| Konu: | SÖZLÜ SORU ÖNERGELERİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 107 |
| Tarih: | 21.05.2013 |
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekillerimizin yönelttiği sözlü soru önergelerine cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir saat gibi bir süre içinde 51 soruya cevap vermek durumunda olduğum için olabildiğince özet, kısa ifadelerle soruları cevaplamaya çalışacağım. Soruların önemli bir kısmıyla ilgili daha önce yazılı cevaplar da verilmişti, o bakımdan da bir rahatlığımız var ama ilave bilgi talepleri olursa onları da her zaman karşılamaya hazırız.
Öncelikle Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt'ün (6/84) esas numaralı soru önergesinden başlamak istiyorum. Cari açığın finansmanıyla ilgili bir soru yöneltmiş sayın milletvekili. Türkiye, dış talep, özellikle en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa Birliği ekonomilerinde yaşanan sorunların da etkisiyle bir miktar cari açığında yükselmeyle karşılaşmıştır ancak bunu finanse etme konusunda hiçbir sıkıntı yaşanmamıştır. 2009'dan sonra küresel kriz ortamında güven telkin eden politikalarıyla, sağladığı uygun ortam vesilesiyle rahatlıkla cari açığı finanse ettiği gibi, gerek doğrudan sermaye yatırımlarıyla gerekse diğer finansal kanallarla Merkez Bankası rezervlerinde de artış yaşanmıştır.
Diğer taraftan, işsizlikle mücadele konusunda da, bir taraftan büyüme politikalarımızla ekonomiyi büyüterek istihdam imkânlarını geliştiriyoruz, diğer yandan aktif iş gücü politikalarımızla, bölgesel politikalarımızla, diğer politikalarımızla iş gücü piyasalarında istihdamla ilgili güçlü bir politika uyguluyoruz. Nitekim son dört yılda 4 milyonu aşkın istihdam üretti ekonomimiz.
Sayın Reşat Doğru, Tokat Milletvekilinin (6/1290) esas numaralı soru önergesinde yeşil kart uygulaması soruluyor. 2011 Ekim ayı itibarıyla 9 milyon 41 bin 140 kişi yeşil kartlı görünüyor o soru önergesi tarihi itibarıyla. Talep edilmesi hâlinde aynı tarih itibarıyla il bazında dağılımın da verilmesi mümkün ama şimdi tek tek illeri burada okuyup zamanınızı almak istemiyorum.
Diğer taraftan, Sayın Mesut Dedeoğlu'nun (6/2504) esas numaralı sözlü soru önergesinde esnaf kesimine ilişkin birtakım konular gündeme getirilmiş. Bu soru önergesine yazılı cevap daha önceden gönderilmiş. Burada özellikle çekle ilgili sorular yönlendirilmiş. Yeni bir yapı, ülkemizde, yeni Ticaret Kanunu'muzla, yeni düzenlemelerimizle yeni bir yapı oluşturuyoruz. Aslında çek hukuku konusunda uluslararası standartlarla Türkiye arasında bir uyumsuzluk söz konusuydu, onu gidermiş olduk. Geçiş sürecinde bazı etkiler olsa da evrensel hukuka uygun bir adım atılmıştır ve bunun da önümüzdeki yıllarda çok daha alışkanlıkların da, değişmesiyle, uyum sağlanmasıyla daha etkili bir şekilde hayat bulacağına inanıyorum.
Yine, Kahramanmaraş Milletvekilimiz Mesut Dedeoğlu'nun (6/1184) esas numaralı soru önergesinde şeker üretimiyle ilgili konular gündeme getirilmiş ve pancar üreticilerine tesislerin verilip verilemeyeceği sorulmuş. Özelleştirme sürecimizde ihalelerde elbette birlik ve kooperatifler de ilgili mevzuat uyarınca serbest rekabet ortamında bu ihalelere girebilirler ve özelleştirme sürecinde bu tesisleri alabilirler. Onun dışında herhangi bir kesime dönük bir ayrıcalıklı düzenlememiz söz konusu değil.
Yine, Sayın Mesut Dedeoğlu'nun yabancı menşeli yazılımlarla ilgili bir soru önergesi var. Bunun bir tehdit oluşturup oluşturmadığı soruluyor. MASAK çalışmalarıyla ilgili bir soru. Buna Maliye Bakanlığımız detaylı bir yazılı cevap göndermiş durumda. Burada da özellikle, TÜBİTAK'la birlikte, iş birliği içinde Maliye Bakanlığımızın yürüttüğü çalışmalar yazılı cevapta uzun bir şekilde değerli milletvekiline gönderilmiş durumda.
Diğer yandan, Sayın Mesut Dedeoğlu'nun yine (6/3167) esas numaralı soru önergesinde basınçlı sulama sistemleri konusu gündeme getiriliyor. Burada özellikle şunu belirtmek isterim: Geçmişte gerçekten bu hatalar yapıldı. Basınçlı sulama sistemleri olmadan, GAP bölgesi başta olmak üzere, yapılan sulamalarda toprağın tuzlanmasına yol açan yanlış sulama teknikleri, vahşi sulama teknikleri kullanıldı. Kuru tarımdan sulu tarıma geçerken, bunun bir kültür olduğunu da dikkate aldığımızda, uyum gerektiren bir süreç olduğunu da dikkate aldığımızda, bunun acısını hep birlikte yaşadık ancak hükûmetlerimiz döneminde kesinlikle kapalı sistemlere, basınçlı sistemlere öncelik veren yatırımlar yapılmıştır. GAP Eylem Planı'nda bunu yaptığımız gibi, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında sulama sistemlerine dönük yüzde 75 hibe niteliğinde destekler sağlıyoruz. Ayrıca, yine Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla da basınçlı sulama sistemlerine dönük sıfır faizli krediler kullandırıyoruz.
Sayaç konusunda, yer altı suları konusunda yine bir sorusu var ilgili milletvekilimizin. Bu konuda da, bildiğiniz gibi, 14/2/2013 tarihinde Genel Kurulumuzda kabul edilen kanunla, 6427 sayılı Kanun'la geçiş sürecini kolaylaştırıcı, çiftçilerimizin, su kullanıcılarının geçiş sürecini daha rahat yapabilmesi için gerekli düzenlemeleri gerçekleştirdik.
Sayın Mesut Dedeoğlu'nun (6/2889) esas numaralı soru önergesinde Suriye'nin tarım sektörüne etkileri, meyve ve sebze ihracatına Suriye'de yaşananların etkileri soruluyor. Elbette ki Suriye'de yaşanan hadiseler insani maliyetler oluşturduğu gibi komşu ülkemizle ticaretimizi de etkiliyor ancak Suriye ekonomisinin büyüklüğünü de çok abartmamamız lazım. Suriye ekonomisi bu durumda olduğu hâlde Türkiye'nin ihracatı artmıştır, Güneydoğu Anadolu Bölgemizin de ihracatı geçen yıl artmıştır. 2002 yılında sadece 600-700 milyon dolar seviyesinde olan Güneydoğu Anadolu'nun ihracatı geçen yıl itibarıyla 8 milyar doları aşmıştır. Dolayısıyla, Suriye'nin ekonomik etkisini çok da abartmamamız gerekir. Burada, sebze meyve ihracatına baktığımızda, 2002 yılında 65,5 milyon dolarken 2012 yılında 425 milyon dolara yükseldiğini görüyoruz. Suriye'nin etkisi -dediğim gibi- genel artışları engelleyecek düzeyde değildir.
Yine, Sayın Mesut Dedeoğlu'nun "Yerel yönetimlerin gıda işletmeciliğine soyunması lokanta ve kafeleri zor duruma düşürüyor." şeklinde bir soru önergesi var. Burada, tabii, yerel yönetimlerimizle ilgili kanunlarımız var. Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Belediyeler Kanunu, özel idarelerle ilgili kanunlarımız ve yine, özelleştirmeyle ilgili kanun içinde 26'ncı madde bu hususları düzenliyor. Bu ilgili mevzuat çerçevesinde yerel yönetimler bu işletmelerini kurup çalıştırıyorlar. Mevzuata aykırı bir durum söz konusu değil elbette.
Diğer taraftan, yine, Sayın Mesut Dedeoğlu'nun yaş meyve ve sebzede ürünün ithal mi yerli mi olduğuna dair belirlemelerle ilgili bir soru önergesi söz konusu. Burada da Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliği'nin ilgili maddeleri gereğince menşe ülke bilgisinin gıdanın satışı sırasında satın alan kişinin görebileceği yerlerde bulundurulması veya gıda ile birlikte, satın alan kişiye sunulması hakkında hüküm yer almaktadır.
