| Konu: | KAMU FİNANSMANI VE BORÇ YÖNETİMİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 86 |
| Tarih: | 02.04.2013 |
MHP GURUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yine bir klasik torba kanuna dönüştü, birçok teklifle birleştirilmiş gibi yaptık arkadaşların ısrarı üzerine ama gelen tasarının da dışında, birçok maddeler alt komisyon, Komisyon sırasında eklendi, şu anda da önerge çalışmaları herhâlde devam ediyor diye düşünüyorum.
Öncelikle, bu işin Meclisin çalışması ve yasama tekniği açısından çok da sağlıklı olmadığını iktidar grubuna bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Çünkü, aceleden gelen bu eklemeleri ilgili kurumların, görüş alınması gereken kurumların incelemesi maalesef mümkün olmamakta. Bu çerçevede de yapmış olduğumuz düzenlemeleri bir süre sonra tekrar düzeltmek zorunda kalmaktayız. O anda tartışılmayan bazı hususların, maalesef, sakıncası -söylediğimiz hâlde dikkate alınmadığı için- sonrasında geliyor dedik. Bu kanunun içerisinde, Sayın Bakan biliyor? Daha doğrusu bilmiyor, Sayın Kılıç gelmiş, ben de biliyor diye döndüm ama Sayın Bakan bilmiyor orayı.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Mehmet Bey, geliyor, geliyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yok, baktım kim gelmiş diye, bilen bakan mı var bilmeyen mi diye çünkü yukarıda tartıştığımız için.
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Müsteşar var.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Canikli; şunu söylemeye çalışıyorum: O zaman önce bir örnek vereyim, içeriğinde yine konuşacağız ama. Bunun içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili bir madde var. 2008 yılında çıkarmışız. Arkadaşlara sorduk, Vakıflar Genel Müdürümüz orada, bankadan arkadaşlarımız, herkese sorduk. Bu Meclis çıkarmış, AKP Grubunun getirdiği bir tasarı üzerinden bunu kanunlaştırmışız. Yani ne dediğimi açmak için somut örnek vereceğim, o zaman hani siz sanki yokmuş gibi söylediniz ama.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Yok, yok, biliyorum.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Burada da sorduk: Vakıfbankın dışında, yüzde 51'i, yönetimi veya iştirak olarak hissesi Vakıflar Genel Müdürlüğünde olan başka bir kurum yok. Yani bu kanun, münhasıran Vakıfbankın vakıfların korunmasıyla ilgili kaynak aktarması için çıkarılmış ve sizin tarafınızdan, bizim tarafımızdan, yani sizin önerinizle Mecliste çoğunluk tarafından çıkarılmış. Şimdi, beş yıldır buna uymamışız, bugün de gelip diyorsunuz ki: "Hem bunu kaldıralım hem de geçmişten bugüne birikenleri de almayalım." Arkadaşlar, işte söylemeye çalıştığım sakınca bu. O gün aceleyle, etraflıca düşünmeden, söylenen eleştirileri dikkate almadan çıkarınca sonrasında ortaya sorun çıkmış. Şu olabilir, yukarıda da konuştuk, dedik ki: "Arkadaşlar, burada, bu çok olabilir." Gerekçesini söylediler. "Banka halka açıktır, şöyledir, böyledir." O ayrı bir konu, ben bunu usul açısından söylüyorum. O gün çıkarmış olduğumuz bir kanunun ilgili maddesine uyulmuyor. Peki, kim çıkardı bu kanunu? Meclis olarak biz çıkardık. Şimdi, kendi çıkardığımız kanuna uyulmuyor diye başka bir kanun çıkarıp geçmişten bugüne kadar olanı da ortadan kaldırıyoruz.
