| Konu: | MHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 86 |
| Tarih: | 02.04.2013 |
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. Cumhuriyet Halk Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlamadan önce -bundan yaklaşık bir yıl önce- bugünlerde 1'inci ölüm yıl dönümü olacak, rahmetli Doktor Ersin Arslan'ı hepinizin önünde saygıyla bir kez daha anıyorum görev şehidi olarak.
Evet, 2002 yılında AKP iktidarından sonra Sağlıkta Dönüşüm Projesi başlatıldı. Bu süreç içerisinde neler oldu, kısaca ben de sizlere onları özetlemek isterim. Bir türlü önüne geçemediğimiz, defalarca Meclis kürsüsünde de konuşmamıza rağmen hiçbir ilerleme sağlayamadığımız bir sağlıkta şiddet sarmalı oluştu. Artık, televizyonlarda, gazetelerde doktorların, hemşirelerin, sağlık çalışanlarının dövülmesi, hatta yaralanması sıradan olaylar hâline geldi.
Peki, biz ne yaptık bu süreç içerisinde? Eski Sağlık Bakanımız, Ersin'in ölümünden sonra demişti ki: "Bundan sonra hekime kaldırılan, sağlık çalışanına kaldırılan eli kendime kaldırılmış sayacağım." ve bunun üzerine de biz bir Meclis araştırma komisyonu kurmuştuk fakat şu ana kadar herhangi bir sonucunu görmedik; maalesef, bu süreç içerisinde sağlık çalışanları dövülmeye, hakaret edilmeye devam edildiler. Komisyondan herhangi bir şey çıkmadı ve artık, kamuoyunda da şöyle bir yargı oluştu sanırım: Eğer bir iş Meclis araştırma komisyonuna havale ediliyorsa oradan artık bir şey çıkmayacak demektir. Bu, sağlık çalışanlarının sorunu olduğu kadar yüce Meclisin itibarı açısından da son derece sıkıntılı ve sakıncalı bir durumdur diye düşünüyorum. Umut ederim ki, bu komisyonun çalışmaları meyve vermeye başlar, sağlıkta artık insanlar dövülmeden, sövülmeden, işlerini rahatça yapabildikleri sıhhatli ortamlarda çalışmaya başlayabilirler.
Evet, Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nin getirdiği uygulamalardan birisi SABİM, hasta haklarını savunmak amaçlı kurulmuş bir teşkilat fakat o kadar yanlış yönetiliyor, o kadar yanlış yönlendiriliyor ki arkadaşlar, hasta haklı olsun ya da haksız olsun SABİM'e uğradığı an sağlık çalışanı sorguya çekiliyor. Hâlbuki bunun bir akıl süzgecinden geçirilmesi, bu adamların haklı mı haksız mı olduğunun önce bir hastane idaresi tarafından değerlendirilmesi aslında birçok sorunu çözecek. Yani, düşünün, hasta geliyor -hasta değil- diyor ki: "Ben, canım işe gitmek istemiyor rapor almak istiyorum." Ne kadar istiyorsun? "On beş gün istiyorum." Doktor diyor ki: "Kusura bakmayın, ben size rapor veremem çünkü siz hasta değilsiniz." Hasta buradan çıkıyor SABİM'e gidiyor "Doktor benim işimi görmedi." ve bu doktor ifadeye çağırılıyor ondan sonra.
Değerli arkadaşlarım, yani bir meslek sınıfını, hele de sağlığımızı, canımızı emanet ettiğimiz bir meslek sınıfını bu kadar karşımıza almanın, bu kadar düşman görmenin kime ne faydası vardır ben gerçekten bunu anlamakta çok zorlanıyorum. Yani bu hem idare açısından böyle hem de hastalar açısından böyle. Hasta bir taraftan kendi derdine derman ararken aynı zamanda kendine derman olacak kişiyi de dert açmakla tehdit ediyor. Bu sistemin içerisinden bu şekilde çıkabilmek mümkün değil. Ancak, şunu hiçbir şekilde inkâr edemezsiniz: Gerek Sayın Başbakanın gerekse eski Sağlık Bakanımızın -yenisinin icraatlarını henüz göremedik-sağlık çalışanlarını birebir hedef göstermelerinin, sürekli, onları yüksek ücretler alıp buna karşılık görevlerini yapmayan kişiler olarak lanse etmelerinin bugünkü, sağlıktaki şiddet sarmalında en önemli rolleri olduğunu düşünüyorum. Umut ederim ki yeni Sayın Bakan bu tür uygulamalardan, bu tür söylemlerden vazgeçer.
Sağlık çalışanlarının ücretlerinden bahsetmişken şunu da belirtmek isterim: Sağlık çalışanları, öyle kamuoyuna söylendiği gibi 10 bin lira, 10 bin lira maaşlar almıyorlar. Aldıkları maaşların ben size canlı bir örneğini vereyim: Yirmi iki yıllık bir hekimin aylık maaşı 2.200 lira değerli arkadaşlarım. Bunu özellikle hastaların duymasını ve bilmesini istiyorum. Bu insanlar gece nöbet tutuyorlar -hâlâ fiilî uygulama böyle- nöbet ertesi, akşama kadar mesai yapıyorlar. Sayın milletvekilleri, biraz empati yapın. Bizim de burada zaman zaman, gece, sabahlara kadar çalıştığımız oluyor ama ertesi gün ya tatil ediliyor ya da Meclisin açılış saati geciktiriliyor. Fakat bu insanlar, maalesef, daha nöbetleri bitmeden polikliniğe gidip hizmet etmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla, fiziksel olarak bitkin durumdalar, moral olarak bitkin durumdalar ve ondan sonra, işte, klasik hasta-doktor kavgası başlamış oluyor. Artık, lütfen, Bakanlık bu nöbet ertesi çalışmalara -bu bir zulümdür, bu bir çalışma yöntemi değildir- bir an evvel son versin. Bunu buradan, özellikle, hassaten istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Kamu Hastaneleri Birliğini oluşturdunuz, hastaneleri birer ticari kurum olarak gördünüz. Hâlbuki dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir devlet sağlıktan kâr etmeyi amaçlamaz, böyle planları yoktur. Sağlık, sosyal devlet ilkesinde devletin vatandaşlarına sunmaya çalıştığı bir hizmettir.