Yine, Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızdan gelen bilgilerde 5957 sayılı Kanun'la sebze ve meyve ticareti sektörüne yönelik birçok köklü değişikliklerin yapıldığı ve yeni düzenlemelerin yapıldığı görülüyor. Bildirim sistemi ve ürün künyesi uygulaması, bu anlamda, sistemimize girmiş durumda. Merkezî hal kayıt sistemimizde beyan hadisesi var. İlgili mevzuatta belirli bir geçiş süreci sonrasında bu künyelerin, sebze ve meyvelerin üzerinde veya kap ya da ambalajlarının herkes tarafından kolaylıkla görülebilecek bir yerinde bulundurulması öngörülmektedir. Bu hükümler tam olarak hayata geçtiğinde bu sorun da ortadan tamamen kalkmış olacaktır.
Diğer taraftan, (6/2890) esas numaralı soru önergesinde Sayın Mesut Dedeoğlu, hayvancılıkta bir müdahale kurumu kurulmasını öneriyor. Bu noktada şunu ifade etmem gerekir: Et ve Balık Kurumunu -bildiğiniz gibi- yaptığımız düzenlemelerle Et ve Süt Kurumuna dönüştürdük ve bu kuruma aynı zamanda yeni bazı görevler, yetkiler, sorumluluklar yükledik. Bunun en önemli unsuru aslında bir müdahale kurumu hâline gelmesi. Hayvancılıkla ilgili, balıkçılıkla ilgili, süt ürünleriyle ilgili esas itibarıyla bu müdahale kurumu yetkisini kurumumuza sağlamış durumdayız. Dolayısıyla, sayın milletvekilinin sorduğu sorunun aslında karşılığı yerine getirilmiş durumda.
Sayın Mesut Dedeoğlu'nun yine, (6/3013) esas numaralı soru önergesinde "Çocuklar için çeşitli rahatsızlıklara yol açan yiyecek ve içeceklere yönelik herhangi bir çalışmanız var mı?" deniliyor. Özellikle böyle bir konuyu gündeme getirdiği için sayın milletvekiline teşekkür etmemiz gerekir, gerçekten hepimizin hassas olması gereken bir konu. 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ve bu Kanun kapsamında yayımlanan yönetmelik, tebliğ ve talimatlar çerçevesinde bu konudaki çalışmalar etkin bir şekilde yürütülüyor. Burada denetim çok önemli gerçekten. Çeşitli şekillerde risk analizleri yapılarak BİMER kanalıyla, Alo Gıda 174 kanalıyla bu denetimlerimizi yürütüyoruz.
Gıda Katkı Yönetmeliği'ne göre bu yönetmelikte belirtilmiş olan belirli renklendiricileri içeren gıdaların etiketinde "renklendiricilerin adı veya e kodu", "Çocukların aktivite ve dikkatleri üzerinde olumsuz etkileri bulunabilir." bilgisi yer almak zorundadır.
Burada uluslararası birtakım standartlara göre bu denetimleri, limitleri dikkatle tabii takip ediyoruz ve denetimleri yapıyoruz. Uluslararası standartlara uymayan ürünlerin ülkemize girişi de elbette ki engelleniyor. Tabii buralarda mevzuat, sadece, yetmez, toplumsal bir bilinç de son derece önemli. Bu konularda iş dünyasından sivil topluma hepimizin hassas olması gerekir diye düşünüyorum.
Yine, Sayın Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş Milletvekilinin sorusunda merdiven altı, sağlıksız gıdaların insan sağlığını tehdidine ilişkin çalışmalar soruluyor. Burada da şunu öncelikle belirtmek isterim: Gıda gerçekten çok önemli. İşte, bu önemine binaen yeni dönemde Tarım Bakanlığımızın ismini dahi değiştirdik, "Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı" şeklinde ve çok daha net bir şekilde Bakanlığımızı bu konularda görevlendirmiş olduk.
5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu çerçevesinde, bunun, yine, ikincil düzenlemeleri çerçevesinde etkin bir şekilde gıda denetimlerini sürdürüyoruz. Burada, Avrupa Birliğiyle de, yine, uyumu sağlamaya dönük çok önemli adımlar atmış durumdayız. Denetim sistemimiz Avrupa Birliğindeki denetim sitemiyle uyumlu hâle getirilmiş durumda. BİMER, Alo Gıda, değişik kanallarla bunları yapıyoruz. Çeşitli yaptırımlarla, tabii, suç duyurusuna kadar giden yaptırımlarla bu denetimler yerine getiriliyor. Burada sadece bir dakikamı sizlerle paylaşmak isterim. Son on yılda buna ne kadar önem verdiğimizi bu rakamsal boyut da gösterecektir. 2002 yılında 1.500 civarında gıda denetçimiz vardı, 2012 yılında bunun sayısı 4.732'ye ulaştı. Yine, 2002 yılında 39 bin denetim, sadece, yapılmış gıda konusunda, geçtiğimiz yıl 412 bin denetim yapmışız. Yani, denetim sayılarında 10 kattan fazla bir artış söz konusu olmuş, bu da bu konuya verdiğimiz önemin açık bir göstergesi.
Sayın Mesut Dedeoğlu (6/3171) esas numaralı soru önergesiyle saman ithalatıyla ilgili bir soru yönlendirmiş. Tabii, 2011-2012 dönemi, bu anlamda, sıkıntılı bir yıl oldu, onu kabul etmemiz lazım. Bir taraftan, kuraklık, özellikle belli bölgelerimizdeki yağışın yetersizliği veya ihtiyaç duyulan zamanda yeterince yağış olmaması yem bitkileri üretimimizde belli bir azalmaya yol açtı. Diğer taraftan, hayvancılığı destekleme politikalarımız sonucunda hayvan sayımızda ciddi bir artış oldu. Arz-talep anlamında oluşan bu dengesizlik sonucunda geçen yıl yem bitkisi fiyatlarında bir artış söz konusu oldu. Üreticilerimizin zarar görmemesi için, üreticilerimizi korumak amacıyla burada belli miktarda, çok da yüksek bir miktarda değil, fiyatı üretici için avantajlı bir konuma çekme hedefine dönük olarak ithalata müsaade ettik. Bunun sonucunda da gerçekten belli oranda piyasada bir fiyat düşüşü de gözlemlendi ama bu sene böyle bir ihtiyacımız yok, çok şükür, gayet iyi bir şekilde gidiyor mevsim, iklim şartları. Dolayısıyla, bu sene inşallah üreticilerimiz de daha iyi bir konumda olacaklar.
Bu çerçevede şunu da söylemek isterim: Yem bitkilerine biz çok ciddi destekler sunduk, geçmişte hiç olmayan ölçekte destekler sunduk. 2000 yılında 53.855 hektar alan için 10.741 çiftçiye toplam 2,4 milyon lira ödeme yapılmışken, 2012 yılında 602.610 hektar alan için 189.277 çiftçiye 293 milyon Türk lirası ödeme yapmış durumdayız. Bugüne kadar yem bitkileri desteklemeleri kapsamında yaklaşık 5,8 milyon hektar alanda 2 milyon çiftçi için toplam 2,8 milyar lira ödeme yapılmıştır. 2013 yılında ise yem bitkilerinde 304,5 milyon Türk lirası destekleme yapılması öngörülmüştür. Verilen destekler sonucunda 2002-2011 döneminde yem bitkileri ekiliş alanı 1 milyon 153 bin hektardan 2 milyon 226 bin hektara çıkmıştır. Toplam ekilen alan içerisinde yem bitkileri ekiliş oranı yüzde 6,4'ten yüzde 14,2'ye kadar yükselmiştir. Bu da yem bitkileri konusundaki hassasiyetimizi açık bir şekilde göstermektedir.
Sayın Mesut Dedeoğlu'nun (6/1192) esas numaralı soru önergesinde İran ve Irak üzerinden şeker kaçakçılığı gündeme getirilmektedir. Kaçakçılık suçlarıyla mücadele, adli makamların denetimi ve gözetiminde, mevzuat hükümleri çerçevesinde etkin bir şekilde yerine getirilmektedir. Halk sağlığını doğrudan ilgilendiren gıda ve tarım ürünlerinin kaçakçılığının önlenmesi Gümrük ve Ticaret Bakanlığının öncelikli konuları arasında yer almaktadır. Bahse konu ürünlerle ilgili mücadelemiz de etkin bir şekilde yürütülmektedir.
