GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:111
Tarih:28.05.2013

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, boş sıralar. Eğitim meselesini konuşuyoruz, ekselansları çıkmış dışarıya.

İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) - Biz varız ya Hocam burada.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Biz varız Hocam.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Hangi meseleyi konuşurken bu arkadaşlar burada olacak, ben aslında merak ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Hoca, sen bize söyleme, kendi grubuna söyle. Senin grupta 5 kişi var.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Şimdi, "FATİH Projesi" adı altında, açılımı, fırsatları araştırma, teknolojiyi iyileştirme hareketi olan bu projede yaşanan ya da yaşanacak sorunlarla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen genel görüşme açılması önergesinin lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, insan yetiştirme düzeni bozuk olan bir ülkede hiçbir şey düzenli değildir, nokta. Üzerinde konuştuğumuz FATİH Projesi devasa maliyeti olan bir projedir. Bir milletin, bir toplumun, daha da açık söylersek, sizin literatürünüzde garip gurebanın ve fakir fukaranın dişinden tırnağından artırdıklarıyla ortaya çıkan vergilerin kullanılacağı bir projedir ve bu proje çok ciddi bir biçimde maliyet gerektirmektedir. Bu tür projeler gerçekte yüksek risk içeren projelerdir, başarısız olma ihtimalleri her şeye rağmen her zaman söz konusudur.

Yapılan ön değerlendirmelere göre, akıllı tahta ya da tablet alımı için yaklaşık 10 milyar dolar civarında bir yatırım söz konusu ancak bu rakamın gerçekte 15-20 milyar dolar civarında olduğu da yapılan hesaplamalar arasında vardır. Kıt kaynakların, etkin ve verimli bir biçimde kullanılması millete verilmiş namus sözünün doğal bir yansıması olması icap eder.

Olaya baktığımız zaman, Türkiye uzun zamandan beri, heyecanla başlatılan ancak arkası gelmeyen ve uygulama şansı bulunamadığı için rafa kaldırılan projeler mezarlığı hâline dönmüştür. Millî Eğitim Bakanlığının uygulamalarına bakıldığında gerçekten bir "Koy, kaldır; dene, yanıl; yap, boz." sistemiyle çalıştığı gözlenmektedir. Arkasından da "Olmadı, başa dön." gibi bir yaklaşım tarzı devreye sokuluyor.

Böyle bir projeye millî eğitim klasik stratejisiyle yaklaşırsan halkın refahı, nesillerin istikbali çalınmış olur. Maliyeti bu denli yüksek bir projenin bilimsel araştırmalar ve pilot uygulamalar sonrasında aşamalar hâlinde devreye sokulması gerekmektedir. Ta eski Fenikelilerden bu yana "bütün yumurtaların bir sepete konmaması" gibi bir akıllı strateji vardır. Ancak bizim burada, çok büyük rakamda bir maliyeti doğrudan doğruya bu projeye tahsis etmemiz, bütün yumurtaları bir sepete koymamız akılsızlığını önümüze çıkarmaktadır.

Değerli milletvekilleri, FATİH Projesi âdeta bir bilinmeyenle başka bir bilinmeyeni açıklamaya çalışan bir proje hüviyetindedir. Zira, bu projenin kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri yoktur. Öngörülen tabletlerin İnternet'e çıkışı ve evlerden İnternet'e bağlanabilirliği konusunda açıklık yoktur. 3G özelliği olacak mıdır, olmayacak mıdır; hâlâ tartışılan bir konudur. Düşük gelirli ailelerin çocuklarının evlerinde İnternet'e yüksek bantta bağlanmalarının sağlanması konusunda herhangi bir çalışma yapılıp yapılmadığı da meçhuldür.

Tabletlerin üzerindeki kısıtlamalar cihazın sıradan bir tüketim aletine dönüşmesine yol açacaktır. Hâlbuki tabletler hayatın bir parçası hâline gelecektir. Tabletlerin çok yönlü kullanıma imkân verir tipte planlanması gerekiyor. Özellikle araştırma ve yaratıcılığı teşvik eder bir donanımda olması lazımdır. Bu konuda bu projenin ne önerdiğini hiç kimse bilmiyor, bunu ortaya atanların kendileri de maalesef bilmiyor.

Bugün itibarıyla ilköğretimde 104 bin, ortaöğretimde 15 bin olmak üzere toplam 119 bin engelli öğrenciyle ilgili herhangi bir düzenlemeye de FATİH Projesi'nde rastlayamıyoruz. FATİH Projesi'nin görünen yüzü, gerçekten, bir buz dağının görünen yüzüdür. Projede adı geçen donanımları alıp dağıtmak, sadece buz dağının görünen bir kısmıdır ve konuyu anlamaya ve algılamaya yetmiyor.