Şimdi, burada bir garabet var, onu anlatmaya çalışıyorum. İşte "Efendim, bitime kadar şu, cumartesiye kadar bu. Şuraya kadar çalışacağız." Öyle bir sağlıklı çalışma ortamı yok veya "Bu, aceleyle gelsin, kanun teklifi olarak geçirelim, tasarıdan vazgeçelim." Niye? "Plan ve Bütçe Komisyonunda çok hızlı olmuyor. İşte, kurumlara soru soruyoruz, olmuyor." veya "Bu kanunu Plan Bütçeye göndermeyelim de ilgili komisyondan hızlıca bir günde çıkaralım." Sonra geliyorsunuz, bu sefer, bir de geriye yönelik aklama işini yani yargının yerine geçip -yürütmenin geçtiği gibi- biz yargının yerine de geçiyoruz. Artık bu aralar kanunlarımızın çoğunda "Filanca tarihten itibaren yürür", "filanca tarihe kadar olan davalardan feragat edilir." gibi maddeler koyuyoruz. Dolayısıyla, bu teknikten vazgeçin; düzgünce tasarı olarak gelsin, ilgili kurumlardan görüşünü alın, mevzuat hazırlama yönetmeliğine uygun şekilde etki analizlerini yaparak, alternatif yöntemleri önümüze koyarak kamunun kaynaklarını etkin bir şekilde kullanacak bir yöntemle yapalım. E, başka ne var? Aynısı, yapboz tahtası gibi. Yap-işlet-devretle ilgili şeyler var. Her kanunun içerisinde bir madde geçiyor arkadaşlar. Yani burada, geçen gün, gümrükle ilgili kanun geçerken de konuştuk. Orada da bir tane vardı, burada da bir tane var. Eline alan geliyor "Benim işleri yap-işlet-devretle yapalım." Böyle bir şey olur mu? Dedik ki bir çerçeve kanun?
Sayın Bakan gelmiş. Sayın Bakana da izah etmiştik. Şimdi, Sayın Kılıç olunca tam söyleyemedim Sayın Bakanım, tekrar oraya dönelim. "Biliyorsunuz." dedim, döndüm, Sayın Kılıç varmış. Dolayısıyla, "Bilmiyorsunuz." diyerek devam etmek durumunda kaldık. Hakikaten, yani bunu Sayın Babacan'a ilettim, kendisi de ilgileneceğini söyledi ama şimdi, yeniden, bir daha 3996 var. "Bizim bunu derli toplu bir yap-işlet-devret yani kamu-özel iş birliği modeli olarak bir kanun çıkarmamız lazım." dedik. E, kanun tasarısı taslağı bekliyor. Ne zamandan beri? 2007'den beri bekliyor. Kalkınma Bakanlığı oldu, o zaman DPT hazırlamış. Ya, alın bunu, eksikse gedikse tartışalım, ilgili kurumlara soralım. Diğerleri için de Yüksek Planlama Kuruluna veya Bakanlar Kuruluna -oradan geçecek şekilde- yetki verelim, ayrıntısını onlar düzenlesin. Herkes kendisine ait?
Şimdi, bakın, burada, kanunda madde var. Böyle komedi olur mu? Yani, turizm yatırımları diyebilirsiniz ama ne diyor? "Yassıada ve Sivriada için." Yarın Bozcaada için de olursa onu da mı yazacağız? Yani ben anlamıyorum, böyle bir? Oraya, kanunun maddesine böyle şey yazılır mı ya? Söylemeye çalıştığım bu Sayın Canikli. İhtiyaç varsa dersiniz ki: "Kültür ve turizm tesisleri için yap-işlet-devret modeli kullanılabilir, ayrıntısını Bakanlar Kurulu kararıyla?" Neyse, yani bir şey söyleyin. Buraya tek tek, tek tek, tek tek yazmanın bir tek amacı olabilir: "Ya, burada yarın bir şey olursa biz Yüce Divana, mahkemeye düşmeyelim." Bakın, genelgeye dahi yazılmayacak şeyler diyorum. Yönetmeliği bırakın, kanuna yazıyoruz. Böyle kanun yapıcılık olmaz arkadaşlar. Yani söylediğimizin özü bu. İçeriğini yine tartışırız. Böyle olunca ne oluyor? Üç gün sonra gidiyor, işte, bir maddesini uygulamadan şimdi bize kaldırttırmaya çalışıyorsunuz. Tamam, kaldıralım, arkadaşlara söyledik ama "Efendim, işte, kurumlar vergisi matrahı çok." Çoksa oranını düşürelim, eğer o çoksa kârın üzerinden bir şey alalım.