Yine, Sayın Mesut Dedeoğlu'nun (6/1233) esas numaralı soru önergesinde kaçak yolla canlı hayvanların ülkemize girişi söz konusu edilmektedir. Burada da yine, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile canlı hayvan ve hayvansal ürün kaçakçılığıyla ilgili yeni caydırıcı önlemler getirilmiştir. Bu kapsamda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının koordinasyonunda, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Gümrük Müsteşarlığıyla iş birliği yapılarak hayvan kaçakçılığının önlenmesi konusunda ortak çalışmalar yürütülmektedir. 500 bin civarında, kaçak yolla hayvan sokulduğu iddiası ise sadece bir iddiadan ibarettir, gerçekleri yansıtmamaktadır.
Çay kaçakçılığıyla ilgili (6/1234) esas numaralı, yine Sayın Mesut Dedeoğlu'nun bir sorusu söz konusu. Burada da aynı şekilde 5607 sayılı Kanun çerçevesinde etkin bir şekilde mücadelemiz devam ediyor. Gerektiği noktalarda cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmaktadır. Burada adli makamların denetimi ve gözetiminde, mevzuat hükümleri çerçevesinde mücadelemiz etkin bir şeklide devam etmektedir. Özellikle halk sağlığını ilgilendiren bu konularda daha etkin bir mücadele amacıyla kaçakçılıkla mücadele eylem planları hazırlanmıştır ve ilgili kurumların aktif katılımlarıyla bu eylem planları son hâline getirilerek "Özellikli Bazı Kaçakçılık Türleriyle Mücadele Eylem Planı" adında bir ortak plana dönüştürülmüştür. Burada, Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın koordinasyonunda etkin bir şekilde bu mücadelemiz devam etmektedir.
İstanbul Milletvekili Sayın İhsan Özkes'in (6/206) esas numaralı soru önergesinde Türkiye'de açılan kilise, havra vesaire diğer şeyler sorulmaktadır, dinlerin ibadethaneleri sorulmaktadır. 1/1/2002 tarihinden 1/10/2011 tarihine kadar Türkiye'de ilk defa veya yeniden açılan kilise ve havraların adları, açılış tarihleri ve adresleri hakkında bu konuda yazılı cevap vermek üzere İçişleri Bakanlığımıza gönderilmiştir. Bakanlığımız çalışmasını tamamladığında milletvekilimize bu bilgi sunulacaktır.
Yine, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu'nun (6/2629) esas numaralı soru önergesinde "Filistin'in Gazze şeridine 150 yataklı hastane yapıldığı doğru mudur? Ne kadar para harcandı?" gibi bir soru var. Buna yazılı bir cevap Dışişleri Bakanlığımızdan gönderilmiş. Gerçekten böyle bir proje var. TİKA kanalıyla bu projemiz projelendirilip ihale edilmiştir. Hastanenin inşaatı T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu konu tabii, mazlum Filistin halkıyla dayanışmamızın, bu halkın bütün ihtiyaçlarına karşı duyarlılığımızın ifadelerinden bir tanesidir. Bundan sonra da Filistin halkıyla dayanışma içinde olmaya ve bu halkın ihtiyaçlarını karşılamaya dönük projeler geliştirip uygulamaya devam edeceğiz.
Sayın Mesut Dedeoğlu'nun (6/2631) esas numaralı soru önergesinde Kazakistan'da yapılan Talgar Kazak-Türk lisesi sorulmaktadır. Buna da yine, yazılı cevap verilmiştir. 6 milyon doları aşkın bir bedelle TİKA tarafından yaptırılan bir projedir. Burada tabii, Kazakistan'da başka projelerimiz de söz konusu. Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi için bugüne kadar 74 milyon ABD doları para harcanmıştır. Yine, Hoca Ahmet Yesevi Camisi ve Külliyesi inşaatı için bugüne kadar 2,7 milyon dolar para harcanmıştır. 2004-2011 yıllarında ülkemizce yapılan toplam kalkınma yardımları tutarı Kazakistan'a dönük 393 milyon doları bulmuştur. Kardeş ve dost ülkeye yardımlarımız elbette devam edecektir.
Yine, Sayın Mesut Dedeoğlu (6/2632) esas numaralı soru önergesinde Özbekistan'da kurulan yeni doğan birimine yapılan harcamaları sormaktadır. Burada da 345 bin ABD Doları bir harcama söz konusudur, TİKA'nın bütçesinden karşılanmıştır.
(6/2761) esas numaralı soru önergesinde Mesut Dedeoğlu Azerbaycan'daki meslek ve teknik liselerindeki öğretmenlik eğitimini gündeme getirmiştir. Bu konuda, değişik tarihlerde 14 öğretmenimiz görevlendirilmiş, üç yılda 30 Azerbaycanlı öğretmene eğitim verilmiş ve 84.600 euroluk bir harcama yapılmıştır.
Yine, Sayın Mesut Dedeoğlu'nun soru önergesinde eşit işe eşit ücret konusunda belediye başkanlarının durumu gündeme getirilmiş, pasaport konuları, belde başkanlarının yazı işleri müdüründen az aldığı gibi hususlar dile getirilmiştir.
Baktığınız zaman, belediye başkanlarımızla ilgili 5393 sayılı Belediye Kanunu'nda "Belediye başkanının özlük hakları" başlıklı 39'uncu maddede düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre, nüfus kriteri çerçevesinde aylık brüt ücret tutarlarına baktığınızda, 10 binin altında olanlarda belediye başkanları 4.633 TL ücret almaktadırlar brüt olarak, bu miktara aile ve çocuk yardımı dâhil değildir; oysa yazı işleri müdürlerinin maaşı 3.654 TL'dir. Dolayısıyla küçük beldelerde dahi belediye başkanının maaşı yazı işleri müdüründen daha yüksektir.
Yine pasaport konuları 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nda düzenlenmektedir. Bu kanunla ilgili herhangi bir yeniden düzenleme söz konusu olduğunda buradaki hususlar da tabii ki değerlendirilebilir.
Sayın Mahmut Tanal'ın (6/1278) esas numaralı soru önergesinde çok detaylı şeyler var ama özel kalem müdürleri, Sayıştay denetimi, birçok husus gündeme getirilmiştir. Bu konuda özel kalem müdürlüğü kadrolarına yapılan atamalara ilişkin konulara (7/429) esas numaralı yazılı soru önergesiyle cevap verilmiştir, aynı mahiyette bir sorudur. 2001-2012 tarihleri arasında toplam 557 kontrolör belediyelerin programlı denetimine gitmiştir. İçişleri Bakanlığımızın Teftiş Kurulu Tüzüğü hükümleri uyarınca büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri, büyükşehir ilçe belediyeleri, birinci sınıf ilçe belediyeleri ve bunlar tarafından kurulan işletme ve birlikler bakanlık makamınca onaylanan yıllık programlar doğrultusunda rutin olarak üç yılda bir teftiş edilmektedir.
Sayın Mesut Dedeoğlu'nun (6/1147) esas numaralı soru önergesinde kamuda çalışan avukatların durumu gündeme getirilmektedir. 666 ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerle avukatlık hizmetleri sınıfında yer alan ve kurumsal ek ödemesi bulunmayan kamu görevlilerinin de ek ödemeden yararlanması sağlanarak nispi bir iyileşme yapılmıştır.
Yine, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın (6/1426) esas numaralı soru önergesinde Malatya Kürecik'teki personelin durumu gündeme getirilmektedir. Buna yazılı bir cevap verilmiştir ancak önemli noktaları tekrar aktarmam gerekirse, Kürecik'teki erken uyarı radarı, NATO füze savunma sisteminin bir unsurunu oluşturmaktadır. Tamamen savunma amaçlıdır. Sadece bir erken uyarı radarıdır. Radar tesisinin komutanı bir Türk subayıdır. NATO müttefikimiz Amerika Birleşik Devletlerinin de tesiste personeli bulunmaktadır. Bu tesiste yakın bir gelecekte diğer müttefik ülkeler personelinin de görevlendirilmesi beklenmekte olup hâlen 150 civarında personel görev yapmaktadır. Bu konuda 13 Kasım 2012 tarihi itibarıyla yazılı verilen cevaptaki bilgileri sizlerle paylaşmış oldum.
Ali Halaman, Adana Milletvekilimizin (6/1735) esas numaralı soru önergesinde "Terhis süreleri uzatılan askerlerin kamuya öncelikli işçi olarak alınması uygulaması hangi gerekçelerle ortadan kaldırıldı?" diye sorulmaktadır. Buna da yazılı bir detaylı cevap verilmiştir esasen. Esas itibarıyla burada terörle mücadele sırasında malul sayılmayacak şekilde yaralananlar ile üstün başarılı olanlara daha fazla imkân sağlamak açısından diğer kesimlerin haklarına son verilmiştir. Terör sürecindekiler daha fazla bu işten yararlansın diye düşünülmüştür. Terörle mücadele amacıyla yürütülen operasyonlara katılmış olup bu mücadele sırasında malul sayılmayacak şekilde yaralananlar ile üstün başarılı olanlara tanınan öncelik hakkı ise devam etmektedir. Ayrıca tabii, tüm vatandaşlarımıza İŞKUR'un sunduğu imkânlar, fırsatlar devam etmektedir.
