| Konu: | CHP GRUBUNUN, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ BİNNAZ TOPRAK VE 58 MİLLETVEKİLİ TARAFINDAN LEZBİYEN, GEY, BİSEKSÜEL BİREYLERİN SORUNLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 14/2/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 29 MAYIS 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNARAK, GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 112 |
| Tarih: | 29.05.2013 |
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) - Sayın Başkan, sevgili milletvekili arkadaşlarım; ben konuşmama başlamadan önce Grup Başkan Vekilimiz Akif Hamzaçebi'ye çok teşekkür etmek istiyorum çünkü 800 küsur önerge arasından bugün bu önergenin buraya inmesine kendisi önayak oldu. Çok çok teşekkür ederim Akif Bey.
Şimdi, burada konuşacaklarım, buradaki birçok kişinin ve belki bizi dinleyenler arasında da yani Meclis TV'den dinleyenler arasında da pek çok kişinin duymak, anlamak, var olduğunu kabul etmek istemedikleri bir konu. Ben, bugün burada LGBT bireylerden bahsedeceğim. Bu bireylerin sorunlarıyla ilgili Mecliste bir araştırma komisyonu kurulmasını önermiştim. "LGBT bireyler" derken şunu kastediyorum: Cinsel kimliği ve cinsel yönelimi farklı olan bireyler yani lezbiyenler, geyler, biseksüeller ve transseksüeller.
Şimdi, beni dinlerken sizden ricam, bir an için şöyle gözlerinizi kapatıp bu konuda empati kurmanız. Bu bireylerden biri olduğunuzu veya bunların annesi, babası, kardeşi, yakını biri olduğunuzu düşünmeniz; bunu kurgulamanız ve toplumun baskısı ile ötekileştirme ile şiddet ile karşı karşıya olan bu bireylerin, kendi hayatınızda bunu yaşayacak olsanız hayatınızın nasıl bir cehenneme dönüşeceğini kurgulamanız.
İslam'ın insanları ötekileştirmemek, Allah'ın yarattığı her varlığa karşı merhametli davranmak gibi öğretilerini hatırlamanız ve de hayvan haklarının bile korunması için mevzuatımız olan bu ülkede LGBT bireylere karşı şiddet ve nefretle ilgili önlem olmamasını, böyle bir ülkede hakkaniyetin ne demek olduğunu yeniden düşünmeniz, sizden ricam bu. Özetle, hepinizin vicdanına hitap etmek istiyorum ve vicdanınızın sesini dinleyerek bu önergeyi kabul edeceğinizi umuyorum.
Önce, size bir hikâye anlatmak istiyorum: Bu hikâye "LİSTAG" adında LGBT bireylerin anne ve babalarının kurdukları bir sivil toplum örgütüyle ilgili. Buradan birkaç tane anne geçen seni beni görmeye geldiler Meclise ve kendi yaşadıklarını anlattılar. Onlardan bir tanesinin hikâyesini anlatacağım size.
Aslında bu hikâyeleri Boğaziçi Üniversitesinden arkadaşım ve meslektaşım Can Candan bir belgesel olarak filme aldı. Hatta bu belgesel Meclisin yakınlarındaki bir sinemada gösterildi sizler belki ilgi duyup gidersiniz diye ama maalesef, o gün ilgi azdı, belki de fırsat bulamadığınız için ama 7 Haziranda sinemalarda vizyona girecek, gidip seyretmenizi tavsiye ederim. Aynı zamanda da 5 Haziranda Brüksel'de Avrupa Parlamentosunda gösterilecek.
Şimdi, önce bu hikâyeyi anlatayım. Bu hanım bana geldiğinde şunu söyledi: Bu meselelerden bağımsız olarak bir beyin kanaması geçirmiş ve üç ay hastanede yatmış yani ölüm kalım savaşı vermiş. Üç ay hastanede yattıktan sonra iyileşmiş, taburcu edileceği gün doktor demiş ki: "Evinize gidin, istirahat edin, yataktan çıkmayın ve size de herhangi bir kötü haber verilmesin." Diyor ki: "Eve geldim -16 yaşında bir oğlu var- akşam oğlum odama girdi, herhâlde öleceğimi düşündü ve bana dedi ki: `Anne, sana bir şey söylemem lazım, ben geyim.' O anda -düşünün, yataktan bile kalkmaması lazım- yataktan fırladım, oğlumun ne kadar külotu, fanilası, çorabı, ayakkabısı, tişörtü, pantolonu varsa bir çöp torbasına doldurdum ve çöpe attım. Benim bir oğlum vardı, o gece öldü." Ondan sonra iki yıl boyunca nasıl bununla mücadele ettiğini, "Acaba biri mi kandırdı? Acaba bir hastalık mı kaptı? Acaba biz mi bir yanlış yaptık büyütürken?" diyerek, "Ya el âlem duyarsa!" korkusuyla iki yıl boyunca bununla mücadele ettiğini, bunun sonunda da bir gün başını ellerinin arasına alıp "Oğlum mu, el âlem mi?" diye bir iki üç saat düşündüğünü ve sonunda oğlunda karar kıldığını anlattı. Gerçekten, insanın içine işleyen bir hikâye bu ve eğer bu filmi izlerseniz buna benzer -bu hikâye o filmde yok ama o hanım var filmde, başka şeyler anlatıyor- hikâyeleri duyacaksınız.