Değerli milletvekilleri, öğrencisiyle, öğretmeniyle, velisiyle, yöneticisiyle 35 milyon kişiyi ilgilendiren bir projeden bahsediyoruz. Bu proje, teknik ve ekonomik yönü bir yana, aynı zamanda sosyolojik yönü de olan bir projedir. Bu tür projeler ciddi bir zihniyet değişimini gerekli kılmaktadır. Aksi takdirde, teknolojiyi kullanırken teknoloji tarafından kullanılma tehdidiyle karşı karşıya kalırsınız. Bugün, aile sorunlarından tutun iletişim çatışmalarına kadar birçok sorunun aslında temel itibarıyla teknolojinin ürettiği olgu olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Teknolojik gelişmelere zihinsel gelişmeler gecikerek intibak ederler, buna sosyal bilimciler "kültürel gecikme" adını verirler ve onun tanımı da "Maddi unsurlardaki gelişmelere manevi unsurların gecikerek uyum sağlaması." şeklinde açıklanır. Gerçekten bu böyledir ve dolayısıyla da teknolojiyle zihniyet arasında bir paralellik kurulduktan sonra ancak bu tür bir risk, bu tür bir yatırım, bu tür bir yaklaşım biçimi benimsenebilir. Bu nedenle projenin "Yaptım, oldu. Parayı buldum, tamam. Teknolojik donanımı sağladım, gerçekleşti." biçiminde ele alınması yanlış olur. FATİH Projesi'nin en basit boyutu, donanımın satın alınıp dağıtılması kısmıdır. Projenin öğretmenlerin eğitimi, uygun müfredatın saptanması, bunun teknolojiye uygulanması gibi çok daha karmaşık boyutları vardır. "Kervan yolda dizilir." mantığıyla hareket edilecek olursa bir yandan teknolojik kaos, diğer yandan da sosyal yabancılaşma ortaya çıkacaktır. FATİH Projesi'nde maliyeti yüksek donanımlar tartışmaların odağında yer alırken asıl sorun olan öğretmenlerin projeye uygun biçimde eğitilmesi, doğru içeriğin hazırlanması ve doğru senaryoların sunulması konusunda yapılan çalışmalar da hem yüzeyseldir hem de yetersizdir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Millî Eğitim Bakanlığı, FATİH Projesi kapsamında "Eğitimde teknoloji kullanım kursu" açmıştır. Bakanlığın mevcut öğretmenlere vereceği yüz saatlik kursu bitirenleri "bilişim teknolojileri rehber öğretmenleri" olarak atayacağı ve görevlendireceği açıklanmıştır. Hâlbuki üniversitelerin dört yıllık bilişim teknolojileri bölümünden dört yıl boyunca 3.024 saat ders görerek mezun olan ve atama bekleyen binlerce genç bulunmaktadır. Bakanlık, atama bekleyen bu gençleri bu dersler için görevlendireceği yerde son derece yanlış bir yöntemi uygulamaya sokmuştur. Bilişim ve öğretim teknolojisi öğretmeni olarak atanmayı bekleyen kişi sayısı 2012 yılı itibarıyla 6 bin kişidir. Millî Eğitim Bakanlığının FATİH Projesi bağlamında 17 bin öğretmene ihtiyaç duyduğu düşünülürse buna karşın bilişim teknolojisinden mezun öğretmenler için ayrılan kontenjan sayısı 143'tür. Bakanlık açıkça bilişim öğretmenlerine haksızlık etmektedir.

Millî Eğitim Bakanlığı, geçmiş dönemlerde de "Hızlı Eğitim" adı altında böyle bir proje devreye sokmuştur. Bugün çektiğimiz sorunların kaynaklarında büyük bir biçimde bu uygulama vardır. Bilişim derslerini bilişim teknolojileri eğitimi almamış olanlara vermek şarttır, Bakanlık yanlışından derhâl vazgeçmelidir.

Tabletlerin seçiminde, tek seçenek yerine aynı özellikleri taşıyan birden fazla ürün seçilmelidir. Bu süreçte, her şartı kullanarak yerli ve millî üretimin teşvik edilmesi esas olmalıdır. Eğer bu projede, yerli ve millî bir firma sistemi oluşturularak ihaleler verilmezse yukarıda, özellikle Millî Eğitim Komisyonunda ifade ettiğimiz gibi? Millî Eğitim Komisyonunu ihale komisyonuna çevirdiniz. Kamu İhale Yasası'na tabi olmayacaktır mantığı, "Çok uluslu şirketlerin ihtiyaçlarına uygun bir biçimde ihale yapabilmek amacıyla koyuyorsunuz." dediğimiz gerçeğini ispat etmiş olacaktır. Bu bakımdan, bu tür projelerin behemehâl yerli firmalara verilmesi gerecektir.

Sonuç olarak FATİH Projesi, nesillerin geleceğini tayin edecek niteliktedir. Bu nedenle, bu projenin maliyeti ve faydasının çok yönlü irdelenmesi şarttır. Çocuklarımız geleceğimizdir, gelecek hepimizindir. FATİH Projesi'yle ilgili genel görüşme açılması son derece yararlı olacaktır.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)