Sayın Mesut Dedeoğlu'nun (6/3524) esas numaralı soru önergesinde "üstün kamu yararı" kavramı ile çevresel bazı tahribatların yapıldığı iddia edilmektedir. Burada şunu ifade etmek isterim: "Üstün kamu yararı" kavramı korunan alanlarda söz konusu olabilecek her türlü yatırım ve uygulamada işletilecek bir yaklaşım olarak algılanmamalıdır. Gerçekten zorunluluk arz eden hâllerde, kamunun ciddi bir menfaatinin olduğu, ülke kalkınması bakımından vazgeçilmez olan plan ve projelerin uygulanma gereği olan durumlarda üstün kamu yararına bakılmaktadır ve ilgili bakanlığa gerekli her türlü telafi edici tedbirlerin alınması şartıyla izin verilmektedir.
Sayın Mesut Dedeoğlu'nun (6/2005) esas numaralı sorusunda radyasyon yayan ithal granitler konusu gündeme getirilmektedir. Ayrıntılı bir yazılı cevap verilmiştir. Ayrıntılı yazılı cevapta da belirtildiği üzere sınır değerlerinin üstünde bir durum şu ana kadar tespit edilememiştir, çeşitli çalışmalar yürütülmüştür bu alanda. Ayrıca şunu da belirtmek isterim: Madencilik sektörünün en önde gelen ihracat ve önemli bir istihdam kaynağı olan doğal taş sektörünün ülkemiz ekonomisi içindeki önemi de giderek büyümektedir. Türkiye'de 2004 yılında 125.030 ton olan granit üretimi 2009 yılında 324.718 tona çıkmıştır. Yani ithal değil yerli granitlerimizde de ciddi bir üretim artışı, pazar büyümesi görüyoruz.
Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in (6/1075) esas numaralı soru önergesinde yönetim kurullarına üyeliklerin atanması hususu gündeme getirilmektedir Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından. 1/1/2005'ten itibaren özelleştirme programında bulunan 103 şirkete 1790 yönetim ve denetim kurulu üyesi ataması yapılmıştır. Atananların tamamı dört yıllık yüksekokul mezunudur, ücretleri de Yüksek Planlama Kurulu kararıyla belirlenmektedir.
Yine, Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in (6/916) ve (6/917) esas numaralı soru önergeleri aynı mahiyette soru önergeleri olduğu için ortak bir cevap vereceğim. Arsa tahsisine ilişkin hususlar gündeme getirilmektedir. Burada her iki husus da Maliye Bakanlığımızla ilgilidir. Maliye Bakanlığımız sorulara verdiği cevapta, yetkili olduğu konuda kanuna, mevzuata uygun bir şekilde bu işlemleri tesis ettiğini belirtmektedir. Sadece belli üniversitelere, belli yörelere değil, Türkiye'nin her yöresinde çok farklı üniversitelere, vakıf üniversitelerine bu tahsisler yapılmaktadır. Bütün alanlarda olduğu gibi, bu konular da hukuki denetime tabi alanlardır. Bunlarla ilgili herhangi bir sorun görülmemektedir. Burada sadece belli vakıfları, belli şahısları hedef alıp konuyu gündeme getirmek doğru değildir. Birçok vakıf üniversitesine benzer şekilde tahsisler yapılmıştır.
Yine, Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in (6/1990) esas numaralı soru önergesinde TÜBİTAK'ın Silivri Cezaevine ilişkin bazı tespitleri gündeme getirilmiştir. Bu konuda çok detaylı bir şekilde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın yazılı cevabı söz konusudur. Tabii ki, hukuki çerçevede çalışmalar titizlikle yapılmaktadır. Yargıya konu olan böyle bir konuda çok detaylı bir tartışmanın da anlamı yoktur.
Yine, Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in (6/1131) esas numaralı soru önergesinde Türk polisinin 21 Kasım 2008 tarihinde ABD Büyükelçiliğinde brifing verdiği iddia edilmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü görevlilerince soru önergesine konu edilen şahıslar ve davaya ilişkin ABD Büyükelçiliğinde elçilik görevlilerine herhangi bir brifing verilmemiştir. Ayrıca gerçeği yansıtmayan haber ve yorumlar nedeniyle Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından, kamuoyunu doğrudan bilgilendirmek adına, 7/2/2012 tarihinde yazılı bir basın açıklaması yapılmıştır.
Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in (6/1453) esas numaralı soru önergesinde, "İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski Genel Sekreteri olan Mesut Bektaş şimdi hangi holdingin başındadır?" gibi bir soru gündeme getirilmiş ve MİT'e, ilgili şahsın 50 bin civarında belge verdiği iddia edilmiştir. Soru önergesine konu olan iddiaların hiçbirinin gerçekle ilgisi yoktur.
Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in (6/720) esas numaralı soru önergesinde, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Seymen'in psikiyatrik muayeneye tabi tutulmak üzere davet edildiği iddia edilmektedir. Çok detaylı bir yazılı cevap var burada, hem Üniversite Rektörlüğünün hem de diğer ilgili kurumumuzun yazıları var. Buradan anlaşılan, Sayın Recep Seymen'in inceleme sürecinde görevlendirilen bir öğretim görevlisi tarafından davet edildiğidir ancak kendisi o davete icabet etmemiştir. Bunun dışında herhangi bir zorlama söz konusu değildir. Yazılı olarak zaten çok detaylı bir cevap verilmiştir.
Yine Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in (6/582) esas numaralı soru önergesinde Kaşif Kozinoğlu'nun ölüm sebebi gündeme getirilmektedir. Adalet Bakanlığımız ve ilgili cumhuriyet başsavcılığının yazılı ifadeleri, cevapları Meclisimize intikal ettirilmiştir. Ben detaylarına girmek istemiyorum. Zaten çok detaylı bir şekilde cevabı yazılı olarak verilmiştir.
Ayrıca Bakanlığımıza yönlendirilen soru önergelerinden bir kısmını bu vesileyle cevaplamak isterim.
Bursa Milletvekilimiz Sayın İsmet Büyükataman'ın (6/3222) sayılı soru önergesinde temsil giderleri sorulmaktadır. Bilindiği üzere, mevcut bütçe sistemimiz analitik bütçe kod yapısına göre hazırlanmıştır. Analitik Bütçe Sınıflandırmasına İlişkin Rehber'e göre, temsil ve tanıtım giderleri ekonomik kodu altında temsil, tanıtma, ağırlama, tören, fuar, organizasyon harcamaları takip edilmektedir. Bakanlığımız burada azami tasarrufa özen göstermektedir. 2012 yılında toplam tutar 62.500 TL civarındadır.
Yine, Sayın Ensar Öğüt'ün Doğu Anadolu Projesi kapsamında çok sayıda benzer mahiyette soru önergesi bulunmaktadır. (6/3393), (6/3394), (6/3402), (6/3403), (6/3404) ve (6/3544) esas numaralı soru önergelerinin tamamı Doğu Anadolu Projesi ve bu kapsamdaki illerle ilgilidir. Dolayısıyla bu sorulara müsaadenizle ortak bir cevap vermek istiyorum:
Doğu Anadolu Bölgesi bizim için gerçekten önemli bir bölge, ülkemizin coğrafi alanının yaklaşık yüzde 20'sini kaplayan geniş bir alan. Nüfus olarak baktığınızda, toplam nüfusumuzun yüzde 8'ine yakın bir bölümü bu bölgemizde yaşıyor. 14 ilimizi kapsayan bir bölgemiz ve bu bölgeyle ilgili "DAP" dediğimiz Doğu Anadolu Projesi programını uyguluyoruz. Burada 642 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeni bir idare de oluşturmuş durumdayız. Daha önceden sadece GAP Bölge Kalkınma İdaremiz vardı biliyorsunuz. Yeni kurduğumuz DAP Bölge Kalkınma İdaresi ile fiilen bu bölgede de daha kurumsal yapısı güçlendirilmiş bir tarzda kalkınma konularında çalışmalara başlamış durumdayız.
DAP İdaresi, öncelikle bu bölgeye ilişkin bir eylem planı hazırlamaktadır. Önümüzdeki beş yıla ilişkin DAP Eylem Planı'mızı da hazırlama aşamasındayız ve bu yıl içinde tamamlamayı hedefliyoruz.