Şimdi, şunu diyebilirsiniz: "Canım, benim çocuğuma böyle bir şey olmaz. Ben çocuğumu iyi yetiştirdim." Bunu böyle demeyin çünkü bu insanların seçtiği bir tercih değil yani insanlar seçerek LGBT bireyi olmuyorlar, başkaları tarafından kandırılmak sonucunda da olmuyorlar, bu bir hastalık da değil ve dolayısıyla tedavi edilebilecek bir şey de değil; bazı insanlar böyle doğuyorlar. Bu tabloya baktığınızda gerçekten de toplumdaki ön yargılar özellikle bu bireyler için inanılmaz boyutlarda yani toplumda farklı olan herkese karşı büyük ön yargı var ama özellikle de LGBT bireylere karşı çok ciddi ön yargılar var ve maalesef de siyaset kurumu bugüne kadar bunları izale etme açısından, bunlarla baş etme açısından hiçbir şey yapmamış vaziyette.
Şimdi, bu kişiler bir kere polis tacizine ve şiddetine uğruyorlar. Size bir örnek vereyim: "Mor Çatı" diye bir kadın örgütü var, onun bir toplantısında genç bir çocuk kalktı -öğrenci herhâlde, gayet düzgün giyimli, bir blucin, üzerine kareli uzun kollu bir gömlek giymiş- ve şunu anlattı, dedi ki: "Yolda yürürken -İstanbul'da bu- polis beni aldı, karakola götürdü, pantolonumu indirtti, iç çamaşırımı kontrol etti ve şeklini şemailini beğenmediği için Kabahatler Kanunu'ndan ceza yazdı." Yani böyle bir şey olamaz, polisin böyle bir yetkisi yok ama Türkiye'de bunlar yaşanıyor. Bu Kabahatler Kanunu, bir kere, bu tür birçok birey için tam bir kâbus çünkü en ufak fırsatta polis "Kabahatler Kanunu'nu çiğnedi." diye ceza yazıyor. Bugün mesela, ödeyemeyecekleri miktarda cezası birikmiş LGBT bireyler var.
Aynı zamanda, şiddet gördüklerinde polis tarafından, aileleri tarafından veya toplum tarafından, sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar çünkü hastaneye gittikleri takdirde ortada bir şiddet olayı olduğu için polise haber verilecek, onun korkusuyla tedavi olamıyorlar. Aile tarafından şiddet görüyorlar, pek çoğu öldürülebiliyor. Daha iki üç gün önce böyle bir vakanın mahkemesi vardı. İntihara zorlanıyorlar ve işin daha da kötüsü, maalesef, bizim mahkemelerimizde yargıçlarımız ağır tahrikten, işte iyi hâlden -böyle, kravat takıp ceket giydi diye- bütün bu katillere indirime gidebiliyor. Halk tarafından linçe uğrayabiliyorlar, Avcılar'da böyle bir olay vardı.
İş gücü piyasasından dışlanıyorlar, iş bulamıyorlar, buldukları işten atılıyorlar ve iki yetişkin birey arasında olan özel bir sorun, toplumsal bir soruna dönüşüyor. Çünkü, yaşamak için seks işçiliğine yöneliyorlar. Çalışma yaşamında aşağılanıyorlar, mobbing'e uğruyorlar, ev kiralamakta zorlanıyorlar, vesaire vesaire ve sürekli korku içinde yaşıyorlar.
Bakın, geçen yıl karanlık bir sokakta, İstanbul'da yürüyorum. Önümde -biraz da bariz bir şekilde- gey olan, 50'sinin üstünde bir bey vardı, ayak seslerimi duydu, nasıl tedirgin oldu anlatamam. Biz kadınlar onu yaparız, arkanıza dönüp bakmazsınız çünkü o zaman korktuğunuz belli olmuş olur, böyle yan gözle bakarsınız. Geçeyim de bir kadın olduğumu görsün, korkusu geçsin istedim ama geçemedim, hızlandı çünkü. Yaşadığı dehşet inanılmazdı, birisi takip ediyor ve ona saldıracak diye.
Ve de askere alınmakta insanlık dışı muamele görüyorlar. Bu da daha önce konuşuldu, filmi bile yapıldı "Zenne" diye.
Oysa bu insanlar, hepimiz gibi sıradan insanlar, birçoğumuz gibi iyi vatandaşlar ve kendi hâlinde yaşayan insanlar yani bu tablo kabul edilemez. TBMM olarak, bu ülkenin, milletin temsilcileri olarak bu tabloyu değiştirmemiz lazım geldiğini düşünüyorum. Her insan özgür ve eşit olmalıdır. Başta yaşam hakkı olmak üzere, her insanın insan olduğu için temel hakları vardır. Her insan insanca bir yaşama layıktır ve demokrasi olduğunu, hele hele ileri demokrasi olduğunu iddia ettiğimiz bir ülkede bu hakları göz ardı edemeyiz.
Önergeme olumlu oy vereceğinizi umuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİNNAZ TOPRAK (Devamla) - Bir de bir şey daha söylemek istiyorum, o da İstanbul'daki dünkü olayla ilgili: Bu Taksim Parkı'nda ağaçların kesilmesini protesto eden arkadaşlara polisin şiddetini, aşırı şiddetini gerçekten teessüfle karşılıyorum. İstanbul Milletvekili olarak bunu da dile getirmek istedim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)