GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:68
Tarih:20.02.2013

UMUT ORAN (İstanbul) - Sayın Başkan, ben de yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Gündemimiz, konumuz, yargının daha bağımsız, daha tarafsız, daha hızlı, daha etkin bir şekilde işlemesi için bir araştırma komisyonu kurulması. Bu sebeple, bu konunun biraz sonra oylanması için söz almış bulunmaktayım.

Anayasa'nın 2'nci maddesi "Türkiye, demokratik, sosyal bir hukuk Devletidir." diyor. Hukuk devletine baktığımız zaman, hukuk devletinin olmazsa olmazı, adil işleyen, hızlı işleyen bir yargı sistemi olması gerekiyor yani bizim yargıdan beklentimiz, tarafsız, bağımsız olması, hukukun üstünlüğünün var olması, insan hakları temelinde hızlı, adil bir şekilde yargının sonuçlandırılması. Bugün, Türkiye'de bunun tam tersi bir süreç var yani yargının bu şekilde ortaya koymuş olduğu sonuçlar bu söylediklerimle tamamen çelişiyor ancak baktığımız zaman, yargının şaşırtan bazı emsal kararları da var. Örnek mi? Sayın Zahid Akman. "Deniz Feneri"nden, biliyorsunuz, kısa bir süre tutuklandı ve tutukluk süresi içerisinde mahkeme şöyle bir karar verdi: "Üç aydan uzun tutukluk süresi ceza olur ve insan haklarını ihlal eder." dedi ve sonuç itibarıyla da Zahid Akman tahliye oldu.

Şimdi, yargıda en önemli şey, yargının herkes için eşit olması gerekir yani eşitlik ilkesinin temelde uygulanması, var olması gerekir. Hukukun kime göre veya kişiye göre farklı olmaması gerekir.

Şimdi, burada baktığımız zaman, Zahid Akman'a uygulanan hukuka bakıyoruz, şimdi bir de öbür tarafa bakalım, öbür tarafta örnek verelim: Sayın Fatih Hilmioğlu dört yıldır tutuklu ve Sayın Fatih Hilmioğlu evladını kaybetti, acılar çekti ve oralarda kendisine neredeyse eziyet edildi, ailesiyle bir araya gelemedi, acısını paylaşamadı ve hasta, sağlığıyla ilgili ciddi bilimsel raporlar var ama dört yıldır tutuklu. Sayın Mustafa Balbay beş yıldır tutuklu, bir gazeteci, bir milletvekili. Sayın Mehmet Haberal beş yıldır tutuklu, dünya çapında bir tıp doktoru, onun da rahatsızlıkları oldu. Yani baktığınız zaman, şimdi Zahid Akman'a uygulanan yasanın veya mahkeme kararının, yargı kararının herkese uygulanabilir olması gerekiyor.

Bakın, 22 yaşında genç bir gazeteci Sami Menteş, dünyanın en genç tutuklu gazetecisi. O da hâlâ tutuklu, iki yıldır tutuklu olarak yargılanıyor. Şimdi, biz bunları söylediğimiz zaman birileri, Hükûmetten, Adalet ve Kalkınma Partisinden diyorlar ki: "Efendim, bunlar gazeteci değil, bunlar terörist." Peki, bunu söyleyenler masuniyet karinesini biliyorlar mı? Yani "masuniyet karinesi" diye bir şey var ve mahkeme karar vermediği, sonuçlanmadığı sürece herkes sonuç itibarıyla masumdur. Eğer dava bitmemişse, mahkeme kararını vermemişse o zaman masuniyet kararının herkes için geçerli olması gerekir.

Bakın, başka bir şeye gelelim yani bir de başka bir tarafa gelelim; Sayın Recep Tayyip Erdoğan? Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la da ilgili iddialar var, hatta iddialarda, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la ilgili iddialarda dolandırıcılık iddiası var, kalpazanlık iddiası var. Şimdi soruyorum: Sayın Başbakanla ilgili bu iddialar geçerli mi yani mahkeme bitti mi, mahkeme karar verdi mi?

Başka bir isim vereyim -yani yargıyı bu şekilde ele almamız gerekir- Sayın Hakan Fidan. Sayın Hakan Fidan'la ilgili iddialarda savcı ifadeye çağırdı ve iddiada da bakın ne diyordu: PKK'ya yardım ve yataklık etmek suçundan bir iddianame düzenlendi kendisiyle ilgili ve KCK üyesi olarak adlandırıldı. Hatırlayın, geçen sene bu zamanlar "Savcı haddini aştı." denildi, efendim gece hemen apar topar bir kanun çıkarıldı ve Başbakan "Ben yedirmem." dedi, siz de yedirmediniz, sonuç itibarıyla şu anda yasa değişti.

Şimdi, bakın, ayrı ayrı yerlerden örnekler verdim, bunu şunun için söylüyorum: Eğer masuniyet karinesi varsa herkes için vardır yani Fatih Hilmioğlu için masuniyet karinesi neyse, Sayın Recep Tayyip Erdoğan için de masuniyet karinesi odur. Bir kere bunu sağlamak zorundayız, hep beraber, Hükûmetle, yasama organıyla bunu sağlamamız gerekir. Diğer taraftan baktığınız zaman, eğer mahkeme kararı bitmemişse -bunlar sadece iddia- ve mahkeme kararı bitmeden de bu iddialarla insanları yargısız infaz yapmamamız gerekiyor ve insanları suçsuz bir şekilde dört yıl, beş yıl tutuklu olarak yargılatmamamız gerekiyor, onları orada mahkûm bırakmamız gerekiyor.