Ayrıca, bu bölgemizdeki çoğu ilimiz 6'ncı bölge teşviki kapsamında özel sektörden en üst düzeyde teşvike mazhar iller arasındadır. Diğer taraftan "cazibe merkezi" dediğimiz bir program yürütüyoruz Doğu Anadolu'da. Erzurum ve Van illerimizde buraya özgü, özel bazı programlar, bazı projeler yürütüyoruz çünkü göçün önüne olabildiğince geçmek istiyoruz. Bu, sadece bu bölgelere ilişkin bir politika değildir değerli arkadaşlar. Bölgesel politikayı biz ne kadar etkili uygularsak, bu tüm Türkiye'nin aslında faydasınadır. İstanbul'un sorununu çözmek istiyorsanız, işe Van'dan, Erzurum'dan, Diyarbakır'dan, Urfa'dan başlamak zorundasınız. Göç hadisesini azaltmak, gelişmiş, büyük metropol şehirlerimizi rahatlatmak için de bunlar son derece önemli. Dolayısıyla, burada etkili bir politika uyguluyoruz.
Son on yılda, "yeni bölgesel politika" demeyi hak eder ölçüde yeni bir formülasyon sağlamış durumdayız. Yeni kurumlar, yeni enstrümanlar, yeni teşvik sistemleri, yeni birtakım projelerle bölgesel kalkınmamızı hızlandırıyoruz. Burada, 26 tane de kalkınma ajansı kurduk. Tüm Türkiye çapında kurduk ve 81 ilimizde de yatırım destek ofisleri açtık. Yatırımcılarımıza bilgi vermek, onları sağlıklı bir şekilde yönlendirmek, bürokratik işlemlerini takip etmek amacıyla bu yapılanmayı da sağlamış durumdayız çünkü nispi olarak geri kalmış bölgelerimizdeki en önemli sorunlardan bir tanesi, nitelikli, donanımlı eleman sorunudur. Bu sorunu aşmak için son dönemlerde bir taraftan kalkınma ajanslarıyla, bir taraftan bölge kalkınma idareleriyle ciddi bir çaba içine girmiş durumdayız.
Doğu Anadolu'da da 4 tane ajansımız var. Ağrı, Ardahan, Iğdır ve Kars'ı kapsayan Serhat Kalkınma Ajansı; Erzurum, Erzincan ve Bayburt'u kapsayan Kuzeydoğu Anadolu Kalkınma Ajansı; Bingöl, Elâzığ, Malatya, Tunceli'yi kapsayan Fırat ve Bitlis, Hakkâri, Muş, Van'ı kapsayan Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı. Burada tek tek rakamsal detaylara inmek istemiyorum fakat bu ajanslarımız kanalıyla çok sayıda projeye hibe niteliğinde destekler sunduk. Sadece projelere destekler sunmadık, doğrudan faaliyet destekleriyle çok sayıda analizler, raporlar, araştırmalar ve çalışmalar gerçekleştirdik. Buradaki amacımız da bilgi birikimimizi artırmak çünkü biz bilgiye dayalı bir kalkınma anlayışından yanayız.
Yörelerimizi ne kadar iyi tanırsak, ne kadar iyi analiz edersek o kadar iyi hedef ve stratejiler belirleriz ve hızlı bir şekilde bu yörelerimizi kalkındırırız. Bunu da artık sadece Ankara'dan yapmıyoruz. Bir taraftan Ankara'da elbette çalışmalar yapıyoruz, bir taraftan da yerel aktörlerle, yerel dinamiklerle, bütün unsurlarla; üniversitesinden kamu kurumlarına, sivil toplumdan meslek kuruluşlarına, bütün ilgili taraflarla birlikte o yörelerimizin kalkınması, gelişmesi için stratejiler belirliyoruz. Kalkınma ajanslarının bu tarafı kamuoyu tarafından belki çok fazla görülmüyor ama bana göre en önemli tarafı bu, o yöre ile ilgili daha detaylı bilgi üretmek, analiz üretmek ve diğer taraftan tabii teknik destekler. Bugüne kadar yirmi altı ajansımızın sağladığı eğitimlerle yüz bin kişiden fazla insana ulaştık ve bu vesileyle bütün Anadolu'da projecilik kültürünü, planlama kültürünü yayıyoruz. Sadece Ankara'da, sadece belli gelişmiş yörelerde bu kültürün oluşması bizim için yeterli değil, zaten 2023 perspektifimiz de bunu gerektiriyor. 2023'ü gerçekleştireceksek bütün yörelerimizin enerjisini harekete geçirerek bunu yapacağız ve bunun için de yörelerimizi daha iyi tanıyarak, artılarımızı, potansiyellerimizi bilerek, iş birliklerini geliştirerek, ortak hedefler çerçevesinde bütün ilgili kurumları organize ederek bunu yapabiliriz. İşte, Doğu Anadolu'da da bunu yapıyoruz.
Ayrıca büyük projeler yürütüyoruz Doğu Anadolu'da; Ağrı Havalimanı'ndan Elâzığ Havalimanı'na, Erzurum Havalimanı'ndan Iğdır'a, Alpaslan 1 Barajı'ndan Bingöl Havaalanı'na, Hakkâri Yüksekova'daki havaalanından Kars terminal binasına, Van Ferit Melen Havaalanı yeni terminal binasından Sivas-Erzincan demir yoluna, Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan demir yoluna kadar birçok proje yürütüyoruz. Yine, Van Gölü feribot geçişi, Erzurum Palandöken Lojistik Merkezi, çok çeşitli projelerimizi, sulamada, enerjide, değişik projelerimizi Doğu Anadolu'da yürütüyoruz. Sadece kara yolunda, bakın, 2002-2013 döneminde Doğu Anadolu'da inşa ettiğimiz bölünmüş yol uzunluğu 2.840 kilometre, tüm Türkiye'de 5-6 bin kilometreyken bundan on yıl önce, bugün sadece Doğu Anadolu'da 2.840 kilometre duble yol inşa etmiş durumdayız. Bunların mali karşılığı 11 milyar liranın üzerinde. Bu, gerçekten çok önemli bir yatırımdır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Onun yarısı vardı canım. Yarısı vardı da ikinci yarıyı ilave ettiniz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Diğer taraftan, birçok projemiz de devam ediyor. Sulama alanında olsun, kara yolları alanında olsun birçok projemiz de devam ediyor. Onları tek tek sayıp çok fazla vaktinizi almak istemiyorum. Sulamadan turizme, tarımdan içme suyuna birçok projemiz var.
Yalnız bir projemizden biraz daha bahsetmek istiyorum. Çünkü bunu kamuoyuna gerçekten yeterince anlatamadık. "SUKAP" dediğimiz bir program, Su, Kanalizasyon ve Altyapı Programı. Bütün Türkiye çapında uyguladığımız bir program. Meclisimizin takdiriyle bütçemizden belli bir miktarda kaynağı İller Bankasına aktarıyoruz. Oradaki kaynakla bunu paçal hâle getirip mali yetersizliği olan belediyelerimize destek sunuyoruz. Nüfusu 25 binin altında olan belediyelere yüzde 50 hibe, yüzde 50 uzun vadeli kredi; nüfusu 25 binin üzerinde olanlara borçlanma limitine takılmaksızın uzun vadeli, uygun koşullu kredi sağlıyoruz İller Bankası kanalıyla.
Bu çerçevede birçok ilimizde projeler yürütüyoruz. Toplam paketimize bakarsanız 10 milyar lira civarında bir paketten bahsediyoruz. Bu, KÖYDES'in bir anlamda belediye versiyonu diyebilirsiniz. Çok başarılı aynı zamanda çevresel açıdan da çok önemli bir proje. Sadece, memleketim olan Bingöl'de mesela bu projeyle ne yapıldığını söyleyecek olursam, SUKAP kapsamında Bingöl ilinde 13 belediyemizin, Adaklı'nın, Merkez'in, Genç'in, Ilıcalar'ın, Servi'nin, Arakonak'ın, Karlıova'nın, Kığı'nın, Sancak'ın, Solhan'ın, Yayladere ve Yedisu'nun 21 tane projesi yer alıyor. Bunlarla 152 binden fazla bir nüfusa hizmet etmiş olacağız ve toplam 115 milyon Türk liralık maliyetli 10 adet projeye şu anda başlamış durumdayız ve diğer projeler de peyderpey ihale aşamasına geldikçe devreye girecektir.
Aynı durum, diğer birçok ilimizde de geçerli, bunu da belirtmek isterim. Tek tek şimdi illeri sayıp vaktinizi almak istemiyorum ama lütfen şu SUKAP projesine bir bakarsanız, çok başarılı bir proje. Bana göre, dünyaya da anlatabileceğimiz örnek uygulama olarak Avrupa Birliği'ne de dünyaya da anlatabileceğimiz son derece başarılı, özgün bir proje diye düşünüyorum.
