| Konu: | YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 30.05.2013 |
CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 453 sıra sayılı Yasa'yla bugün 1 vakıf üniversitesinin isminin değiştirilmesi teklif edilmekte, 5 yeni vakıf üniversitesi kurulmaktadır. Yeni kurulacak olan 5 vakıf üniversitesinin 2 tanesi tematik üniversitedir, 1 tanesi adli tıp bilimleri konusunda eğitim-öğretim verecektir, diğeri de "tarım ve gıda" adını almış olan, Konya'da kurulan bir vakıf üniversitesidir.
Şimdi, ben öncelikle Altın Koza Üniversitesinin isminin "İpek Üniversitesi" olarak değiştirilmesi teklifiyle ilgili görüşlerimizi ifade etmek istiyorum. Altın Koza Üniversitesi yıllar önce kurulmadı, yeni kuruldu ve kurulduktan kısa bir süre sonra da bir isim değişikliği teklif edildi. Kurucusu olan vakıf -bir holdingin kurmuş olduğu vakıf- adının ilk kelimesini "altın" ekiyle üniversite adı olarak teklif etmişti, şimdi adının ikinci kelimesini üniversite adı olarak teklif ediyor ve değiştirmek istiyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; bir vakıf üniversitesi kurulurken adı bile doğru saptanamıyorsa ve kurulduktan kısa bir süre sonra isim değişikliği teklif ediliyorsa bu, vakıf üniversitelerinin ne kadar özensiz, ne kadar üstünkörü, ne kadar ön çalışma yapılmadan kurulmuş olduğunun bir göstergesi değil midir? (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bir üniversite, kurulduktan sonra adının yabancı dillere çevirisinin pek de hoş olmayacak anlamlara geldiğini fark etmiş, Rusçasını beğenmemiş, adının değiştirilmesini teklif ediyor. YÖK'ün üniversite isimleri konusundaki bu teslimiyetçi tavrını komisyon toplantılarında da izliyoruz. Türkçe olmayan şirket isimlerinin tekrarı niteliğinde olan isimler, üniversitelere verildiğinde itiraz ediyoruz. Bu itirazımıza çoğu kere iktidar partisi milletvekilleri de katılıyorlar. Aldığımız cevap: "E, canım, vakıf öyle istedi." oluyor. YÖK ne iş yapar? YÖK'ün holding üniversitelerine karşı takındığı bu teslimiyetçi tavrın arkasında ne olduğunun gerçekten araştırılmaya değer olduğunu düşünüyoruz. Şimdi adı "İpek Üniversitesi" olarak değiştiriliyormuş.
Değerli arkadaşlar, bakınız, üniversite ismi çok önemlidir çünkü üniversitenin adı diplomada yer alır. O diploma sadece Türkiye'de değil, dünya genelinde dolaşıma girer. Üzerindeki ismin anlamlı, ya eğitimle bağlantılı ya kentin özellikleriyle ya da kurucusu olanların ya da Türk büyüklerinin ismiyle bağlantılı olması gibi bir teamül varken bu tamamıyla altüst edilmiştir.
Bakın kurulan üniversite isimlerine: Medipol. Değerli arkadaşlar, "Medipol" diye bir üniversite adı olur mu? Bugün teklif edilen üniversite adına bakalım: Sanko. Yakında buzdolabı ve çamaşır makinesi isimlerinin de üniversite adı olarak teklif edildiğini göreceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Bakınız, kayda girin, göreceğiz çünkü bu işin artık ayarı tamamıyla kaçmıştır. Böyle bir ciddiyetsiz tavra YÖK'ün derhâl dur demesi gerektiğinin altını çiziyorum çünkü bu yaklaşım, hem üniversiteleri değersizleştirmekte hem de ne yazık ki üniversitelerin içinin boşaltılması gibi, unvanlar, kavramlar değerlerini ve önemlerini kaybetmeye başlamaktadırlar.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakınız, burada kurulan vakıf üniversiteleri, evet, kuruluyorlar diyoruz. Bir ayarı yok, bir dengesi yok, bir planlaması yok. İstanbul'da 36 tane vakıf üniversitesi var. Bugün 37'ncisi kuruluyor, Esenyurt Üniversitesi diye. Peki, bu üniversiteler öğretim üyesi ihtiyacını karşılayabiliyor mu, karşılayamıyor mu? Bunların öğretim üyesi yetiştirmek gibi bir yükümlülüğü var mı? Bu konu iktidar partisinin hiç gündemine girmedi. Yani bu ülkede öğretim üyesi yetiştirme yükümlülüğü devlet üniversitelerine aittir; öğretim üyesi ithal etme avantajı, ayrıcalığı da vakıf üniversitelerine verilmiştir. Kendi öğretim üyesini yetiştiren bazı vakıf üniversitelerini elbette bunun dışında tutuyorum. Onlara saygı duyuyorum. Çok nitelikli eğitim verdiklerinin de altını çizmek istiyorum.
