6 tane avukat yaralanıyor, korunak yok, 7 katlı kocaman binanın bir tane köşesinde bir saksı, bir yeşillik yok arkadaşlar. Bakın, Çağlayan Adliyesi, Avrupa'nın en büyük adliyesi diye geçiyor. Şimdi, aynı benzerini, sağlık kampüsleri adı altında alışveriş merkezleri kuruyoruz. Şimdi, bu nasıl bir şey? Bir hukukçu olarak size anlatacağım, dinleyin. 1'inci maddeyi -lütfen, eğer kanun elinizdeyse- açın bakın. Ben, size bu alışveriş merkezlerinin niye alışveriş merkezi olduklarını açıklamaya çalışacağım.

1) (ğ) fıkrası: "İhtiyari ticari hizmet alanları." Sağlık konuşuyoruz değil mi, hastaneleri? Bu "hizmet alanı" kavramı bir geçti mi?

Tekrar geçiyorum. (k) bendine bakın: "Mecburi ticari hizmet alanları." Yine "ticari hizmet" ama bu "mecburi."

Devam ediyorum arkadaşlar. (r) fıkrası: "Tesis." Sağlık kampüsünde tesis.

Tekrar geçiyorum arkadaşlar. Niye sağlık alışveriş merkezi olduğunu? Dönüştürülüyor.

(s) fıkrasında "Ticari hizmet alanları." yine. Etti mi? Bir maddenin içinde bu saydıklarım.

Yine (t) fıkrasında "Uygulama projesi.",

(u) fıkrasında da "Üst hakkı sözleşmesi."

Gelelim (v) fıkrasına, "Yerleşke." Arkadaşlar, yerleşke? Hastanede konuşuyoruz bunu, kampüs olayında, yerleşke?

Şimdi, bütün bunları anladınız mı? Milletvekili olarak oy kullanacaksınız. Bu kadar hizmet alanı olabilir mi bir sağlık kampüsünde arkadaşlar Allah aşkına? Bunun adı "sağlık kampüsü" olabilir mi?

Peki, bunları kim üstlenecek? Size onu açıkladığımız zaman şaşıracaksınız. Bakın, "ortak girişim" diye bir kavram duydunuz mu hukukçular olarak? Ortak girişim? Türk Ticaret Kanunu'nu yeni çıkardık. Hukukçu arkadaşlarım var, ortak girişim? Ortak girişim, 1'den fazla gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin aralarında yaptıkları anlaşmayla oluşturulan iş ortaklığı.

Peki, şimdi, Katar'dan 1 şirket geldi, Suudi Arabistan'dan da 1 şirket, Libya'dan da 1 şirket, Kazakistan'dan da 1 şirket, Türkiye'den de 4 şirket; bunlar ortaklaştılar ve bu ihaleyi aldılar. Hukuken, her biri ayrı bir hukuka sahip ülke. Devlet, hukuken, bu ortak şirket grubuyla, nasıl husumet taraf ehliyeti olmayan bir kimseyle bu sözleşmeleri yapabilir? "Ortak girişim" diye bir şey yok hukukta arkadaşlar. Türk Ticaret Kanunu'nda anonim şirket var, limitet şirket var, var, kolektif, komandit vesaire. Özel amaçlı şirket duydunuz mu? Yok ama (o) fıkrasında var arkadaşlar. Özel amaçlı şirket ne olabilir hastanelerde? E, kampüs? 10 binlerce insan çalışacak. Orada, sauna lazım, kafe lazım, hamam lazım, otel lazım, park lazım, gasilhane lazım, nakliye lazım, ambulans lazım, araba lazım, lazım da lazım. Siz koskoca bir şehri taşıyorsunuz bir yere. Ondan sonra ne olacak? Özel amaçlı şirket; her türlü 5 yıldızlı hizmet sağlıkta. İşte, mantık bu. Kafa ticari düşününce mantık böyle işliyor arkadaşlar. Bunlar, çok tehlikeli, sınırsız, sorumsuz, belirsiz kavramlardır. Bu kavramların, yarın, hukuk alanında, bu yatırım alanlarında, ihtilaflarda başa sorun çıkaracağını ifade etmek istiyorum.

İhale ilke, usul ve esasları: İhaleden niye kaçınıyorsunuz? Niye şeffaflıktan kaçınıyorsun ve niye denetçi şirketler yok ve niye uluslararası denetim kuruluşları yok bu işlerin içinde? Bakın, milyarların kararını verirken buna çok dikkat edeceksiniz.

Yine, bakın, sözleşmelerle ilgili "?otuz yılı geçmemek üzere idarece belirleme?" Hangi idare bana söyler misiniz? Sağlık Bakanlığı idare mi? Eğer Bakanlığın kendisi tarafsa, bunu ihaleye çıkarıyorsa bu nasıl böyle?

Şimdi, bu aksaklıkları açıkladıktan sonra önergelerle, bu tasarının yamuk, eğri olduğunu, kesinlikle bal gibi özelleştirme olduğunu, çalışanları köleliğe iteceğini, sendikal haklarını yok edeceğini ve hepsini ortadan kaldırıp tamamen bir işveren mantığıyla sağlık hizmetlerinin ticarileştirileceğini size bütün ilgili kurumlar açıklıyor.

Bakın, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanlığı çok açık diyor ki: "Bu şehir hastanelerinin kurulması özelleştirmenin bir parçası. `Sağlık Bakanlığı hastanesi' kavramları, `devlet hastanesi' kavramları ortadan kalkmaktadır."

Kalkıyor arkadaşlar, devletin hastanesi yok. Artık, Abdülmuttalip'ten tutun da Şeyhül Zakir'den herkesin hastanesi olabilir ama devletin, halkın hastanesi olmaz çünkü şirket adlarını da yakında alırlar.

Yine, Aile Hekimliği Projesi'yle başlayan bu projenin ikinci, üçüncü, son ayağı olduğunu ifade edelim ve asıl kara delik, kara para, vergi kaçırma bu şehir hastanelerinde olacak. Tıbbi aletlerden, MR'dan tutun iğneye, pansuman araç gerecinden tutun her türlü ilaca kadar her türlü şey sınırsız, sorumsuz, denetimsiz, hiçbir kurula tabi olmadan şirketlerin insafına terk edilmiş olacak ve yine Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasının çok net olarak bu yasa karşısındaki duruşu, kamu-özel ortaklığını kuran İngiltere, Kanada gibi bazı ülkeler, terk ederken Türkiye'nin bu kriz döneminde Arap Baharı'ndan kaçan paraları buraya çekip bu şehir hastanelerinde onları ortak edip onunla bir şeyler yapma anlayışının, niyetlerinin, fırsatlarının göstergesi olduğunu gösteriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Kaplan, akıl hastaneleri var mı, akıl hastaneleri?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Lazım mı, lazım mı?

HASİP KAPLAN (Devamla) - Şehir hastanelerinin içinde her türlü hizmet var, beş yıldız?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Akıl hastaneleri?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Lazım mı, lazım mı?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Lazım, lazım. Akıl hastanesi lazım.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Önergelerimizle bu görüşlerimizi sürdüreceğiz.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.