Bunun dışında, tabii, Doğu Anadolu ve diğer birçok bölgemizde üniversitelere ciddi yatırım yaptık ve üniversiteleri sadece eğitim kurumu, sadece bilimsel araştırma yapan kurumlar olarak görmüyoruz, aynı zamanda kalkınma kurumları olarak görüyoruz, içinde bulundukları yöreyi projelerle, fikirlerle destekleyecek mekanizmalar, kurumlar olarak algılıyoruz.
Kalkınmanın şartı nitelikli insandır. Bir bölgede nitelikli insan varsa, onu koruyabiliyorsanız ve dışarıdan da cezbedebiliyorsanız o yöreyi kalkındırabilirsiniz, nitelikli sermayeyi cezbedebiliyorsanız o yöreyi kalkındırırsınız. İşte, üniversitelerimizde, şimdi, "en ücra" dediğimiz bölgelerde bile yüzlerce, doktoralı, yüksek lisanslı, profesörlüğünü almış insanın bulunduğunu görüyoruz. Biz, bu insanları, aynı zamanda kalkınma açısından da büyük bir potansiyel olarak algılıyoruz. Üniversitelerimizin de kapalı olmasını istemiyoruz, etrafına yüksek duvarlar örmüş üniversiteler istemiyoruz; toplumla, ekonomiyle, iş hayatıyla çok yoğun bağlar kuran, projeler geliştiren, katma değer üreten üniversiteler istiyoruz.
Şimdi, biliyorsunuz, dünyada da "girişimci üniversite" kavramı var artık; tüketen değil, sadece tüketen değil, üreten, katma değer üreten, bilgi ve teknoloji üreten ve bunun ticarileştirilmesini sağlayan üniversite altyapıları.
Ülkemiz çok büyük doğal kaynaklara sahip değil. İşte, kalkınacaksak insanımızla, bilgiyle, teknolojiyle kalkınacağız ve burada da üniversitelerimiz kritik bir role sahip. Bu anlamda, son dönemlerde, bütün dünyada küresel krizin etkisiyle ülkeler üniversitelere olan yatırımını azaltırken biz âdeta gaza basmış durumdayız, milyarlarca lira sadece yatırım ödeneği veriyoruz üniversitelerimize ve çok hızlı bir şekilde gelişiyor bu üniversiteler.
Bizim ilk kurduğumuz dönemlerde, bazıları çıkıp "Bunlar tabela üniversitesi olacak." demişlerdi. Şimdi, onu diyenler lütfen gitsinler ve Anadolu'nun dört bir yanında hızla yükselen üniversitelerimizi görsünler, tabela üniversitesi mi yoksa gerçek üniversite mi, bunu gidip yerinde tespit etsinler. Çok şükür mahcup olmadık biz. Bu kadar büyük kaynaklarla üniversitelerimizi hızla geliştiriyoruz. Eminim ki her biriniz kendi ilinizde, bölgenizde bu gelişmeleri zaten gözlemliyorsunuz, sahada da görüyorsunuz.
Teknolojiye yine büyük yatırımlar yapıyoruz. Bütün üniversitelerimizde, bakın, bütün üniversitelerimizde merkezî araştırma laboratuvarları kuruyoruz ve etkin bir şekilde bütün bu altyapıları iş dünyasının, toplumun hizmetine sunuyoruz.
Sağlıkta yaptıklarımızı anlatmaya gerek yok. Doğu Anadolu'da da, tüm Türkiye'de de sağlıkta zaten bir devrim yapıldı ve bugün halkımız her zamankinden daha iyi bir şekilde sağlık hizmetlerini alıyor ve altyapıyı da buna uygun hâle getiriyoruz.
Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman'ın (6/3489) esas numaralı soru önergesi var. Burada bakanlıklarımızla ilgili yurt dışı ziyaretler soruluyor. 2011-2013 döneminde, Bakanlığım görev alanı çerçevesinde, resmî çalışma ziyaretleri ve katıldığım toplantılar dâhil toplam 22 yurt dışı ziyaret gerçekleştirdim. Yurt dışı gezileri için maddi değeri yüksek hediyeler söz konusu değil ama ülkemizi anlatan, yerel motiflerimizi taşıyan, maddi değeri de çok yüksek olmayan hediyeleri elbette yurt dışına götürdük ve oradaki muhataplarımıza takdim ettik.
Sayın Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekilinin GAP'la ilgili sorduğu sorular var. GAP'ta son beş yılda büyük bir program uyguluyoruz, GAP Eylem Planı'nı hayata geçiyoruz. Burada, Türkiye'mizin sulanabilir arazisinin yüzde 20'si GAP bölgesinde, 1,8 milyon hektar ve bunu bir an önce ekonomiye, tarım sektörüne kazandırmak için, 2012 yılı sonu itibarıyla, GAP kapsamında, Fırat Havzası'nda 10 adet barajın yapımını tamamlamış durumdayız. Kalan barajlarımızda, kanallarımızda çok yoğun bir şekilde son yıllarda yatırımlarımız devam ediyor. Bunun daha net, detaylı etkilerini önümüzdeki yıllarda daha iyi göreceğiz. Bu, enerji sektörüne benzetilebilir. Enerjide bir üretim var, bir iletim var, bir de dağıtım var. Sulamada da bir baraj var, bir ana kanal var, bir de tarla içi var. Barajlarımızı büyük oranda bitirdik, bir Silvan Barajı'mız büyük olarak kaldı, o da devam ediyor. Ana kanalların çoğunu tamamlama aşamasına geldik. Bundan sonraki dönem, işte bu tarla içine daha fazla nüfuz edeceğimiz ve halkımızın refahını daha hızlı artıracağımız bir dönem olacaktır.
Sayın Ensar Öğüt'ün (6/3467) esas numaralı soru önergesinde yine DAP, KOP soruluyor. DAP'la ilgili az önce çok detaylı bilgi verdim.
Dört tane bölge bizim için öncelikli. Bir taraftan bütün Türkiye öncelikli tabii ama ortalamanın altında olan dört bölgeye özel önem veriyoruz. Bunlardan birincisi GAP, Güneydoğu Anadolu Projesi; ikincisi DAP, Doğu Anadolu Projesi; üçüncüsü KOP, Konya Ovası Projesi, Orta Anadolu'nun belli kesimleri; dördüncüsü de DOKAP, Doğu Karadeniz Projesi. İşte bu dört bölgemize özel birtakım eylem planları yapıyoruz ve bu projelerle bu bölgelerimizi Türkiye ortalamalarına yaklaştırmak istiyoruz. Bir taraftan da bu bölgelerimizin Türkiye'nin 2023 vizyonuna daha fazla katkıda bulunmasını arzu ediyoruz çünkü biz bu bölgelerimize bir yük olarak bakmıyoruz, bir varlık olarak bakıyoruz, kullanılmamış fırsat, kullanılmamış potansiyel olarak bakıyoruz. İnşallah, önümüzdeki dönemlerde huzur, güven ortamının da pekişmesiyle bu bölgelerimizin potansiyelini çok daha hızlı bir şekilde harekete geçireceğiz.
Konya'da da yine, Konya Ovası'nda çok güzel projeler yürütüyoruz. Bir taraftan Mavi Tünel, bir taraftan toplulaştırma projeleri, barajlar, çevresel açıdan damlama sulamaya verdiğimiz destekler, yeni örnek model projeler.
KOP İdaresini de kurduk biliyorsunuz ve bunu etkili bir şekilde hayata geçiriyoruz. Sadece İdaremiz kanalıyla bu yıl için tahsis ettiğimiz ödenek 100 milyon Türk lirası. Diğer kurumların da yaptığı çalışmaları düşünürseniz, Konya Ovası'nda da gerçekten çok hızlı bir çalışma yürütüyoruz, buna da devam edeceğiz.
Sayın Ensar Öğüt'ün (6/3587) esas numaralı soru önergesinde kalkınma ajansları gündeme getiriliyor. Bu ajanslarımıza büyük önem verdik. Çok yeni ajanslar olduğu hâlde, henüz emekle döneminde olduğu hâlde gerçekten iyi bir kurumsallaşma sağlıyoruz. Burada 782'si uzman, 13'ü iç denetçi ve 160'ı destek personeli olmak üzere 955 kişi çalışıyor. Ajanslarımızın en değerli varlığı, bana göre, işte bu uzmanlarımız. Bizim uzmanlığa ihtiyacımız var, uzmanlık kültürüne ihtiyacımız var. En ücra köşeye bile, bakın, şimdi, bir yatırımcı gittiği zaman, Hakkâri'ye bir yatırımcı gittiği zaman, dil bilen, yöre hakkında bilgi verebilecek, yönlendirme yapabilecek insanlar var.
