GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:107
Tarih:21.05.2013

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; barış vehoşgörü ili olan Hatay'dan gelen ve 1939'da yaklaşık 40 milletvekilinin -ki, bu milletvekillerinin içerisinde Arapça konuşanı var, Kürtçe konuşanı var, gayrimüslimi var, Türkmen'i var- ortak kararıyla, ana vatana ilhak eden bir ilin milletvekili olarak bu tartışmalara bir mana veremiyorum. Bu milletin her rengi bizim ve biz, bu milletin her rengiyiz, bu Parlamento da böyle bir parlamento.

Şimdi, izin verirseniz önergeye söz konusu olan meselelerle ve Reyhanlı'yla ilgili konuşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık iki yıldır Hükûmetimizin icra ettiği Suriye politikasının ülkemize maliyeti her geçen gün artmaktadır. Bunun bir ekonomik maliyeti vardır, bir sosyal maliyeti vardır, bir manevi maliyeti vardır ve en sonunda Reyhanlı'da 50 küsur cana mal olan bir hadise vardır. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki: "Analar ağlamasın." sloganı ya da edebiyatı içerisinde yapılan birçok siyasi faaliyet ve birçok görüşmenin neticesinde öyle bir yeri ihmal etmişiz ki, bugün, Reyhanlı'nın anaları ağlıyor ve bütün Türkiye de Reyhanlı'ya, Reyhanlı'nın analarına ağlıyor. Allah hiçbir ilçemize böyle bir şeyi bundan sonra layık görmesin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; defalarca ikaz ettik, "Reyhanlı'da ve sınırın kenarındaki diğer illerde, Hatay'da, Şanlıurfa'da, Gaziantep'te, Mardin'de sıkıntı var." dedik; burada bir görev olarak bunu ifa ettik. Hükûmetimize gerek bu Parlamento kürsüsünden gerek basın toplantılarıyla bunu ifade ettik. Yani bu hadisenin göstere göstere geldiğini söylemek herhâlde yanlış bir şey olmaz.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Hiçbir hükûmet, bu Parlamentoda iktidarıyla muhalefetiyle hiçbir milletvekili, parlamenter böyle bir olayın gerçekleşmesine gönülden razı olmaz ve bundan memnun olmaz, bunu bile bile kabul etmez. Fakat burada bir inisiyatifsizlik var, burada bir kargaşa var, burada bir gürültü var ve burada birbirine girmiş bir dış politikanın ürünü var. Artık, bunu kabul etmek gerektiği kanaatindeyiz.

Reyhanlı'yı bir anlatalım, son bir haftasını anlatalım: Pazartesi günü bir bayrak yakıldığı ya da bayrağa hakaret edildiği iddiasıyla bir şehir ayaklandı. Değerli milletvekilleri, böyle bir dedikoduyla bir şehir bir anda nasıl ayaklanır? Kaldı ki yaptığımız araştırmaya göre bayrağa hakaret falan da yok, hiçbir şey yok ama ne oldu da bu şehir bu hâle geldi, ne oldu da bu şehir en ufak bir gerginlikten birdenbire ayaklanır ve sabahlara kadar sokaklarda gösteri yapar hâle geldi?

Ondan sonra, çarşamba günü biz Mecliste, basın toplantısında Hatay'ın bomba üzerinde oturduğunu ve Reyhanlı'nın gerginliğini ifade ettik. Daha sonra, perşembe günü Sayın Grup Başkan Vekilimiz Oktay Vural Beyefendi'yle yine bu minvalde bir toplantı yaptık ve cumartesi de malum olay başımıza geldi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yaz savaştan, sınırdaki çatışmadan Reyhanlı'da bir eve sığınan 2 tane rejim askerini, yani Suriye merkezî yönetiminin askerini, yandaki Suriyeli komşularının ihbarıyla 18 Özgür Suriye Ordusu militanı geldi, Reyhanlı'dan bu evden teslim aldı. Bu olay devletin kayıtlarında var. Daha sonra Reyhanlı halkının infiali ve bunu kendine yedirememesi ve aldığı tedbirler neticesinde 18 Özgür Suriye Ordusu militanı tekrar geldi ve bu 2 Suriye askerini teslim etti. Bu askerler de Türkiye Cumhuriyeti devletinin polisine teslim edildi.

