| Konu: | BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 109 |
| Tarih: | 23.05.2013 |
BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 463 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 24'üncü Yasama Dönemi içerisinde Genel Kurulun gündemine getirilen kanun tasarıları ile AKP'li milletvekillerinin verdiği kanun teklifleri, "torba yasa" diye tanımlanan, birçok kanunda değişikliği birer veya ikişer maddeyle getiren yasa tasarısı ve teklifleri şeklinde olmuştur. Hükûmet ve AKP'li milletvekili arkadaşlarımız bunu âdeta bir alışkanlık hâline getirmişlerdir. Öncelikle bu uygulamanın doğru olmadığını belirtmek istiyorum. Bu durum kanun tekniği açısından son derece sakıncalıdır. Farklı farklı yasaların birer ikişer maddesini, hatta birer fıkrasını değiştirme her yasanın kendi düzenlenme mantığını da bozma riskini taşımaktadır. Kaldı ki bu tür torba yasalar toplum tarafından son derece şaibeli olarak algılanmaktadır. Birçok kişi bir yasanın sadece bir fıkrasının ya da bir tek maddesinin değiştirilmesindeki amacın ne olduğunu merak etmektedir. Mantıklı bir izah yapılmadığı noktada da tasarı ve tekliflerin yandaşlara çıkar sağlama veya yandaşların içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan çıkarılması amaçlı olduğu kanaati giderek yurttaşlarda yaygınlaşmaktadır. Bu, Hükûmet için de, teklif sahibi milletvekilleri için de artı puan oluşturacak bir durum değildir.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifi, bize göre, içerik itibarıyla kamuoyunun ciddi bir kesiminin tepkisini çekeceği ve ciddi tartışmalara yol açacağı düşüncesiyle Hükûmet tasarısı olarak değil, Hükûmetin talebi üzerine AKP'li milletvekilleri tarafından verilmiş gözükmektedir. Kanun teklifi bir bütün itibarıyla incelendiği zaman Hükûmetin ve AKP'nin Türkiye'de izlediği politik çizginin içerisinde olduğunu, Hükûmetin zihniyetini, güncel yaşama bakışını net bir biçimde yansıttığını görmekteyiz.
Teklifin 1'inci maddesiyle 2489 sayılı Kefalet Kanunu'nda değişiklik yapılarak kefalet sandığı yönetim kurulu başkan ve üyelerine daha önce yapılan ödemeler nedeniyle bu kişiler ile sorumlular hakkında borç çıkarılamaz ve çıkarılan borç tutarlarının tahsilinden vazgeçilerek borç takip işlemine son verileceği hükmü getirilmek istenmektedir. Dolayısıyla, şu an küçük çaplı bir af yasasıyla karşı karşıyayız. İşçiden, köylüden, emekçiden, fakir fukaradan toplanan vergilerle yapılan ödemelerin bir maddelik kanun değişikliğiyle affa uğratılmasını doğru bulmadığımızı özellikle belirtmek istiyorum.
Ayrıca, kişiye özel yasa teklifi mahiyetindedir bu kanun teklifi.
Ayrıca yine, ilgili komisyon olması gereken Adalet Komisyonunda da bu yasa teklifi görüşülmeden Genel Kurulun gündemine getirilmiştir.
Kanun teklifinin 2'nci maddesiyle, teklif sahipleri, yurttaşların günlük yaşamına müdahale edecek bir düzenlemeyi öngörmüşlerdir. Teklifin bu maddesiyle, alkollü içki satışı ve tüketimine ilişkin hükümlerde düzenleme yapılmaktadır.
Yapılmak istenen değişikliğin özü: "Yurttaş, ben nasıl yaşıyorsam sen de benim gibi yaşayacaksın. Ben ne yiyor, ne içiyorsam sen de onu yiyip, içeceksin. Ben ayran içiyorsam sen de ayran içeceksin." Kısacası bu teklifin özü budur.
Hükûmetin, iktidar partisinin veya biz milletvekillerinin vatandaşın günlük yaşamına ve yaşam biçimine müdahale etme hakkımız yoktur. Gençleri koruyormuş gibi gösterip, el altından yurttaşların yaşam biçimini, yaşam tarzını kendi ideolojik yaklaşımına göre düzenlemeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
Değerli arkadaşlar, ben, kendi özgür irademle içki içmemeyi tercih edebilirim, inançlarım gereği de böyle bir tercihe gidebilirim; bu, birey olarak benim doğal hakkımdır. İçki içmeyen yurttaşa "Niye içmiyorsun?" diyemeyeceğimiz gibi, içmek isteyene de "Niye içiyorsun?" diyemeyiz. Bunu dediğimiz noktada bireysel özgürlüklere müdahale etmiş oluruz ki, demokratik sistem içerisinde böyle bir yaklaşımın yeri asla yoktur.
