GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:117
Tarih:06.06.2013

CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEKER (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarı kapsamında, toprağında bolluk ve bereket yanında tarih ve uygarlık fışkıran güneydoğunun en güzel ili Gaziantep'te kurulması planlanan Sanko Üniversitesinin oluşumunda emeği geçenlere teşekkür ediyor; üniversitenin, başarılı, araştırmacı, dinamik, sorgulayan gençler yetiştirmesini ve bilimsel alana önemli katkılar sağlamasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, özellikle son on yılda yapılan çalışmaların başarısının sayılarla ölçülmesine dair yaygın bir eğilim var. Örneğin, üniversite sayısının 170'e çıkarılması bir başarı olarak dillendiriliyor ya da yayımlanan makale sayısı bir başarı olarak görülüyor. Oysaki başarı niceliksel değil, niteliksel olmalıdır ve böyle bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Türkiye'de 1980 darbesinin bir kurumu olan YÖK, hantal yapısından çıkartılarak sayıları 200'e yaklaşan üniversiteler arasında eş güdümü sağlayan, bir nevi koordinasyon kurulu yapısına kavuşturulmadan niteliksel bir başarıdan da söz edilemeyecektir. Benim de bir üyesi olduğum Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonunun raporunda da vardır bu öneri ancak Kasım 2012'de verilen bu rapor hâlâ Genel Kurula indirilmediğinden tartışma somut adımlar atma noktasına da gelmiş değildir.

Bakınız değerli arkadaşlar, 1981'de yani YÖK öncesinde üniversite sayımız 19 idi, bugün 200'e yaklaşmış durumda; YÖK öncesinde araştırma sayımız 337 iken aradan otuz iki yıla yakın bir zaman geçti, yayımlanan makale sayısı 20 bine yaklaşmıştır. Makale yayımı anlamında Türkiye 17'nci sıraya yükselmiş. Burada niceliksel anlamda bir başarı var mıdır? Evet, vardır. Ancak, bir de niteliksel başarıya bakalım. YÖK öncesindeki bilimsel araştırmaların etki değeri 11,41'dir değerli arkadaşlar, 2012'de yayımlanan 20 bine yakın makalenin etki değeri ise 0,47'dir. Demek ki önemli olan sayılar değil, niteliklermiş. Yine, önemli olan, yayımın sayısından çok refere edilmesi de çok önemlidir. Siz makaleleri yayımlıyorsunuz ama refere edilme oranı, o da çok önemlidir. 2000'li yıllarda Avrupa Patent Enstitüsüne 82 tane başvurumuz var ancak geldiğimiz noktada, bu, Amerika Birleşik Devletleri'nde 10 binin üzerinde. Yani, yayımladığımız makalelerden birileri çok düşük oranda refere etmiş ve çok az oranda da patent talebinde bulunulmuştur. Bu şu demektir değerli arkadaşlar: 20 bin civarındaki makaleden yalnızca 91 tanesi gerçekten bilimsel değer taşıyan düzeyde görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, bir diğer sorun: Üniversiteler, bölümler açarken, eğitim müfredatları belirlenirken teknolojik, ekonomik gelişmelerin, küresel eğilimlerin, toplumsal ihtiyaçların göz ardı edilmesiyle de karşı karşıyadır. Gençler, işsiz kalacakları bir bölüm oluşturmaktansa ya da burada okumaktansa tercih yapmamayı yeğliyorlar. Bakınız, 2012 yılında ek yerleştirmeye rağmen, sadece devlet üniversitelerinde açılan kontenjanların yüzde 44,98'i boş kalmıştır. Çağdaş dünyanın beklentilerine uygun bölümler yerine, istihdam olanakları eski programlar açılmaya ya da açık tutulmaya devam edilirse boş kontenjan oranı da artmaya devam edecektir. Bunun için Hükûmetin acilen mezun öğrencilerin sahip olduğu beceriler ile işverenin talep ettiği beceriler arasındaki uyumsuzluğu gidermek üzere bir çalışma yapması gerekmektedir. Aksi hâlde, "üniversiteli işsizler ordusu", "levha üniversiteler", "dolmayan kontenjanlar" gibi tanımlamalar ülke gündeminde yer almaya devam edecektir.

Bakın, değerli milletvekilleri, Gaziantep'ten bir genç arkadaşımız bana bir not göndermişti, diyor ki: "Ben, Gaziantep Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2'nci sınıf öğrencisiyim. Bütün arkadaşlarım adına sizden bir isteğimiz olacak. Fakültemiz iki sene önce açıldı fakat henüz ne öğretim üyesi kadrosu tam ne de eğitim görebileceğimiz bir binamız var. Sınıf ve öğretim kadrosu eksikliğinden dolayı, 1'inci sınıf öğrencileri Adana Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesinde eğitim görmektedir, bizler de geçici olarak eğitim fakültesinin amfisini kullanmaktayız. Birçok yere başvurmamıza, iletişime geçmemize rağmen sonuç alamadık. Sesimizi bir de sizin aracılığınızla duyurmak istedik. İlgilenirseniz teşekkür ederiz." Sayın Bakanın bu konuyla ilgilenmesini önemle rica ediyorum.

Değerli arkadaşlar, son günlerde yaşananları burada üç gündür tartışıyoruz, geldiğimiz nokta şu: 3 tane ağaçtan bahsediyoruz, sanki bütün olayları bu 3 ağaç etrafında oluşmuş gibi görüyoruz. Oysa, çok iyi değerlendirmemiz lazım. Şu anda halk, sokağa inen insanlar bizlere çok büyük bir ders verdiler, bu ders siyaset kurumuna verildi, bu ders üniversitelere verildi, bu ders medyaya verildi. Siyaset kurumundan Meclis olarak sorumluyuz, Hükûmet olarak sorumluyuz, siyasi partiler olarak da sorumluyuz. Bu insanların bir an önce sokaktan evlerine dönebilmeleri için girişimleri de yapmak zorundayız.

İnsanları sokağa indirmek belki tarih boyunca uğraşsanız çok başarabileceğiniz bir olay değildir ama sokağa indikten sonra evlerine döndürmek de o denli zor, sıkıntılı ve zahmetli bir iştir.

Değerli arkadaşlar, burada herkesin sağduyulu davranması gerekiyor. Görüyoruz, televizyonlarda da izlediğiniz gibi, polislerin davranışları gerçekten çok ciddi şekilde bu ülkede sıkıntı yaratıyor, nişan alarak silahlarını ateşlemeleri doğru değil. Bakın, 2 öğrenci hayatını kaybetti. Bugün Türk Tabipleri Birliğinin gönderdiği bir çizelgede 4 öğrenci gözünden oldu, yaralananlar var, maalesef ciddi şekilde sorunları olan insanlar var.

Peki, ne yapmamız gerekiyor? Hep birlikte, bu sorunun çözümü için birlikte mücadele etmemiz, birlikte karar vermemiz gerekiyor. Birbirimizi eleştirerek geçmişle ilgili çok ciddi suçlamalarda bulunarak bir yere gelemeyeceğimiz ortada. Dün burada arkadaşlarımız konuşurken ben yine bir cevap vermiştim, darbecilikle ilgili. Değerli arkadaşlar, darbeleri araştırmayla ilgili kurulan komisyonunun aldığı kararlar ve altına imza attığı maddeler açık ve net ortada. Buyurun, getirin bu Meclise, Meclis kapanmadan önce bunları düzenleyelim, yeni kanunlar çıkaralım, bu insanları sokaktan kurtaracak yöntemler bulmaya çalışalım.

Herkesin demokratik hakkı vardır, herkesin özgürlüklerle ilgili istemleri olabilir, bunları mutlaka sokağa çıkarak da yapabilir. Bunları yaparken bir tek isteğimiz var, kimsenin şiddete bulaşmaması, polisin de bu insanlara çok ciddi şekilde tepki göstermemesi gerekiyor. Siz şiddetle karşılık verirseniz karşıdaki güç büyüyor, aralarına başkaları karışıyor, başkaları karıştığında da önü alınamayan ve sonu belli olmayan sıkıntılar, inanın önümüzdeki günlerde karşımıza çıkabilir. Bu Meclis çatısı altındaki milletvekili arkadaşlarım, açık ve net söylüyorum, eğer bu olayların önü alınamazsa ve kontrol altında tutulamazsa, gereği yapılamazsa belki evimize bile buradan polis marifetiyle gitmek zorunda kalacağız, Kızılay'a inemeyecek pozisyona geleceğiz. Onun için, herkese görev düşüyor. Sadece bağırarak çağırarak, eleştirerek bir yere varma şansımız yok. Herkesin mutlaka ve mutlaka bu sorunla ilgili çözümlerini ortaya koyması lazım. Sayın Başbakanın özellikle, bu konuda ayrıştırıcı değil birleştirici konuşmalar yapması lazım. Devletin yöneticilerinin, bakanlarımızın, milletvekillerimizin de bu şekilde konuşmalar yapması lazım. Yoksa, inanın, daha önce yaşadığımız olayların benzerlerini yaşarız ve sonra da "Bunlar niçin oldu?" deriz.

Bakın, sokaktaki çocukların içerisinde 14 yaşında olanlar var, sokaktaki çocukların içerisinde 20 yaşına kadar gençler var ama 50 yaşında, 60 yaşında insanlar da var. Siyaset olarak, ideolojik olarak, cinsiyet olarak bunların bir birlikteliği yok ama söylemleri aynı. Talepleri var, bu taleplerini de en demokratik şekilde bu ülkede anlatmaya çalışıyorlar. Bize düşen görev, onların taleplerini dinlemek, siyaset kurumuna düşen görev bu.

Medya baştan beri yanlış yaptı, hiç ciddiye almadı, yayınlamadı, başka programlar gösterdi ama sonra yaptığı yanlışı anladı ve en önemlisi de üniversiteler de bunları anlayamadı. Maalesef, üniversiteler sadece üniversite hocalarından, rektörlerden ibaret değil. O çocukları çok iyi anlamak lazım, bunların demokratik isteklerine eğer çözüm bulamazsak inanın, burada çok daha farklı konuları tartışıyor oluruz.

Bu vesileyle, Gaziantep'te Sanko Üniversitesinin kurulmasını ve başarılı bir şekilde eğitimine devam etmesini diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)