Şimdi, vakıf üniversiteleri üçer beşer açılıyor. Tek de gelmiyorlar, yani üç-beş, üç-beş geliyorlar. Acaba hiç düşündük mü neden birdenbire vakıf üniversitesi açmak bu kadar popüler oldu? Acaba vakıf üniversitesi açmanın avantajı var mı? Ben size bu avantajları önce sayayım. Önce vakıf üniversitesi nasıl açılır? "Vakıflar kendilerine kazanç sağlamak amacıyla yükseköğretim kurumu kuramazlar." 2547 sayılı Yükseköğrenim Yasası'nın temel maddelerinden biridir. Şimdi, vakıf üniversiteleri nasıl açılıyor? Vakıf üniversitesini açtınız, birtakım mali kolaylıklar sağlanıyor. Örneğin eğitim- öğretim amacıyla bir makine, alet, cihaz, malzeme, yayın gibi bir şey ithal ettiğinizde gümrük vergisi, resim ve harçtan muaf. Şimdi, bunu ben gerçek vakıf üniversiteleri için asla eleştirmiyorum. Gerçek vakıf üniversitelerinin böyle bir desteğe de ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Şimdi gelelim ikinci avantajına: Arazi ve bina tahsisi. Kamu tüzel kişilerine ait arazi ve binalar vakıf üniversitelerine tahsis edilebiliyorlar. Bunu gayet iyi biliyorum, hangi üniversitelere nelerin tahsis edildiğini de biliyorum.
Üçüncüsü çok daha önemli. Bakınız, kuruluşunun üzerinden iki yıl geçmiş olan vakıf üniversiteleri, bir yıllık eğitim-öğretim, araştırma, kütüphane, yatırım masrafları ve diğer harcama kalemlerinden oluşan bir bütçe yapıyorlar. Yatırımın da içine katıldığını özellikle dikkatinizi çekmek için altını çizerek söylemek istiyorum. Şimdi, bir yıllık bütçe yapıyorlar. Bu bir yıllık bütçenin yüzde 45'ini geçmemek üzere devlet yardımı alabiliyorlar. Değerli milletvekilleri, bunun yüzde 45'ini geçmemek üzere devlet yardımı alabilmek çok büyük bir avantajdır. Vakıf üniversitelerinin bu koşullarda hızla açılmakta oluşu üzerinde dikkatle, hassasiyetle durularak bu açılış izninin verilmesi gerektiğinin en önemli nedenlerinden biridir.
Şimdi, bu da yetmiyor, bu avantajlar var. Şimdi, yeni YÖK taslağında -henüz son şeklini görmedik ama- vakıf üniversitesi öğrencilerine devlet bursu verilmesi de gündeme getirilmişti, son şeklini bilmiyorum.
Şimdi, bütün bunlar gerçek vakıf üniversiteleri içinse yani hiçbir kazanç amacı gütmüyor, devlet de bunlara yardım yapıyor, olabilir, tartışılabilir ama ben şimdi size bir başka dengesizliği somut rakamlarıyla sunmak istiyorum. Bu vakıf üniversiteleri öğrencilerden öğrenim bedeli alıyorlar değil mi arkadaşlar? Peki, alırlarken bir vakıf üniversitesinin aldığı yıllık öğrenim bedeliyle diğeri arasındaki fark acaba ne kadar olabilir? Size örnek vereceğim. Bir vakıf üniversitesi tıp fakültesinin yıllık öğrenim bedeli 47.500 lira, bir başkasının 32.500 lira, bir diğerinin 24 bin lira, bir diğerinin 21 bin lira. Değerli milletvekilleri, 47.500 lirayla 21 bin lira arasındaki fark acaba YÖK'ün neden dikkatini çekmiyor? Bakanlığın neden dikkatini çekmiyor? Acaba bu, neden sorgulanmıyor? Bu kadar mı sahipsiz bir ülkede yaşıyoruz biz? Çocuklarımız bu kadar mı sahipsiz bırakılıyor?
Şimdi, denilebilir ki: "Efendim, bir tanesinin altyapısı vardı." Hayır, hayır, tam tersi. Muhteşem hastaneleri olan, hastanesinin adıyla üniversite kuran üniversitelerin tıp fakültelerinin aldığı paradan bahsediyorum; 47.500. Karşılığında verdiğim 24 bin lira rakamı da, ciddi bir sağlık kurumuna sahip olan çok değerli, çok kaliteli eğitim veren bir vakıf üniversitesinin tıp fakültesinde alınan paradır. Şimdi, "21 bin lirayla eğer tıp eğitimi verilmez." diyorsanız, o zaman neden izin veriyorsunuz 21 bin lira alınmasına? Yok, "Bunun maliyeti 21 bin lira, yeterlidir." diyorsanız, 47.500 lira alınmasına neden onay veriyorsunuz?
