GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:113
Tarih:30.05.2013

OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de üniversite enflasyonuna AKP katkıları sürüyor. Bu yeni kurulacak 5 vakıf üniversitesiyle üniversite sayısı 175'e çıkacak, vakıflarımızın sayısı 71'e çıkacak. Yani bu nicel sayı artışına, her kasabaya bir üniversite kurmaya başarı diyorsanız, iktidarınız bununla iftihar edebilir, ama ne yazık ki madalyonun öbür yüzü ak değil kara. Madde madde söylemeye çalışayım.

Nasıl ki Türkiye'de bayrak direklerinin yükselmesi ve bayrakların boyutlarının büyümesiyle bağımsızlık arasında ters orantılı bir ilişki varsa, yani ne kadar bağımsızlık kaybı varsa o kadar bayrakların çapı büyüyorsa, özellikle devri AKP döneminde, Türkiye'de üniversite sayısının artışıyla bilim düzeyi arasında da ters orantılı bir ilişki oluşmaya başlamıştır. Bir tanesi diğerini perdelemek işlevine sahiptir, bu vakıf üniversitelerinde biraz daha bariz bir durumdadır, bazı vakıf üniversitelerini hariç tutabilirim.

Madde 2: Türkiye'de bütün üniversiteler, devlet üniversitesi olsun vakıf üniversitesi olsun, büyük bir siyasi kuşatma altındadır. Rektör atamasından başlayarak dekan atamalarına, bütün idari kadrolara kadar giden bir siyasi kuşatma vardır, iktidarın ve cemaatin tasallutu altındadır üniversiteler.

Vakıf üniversitelerinin büyük bölümü açısından da benzer siyasi uzantılar yürürlüktedir. Bu giderek akademik kadroları, bu giderek doktora vesaire doçentlik jürilerini içine almaktadır, özellikle doçentlik jürileri büyük ölçüde iktidara yakın kadrolar tarafından atanmakta, buralara üyeler seçilmektedir. Bu yol bilimin yolu değildir.

Madde 3: Eğer üniversiteler inanç sistemlerinin veya siyasetin kuşatması altındaysa bilim de kuşatma altında demektir. Böyle bir kuşatma altında ne özgür düşünce ne  yaratıcı akıl yani bilim gelişmez. Böylesine bir üniversite ortamında üniversitenin asıl işlevi olan, asıl işlevlerinden birisi olan düşünmesini öğretmek gerçekleşmez. Üniversite önce öğrencilerine düşünmesini öğretir, düşünme sistematiğini öğretir. Bunu yapamadığınız takdirde soru sorabilen, sorgulayabilen nesiller yetiştiremezsiniz, 4+4+4 sistemiyle zaten bunun önünü kestiniz. Şimdi, dolayısıyla, bunun tam tersine bir gidişat vardır, sorgulamayan nesiller oluşmaktadır, bilim dışına kayış hızlanmaktadır. Bu, vahimdir, kaygı vericidir.

Madde 4: Üniversiteler büyük bir taşralaşma baskısı altındadır. Taşralaşma sadece coğrafi konum bakımından değil bu, bilimsel yetkinlik ve araştırma kapasitesi anlamındadır. Dolayısıyla, büyük kentlerin üniversitelerini de büyük ölçüde kapsamaktadır ama Anadolu'daki üniversitelerde üniversiteler o kentin düzeyini yukarıya çekme işlevine sahip olmaları gerekirken tam tersine o ortamın vasatına doğru aşağıya gitmekteler. Yerel güçlerin, eşrafın, iktidar merkezli siyasetin, tarikatların çekim alanına girmektedirler. Bu, esef verici bir durumdur ve Türkiye'deki üniversitelerin geleceği açısından kaygı vericidir. Kuruluşundan itibaren bu tür bir misyonla hareket eden üniversiteler de vardır, vakıf üniversiteleri arasında da bol miktarda vardır. Biraz önce burada bütünü hakkında iktidar adına yapılan konuşmanın düzeyi de doğrusu bu gidişi çok iyi göstermektedir.

Madde 5: Mutlak gerçekler dünyasının yani dinsel dogmaların göreli gerçekler dünyası olan bilime müdahalesini Batı yüzyıllar önce halletmiştir.  Medreseden üniversiteye geçiş ya da skolastik düşünceden gerçek, bilimsel alana geçiş gerçekleşmiştir. Bunlara tekrar geri dönüş olmaz. Türkiye bu açıdan oldukça gecikmiştir, çok gecikmiştir. Bu konuda ana atılım 1930'larda yapılmıştır ve kısa sürede büyük hamleler yapılmıştır. Burada 35'le ilgili bir şey söylüyor, Türkiye'de gerçek üniversite reformu, gerçek bilimsel gelişme 1933 reformu sonrasındadır. Bunu bilmemek büyük bir ayıptır Türkiye açısından.

Şimdi, süreç tersine işlemeye başlıyor, devri AKP döneminde bu süreç tersine işlemeye başlıyor ama hiç kimse Türkiye'yi tekrar medrese tarzı düşünme düzeyine getiremez. Türkiye'nin değerli zamanını boşa harcatmamak konusunda iktidara görev düşüyor çünkü tam da bunu yapıyor.