Sigaranın verdiği zararları, içkinin verdiği zararları belirten eğitim amaçlı çalışmaları yapmak elbette ki devletin görevidir ama bu amacın dışında, tamamen kendi dünya görüşümüz çerçevesinde bir değerlendirmeyle yasak koyamayız, yasaklar getiremeyiz. Bu torba yasa teklifi bu anlamda da toplumda huzursuzluk yaratacak niteliktedir. Topluma tek tip bir yaşam tarzını empoze etmeye hiçbirimizin hakkı yoktur. Türkiye toplumunun çoğulcu yapısı da tek tip bir yaşam biçimi için müsait değildir.
Yine, burada bir noktanın altını da çizmek istiyorum. Ana muhalefet partisi adına bu yasanın geneli üzerine konuşma yapan sayın konuşmacı yasakçı zihniyete karşı çıkmıyor. Karşı çıktığı, yasağın usulü ve biçimidir. "Özel tüketim vergilerinin oranını arttırarak bunu önleyebiliriz." diyor. Yani kısacası, tam da sosyal demokrat bir partinin söyleyeceği bir sözü söyledi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Biz öyle bir şey söylemedik.
MURAT BOZLAK (Devamla) - Siz değil, yanınızdaki Grup Başkan Vekiliniz söyledi, demin konuşan arkadaşınız da söyledi. Bir sosyal demokrat parti "Parası olan içsin, fakir fukara içmesin." gibi bir yasakçı zihniyeti savunamaz, bu doğru değil. Dolayısıyla, aynı kapıya çıkıyor, aynı yasağı ne yazık ki ana muhalefet partisi de gündeme getirmiş oluyor.
Teklifin 2'nci maddesinin (2)'nci fıkrası aynen şöyle: "Alkollü içkiler her ne amaçla olursa olsun, teşvik, hediye, eşantiyon, promosyon, bedelsiz, indirimli veya yardım olarak dağıtılamaz." Bu teklif yasalaşırsa hiçbir yurttaş bir arkadaşına veya sevdiği bir insana alkol içeren herhangi bir içkiyi hediye olarak vermeyecektir. Yurttaşın kime ne hediye vereceğini dahi kanunla düzenlemeye kalkışırsak geride yurttaşa bireysel özgürlük alanı acaba kalır mı? Bunu düşünmenizi istiyorum.
Kanun teklifinin 2'nci ve 3'üncü maddeleri alkollü içecekler konusunda
o kadar çok yasak ve cezai müeyyide getirmiş ki "Bundan böyle bir damla içki içenin burnundan getireceğiz." anlamı çıkar. Bunu böyle yapmak yerine, çıkın, Türkiye'de ne kadar alkol üreten yer varsa hepsini kapatın, hatta üzüm bağlarının da bundan sonra ekimini yasaklayın. Alkollü içeceklerin satışını Türkiye genelinde tamamen yasaklayın ki biz de kurtulalım, vatandaş da rahat etsin. En azından "Şunu alsam yasak mı? Şunu içsem cezası var mı? Çocuğuma aldırsam çocuğuma veya bana ceza verirler mi?" gibi oluşabilecek son derece can sıkıcı sorunlardan yurttaşı kurtarmış oluruz.
Değerli milletvekilleri, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne, devlete hâkim olan yasakçı zihniyet, Türkiye toplumu üzerinde ciddi tahribatlar yaşattı ve bir bütün olarak da ülke bundan zarar gördü. Yasakçı zihniyetin, özgürlükleri kısıtlayan anlayışın 2011 seçimleri sonrası bize göre gerçekleşen iktidar değişikliği ile geride kaldığını düşündüğümüz noktada, yeni iktidar sahipleri eski iktidar sahipleri gibi, bu sefer kendi yasaklayıcı zihniyetini eski zihniyetinin yerine monte ederlerse kaybeden yine Türkiye olur. Ama iktidar sahipleri bilmeli ki, eninde sonunda gerçek kayıp onların kaybı olacaktır.
Bu süreçte, çare ve çözümü yasaklarda değil, karşılıklı sevgi ve saygıda aramalıyız,. toplumumuzu oluşturan grupların değer yargılarına saygı göstermede aramalıyız. Özellikle de, Türkiye'nin temel sorunlarının çözümüne el atan iktidardan toplumun beklentisi reformist bir yaklaşımdır, eski yasakçı zihniyetin farklı bir versiyonunu oluşturması asla değildir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin acil çözüm bekleyen sorunları bu torba yasa teklifinde yoktur.
Sürem bitti, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)