Şimdi, kalkıyor arkadaşlarımız? Bu durumda ne ortaya çıkıyor biliyor musunuz? Kamuyu Aydınlatma Platformu'na verilen bilginin yanlış olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi, peki, bunun bir sorumlusu olmayacak mı? Biz, bu kanunla nasıl kaldıracağız bunu?
2008'den beri ödenmesi gereken para? Şimdi "Kültür varlıklarını bir şekilde koruyalım." diye koymuşsunuz, güzel bir amacı var, baktım. Vakıfların kuruluş amacı da belli, burada da belli.
Demin baktım, Vakıfbankın 2012 yılı kârı 1 milyar 460 milyon. Yani, şimdi, birkaç milyonunu ödesin canım. Yani, kim koruyacak? Adında "Vakıfbank" var. O zaman "Vakıfbank" adını kullanmasın. Ya "Vakıfbank" adı bir markaysa, isimse, onu kullanıyorsa o zaman vakıflarla ilgili de versin dedim. Sponsorluk yaptığı faaliyetler var, sportif faaliyetler var, sosyal faaliyetler var, bunu da öyle bir şey diye düşünmek lazım. Onun için, bunu ortadan kaldırmak yerine?
Ha, arkadaşlarımız şunu söylüyorlar değerli arkadaşlar, diyorlar ki: "Efendim, bu, halka açık bir banka, yarın da özelleştirilecek, sıkıntı olur." Halka açık banka, bu kanun çıktığında da halka açıktı. 2008 yılında değil, 2006 yılında? Bu sermaye değişikliklerinin tamamı da 2008 geldiğinde zaten yapılmış. Yüzde 43'ün üzerine yüzde 15'i zaten mazbut vakıflar adına sermaye artışıyla almışsınız. Yani bu kanunu çıkardığınız zaman, 2008 yılında, hem Vakıfbank halka açık hem de hisse sayısı zaten yüzde 58'i bulmuş durumda. Yani, şimdi bunun üstünü nasıl kapatacağız? İsterseniz buradan size tarihini söyleyeyim. Şimdi, yani bu, kanuna karşı hile gibi bir şey. Kamuyu Aydınlatma Platformu'na gönderilen notun tarihi ne? 17 Şubat 2008. Bu Meclis kanunu ne zaman kabul etmiş? Üç gün sonra. Yani kanun görüşülürken "Vallahi, billahi bu kanun bizi ilgilendirmez, biz buradan para mara vermeyiz." diye arkadaşlarımız hemen eksik bilgi göndermişler yani üç gün var arada. Şimdi, o zaman ya orada bir yanlışımız vardı ya burada bir yanlışımız var. Şimdi, bir yanlışı düzeltirken başka bir yanlış yapıyoruz. Bunu arkadaşlarımız düzeltirse? Oran fazla olabilir, düşürelim ama bir şekilde oradan da bir para versin. E, nasıl yapılandırıyorsak? Şimdi, geliyor, başka önergeler de var, başka kurumların borçları da var. Bir şekilde bir model bulalım. O parayı da oradan almamız lazım. Başka türlü, vakıfların eserlerini kim tamir edecek, kim tadilatını yapacak? Yani normal gelir alıyor, tamam "Ben temettü alıyorum." diyor, o ayrı ama kanun maddesi var, koymuşuz buraya. Kanuna hepimiz Anayasa'da uymak zorundayız, o kanunu da biz çıkarmışız. Dolayısıyla, bu gibi şeylerde söylediğimiz, muhalefetin eleştirilerini dikkate alın ki burada zamanımızı boşa harcamayalım. Eksiğimiz olabilir, siyaseten sizin söylediklerinize katılmayabiliriz ama usul açısından en azından, belli şeylere uymamız lazım. Demin Sayın Canikli güzel şekilde söyledi ama uygulamasını maalesef göremiyoruz "Usulle ilgili oturuyoruz, konuşuyoruz." dedi, biz, esasa gelince bizim söylediklerimizin pek dikkate alındığını maalesef göremedik. E, sonucu da böyle oluyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, bu iş de koordinasyonsuzluktan kaynaklanıyor yani o arada aceleyle çıkaralım telaşından kaynaklanıyor. Aynı şeyi şimdi görüyoruz, bugün arkadaşlarımız değindiler, Sayın Genel Başkanımız da grup konuşmasında değindi. Dün büyüme rakamları açıklandı, hâlâ aynı şey devam ediyor. Sayın Bakan burada, işin bir tarafı olarak, Merkez Bankası? Yine, baktım, Sayın Çağlayan diyor ki "Acı fren oldu." Yani, hâlâ fren-gaz tartışması devam ediyor. Buna bir ortak çözüm bulmamız lazım. "Ekonominin böyle bir ortamda fren yapması gerekebilir diyenler olur, gaza basalım diyenler olur." diye tartıştık ama şimdi, kendi içimizde çözemediğimiz zaman, bu sefer amaca tam kilitlenemiyoruz.
Değerli arkadaşlar, burada mesele sadece "Filanca bunu tutturdu, falan bakan şunu dedi, filan bunu dedi, Merkez Bankasına çaktılar, o bunu dedi." değil. Bakın, esas sorun ne? Şimdi, yüzde 4'le başlıyorsunuz Sayın Bakanım, düşüyor yüzde 3,2'ye.
Sayın Bilgiç, burasını Sayın Bakan not alırsa burası çok önemli halk açısından, siz önemli bir şey söylüyorsunuzdur ama.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Can kulağıyla dinliyoruz sizi.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi, yüzde 4'le başlıyoruz Sayın Bakanım, hedefleri koyuyoruz, orta vadeli programı açıklıyorsunuz, güzel, bütçeye de koyuyoruz. Dönüyor, tutmayacak, yüzde 3,2'ye, geldi yüzde 2,2. Peki, şimdi, siz o koyduğunuz gelir hedeflerini, vergi hedeflerini neye göre hesapladınız? "Yüzde 4'e göre, sonra 3,2'ye göre revize ettik." Peki, şimdi, bu aradaki puan farkından kaynaklanan vergi gelirleri açığını kimden alacaksınız? Dönüp vatandaştan alacaksınız. Yani, bütçe konuşmaları sırasında da söyledim. Her sene, Sayın Maliye Bakanı geliyor eylül ayında, orta vadeli program açıklanırken sadece rakamlar değişiyor, aynı gerekçelerle "Efendim, bütçedeki hedefimizden şu kadar sapma var, benim bunu yıl gelmeden kapatmam lazım." diyor ve başlıyoruz vergilere.
Şimdi, sosyal adaleti bozuyoruz aynı zamanda, eğer bu hedeflerimiz gerçekçi olmazsa. Şunu diyebilirsiniz: Kardeşim, yüzde 2,2 de bu dönemde iyidir, idare ederiz, tamam 4 dedik ama bütün hedeflerimizi, yatırım planlarımızı, tüketim planlarımızı ekonomik aktörler olarak ona göre yapıyoruz. Dolayısıyla, şimdi, 2,2 çıkınca bakıyoruz, alt dağılımına bakıyoruz, burada kimden alacağız? Sanayide ve ticarette düşüş var. Şimdi, bakın, yükseldi dediğimiz yer tarım -o da ne kadar bilmiyoruz- ulaştırma, haberleşme yani birkaç altyapıyla ilgili kısım. Sanayi düşmüş yani çok ciddi düşüş var, ticaret düşmüş. Biraz bankacılık sektöründe, işte 3'ün üzerinde olan üç tane sektörü söylüyorum, diğerleri 1'e düşmüş 10'dan. Dolayısıyla, bu önlemleri eğer ortak bir şekilde düşünerek almazsak, ekonomide bu koordinasyonu sağlayamazsak, maalesef bu düzeltmeleri yapma şansımız yok.
O kadar söylüyoruz ama bakıyoruz, işte kişi başına gelirimiz 50 dolar bile artmamış, dolar bazında yazınca da aynı şey oluyor, 38-40 dolarlık bir artış var bu kadar söylediğimiz şeye rağmen. O zaman, bu tarafta artış olmazken öbür tarafta ne yapacağız peki? Yani bu vatandaş nasıl borçlarını ödeyecek, esnaf nasıl bu sıkıntıya katlanacak?
Şimdi, bir arkadaşımın enteresan bir şekilde telefonu kilitlenmiş, benim telefonumdan ağabeyini aradı. "Ağabey, bir arayım." dedi. "Buyur." dedim. Sonra bir de mesaj attı "Ya, bakmaz böyle." dedi. "Niye?" dedim. "Senin iş âleminden haberin yok galiba, öyle bilmedikleri numaralara bakmıyorlar; alacaklı arar, icracı arar, bir şey arar." Şaşırdım hakikatten. "Ağabey, benim telefonum arızalı, arayan benim." diye mesaj attı, ondan sonra geri döndü, hakikaten de mesajı aldıktan sonra geri döndü. Yani, iş adamlarının, esnafın düştüğü hâli söylüyorum. Yani, hane halkının borçluluğu 70 kattan fazla artmış devri iktidarınızda.
Şimdi, bir taraftan, güzel söylüyor Sayın Başbakan, geçen gün söyledim burada, birkaç arkadaşımız hemen itiraz ettiler. IMF borcunu söylüyor ama öbür taraftan, dedim ki: "Güzel de, IMF borcunu söyledin, peki Türkiye'nin borcu nereye geldi? Yani topu topu 25'i ödemişsin, yarısını sen almışsın 2005'te, havasını atması kolay. Peki, öbür tarafta alınan borçları kim ödeyecek?" Yani, kısa vadeli borç stokumuzun geldiği nokta belli. En son açıklanan rakamlarla baktığımız zaman, dış borç stokumuz 337 milyara ulaşmış, toplam borç stokumuz 224'ten neredeyse 550'ye gelmiş. Özel sektörün borcunu siz hiç saymıyorsunuz yani onları kim ödeyecek, dolarını kim bulacak? Özel sektör de işte ödeyemiyor. Özel sektörün durumunu söyledik yani buradaki büyüme oranlarıyla sizce nasıl yapacak? Yani sanayideki artış 2011'de yüzde 10 iken 2012'de yüzde 1,9'a düşmüş. Ticaretteki artış 11,2'den yüzde 0,1? Aşağıya bakıyoruz, sadece mali aracı kuruluşlarda bir şey var, tarımda biraz, o da ne kadar bilmiyoruz, gerçekçi mi.
Şimdi, peki bu iş âlemi ne yapacak? Kredi kartını ödeyemeyen vatandaş ne yapacak? Bir daha borç alıyor, bir daha borç alıyor. Dolayısıyla, burada bu işler, sizlerin göstermeye çalıştığı gibi veya Sayın Başbakanın söylediği gibi, böyle, hemen pembe tablolarla geçiştirilebilecek bir şey değil. Yani, arkasından her zamanki gibi ekliyorsunuz "İhracatımız şuraya çıktı." diye ama öbür taraftan ithalatı hiç söylemiyor Sayın Bakan. Dış ticaret açığımızın hâlâ tehlike olabileceğini? Aslında, şu anda Sayın Çağlayan'ın "acı fren" demesinin nedeninin cari açıktaki tehlikeden dolayı düşüş sağlamak üzere talebin frenlenmesi." olduğunu itiraf edemiyoruz. Neden frene bastık? Sayın Bakan burada, frenci olarak. Frene neden bastık Sayın Bakanım? "Yani hızlı gidip çarpmayalım diye frene bastık. Dünyada bir sıkıntı var." diyorlar. İyi de dünyada ticaret sıkıntısı varsa iç talebi canlandırmamız gerekmiyor mu? İç talep nereye düşmüş? Eksilere gittik. Peki, dışarıda sıkıntı varsa, kamunun harcamaları zaten belli bir oranda kalıyorsa, özel sektörün de tasarruf yapacak hâli yoksa nasıl düşüreceğiz?
Onun için, bir an önce bu beylik laflardan ve lüzumsuz siyasi kısır çekişmelerden vazgeçip -her zaman söylüyorum- yapısal önlemleri alacak birtakım çalışmalar yapmak gerekiyor. Yani, efendim, şu şunu dedi, bu bunu dedi, filanca bakan şunu dedi, Merkez Bankası Başkanı şunu yaptı diye siyasi tartışma yapmanın bir anlamı yok. Türkiye'nin sorunları belli. Bu şartlarda işsizliği düşürme şansımız olur mu? İç talepte canlanma olmazsa, sanayi, ticaret yatırımları yüzde 1 artarken birisi yüzde 0,1 artarsa nasıl yapacağız, yeni iş alanı nasıl açacağız? İki tane rakamı alıp da "Efendim, bakın, şu kadar milyon kişiye iş, istihdam sağladık." Gerisi ne olacak? O istatistiklere girmeyenler ne olacak?
Onun için, lütfen, bu kısır siyasi çekişmeleri, böyle süreç müreç laflarını bırakın, gelin burada yapısal önlemleri alalım hep birlikte. Eksiğiniz olur, fazlanız olur, tamamına katılmayabiliriz ama lütfen, gündeme böyle torbalarla, yamalarla değil, gerçekten olması gereken neyse? Teşvik Kanunu'nu gözden geçirelim dedik. "Yapıyoruz, ediyoruz." dediler, bu konuştuğumuz kasım ayındaydı, dört ay oldu bütçeden bu yana. Şimdi bunları ama alelacele sokuşturuyorsunuz. Nasıl oluyorsa bilmiyorum, böyle bazı kanun teklifleri? Onlara niye acele etmiyoruz? Yani dar bölgeli sektörel teşvik dedik, bakın, defalarca söyledik. Yani çerçeveye itirazımız yok, içeriğine de önerimizi getiririz, ister kabul edersiniz ister etmezsiniz ama Türkiye'nin çözülmesi gereken meseleleri belli.
Bakın, diyorum ki bizim dediğimizi tutmayın arkadaşlar, muhalefeti dinlemeyin, zararı yok. Bakanımız burada, yanında müsteşarı burada. Kalkınma Bakanlığının hazırlamış olduğu kalkınma planının içerisindeki yıllık programdaki önerileri, fazla bir şey söylemiyorum bakın, yıllık programdaki önerileri, özel ihtisas komisyonu raporundaki önerileri gidin, yapın, eksiğine rağmen tebrik edeceğim diyorum defalarca. E, biz ne yapıyoruz? "Filanca kanunun şurasında bir yanlış olmuş, arkadaşlar eksik yapmış, hadi onu tamamlayalım. İşte, biz süreçte söz verdik, şu şu kanunları değiştirelim, Anayasa'yı değiştirelim." Bu bizim karnımızı doyurmuyor, bu bizim işsizliğimizi azaltmıyor, bu bizim ekonomimizin büyümesini sağlamıyor. Lütfen, gelin, ekonomik, sosyal meseleleri bir araya koyalım, sürekli olarak siyasi şeylerle, kısır çekişmelerle bunu geçirmeyelim diyorum. Yani bunun içerisinde finansman var üç tane ama içine gene bir sürü şey koyduk. Neden? Herkes sıkıntıda. Şimdi geliyor arkadaşlarımız, kooperatiflerin yapılandırılması, bunların şusu... Yani danışıp tartışmadığımız için ve kanun yapma süreçlerinden, ilgili kurumlardan, DPT'den, Hazineden, Başbakanlıktan geçmediği için bazı şeyler, iktidar mantığı içerisinde alelacele geçiyor ve maalesef bu olmuyor. Onun için, eğer bizim müellifi olduğumuz, sizin de arkasında durduğunuz 2023'te lider ülke olmayı gerçekleştireceksek bunu kısır siyasi çekişmelerle yapamayız. Milletin umudunu kırmayalım ve buradan dersler çıkararak ihtiyacımız olan yapısal önlemleri hep birlikte alalım diyorum.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.