GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
Yasama Yılı:2
Birleşim:8
Tarih:18.10.2011

BAŞKAN - Hepinizin bildiği gibi, Fransızca kökenli "parlamento" sözcüğü, dar anlamıyla "konuşulan yer" demektir. Geniş anlamda ise "halkın sorunlarının halk tarafından seçilen sizler gibi halk temsilcileri arasında tartışıldığı, çözümlerin bulunduğu yer" diyebiliriz. Bu işlevlerini yasa yaparak yerine getiren parlamentolar, yargı ve yürütme organlarının uygulayacağı yasaları yapan yerlerdir. Parlamentolar yürütme organının denetlendiği yerlerdir aynı zamanda. Parlamentonun yargıyla birlikte yerine getirdiği bu işlev yürütme erkini elinde bulunduranların keyfîliğe yönelmesini önlemek açısından özellikle önemlidir.

İnsanlığın demokrasi uğrunda verdiği mücadelenin bu noktaya kolayca geldiği söylenemez. Orta Çağ'ın iktidar sahipleri olan krallar, kendilerini Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi olarak görmüşler, kendilerine itaatsizliği de Tanrı'ya itaatsizlik olarak nitelemişlerdir. Bu zorbalıklara karşı mücadele son derece zorlu, kanlı, acımasız olmuştur.

"Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır, yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar." sözleriyle ünlü, İtalyan düşünür, gök bilimci ve din adamı Bruno, bu düşünceleri ve sözleri yüzünden zamanının engizisyon mahkemesinde 1600 yılında Roma'da yakılarak öldürülmek suretiyle cezalandırılmıştır. Gerçekleri dile getirmenin bedeli, günümüzde, Bruno'nun akıbeti olmamalıdır. Parlamentoların da düşüncelerin ve gerçeklerin özgürce dile getirilebildiği yer olması gerekir.

Günümüzde gücünü Tanrı'dan aldıklarını söyleyen ve iktidarları babadan oğla geçen krallar ve sultanlar yoktur ama onların yerine Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger'in deyimiyle, seçimle gelen krallar da gelmemelidir. Bu nedenledir ki "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." sözü, kesinlikle, "Egemenlik kayıtsız şartsız seçimle gelen krallarındır." anlamına gelmez.

Sayın milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, parlamento ve siyasetin birincil görevi halkın en iyi koşullarda yaşamasını, yoksulluğun önlenmesini, kimsenin kimseye muhtaç olmamasını sağlayacak düzenlemeler yapmaktır. Bu düzenlemeler yapılırken sadaka anlayışından değil, yurttaşlık hakkı anlayışından, sosyal devlet anlayışından hareket etmek gerekir -özellikle günümüzde- çünkü ünlü bir yazarın deyişiyle "Sadaka vermekten duyulan haz mağrur, ahlaksız bir hazdır? Sadaka, vereni de alanı da bozar. Üstelik amacına da varamaz, çünkü sadece yoksulluğu kökleştirir."

Sayın üyeler, Meclisimizin önünde bir anayasa yapma görevi bulunmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi bir anayasa yapmak sorumluluğu altına girmiş ise her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti'nin yine Atatürk'ün belirlediği kurucu felsefesini yansıtan temel ilkeleri -başta değiştirilmesi teklif dahi edilmeyecek ilk üç madde olmak üzere- korumak zorundadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak özgürlükçü, demokrat bir anayasa yapmak niyetine gerçekten sahip isek bunun en iyi göstergesi -başta Türk Ceza Yasası olmak üzere- yasalarımızdaki antidemokratik düzenlemeleri temizlemek olacaktır. Bu antidemokratik unsurların temizlenmesi Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına da engel değildir. Bu çerçevede, yargıyı yeniden düzenleyen son Anayasa değişikliklerinin demokrasinin olmazsa olmazı sayılması gereken kuvvetler ayrılığı ilkesi ve demokrasiyle bağdaşıp bağdaşmadığını önemle dikkatlerinize sunuyorum.