Madde 6: Vakıf üniversiteleri bugün toplam üniversitelerin sayısının yüzde 41'idir ama öğrenci sayıları yüzde 8,7'dir. Dolayısıyla, burada vakıf üniversiteleri üzerinden çok ciddi bir kaynak israfı gerçekleşmektedir. Bunlar zaten kontenjanlarını dolduramıyorlar, çok yüksek ücretler vesaire, insanların güçleri de yetmiyor. Ama şunu sorgulamak gerekir: Biz bu üniversitelere kamu kaynağı aktarıyoruz, burada söylendi yüzde 45'ine kadar. Bu kamu kaynağını denetliyor muyuz? Bu kaynaklar gerçekten doğru kullanılıyor mu? İktidara soruyoruz. Biz bu üniversitelere buradan kaynak aktaran kurumun içindeyiz, yasama organıyız, bunu denetleyebiliyor muyuz değerli arkadaşlarım? Yani burada bu kaynak israfı yanında birtakım kamu arazileri, birtakım kamu yapıları bu üniversitelere aktarılıyor. Hatta bazen birtakım vakfiyeler amacı dışında aktarılıyor. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi için Fatih'in vakfiyesini yani düşünün, Fatih'in bir hayri amaçla kurduğu vakfın gelirlerini, mal varlıklarını paralı eğitime aktarabiliyorsunuz. Bu acaba vakfedenin amacıyla uyumlu mu? Ya da Bezmiâlem Üniversitesinde vakfedenin amacıyla tamamen ters bir şeyle bu vakıf üniversitesini kurabiliyorsunuz. Ya da başka bir şey: Bir başbakanı düşünün ve 2 bakan, İlim Yayma Vakfı adına üniversite kuruyorlar, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesini. Nasıl olabilir? Bir ülkeyi düşünün, kamu üniversitesi kurma yetkisi elinde olanlar vakıf üniversitesi kuruyorlar kendi vakıfları aracılığıyla. Bu inanılmaz bir şeydir ve Türkiye'de şimdi holding üniversitesi dönemindeyiz. Kozalar, Sankolar vesaire peş peşe geliyorlar ve bunların bir bölümü de iktidarla çok yakın, yandaş ilişkiler içinde.

Madde 7: Vakıf üniversitelerinin ülke düzeyinde dağılımına baktığınız zaman, paranın nasıl asıl itici güç olduğunu da görüyorsunuz. 71 tane vakıf üniversitesinden 54 tanesi, bu kurulacak olanlar dâhil, üç büyük şehirde. 49 tanesi iki büyük şehirde, 37 tanesi İstanbul'da. İki şehirde İstanbul'da ve Ankara'da vakıf üniversitelerinin sayısı devlet üniversitelerini aşmıştır. İstanbul'da 37 vakıf üniversitesi, 9 devlet üniversitesi, bu nasıl bir ilişkidir? Dünyanın neresinde böyle bir şey var? Yani bu tam, paranın, ticaretin ya da tarikat-ticaret bağlantılarının deyin isterseniz, öne çıkması, sahnenin önüne geçmesidir. Bu bir rekordur İstanbul açısından ama sadece para amaçlı olmadığını da söyleyeyim, bazıları da tamamen? Yani sermaye grupları Türkiye'de üniversite kuruyorlar. Türkiye'de belli inanç grupları üniversite kuruyorlar. Bu bir üniversite kavramıyla bağdaşmayan bir gelişmedir.

Madde 8: Türkiye'de bu kadar üniversite kurulurken, bu kadar üniversiteye öğretim elemanı ihtiyacı varken araştırma görevlilerini 50-d maddesi üzerinden dışlayan, üniversiteden atan, onları daimi kadrolara geçirmeyen bir zihniyet egemendir. Bu zihniyetin başında AKP vardır. 2011'de çıkardığı bir torba yasayla bu yolu daha da açmıştır ve sadece İstanbul Teknik Üniversitesinin 62 araştırma görevlisi kapı dışarı edilmiştir. Türkiye'de yüzlerce örnek vardır. Yani ilk önce, bir kere, bu araştırma görevlilerini koruyalım. Yani bunun tek amacı, kendi kadrolaşması için meydanı boşaltmak herhâlde, başka bir anlamı varsa Sayın Bakan açıklar.

Madde 9: Öğretim üyeleri, sadece araştırma görevlileri değil,  her düzeyden doçenti, profesörü, öğretim üyeleri üzerinde inanılmaz bir baskı vardır, cezalandırma baskısı vardır, üniversiteden atma baskısı vardır. Bunların isimlerini sayamayacağım, vaktim yok ama birçok yerde özgür düşünceye ket vurulmak istenmektedir. Bunun da üniversiteyle bir ilişkisi olamaz. Aynı şey, öğrenciler için de geçerlidir. Yüzlerce öğrenci sadece pankart açtıkları için, parasız eğitim istedikleri için, protesto ettikleri için hapishanelerde, eğitimleri engellenmektedir. Bu bir utanç kaynağıdır.

Ve şimdi Başbakan diyor ki: "Özel güvenlik olmaz. Danışıklı dövüş oluyor. Polisi sokacağız üniversiteye." Bu da, aslında AKP'nin polis devletine çok yakışacaktır doğrusu ama Türkiye'ye yakışmayacaktır, tıpkı AKP'nin Türkiye'ye yakışmadığı gibi.

Son olarak şunu söyleyeyim: İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde 90'ıncıyız. Üniversiteli düzeyini de o gösteriyor.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)