Ajanslarımızın kümelenme konusunda çalışmaları var, pilot uygulamaları var. O da sorulmuş. Özellikle İzmir Ajansımız, Bursa ve Eskişehir bölgesiyle ilgili ajanslarımız pilot düzeyde kümelenme çalışmaları da yürütüyorlar. Bunları daha sonra başka bölgelere de yaygınlaştırmayı düşünüyoruz.
Üniversite-sanayi iş birliği, özel kesim-sivil toplum iş birliği, bütün bu konularda ajanslarımızın yoğun çalışmaları söz konusu. Ajanslarımız kurumsallaşmasını tamamladıkça, daha oturdukça bunlarla ilgili yeni kaynaklarla, yeni düzenlemelerle de hareket edeceğiz.
Şunu da vurgulamak isterim: Geçmişte Avrupa Birliği fonlarını çok kaybettik. İyi proje hazırlanamadığı için, uygun formatta proje hazırlanamadığı için birçok hibe fonlar, uluslararası fonlar kullanılamadı. Son yıllarda ajanslarımız bu konularda da etkin bir şekilde sürece müdahil olmuş durumdalar. Sadece bölgesel rekabet edebilirlik çerçevesinde uygulanan programda 120 milyon euroluk kaynağı ülkemize kazandırdı ajanslar. Sadece kaliteli proje hazırlayarak, iyi projeler hazırlayarak bu kaynakları ülkemize çektiler. Aynı şekilde yatırımcıyı da cezbetmek için büyük gayret sarf ediyorlar. Sadece hibe destek programları uygulamıyorlar, bir taraftan da hedefe odaklı tanıtım çalışmalarıyla kendi bölgelerine daha fazla yatırımcıyı cezbetmeye çalışıyorlar.
Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman'ın (6/3491) esas numaralı önergesinde Bakanlığımızın personelle ihtilafları soruluyor. 2011-2013 tarihleri arasında görev yeri değişikliği, görevden alma gibi nedenlerle Bakanlığımıza karşı Bakanlık personeli tarafından herhangi bir dava açılmamıştır. 2011-2013 tarihleri arasında Bakanlığımızdan istifa ederek ayrılan bir personele karşı, mecburi hizmet yükümlülüğünden kaynaklanan alacak için, Bakanlığımızın takibi üzerine Ankara Muhakemat Müdürlüğü tarafından 1 adet dava açılmış olup söz konusu dava hâlen devam etmektedir.
Sayın Ensar Öğüt'ün yine benzer mahiyet taşıyan (6/3455), (6/3456), (6/3457) ve (6/3465) esas numaralı soru önergelerinde, yine, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu illerinin kalkınması, bu konuda yapılan çalışmalar gündeme getirilmektedir. Aslında, az önce, büyük oranda, Doğu Anadolu bağlamında yaptığımız çalışmaları anlattım. Aynı şey Güneydoğu'da da geçerli, az önce dediğim eylem planlarını uyguluyoruz. Bizim bu yörelerimiz, geçmişte önemli canlılıklar göstermiş bölgeler, aslında, tarihinde çok önemli değerler ortaya koymuş bölgeler. Güneydoğu'ya, Doğu Anadolu'ya gittiğinizde, tarihî eserleri, şehirlerdeki anıtsal eserleri gördüğünüzde, bu bölgelerin geçmişte ne kadar büyük medeniyetlere ev sahipliği yaptığını çok rahat bir şekilde görebilirsiniz.
Burada en önemli unsurlardan biri şu olmuş tabii: Türkiye, geçmişte sadece Avrupa'yla ticaret yapmamış, Çin'den Avrupa'ya kadar büyük bir ticaret ağı üzerinde önemli bir ülke olarak bulunmuş. Bugün de, bir tarihî dönemden sonra, artık Türkiye'de giderek Asya'ya, Orta Doğu'ya, Kuzey Afrika'ya, Kafkaslara dönük, Karadeniz'e dönük ciddi bir ticaretin geliştiğini görüyoruz. Aslında, bu geliştikçe Doğu Anadolu'nun, Güneydoğu'nun, Doğu Karadeniz'in de daha farklı geliştiğini hep birlikte göreceğiz.
Ben İran'la ticari ilişkilerden de sorumlu Karma Ekonomik Komisyon Eş Başkanı olarak şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim: Bakın, İran'a gittiğimizde hemen görüyoruz bunu. Karadeniz'den iş adamlarımız, Doğu Anadolu'dan iş adamlarımız, Erzurum'dan, Van'dan, Trabzon'dan, orayla ticaret yapıyorlar. Bu gayet doğal. Biz bu ticareti ne kadar arttırırsak bu bölgelerimiz normal dinamikleriyle o kadar hızlı bir şekilde gelişir. Sadece suni kamu yatırımlarıyla gelişme olmaz, bir taraftan da ticareti arttırmak durumundasınız, özel sektör girişimlerini, yatırımlarını arttırmak durumundasınız. Şimdi, işte, bu önümüzdeki dönem özel sektör için çok daha elverişli bir dönem. Bir taraftan son on yıldır kamu olarak ciddi altyapı yatırımları yaptık, belli bir doygunluğa doğru gidiyoruz. Önümüzdeki üç-beş yıl içinde temel altyapı yatırımlarımız büyük oranda tamamlanmış olacak. Diğer taraftan teşvik politikaları sağlıyoruz. Nispi huzur ortamı ve komşu ülkelerle ticaretle de birleştiğinde, bu bölgelerimizde çok daha hızlı bir şekilde kalkınma sürecinin, gelişme sürecinin gerçekleştiğini göreceğiz.
Buralarda bunlara sadece belli yörelerle ilgili politikalar olarak da bakmamalıyız. Bu yörelerimizdeki gelişmeler ülkemizin genel kalkınmasına da şüphesiz ki destek veren, güç veren politikalardır. Sağladığımız her istihdam, artırdığımız katma değer, yaptığımız ihracat, aynı zamanda ülkemizin 2023 vizyonunun gerçekleşmesi yönünde önemli bir katkıdır diye düşünüyorum.
Bir taraftan ülkemizi büyütürken, dünyadaki yarışta daha ön sıralara geçirirken, bir taraftan da daha dengeli bir yapının oluşması açısından bu politikalar son derece önemli ve biz de son on yılda bu politikalara büyük önem verdik, bundan sonra da önem vermeye devam edeceğiz diyorum.
Bir dakikalık vaktim kaldı ama sorulara cevabı bitirmiş oldum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir beş dakikanızı daha rica edeceğim çünkü Sayın Doğru ve Sayın Dedeoğlu ek açıklama istemişler, onlara söz vereceğim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Buradan mı, yerimden mi?
BAŞKAN - Kürsüden de hitap ederseniz olur, bir dakika süre vereceğim çünkü.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Peki.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Yeşil kartlıların sayısıyla ilgili olarak, Sayın Bakan, işte 9,5 milyon civarında yeşil kartlı olduğunu ifade ettiler.
Sayın Bakan, bu rakam pek gerçekçi görünmüyor çünkü malumunuz olduğu şekliyle, sosyal güvenlik primlerini devletin ödemesiyle ilgili bir gelir testi yapılıyor.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Sayın Vekilim, bu rakam Ekim 2011 tarihi itibarıyla.
REŞAT DOĞRU (Tokat) - Yani, o benim sorduğum soru ama şu anda da o test yapılırken 9,5 milyon civarındaydı.
Gelir testine müracaat edenler nüfusumuzun neredeyse beşte 1'i, yani 5 kişiden 1'i gelir testine müracaatta bulunuyor. Bu şu demektir: Yani benim asgari ücret kadar gelirim yok, asgari ücretin üçte 1'i civarında gelirim var. demektir.
Bakın, bu gelir testinde, ameliyatlar esnasında yeşil kartlı sayısı 9 milyon civarında, gelir testi müspet olanlar yani devletin sosyal güvenlik primi ödediği sayı da 11,2 milyon civarında. Dolayısıyla, yeşil kartlının sayısı... Burada nasıl oluyor? Burası enteresan bir şey yani orada bir aksaklık var gibi.
Hani, tabii, zaman zaman siz, Hükûmet olarak, ekonominin iyi gittiğinden bahsediyorsunuz, işte, kalkınma ajanslarından bahsediyorsunuz -biraz önce de bunlardan bahsettiniz- ama bunun karşılığında da ülkemizde 5 kişiden 1'i "Ben sosyal güvenlik primimi ödeyemiyorum, dolayısıyla da benim gelirim asgari ücretin üçte 1'inden az." diye bir ifade kullanıyor. Burada bir tenakuz var diye bunu söylemek istiyorum.