Bakınız, değerli milletvekilleri, herkes şunu bilir: Mühendislik ve mimarlık eğitimi sosyal bilimlerden, iktisadi idari bilimlerden ve hukuktan daha pahalı bir eğitimdir. Herkes bunu bilir. Şimdi, size öğrenim ücretlerini sırasıyla, bazı örneklerle vereceğim. Hemen hepsinde aynı yalnız, onu söyleyeyim. Şimdi, 15.500 lira mimarlık mühendislik fakültesi için alıyor üniversite, 17.500 lira hukuk fakültesi için,. 15.500 lira iktisadi idari bilimler fakültesi için yani hukuk eğitimi -hukuk eğitimi nedir; Sınıftır, hocadır, tahtadır; bu kadardır- diğerlerinden 2 bin lira daha pahalı. Neden? Başka bir örnek vereyim: 24.900 lira mimarlık, 27.500 lira hukuk fakültesi eğitimi, 24.500 lira da iktisadi idari bilimler fakültesi eğitimi. 24 bin lira hukuk eğitimi, 21 bin lira iktisadi idari bilimler fakültesi eğitimi. Bu nedir biliyor musunuz? Bu, üniversitelerin öğrenci maliyetine göre değil, arz-talep kurallarına göre, ticari esaslara göre ücret belirlediğinin açık bir göstergesidir ve bu bir sömürüdür, bu yanlıştır. Eğer buna YÖK karşı çıkmıyorsa, YÖK'ün ne iş yaptığını gerçekten merak edip sorgulamanın hakkımız olduğunu düşünüyorum.
Açılan hukuk fakültelerine bakıyoruz, talep çok ya. Peki, öğretim üyesi var mı? Şimdi, size örnek vereyim: Yeni açılan üniversitelerden biri, eğitim-öğretime başlamış. Hukuk fakültesi, 1 profesör, o da dekan, 3 yardımcı doçentle eğitim veriyor. Bir başkası, 1 profesör dekan, 1 profesörü daha var, 4 tane yardımcı doçenti var. Bir bölüme böyle eğitim veremezsiniz. Bunu neden yapıyorlar? Bunu vakıf üniversitelerini kazanç amacı olarak kullanan vakıflar yapıyor. Kim kontrol ediyor? Hiç kimse kontrol etmiyor. Bu çok ciddi bir sorun olarak karşımızda bulunmaktadır. Eğer bu konu çözülemezse vakıf üniversiteleri bu yıl olduğu gibi önümüzdeki yıllar da boş kontenjanlarla eğitim-öğretim vermeye devam edeceklerdir. Bakın, bu yıl kontenjanlarının yüzde 20,1'i boş kaldı, 19.161 kontenjanı dolduramadılar. Şimdi, ne yapıyor vakıf üniversiteleri? Yurt dışından öğrenciyi nasıl getireceğinin hesaplarını yapmaya başladılar.
Bakınız, vakıf üniversitesine çocuğunu gönderen bir ailenin durumunu bir gözler önüne serelim. Ayda en az 2.500, en çok 5 bin lira arasında bir eğitim öğretim ücreti ödemek zorunda, buna ek olarak ders kitapları. Bu okulların çok lüks standartlarda sundukları yemek imkânlarından yararlanmak, kantinlerinde ve kafeteryalarında yiyip içmek. Bu üniversitelerin zengin aile standardına uygun kılık kıyafet ve ulaşım giderleri. Bütün bunları hesap ettiğinizde ayda en az 3 bin lira gibi bir paranın çocukların eğitimine ayrılması gerektiği ortaya çıkıyor.
Şimdi, çocuklarını niye vakıf üniversitelerine gönderiyor geliri orta düzeyde olan aile? Çünkü bir devlet üniversitesini kazanamamış oluyor. Peki, o ailenin ekonomik durumunda bir sarsıntı olursa bu çocukların durumu ne oluyor? Sayın YÖK Başkanına, seçildikten kısa bir süre sonra bu konudaki sorunları aktardım ve buna mutlaka bir çözüm bulunması gerektiğini, hiç olmazsa bu öğrencilerin bir devlet üniversitesine naklinin sağlanması için düzenleme yapılması gerektiğini ifade ettim, "Üzerinde çalışacağız." dedi; bakın, ses çıkmadı.
Şimdi, ben şunu yüreğinizde hissetmenizi istiyorum: Bir anne geldi bana. Çocuklarını vakıf üniversitesine gönderirken ailenin ekonomik durumu iyiymiş. Babaları ölmüş, vefat etmiş, baba yok. Baba ticaretle uğraşıyormuş. Çocuk ortada kalmış vaziyette. Ailenin talebi nedir biliyor musunuz? Bir yıl, sadece bir yıl kaydı dondursun üniversite -kaydını dondursun, başka bir şey istemiyoruz- ve o bir yıl çocuk çalışacak -3'üncü sınıfa gelmiş- o parayı biriktirecek ve 4'üncü yıl eğitimini tamamlayacak. Ne cevap aldık biliyor musunuz? "Kayıt dondurmak için bir yıllık öğrenim ücretinin peşin ödenmesi gerekir." Aldığımız cevap budur.
Peki, bunu kim koruyacak? Bu çocuklara kim sahip çıkacak? Burada trajediler yaşanıyor değerli arkadaşlar. Bir değil, on değil; onlarca kişi her ay telefon ediyor. Bütün bunları yaşıyor insanlar. Bununla ilgili bir çözüm üretemez miyiz? Bu durumdaki ailelerin çocukları devlet üniversitelerine yatay geçişle geçirilemez mi? Geçirilebilir, elbette geçirilebilir ama yapılmıyor. Neden yapılmıyor? Bunun cevabını vermekle yükümlü olan mercilerin kısa sürede buna cevap vereceğini umuyorum, diliyorum.
Şimdi, bu üniversiteler burs veriyorlar, söylenen bu, "Canım, zaten bir burslu kontenjanı var." Evet ama burs neye göre veriliyor? Başarıya göre veriliyor. Neden başarıya göre veriliyor? Çünkü başarı bursuyla giren öğrenci, o üniversitenin ortalama standardının çok üstünde puan almış öğrenci. O burs aslında üniversiteye prestij satın alma bursudur. Yüksek puanlı öğrenciyi üniversiteye getirdiğinizde "İşte benim üniversiteme şu puanla öğrenci aldım." diyerek üniversitenin reklamını ve pazarlamasını yapıyor o üniversiteler ama ihtiyaç sahibi, gelir düzeyi düşük ya da üniversiteye girdikten sonra ailevi koşulları değişmiş olan öğrencilere burs vermeye iş geldiğinde 1 tane öğrenciye burs verdiremiyorsunuz.
Şimdi, vakıf üniversitesi açmak kolaydır. Zaten yeni YÖK yasa taslağında -umarım değişir- Genel Kurula filan da gelmeden Bakanlar Kurulu imzalayacak, vakıf üniversiteleri açılacak, kimsenin haberi bile olmayacak, öyle bir düzenleme getiriliyor. Önemli olan, o vakıf üniversitelerinde okuyan öğrencilerin eğitim ve öğretimlerinin kalitesine ve onların ekonomik koşullarındaki olumsuzluklara dikkat çekmek ve onlara sahip çıkmaktır. Orada okuyanlar başka bir milletin çocukları değil, bizim çocuklarımız ve çok büyük aile trajedilerinin yaşandığı, çocukların yaşamlarının çöpe atıldığı, üniversitelerin 3'üncü, 4'üncü sınıflarından? Beş yıllık üniversitelerde okuyanlar var. Tıp fakültesinde okuyor, 5'inci sınıfa gelmiş, parası yok, eğitimine ara vermek mecburiyetinde kalıyor, veremiyor, okuldan atılıyor.
İşte, bütün bunlara sahip çıkılması gerektiğinin altını önemle çizmek istiyorum ve biz üniversite açarken -hepimiz istiyoruz- daha çok ve daha kaliteli eğitim veren üniversitemiz olsun. Hepimiz şunu istiyoruz: Üniversite diplomasının bir değeri olsun. Bakınız, üniversite diploması olan her 4 gençten 1'inin işsiz olduğu bir ülkede yaşıyoruz yani diploma aslında bu amansız işsizlik koşullarında rekabetin bir aracı hâline geliyor. O zaman o diploma değer bulsun, eğitim nitelikli olsun, açılan vakıf üniversitelerine kendi öğretim üyelerini yetiştirme koşulu getirilsin, kendi öğretim üyesini belli süre içinde yetiştirmeyen üniversitelerin öğrenci alması engellensin.
Yapılacak çok şey var ama ne yazık ki bugüne kadar, defalarca dile getirmiş olmamıza karşın, bütün bunlar yapılmadı. Ben bir tek şey rica ediyorum: Eğitim siyaset dışı bir alandır ve çok kutsal bir alandır. Lütfen, eğitimi, siyasi propagandanın aracı hâline getirmek için üniversite açmayalım. Lütfen, açtığımız üniversitelerin sayısıyla övünürken içeriğiyle, kalitesiyle, yetiştirdiği öğrencinin niteliğiyle de övünecek hâle yükseköğretimimizi getirelim.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)