Bakın, hafta başında, Türkiye'de üzüntü verici olaylar oldu. İki gün önce ben de Silivri'deydim. Orada insanlara, yaşlılara, çocuklara tazyikli suyla saldırıldı, kaba kuvvetle yaralandı insanlar, gaz sıkıldı insanların yüzüne. Yani, insanlar sanki bir savaş suçlusu, sanki bir savaş ortamı? Ve insanlar, oraya zaten 5 kilometre yürüyerek geliyor, 5 metre ilerisinde cami var, diyor ki: "Sıkıştım, şu camiye gideyim, bir tuvaletini kullanayım." Yasak. "Efendim, ibadetimi yapayım. Ben burada geleceğim, işte, cami var, burada?" O da yasak. Yahu, böyle bir insan hakkı olabilir mi? Milletvekilleri tutuklandı, avukatlar tartaklandı, milletvekilleri tartaklandı. Şimdi, böyle bir şey, böyle bir millî irade, böyle bir hukuka saygı olabilir mi? Bunları hep beraber gerçekleştirmek zorundayız.

Bakın, bugün haberlere düştü, siz de takip etmişsinizdir, hemen komşumuz Bulgaristan'da hükûmet istifa etti. Ve hükûmetin istifa etmesinin nedeni de, yüksek elektrik fiyatlarından dolayı halkın galeyana gelmesi, halkın protesto etmesi ve bunun sonucunda da Bulgaristan Başbakanı dedi ki: "Polisin insanları dövdüğü bir ortamda ben başbakan olmam, ben hükûmeti o zaman bırakıyorum." diyerek istifa etti. Şimdi, baktım bugün, Bulgaristan'daki resimlere baktım, yani hakikaten oradaki polisin halkı nasıl copladığını, nasıl orada kaba kuvvet kullandığına, uyguladığına baktım. Bir tarafta da Silivri'deki -yani hafızamda ama- resimlere baktım. İki tarafa baktığım zaman hakikaten utandım, bizde bundan daha kötü. Burada o zaman Hükûmete, burada o zaman AKP'ye bir görev düşmüyor mu? Burada yasama organına bir görev düşmüyor mu? On yıldır hukukun geldiği durum ortada.

Bakın, dün Avrupa Birliği sürecini de burada gündeme getirdim, hep beraber yine "Hayır." dediniz. Şimdi, bakın, yargıda ki duruma bakın, hıza bakın. Ağır ceza davalarında dokuz yüz gün yargılama sürüyor, ortalama üç yüz gün sürüyor. Bunlar için gelin bir şey yapalım. On yıldır sonuçlar ortada, yani düzelseydi biz derdik ki o zaman "Tamam, güzel yapıyor iktidar, bizim araştırma komisyonu kurmamıza gerek yok, siz yapın, biz de destekleyelim." Her şeye "hayır" diyecek diye bir şey, ana muhalefet olarak öyle bir sorumluluğumuz da yok, mecburiyetimiz de yok ama sonuçlar ortada. On yıl? Yargının geldiği noktaya bakın.

Geçen hafta, Avrupa Birliğinden sorumlu Bakanın söylediklerinden utandım. Yanlış bilgi verdi Karma Parlamento Komisyonu üyelerine Sayın Avrupa Birliğinden sorumlu Bakan, dedi ki: "üçüncü Yargı Paketi'nden sonra 33.500 kişi serbest bırakıldı."

VELİ AĞBABA (Malatya) - Külliyen yalan!

UMUT ORAN (Devamla) - Böyle bir şey olabilir mi? Ama orada çıkıp da bozmadım. Baktım, rakamlara baktım. Yahu, 1980 rakamlarına bakıyorum 58 bin - 60 bin tutuklu, 2002'ye bakıyorum düşmüş aşağıya, e 2012'ye bakıyorum 138 bin, 2013 Ocak sonuna bakıyorum 140 bine gelmiş. Nerede o 33.500 kişi artık salınmış? Şimdi, bakın, rakamlar bunu gösteriyor bize. Hani Başbakan anlatıyor bazen "Nereden nereye?" diyor. İşte, bakın, tutukluların sayısı da 1980'lerde 60 bin, 2002'de 80 bin, şu anda 138 bin, nereden nereye gelmiş. Demek ki ortada bir sorun var. O sorunu da hep beraber çözmemiz lazım.

Yani iktidar şuna mı şartlandı? Buradaki, iktidarın yasama faaliyetini yapan milletvekilleri şuna mı şartlandı? Biz dört yıl boyunca muhalefetten ne gelirse gelsin "hayır" diyeceğiz. Var mı böyle bir şey? Bakın, gelin, bir kez daha söylüyorum: Yani biz el uzatıyoruz, gelin, bu uzattığımız eli tutun. Ülke felakete gidiyor. Yargının koktuğu yerde, hukukun guguk olduğu yerde demokrasi işlemez.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.