| Konu: | 5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ'NE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 117 |
| Tarih: | 06.06.2013 |
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; Dünya Çevre Günü hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sözlerime başlarken, dün Adana'da meydana gelen olaylarda yaralanan ve bugün şehit olan Komiser Mustafa Sarı'ya Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum. Başta hamile eşi Eda Hanımefendi olmak üzere, babası Halil İbrahim ağabey ve tüm emniyet teşkilatına ve Türk milletine de başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, bugün konuşma görevi Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru Beyefendi'deyken, bir mazeretinden dolayı bu konuşmayı yapamayacağından, müracaatımı kabul eden Sayın Meclis Başkan Vekili Güldal Mumcu Hanımefendi'ye, zarafetine ilave olarak nezaket ve anlayışı için de teşekkür ediyorum.
Teknolojinin gelişmesi, sanayileşme, yeni şehirler kurulması, mevcut şehirlerin olağanüstü büyümesi sürecinde insanoğlu o güne kadar fark etmediği, kaybettikçe farkına vardığı çevre kavramının önemini hissetmeye başlamıştır. Havanın ve karanın kirlenmesi, tehlikeli ve zararlı maddelerin insan hayatını tehdit eder hâle gelmesi, buna bağlı olarak büyük maliyetlere sebep olan hastalıkların ortaya çıkması sağlıklı bir çevrenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur. Özellikle 1970'li yıllarda başlayan çevreye karşı duyarlı yaklaşımlar çevre sorunlarına ilişkin iş birliğini uluslararası zeminlere taşımıştır. 5-16 Haziran 1972'de Stockholm Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı'nda çevrenin korunması ve geliştirilmesi fikrinin dünyadaki bütün insanlara telkin edilmesi ve yol gösterilmesi için ortak karar ve görüşlere ihtiyaç olduğu ilan edilmiştir. Hiç durmadan deneyen, keşfeden, icat eden, ilerleyen insanoğlunun etrafını değiştirebilme yeteneğinin akıllıca kullanıldığında bütün insanlara nimet olduğu, hayat kalitesini yükseltme fırsatını verdiği ancak aynı gücün yanlış ve akılsızca kullanılırsa insana ve çevresine tahmin edilemeyecek hasarlar verebileceğinin altı çizilmiştir. Bu hususlara vurgu yapmak üzere 1972 Stockholm Konferansı'nda alınan bir kararla 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmiştir.
Ulusal mevzuatımızda ise Anayasa'mızın 56'ncı maddesi herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu, çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğunu hüküm altına almıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de parti programımızda çevreyi ayrı bir başlık halinde tanzim ederek "kalkınma-çevre koruma ikilemi" yerine "akılcı koruma ve geliştirmeyi öngören sürdürülebilir kalkınma modeli"yle aşmayı hedeflemekteyiz. Tabii zenginliklerimize toplum olarak sahip çıkma anlayışının yani çevre duyarlılığının kuvvetlenmesi için medya, eğitim dâhil tüm unsurların kullanılmasını uygun bulmaktayız. Bütüncül çevre politikalarının oluşturulması ile ekosistemlerin tamamının planlanması ve yönetimi noktalarında ve ülkemizin sahip olduğu biyolojik çeşitliliğin korunması, ekonomik değer kazandırılması hedeflerini partimizin çevre politikaları olarak çok kısa bir şekilde özetlemek mümkündür.
Benzer ifadeleri parti ve Hükûmet programlarında zikreden iktidar partisinin ise uygulamalarının çok farklı olduğunu görmekteyiz. AKP hükûmetleri, büyükşehirlerde, görmekle mutluluk duyduğumuz yeşil alanları, ağaçları betonlaştırma konusunda tam bir ustalık dönemi yaşamaktadırlar. Yeşil alanlar için "üç beş ağaç" yeşil alanlara sahip çıkan, çevre duyarlılığı olanlara da "üç beş çapulcu" diyerek aşağılamaktan geri kalmamışlardır. Henüz taze gündemimiz olan Taksim Gezi Parkı'na yaklaşımları ya da üçüncü köprü yapımı inşası dolayısıyla heba edilecek ormanları, sayısız ve sınırsız bir şekilde inşa edilen hidroelektrik santralleri düşünecek olursak AKP hükümetleri "Kalkınma mı? Çevre koruma mı?" ikileminde tercihini talandan ve ranttan yana kullanmıştır.
Taksim Gezi Parkı'ndaki alana yapılacak AVM ve lüks konutlarla ilgili Başbakanın kararlılığına getirilen eleştirilere, "Buradan rant elde edeceksiniz." söylemlerine Sayın Başbakan "Biz milletimize rant sağlamak istiyoruz." cevabını vermiştir. Oysa rant, terlemeden, hak etmeden kazanılan mal, mülk anlamındadır. Türk milleti terlemeden, çalışmadan kazanmanın kötülüğünü çok iyi bilir. Mustafa Kemal bir sözünde, çalışmadan, yorulmadan elde edilecek kazancın önce haysiyeti, sonra bağımsızlığı alıp götüreceğini ifade etmektedir. Muhtemel ki Başbakan bu sözüyle onurlu Türk milletini değil; millet zannettiği, etrafında kendisine yalakalık ve goygoyculuk yapan güruhu kastederek söylemiştir.Dolayısıyla, rantçı olanlar, çevreyi ve doğayı ranta çevirmek isteyenler Başbakan ve etrafındaki güruhtur, Türk milleti değildir.
Bu düşüncelerle Dünya Çevre Günü'nün kutlu olmasını diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)