GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:117
Tarih:06.06.2013

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Asgari ücret düzeyinin toplum üzerindeki yoksullaştırıcı etkisinin saptanması, ortaya çıkan emek gasbının önlenmesi; asgari ücretin, toplumsal fayda azami düzeyde gözetilerek hak ve adalet kapsamında yeniden düzenlenmesi için bir Meclis araştırma komisyonunun kurulmasını istiyoruz.

Bildiğiniz gibi, Anayasa görüşmeleri esnasında tüm partilerin mutabık kaldığını ifade ettiği asgari ücretliden vergi alınmaması konusu maalesef daha sonraki görüşmelerde, toplu sözleşmelerde ve en son 2013 asgari ücret tespitlerinde dikkate alınmadı. Yeni anayasaya göre eğer asgari ücret vergi dışı kalmış olsaydı ek getirisi 205 Türk lirası olacaktı. Tabii, burada şunu görmek gerekiyor: Türkiye'de bu konuda yapılan araştırmalar var "4 kişilik bir ailenin asgari geçim endeksi nedir?" diye. İşçi sendikalarının yaptığı bir çalışmanın sonucu yoksulluk sınırının 3.063 lira, açlık sınırının da 940 lira olduğu ifade ediliyor. Asgari ücretle çalışanların sayısı verildiği zaman da 20 milyon yurttaşımızı etkilediği -ki 3 milyonun üstünde asgari ücretli aileleriyle beraber dikkate alındığında- 20 milyon yurttaşımızın yoksulluk ve açlık sınırları altında yaşadığı verisi ortaya çıkıyor burada. Bu emek sömürüsünün, bu adaletsiz sömürü düzeninin 80 askerî darbesi sonrası asgari ücrette reel değerler olarak ele aldığımızda çok ciddi gerilemeler yaşattığını biliyoruz. Modern hukuk devletlerinde her yurttaşın belli bir gelir elde etme hakkı vardır ve insanca yaşama hakkı, insanlık onuru açısından bu çok zorunludur. Bunu düzenlemediğiniz takdirde, bir ailenin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültürel faaliyetlerini karşılamaya yetecek düzeyde olması gereken asgari ücreti düzenlemediğiniz takdirde maalesef toplumda sosyal çalkantıların her zaman olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.

2005-2011 yılları arasında asgari ücretteki reel artış sadece yüzde 4 dolayındadır -AK PARTİ iktidarları dönemi- büyüme hızı ise yüzde 26'dır. 2005 yılından bu yana ekonomik büyüme asgari ücrete tam olarak yansıtılmış olsaydı bugün asgari ücrette de net 138 liralık bir artış daha meydana gelmesi gerekiyordu. Türkiye'de asgari ücret otuz üç yıl önceki seviyelerde maalesef seyretmektedir. Ancak o günden bugüne Türkiye ekonomisi 3 kat büyümüş, asgari ücret ise reel olarak yüzde 6 oranında artmıştır. Şimdi, bu verilere göre Türkiye'de asgari ücret 265 euro, Yunanistan'da -ekonomik krizin içindedir- 870 euro civarındadır. Asgari ücretli, bugün, öğün başına sadece 2,58 liralık gıda harcaması yapabilmektedir. Yani sağlıklı bir gıda alma imkânı yoktur; bununla sinema, kültür, kitap alma, sanat etkinliklerini izleme ise tamamen imkânsızdır. 20 milyon insanımızın bunların hepsinden mahrum edilmesi gibi bir durum söz konusudur. Türkiye'de yoksul ile zengin arasında gelir uçurumu her geçen gün artmakta ve bu da sosyal adaletsizliği daha da derinleştirmektedir.

Aslında asgari ücretin ülkemizdeki yansımalarını anlayabilmeniz için Gezi Parkı'nda da verilen mesajları doğru okumak gerekiyor. Eğer Gezi Parkı'ndaki yaşananları, itirazları ve talepleri, sadece bir ağaç, bir park, bir AVM olarak okursa siyasiler, en büyük siyasi körlük burada yaşanır arkadaşlar.

Asgari ücretle çalışan birinin çocuklarını gerektiği gibi okutamaması, Amerika'ya gönderememesi de söz konusudur tabii ki. Düşünün, bir uçak bileti Amerika'ya, kaç tane asgari ücret ediyor.

Bu gerçekliklerin hepsini dikkate aldığımız zaman, Türkiye'de bu kesintilere baktığımız zaman, SSK priminin aslan payını yine işçilerden alıyorsunuz. Birçok yerde işveren, işveren tarafına düşen işçi primini ödemekten muaftır ve Türkiye'de bütçeye her yıl 5,5 milyar lira para buradan yüklenmektedir. Şimdi, SSK primi işveren payı 141,90'ı almıyorsunuz ama işçi payı olan 137 lirayı alıyorsunuz. Şimdi, bunun başka verileri de var tabii. On altı yaş, küçükler ve büyükler açısından da farklı bir durum; brüt ücret üzerinden de baktığımız zaman ayrı bir durum söz konusu. Buradan hayatı doğru okumak lazım arkadaşlar. Bir yandan, otuz yıldır ülkemizde yaşanan bir çatışmalı süreci barışa evirmenin, silahların susturulmasını, demokratik bir toplumun kurulmasını, yeni bir anayasa ve yasaları tartışırken toplumda biriken birçok sorunun da zaman zaman, bu son olaylarda yaşandığı gibi, artık bir kıvılcımla sosyal patlamaya dönüştüğü gerçeğini görmek lazım. Buradan şunu çok açıklıkla ifade edebiliriz: Orada gördüğünüz insanların çoğunu ben gördüm; bürokrat var, esnaf var, işveren var, sanatçı var, aydın var -çok farklı kesimler- gayet durumu yerinde olan orta tabaka insanlar var, işçiler var, çiftçiler var, emekçiler var.

Şimdi, bütün bunları? O meydanlara dolan binlerce insanımıza biz "çapulcu" deyip geçersek yüz binlere ve bu "çapulcu" kavramı üzerinden, biz istediğimizi yaparız, bizim dediğimiz olur deyip Tunus'tan da tekrar bu mesajı tekrarlamak gibi Sayın Başbakanın aynı noktada diretmesi inanın, bu sosyal barışın sağlanmasına zerre kadar katkı sunmuyor. Tunus'tan diyor ki: "Ben Gezi Parkı'na Topçu Kışlası'nı yapacağım."

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Ne var onda?

HASİP KAPLAN (Devamla) - Mahkeme de yürütmenin durdurulması kararını verdi ve mahkeme de diyor ki: "Sen yapamazsın." Yargıya gaz fişeklerinizle mi, TOMA'larınızla mı, panzerlerinizle mi o zaman direneceksiniz? Bir hukuk devletinde yargıyı da siyasalaştırdınız, onu da mı takmayacaksınız? Ağaçları kesebilirsiniz; insanların kesildiği, insan yaşamının hiçe sayıldığı şu on günde 3 insanın yaşamını yitirdiği, biri güvenlik görevlisi? Bunları dikkate almadığınız zaman, zengin-fakir çatışmasından laik-antilaik çatışmasına, sağ-sol çatışmasından zengin-fakir çatışmasına, toplumu geren bunca olayın doğru dürüst bir tahlilini yapamadığınız zaman, bir Meclis olarak buna el atamadığınız zaman ve Hükûmet olarak bunun önlemini alamadığınız zaman size mutlaka ve mutlaka bir biçimde "Dur." diyecek bir güç, halk gücü olacaktır. Bu da halkın demokratik iradesinin tecellisi olarak olmalı. Eğer Meclise, Taksim'de KESK'in, DİSK'in eylemlerine gaz kokuları geliyorsa, Tunalı'dan tutun Beşiktaş'a kadar, İzmir'den tutun Rize'ye kadar bunlar yaşanıyorsa ve bunun önlemi onuncu günde hâlâ Tunus'tan "Ben bildiğimi okurum."sa ve hâlâ inatlaşmaysa ve hâlâ inatsa inanın önümüzdeki günlerin daha sarsıcı olacağı gerçeğiyle karşılaşacağız. Bu inat kimseye kazandırmaz. Başbakanı inadından vazgeçmeye davet ediyoruz.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)