Bir ikincisi de, 5084 sayılı Kanun, malumunuz olduğu şekliyle, 31/12/2012 tarihinde son buldu yani uzatılmadı. Bakınız, bu kanunun son bulmasıyla beraber ülkemizde birçok iş yeri şu anda kapanma durumuyla karşı karşıyadır. Ben Tokat Milletvekiliyim, Tokat'ta şu anda bununla ilgili çok ciddi oranda sıkıntılar var.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - 5084'ü mü kastediyorsunuz?
REŞAT DOĞRU (Tokat) - Evet.
Bununla ilgili size zaman zaman sorular sorduk, sizler dediniz ki veya sizin diğer arkadaşlarınız da aynı şekilde söylediler: "Bu kanuna münhal başka kanunlar çıkartılacak." Bu şekilde söylediniz ama şu ana kadar böyle bir gelişme de olmadı. Bu yönde bir çalışmanız var mı? Bunu soracaktım ben size. Buna cevap verirseniz...
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Cevap vereyim mi?
BAŞKAN - Cevap verebilirsiniz tabii Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Peki, teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir defa, yoksullukla ilgili şunu söylemek isterim: Şimdi, "imkânı kısıtlı, imkânı dar vatandaş" kavramıyla uluslararası anlamda "yoksul" tanımını birbirinden ayırmamız lazım. Uluslararası sınıflandırmayla yoksulluk, biliyorsunuz, 1 doların altında harcaması olan, 2 dolar 15 sentin altında harcaması olan, 4 dolar 30 sentin altında harcaması olan kişiler hesaplanıyor, bunlar da satın alma gücüne göre hesaplanıyor.
REŞAT DOĞRU (Tokat) - Bizdeki sosyal güvenlik priminde üçte 1'dir efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bir müsaade ederseniz...
1 dolar ve 2 dolar Türkiye'de çok şükür kalmadı -mutlak yoksulluk göstergesi bunlar, satın alma gücüne göre, dünya ile mukayeseli- 4 dolar 30 sent de son sınırımız. İnşallah, bunu da hallettiğimizde Türkiye artık mutlak yoksullukla değil nispi yoksullukla uğraşacak. Burada da sayılar şöyle: On yıl önce, nüfusumuzun yüzde 30'u 4 dolar 30 sentin altındaydı. On yıl önce 66 milyondu nüfusumuz, 20 milyondan fazla insanımız maalesef bu durumdaydı. En son ölçümümüzde, TÜİK'in yaptığı ölçümde bu oran yüzde 2,8'e kadar geriledi, aşağı yukarı 2,1 milyon, aklımda kaldığı kadarıyla.
OKTAY VURAL (İzmir) - Satın alma gücü paritesine göre, değil mi?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Dolayısıyla uluslararası anlamda yoksul sayısında ciddi bir düşüş var ama bir taraftan da Türkiye'de tabii ki yaşam şartları değişiyor, yaşam imkânlarını daha fazla geliştirmemiz gerekiyor, dar gelirli vatandaşlarımıza daha fazla hizmet ve destek sunmamız gerekiyor. Bu anlamda, yeşil kartlı sayısıyla mutlak anlamda yoksul olan sayısını birbirine karıştırmamak gerekir. Yeşil kartlı olması demek, mutlak anlamda, uluslararası tanımlarla yoksul olduğu anlamına gelmiyor. Tabii ki dar gelirli olduğu anlamına gelebilir veya sosyal güvenliğe ihtiyaç duyduğu anlamına gelebilir.
Diğer taraftan, 5084'le ilgili bir soru sordunuz. 5084'ten, biliyorsunuz, ondan işletmelerimiz yararlandı; yatırım yaptıkları için yararlanmışlardı. 2009'da süresi tamamlandığı hâlde biz onu üç yıl daha uzattık. Şimdi, yeni gelen taleplerle birlikte, Meclisimizden geçtiğimiz günlerde bir kanun çıktı. O kanun içindeki maddelerden bir tanesi de -Cumhurbaşkanımız henüz imzalamadı zannediyorum ama Meclisimizden geçti- bir maddesi de Bakanlar Kurulumuza yetki veren bir madde.
REŞAT DOĞRU (Tokat) - Çok yetersiz Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Yani bu işçi primlerinde Bakanlar Kurulumuza belli oranda ve belli sürelerle indirim yapma yetkisi veriyor. O, kısmen de olsa bunu telafi edecek inşallah.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Sayın Dedeoğlu...
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Türkiye'de ve Kahramanmaraş'ta tarlaların büyük bir bölümü ekilmez oldu. Bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi, tarımın girdileri, maliyetlerinin çok yüksek olması; başta mazot olmak kaydıyla, gübre olmak kaydıyla. Bununla beraber, yine Türkiye'de ve Kahramanmaraş'ta hayvancılık yok olma noktasında. Kahramanmaraş'ta öyle ahırlar var ki şu anda bomboş durumda. Süt veren o güzelim hayvanlar hep kasaplara satılmak durumunda kaldı ve bu tarlalar da ekilmediğinden dolayı saman ithal etmek durumunda kaldık. 2013 yılı, 2014 yılı ve 2015 yılında tarıma ve hayvancılığa bir teşvik düşünüyor musunuz? Yoksa yine bu yıllarda, önümüzdeki üç yıl içerisinde saman ithaline devam edecek miyiz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dedeoğlu.
Buyurunuz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Milletvekilim.
Burada Sayın Dedeoğlu'nun sorduğu soruya, aslında, sözlü sorulara cevap verirken de karşılık vermeye, cevap vermeye çalışmıştım. Geçen yıl yaşanan arızi bir durumdu aslında. Bir taraftan ciddi bir kuraklık belli bölgelerimizde, bir taraftan artan hayvan sayısı arz-talep dengesizliği oluşturdu ve yem fiyatları gerçekten oldukça yüksek bir düzeye çıktı. Biz de üreticilerimizi korumak amacıyla, üreticilerimizin daha düşük maliyetle yem bitkisi bulması açısından, az da olsa, belli bir miktarda ithalata müsaade ettik ki o fiyatlar belli bir seviyede oluşsun ve üreticimiz bir nebze rahatlasın istedik. Ayrıca, yine belli bir ithalat yapıp üreticilerimize düşük fiyatla dağıtım söz konusu oldu tarım kooperatifleri kanalıyla. Bunun amacı, o yıl oluşan bu durumu nispi olarak da olsa rahatlatmaktı. Bu yıl inşallah benzer bir durum yaşamayacağız, yağışlar daha iyi gidiyor.
Aslında, hayvan sayılarına baktığımız zaman, son on yılda hayvan sayılarımızın ciddi bir şekilde -küçük başta, büyük başta- arttığını görüyoruz. Bir taraftan bölgesel programlarımızda, DAP bölgesinde, GAP bölgesinde örneğin hayvancılığa ciddi destekler sunuyoruz.
Bakın, GAP bölgesinde 50 baş ve üzeri tesislere yüzde 40 civarında teşvik sağlıyoruz. Yine Ziraat Bankası kanalıyla, biliyorsunuz, sıfır faizle ciddi krediler sunduk hayvancılık anlamında. Tarım Bakanlığımız, geçmişle mukayese edilemeyecek ölçekte, hayvancılığa tarımsal destekler kapsamında destek sunmaya başladı. Bütün bunlar tabii ki olumlu gelişmeler. Ama Avrupa Birliğiyle... Biliyorsunuz, Avrupa Birliğindeki şartlar, iklim, oradaki durumla bizimki birbirinden farklı. Belli ülkelerin, yağıştan dolayı, iklim şartlarından dolayı, doğal olarak çok farklı rekabet üstünlükleri var. Bunu da telafi edebilmek için, bizim, giderek daha büyük ölçeklerde bu işi yapmamız lazım. Yani çok küçük ölçeklerde hayvancılık sosyal anlamda önemli olabilir ama kabul edelim ki ticari anlamda sürdürülmesi çok zor. Bizim, artık, tarım sektöründe, hayvancılıkta da profesyonel, modern işletmeleri daha fazla artırmamız, geliştirmemiz ve bu dönüşümümüzü devam ettirmemiz lazım. Bu zaten başlamış durumda. Gittiğimiz birçok yerde bunu sahada da görüyoruz. Artık, Türk özel sektörü de bu hayvancılık konusunda ciddi yatırımlar yapmaya başladı ve biz bunu devam ettirebilirsek, uygun ölçeklerde bu işleri devam ettirebilirsek hayvancılığımızın geleceği de çok daha iyi olacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)