Hukuk devleti, demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Hukuk devleti, başka hususların yanı sıra mevcut Anayasa ve yasaların da uygulanması demektir. Uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde olduğunu, iç hukukla uyuşmazlık hâllerinde uluslararası sözleşmenin üstün olduğunu düzenleyen mevcut Anayasa'nın 90'ıncı maddesi de uyulması gereken bir hukuk kuralıdır. Bütün milletvekillerini bu çatı altında toplayarak eksikli yasama görüntüsünü ortadan kaldırmak da bu Meclisin görevidir. Bu çerçevede, yargının Anayasa'ya aykırı davranmayacağına inanmak istiyorum.

Öte yandan, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak daha demokratik anayasa için çaba harcarken kanun hükmünde kararnamelerle ülke yönetmenin yasama yetkisinin yürütme tarafından gaspı demek olduğu açıktır çünkü darbe dönemlerinin zihniyetinin bir ürünü olması nedeniyle zaten antidemokratik olan bu kararnameler?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, orası siyaset kürsüsü değil ki Başkanlık kürsüsü.

BAŞKAN - ?Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına da sunulmamaktadır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Başkanlık kürsüsünde siyaset mi yapacaksınız?

BAŞKAN - Bu durumun demokrasi için yarattığı tehlikeyi daha demokratik anayasa yapmaya hazırlanan siz değerli üyelerin dikkatine sunuyorum. Demokrasiyi her boyutuyla ülkemizde yerleştirmek için bu kadar çaba harcarken parasız öğretim isteyen -pankart açtıkları için- öğrencileri, yayımlanmayan kitapları için gazetecileri tutuklamak?

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) - Tarafsız olun Sayın Başkanım.

BAŞKAN - ?yaman bir çelişkidir oysa düşünce açıklama, eleştiri ve muhalefet etme özgürlükleri korunup geliştirilmeden?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, daha açış konuşmasında tarafsızlığınızı yitirdiniz.

BAŞKAN - ?demokrasiyi her boyutuyla yerleştirmek, hepinizin bildiği gibi, imkânsızdır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Daha açış konuşmasında tarafsız olmadığınızı ortaya koyuyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, terör bir insanlık suçudur, bunu herkes kabul etmektedir ama birileri de bu insanlık suçunu işlemeye devam etmektedir öyleyse bu suçu kimlerin işlediği kadar, kimlerin desteklediğini de artık düşünmek ve görmek zorundayız.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, grup toplantısında değiliz.

BAŞKAN - Sadece ülkemizde değil bütün dünyada insanları etnik ve dinsel kimlikleri üzerinden teröre teşvik edenler ve hele bundan nemalananlar, en masum ve en basit ifadeyle, insanlığa karşı suç işlemektedirler. Günümüz dünyasında insanlık, insan olma yolunda ilerlemeyi, gerçekten insan olmayı mı seçecektir yoksa insanlıktan gittikçe uzaklaşmayı mı? İnsanlığın geleceği bu sorunun yanıtına bağlıdır.

Değerli üyeler, gazi Meclisimiz, kuruluş savaşının en şiddetli günlerinde "önce ordu" taleplerine rağmen, Mustafa Kemal Atatürk'ün "önce Meclis, sonra ordu" anlayışıyla oluşmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken ortaya koyduğu kuruluş felsefesine aykırı hiçbir işleme onay vermemelidir. Türkiye elbette daha demokrat, daha özgür, daha güzel günler görecektir. Ülkenin en yetkili organı, tüm sorunların çözüm yeri olarak bu Meclis de elbette bu doğrultuda üzerine düşeni yapacaktır ama asla silah tehdidi altında değil.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi tamamlarken başta Meclisimizi kuran Mustafa Kemal Atatürk ve tüm Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızı şükran ve saygıyla anıyor, son dönemde PKK terörü sonucunda öldürülen üniformalı-üniformasız tüm yurttaşlarımızı rahmet ile anıyor, yüce Meclise de kolaylıklar ve başarılar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)