Şimdi, kamu hastanelerinin kurulmasına, haydi, bir şey demeyelim. Gene, önceki konuşmamda da dile getirmiştim, Sağlık Bakanı şöyle bir uygulama yaptı: Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Hakkâri'nin bilmem ne hastanesinde hastane CEO'su olarak gözüküyor, hastane direktörü olarak gözüküyor. Görevine bakıyorsunuz, Sağlık Bakanlığında personel müdürü, öbür görevine bakıyorsunuz, atıyorum, Çankırı Hastanesinde direktör. Niye böyle bir şey yaptılar? Tek sebep şu: Devletin müsteşarı olmak, personel müdürü olmak bu arkadaşlara yetmemiş olmalı, oradaki hastanelerden yani insanların çalışıp kazanarak, alın teriyle "Üç beş kuruş evime ekmek parası götüreyim." diye ekstra efor sarf ederek aldıkları döner sermayeden pay koparmak maksat ve bunu yapan maalesef Sağlık Bakanlığı.
Yeni Bakana daha önce de söylemiştim, umut ederim ki bu haksız kazanca bir an evvel önce dur der, bir an evvel bu insanları kendi görevlerine iade eder. Eğer devlette müsteşar olmak bu arkadaşlarımıza yetmiyorsa gidip o hastanede başhekimlik yapabilirler, bizim onlara hiçbir sözümüz yok, Bakanlık da onları başhekim olarak atayabilir ama hem devlette müsteşar olacaksın, bakanın yanında olacaksın hem yolunu, izini bilmediğin bir memlekette hastane direktörü gözükeceksin, başhekim gözükeceksin ve bunun karşılığında da binlerce lira para alacaksın. Böyle bir uygulama olmaz, böyle bir uygulama hiçbir hukuk sistemiyle, hiçbir vicdanla bağdaşmaz.
Evet, değerli arkadaşlarım, yine bu Kamu Hastaneleri Birliği çerçevesinde? Eğitim hastanelerinde şeflik sistemleri vardı, bu insanlar bir sabah kalktılar baktılar ki artık şef değiller. Ne oldu? Şeflerin şefi icat edildi. 5-10 tane şef tek bir şefe bağlandı ve bütün yetkileri tırpanlandı. Bu insanlar, yıllarca çalışarak çabalayarak, sınavlara girerek elde ettikleri bütün hakları kaybettiler ve bu uygulama hâlen maalesef devam etmekte.
Arkadaşlar, sağlık deyince tabii ki sadece doktorların sorunları olmuyor, yardımcı sağlık personeli de var. Hemşireler, döner sermayeden yeterince pay almıyorlar, izinlerini kullanamıyorlar. Hastane, canı nasıl isterse, canı izin isterse izin, nöbet parası isterse nöbet parası veriyor, bir standart uygulama yok yani o nöbeti tutan kişi ertesi gün evine mi gidecek, yoksa mesaiye devam mı edecek ya da bunun karşılığında ücret mi alacak belli değil. Bunu defalarca Sayın Bakana söylememize rağmen bize kulaklarını tıkamaya devam etti.
Gene bir başka uygulamadan bahsedeyim: Devlet hastanelerine yolunuz düşüyor mu bilemiyorum, defalarca söyledim, muhafazakâr bir Hükûmet olarak geçiniyorsunuz ama hasta-doktor arasında bir hemşire bulundurmayı bir türlü sağlamadınız. Hasta orada, doktor orada, yanında ne hemşire var ne sekreter var. Kaldı ki tıbbi etik, ahlaki durum burada mutlaka ve mutlaka bir hemşirenin bulunmasını emreder. Siz hastayla doktoru baş başa bırakın, ondan sonrasında ya kavga ediyorlar ya başka türlü spekülasyonlara sebep oluyor bu işler.
Sayın Bakanı bir kez daha uyarıyorum: Lütfen, artık bu doktorların yanında muayene esnasında bir hemşire bulundurun. Bu sizin göreviniz çünkü, bu bir lüks değil. Bu, hastanın da hakkı eğer hastanın hakkını savunacaksak, doktorun da hakkı.
Yine, döner sermaye ödemelerinde hizmetli sınıfın şöyle bir sıkıntısı var arkadaşlar: Zaten bunlar hastanelerin en az maaş alan insanları. Döner sermaye dağıtmaya başlıyorsunuz, bu insanlara deniliyor ki: "Sizin maaşınız düşük olduğu için biz size fazla döner sermaye veremeyiz." Şimdi, bunun neresi sosyal adalet? Adam zaten az maaş alıyor. Döner sermayesini de daha az veriyorsunuz, gerekçe olarak da maaşının az olmasını gösteriyorsunuz. Bu katsayıyı değiştirmek bu kadar zor bir şey midir? Bu uygulamayı değiştirmek bu kadar zor bir şey midir?
Evet, değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum.