GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU VE 26 MİLLETVEKİLİ TARAFINDAN ULUDERE KATLİAMININ TEKRAR İNCELENMESİ VE FAİLLERİNİN ARAŞTIRILARAK YARGI KARŞISINA ÇIKARILMASI AMACIYLA 29/5/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN BİLGİSİNE SUNULMAK ÜZERE BEKLEYEN DİĞER ÖNERGELERİN ÖNÜNE ALINARAK GENEL KURULUN 30 MAYIS 2013 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:113
Tarih:30.05.2013

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Uludere konusuna girmeden önce bir şeyi merak ettim, demin Sayın Baluken "Siz daha ateşe taparken biz Müslüman olmuştuk." demişti.

ESAT CANAN (Hakkâri) - Tarihe girmeyen?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Ama herhâlde Sayın Mustafa Bey'e söyledi. Türkler mi, başka bir millet mi? Türkler hiç ateşe tapmadı çünkü.

ESAT CANAN (Hakkâri) - Şamanizm?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Çünkü, Gök Tanrı dini vardı. "Şamanizm" dedikleri dinin, "Şaman" sadece din adamının ismidir ve "Gök Tanrı" dini denir ona. Dolayısıyla, ateşle alakası hiçbir zaman olmamıştır Türklerin, onu da özellikle belirtmek istiyorum.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Düzeltelim peki, "Şamanizm" diyelim.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Şimdi, Uludere meselesinde zannediyorum ki bazı kavram kargaşaları var. Burada bağırıp çağırmanın pek bir anlamı da yok ama birtakım meseleleri çok ciddi şekilde ele almak lazım. Sonuç olarak onların Kürt olup olmaması meselesi de değil, orada ölen insandı, insanlar üzerinden konuşmamız gerekiyor.

Şimdi, 34 insan orada hayatını kaybetti. Biz İnsan Hakları Komisyonu olarak tek tek bunları inceledik. Heron'ların en baştan itibaren görüntülerini gözden geçirdik. İnsanların birtakım yükler alıp sınırımıza kadar geldiklerini yedi saatlik bir müddet içerisinde de gördük. Sınır bölümüne geldiler insanlar -diğer arkadaşlarımız yani milletvekili arkadaşlarımız belki konuyu tam olarak bilmedikleri için biraz böyle anlatmak istiyorum- üç ayrı yerde kondular. Birisi, sınıra yakın bir yerde; diğeri, ondan aşağı yukarı bir 100 metre daha geride başka bir yerde; diğer biri de 800 metre kadar daha geride bir yerde eşyalarıyla kondular ve burada uzun bir müddet beklediler, kırk dakika kadar, kırk beş dakika kadar beklediler. Birkaç kişi daha yüksek bir yere çıktı -ki karlı olduğu için insanların ve hayvanların silüetleri siyah olarak zaten gözüküyordu- oraya çekildiler. Bir müddet sonra bir görüntü? Ve bir bomba atıldı, büyük bir bomba atıldı ilk grubun bulunduğu yere ve burada insanlar yere serildiler. Diğer tarafta bulunan 3 kişiden 2 kişi de öldü muhtemelen, yerde idi; 1 kişi Türkiye sınırı tarafına doğru kaçtı ve katırlardan da alev görüntüleri görülüyordu. Aradan on bir dakika geçtikten sonra ikinci grup, ki bunun içerisinden 3 kişi ötekilere haber vermek için herhâlde ayrıldılar. İkinci gruba on bir dakika sonra ikinci bir bomba atıldı, bu bomba da patladı ve insanlar yine yerlerdeydi. Sonra, aradan on dakika geçtikten sonra 3 kişi üzerine tekrar bomba atıldı, küçük bir bomba atıldı; bunlar da işte muhtemelen öldüler, yerdeydiler. Aradan yirmi dakika geçtikten sonra son grup üzerine tekrar bir bomba atıldı, büyük bir bombaydı, bulundukları yerde toprak kayması da meydana geldi, 3 kişi de geriye doğru kaçtı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, böyle bir olayda zannediyorum ki şunlar değerlendirilebilir:

Birincisi: Eğer bu insanlar kaçakçıysa -ki, öyle olduğu ifade ediliyor- kaçakçıların öldürülmesine dair herhangi bir yasamız yoktur. İnsanların öldürülmesi gerekmez kaçakçılık yapıyorlarsa.

Yok, teröristlerse, o zaman şu olabilirdi: Birinci bomba atıldıktan sonra eğer teröristlerse diğer grupların kaçması gerekirdi veya dağılması gerekirdi. Onlar dağılmayıp, tam tersine birbirlerine sokuldular. Dolayısıyla, bunu Heronda izleyebiliyorduk, Heron'la gözetledik. Öyleyse burada bir yanlış yapıldı. Eğer terörist olarak bunların üzerine bomba atılmışsa, o zaman iki, üç ve dördüncü bombaların atılmaması gerekirdi. Çünkü, birinci bombadan sonra insanlar dağılmadılar, kaçmadılar, saklanmadılar. Dolayısıyla burada bir yanlış yapıldı. Helikopterleri gönderirdiniz, diğerlerini aldırabilirdiniz. Şimdi, bu işin bir yönü.

İkinci bir yönü daha var, bu da? Hep şu söyleniyor: "Efendim, bu bölgede kaçakçılık tabiidir, geleneksel hâle gelmiştir." Efendim, bir ülkede sınırlardan dışarı çıkarak kaçakçılık yapmak meşru değildir, suçtur ama demin dediğim gibi, kaçakçılığın cezası da ölüm değildir. Dolayısıyla, devletin ona göre tedbir alması gerekirdi.

Üçüncü bir konu: Bu emri kim verdi? İşte bütün mesele burada kilitleniyor. Sınır ötesinde olduğuna göre, bu emrin bölgedeki komutanlar veya güvenlik güçleri tarafından verilmesi mümkün değildi. Nitekim, birtakım jurnalleri okuduğumuzda, bunun Genelkurmay tarafından verilen bir emir olduğu ortaya çıkıyor. Öncelikle top atışına izin verilip, sonradan emrin geri alınıp, daha sonra uçaklarla bombalama yapıldığı görülüyor.

Şimdi, burada önemli olan şey şu: Genelkurmaydan gelen bu emir kim tarafından verilmiştir? Sınır ötesi harekât yetkisi doğrudan doğruya Hükûmete verildiğine göre, Hükûmetin bu yetkisini Genelkurmaya verip vermediğini iyi değerlendirmek gerekir. Eğer Genelkurmaydan gelen bu emir Genelkurmay Başkanı tarafından verilmişse o zaman muhakkak Başbakanın haberinin olması gerekir.

Dolayısıyla, olaylara diğer bir yönüyle, gerçek yönüyle, objektif baktığınızda şunlar görülüyor: Şimdi, bu bombanın patlamasından ve 34 kişinin burada ölmesinden sonra, ilginçtir ki, hemen Başbakanlık 100 bin liralık ek ödeme yapmıştır. Hangi sebeple yaptı? Hiçbir araştırma yapılmadan, hiçbir şey yapılmadan neden 23 bin liranın üzerine bir de 100 bin lira konuldu? Bunları iyi değerlendirdiğiniz zaman, demek ki aslında bu parayı da verenlerin bundan haberi vardı.

Fakat benim en çok ilgimi çeken şey şuydu: Bu, Genelkurmay tarafından verilen "vur" talimatının istihbaratını kim vermiştir? MİT "Ben vermedim." diyor. Öyleyse kim verdi? Heron'lardan gelen talimatla da olmadığı söyleniyor; öyleyse bunun içerisinde Amerika Birleşik Devletleri var mıdır, yok mudur? Veya bu talimat verilirken? O tarihe kadar KCK tutuklamaları gerçekleşiyordu. KCK tutuklamalarıyla PKK'nın önemli bir haber alma grubu ortadan kalkmış oldu. Aslında o tarihe kadar, Uludere'ye kadar, PKK oldukça sinmiş bir pozisyondaydı. Öyleyse kim bu talimatı, bu istihbaratı verdi ve bu bombalamaya sebep oldu?

Bunların çok iyi tetkik edilmesi gerekir ve o talimatı verenler aslında daha sonra PKK'yla masaya oturup birlikte anlaşma yapmayı da meydana getirmişlerdir. Durup dururken PKK'yla oturup masada konuşamazsınız. Oslo görüşmelerinden tutun İmralı görüşmelerine kadar hepsinin temelinde bu olayın başlangıç olarak yattığını düşünüyorum. Dolayısıyla, bizler Uludere meselesinin öyle ulu orta bir raporla geçiştirilmesinin doğru olmadığına inanıyoruz. Dolayısıyla, bunun ciddi bir şekilde araştırılması, bütün yönleriyle araştırılması ve İnsan Hakları Komisyonuna iletilmeyen birtakım bilgilerin de iletilmesi ve görülmesi şarttır. Çünkü, buradaki kilit cevap "Bu istihbaratı kim vermiştir?" üzerine oturmaktadır. Aslında, istihbaratın kim tarafından verilmiş olduğu ortaya çıkarsa Uludere meselesi de bütün berraklığıyla ortaya çıkar. Bu bir Türkiye'yi oyuna getirmek midir yoksa başka bir şey midir, bütün bunların hepsi kendiliğinden ortaya çıkacaktır diye düşünüyoruz.

Dolayısıyla, bu araştırma önergesinin de ciddi olarak ele alınması gerektiğini ve bundan dolayı da bu teklife olumlu baktığımızı belirtmek istiyorum.

Burada, söz gelmişken, bir de şunu özellikle belirtmek istiyorum: Bugün gündemde hep yer alıyor kanunla ilgili, alkollü içkilerle ilgili "iki ayyaş" meselesi. Burada, Sayın Hükûmet Sözcüsü Hüseyin Çelik şöyle demiş: "Efendim, burada herhangi bir kişi kastedilmemiştir; Ahmet, Mehmet'tir, öylesine konuşulmuştur." Bir Başbakan öylesine bir konuşma yapamaz arkadaşlar, kimse kusura bakmasın. Efendim "iki ayyaş" derken bir kanunda bunu söylerseniz, yarın zinayı kabul ettiğinizde, serbest bırakırken o zaman zinayı serbest bırakan zihniyette de aynı mantığı dile getirmek zorunda kalırsınız. Dolayısıyla, bu gibi konular çok ciddi konulardır. Ülke üzerinde birtakım fikir tartışmalarına, hatta rekabetlere sebep olacak bir tartışmanın içine girmemesi gerekir.

Saygıyla hepinizi selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)