Yani böyle bir şehir düşünebiliyor musunuz? Burada devlet var mı? Öyle bir şehir ki, merkez nüfusu 50 bin civarında, devletçe bilinen Suriyeli mülteci sayısı 25 bin, bunlar kamplarda değil, bunlar Reyhanlı'nın içinde, bilinmeyen hariç. Sınır yok, eleğe dönmüş. Sınır taşlarında, hudut bölgelerinde yazar -şimdi yazıyor mu bilmiyorum, yazıyorsa kaldırsınlar- "Hudut namustur." diye. Hudut namussa hudutta namus kalmamış. Bunu iktidar partimizin de diğer bölge milletvekillerinin de bilmesinde fayda var. Hudutta namus kalmazsa memlekette namus kalmaz çünkü bu laf boşuna söylenmez, bu laf o hudut taşlarına o görevliler tarafından boşuna yazılmaz. Sınırdan gelenin geçenin haddi hesabı yok. Gümrükçüler "Durun! Nereye gidiyorsunuz?" demeye kalkıyor, Cilvegözü Gümrüğü'nden bir gecede tayini Silopi'ye çıkıyor. Polisler Urfa Akçakale'de "Ne yapıyorsunuz? Pasaportunuz yok, giremezsiniz!" diyor, sahip çıktığımız, Hükûmetimiz tarafından sahip çıkılan muhalifler tarafından şehit ediliyor. Artık o gümrükçüden, o polisten bir vazife beklenmesi mümkün olabilir mi? Hükûmet yönettiği ülkeye şöyle bir bakmalı; Reyhanlı bu duruma nasıl geldi, oturup bunu araştırmalı.

İşin bir de ekonomik maliyeti var. Bugün 5-6 milyar dolara çıkması gereken Suriye'yle ihracat potansiyelimiz 100-200 milyon dolarlara düşmüşse bunun maliyetini Konya'dan, Trabzon'dan, Diyarbakır'dan, İzmir'den beri bütün Türkiye çekiyorsa, geçen yıl itibarıyla 100 binin üzerinde dolu aracın gittiği sadece Hatay'dan Suriye'ye bu sayı bugün 6 bine düşmüşse, bunun ekonomik maliyetinin Reyhanlı'ya başta olmak üzere getireceği sıkıntılar düşünülmeli, araştırılmalı.

Bugün mültecilerin, bunların da içinde bulunduğu mesele bir sosyal dram, ceketini dahi almadan gelmiş. Esad'ın zalimliğini eleştirmek elbette ki zaman zaman da yaptığımız, temas ettiğimiz önemli bir mesele ama muhaliflerin zalimliğine sahip çıkmak da utanılacak, Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışmayacak bir tutum olsa gerekir. Ayrıca, bize sığınan Suriyeli kardeşlerimiz, bugün Reyhanlı'dakiler de son derece dar durumda. Bunlara elbette ki sahip çıkmak gerekiyor ama alayıvalayla kampları, kamplarda yaptığımız güzel bakımı, onlara yaptığımız ev sahipliğini anlatıyoruz, bunlar doğrudur da. Peki, kamplardaki sayının en az 10, 15 misli Suriyeliyi halka niye havale ediyoruz? Halkın bunlara bakacak gücü var mı? Bütün sınır illeri tarımla geçinen yerler. Şanlıurfa, Akçakale ne ise Reyhanlı'nın durumu o. Ama böyle bir durumda dahi Akçakale halkı şehit olan polisine sahip çıkmış ve bayrakla, şehit olan polisini uğurlamıştır. Buradan da Şanlıurfa'nın Akçakale halkını saygıyla selamlıyorum. Reyhanlı, gene devletine, milletine sadık, bağlı, vatansever bir bölgemizdir; Reyhanlı'yı da sabrından dolayı buradan saygıyla selamlıyorum.

Ancak, bir şeyleri artık Hükûmet düşünmeli, aklını başına almalı ve bundan sonraki hedefin ne olduğunu iyi görmeli. Buradan söylüyorum, bundan sonraki hedef Hatay'daki Alevi-Sünni kardeşliğidir. Bu bombanın asıl hedefi budur. Bu bombanın, daha sonraki planlarda lazım olan Hatay'ı kopartma planı olduğu açık ve aşikârdır. Hükûmet bu noktadaki açıklamalarına da dikkat etmeli, sorumlu açıklamalar yapmalı, basın dikkatli olmalı ve var olan bu kardeşliğe zarar gelmesini hep birlikte engellemeliyiz. Bu, bizim millî vazifemizdir.

Bu noktada, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum ve teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)