GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ONUNCU KALKINMA PLANININ (2014-2018) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA SUNULDUĞUNA DAİR BAŞBAKANLIK TEZKERESİ (S. SAYISI: 476)
Yasama Yılı:3
Birleşim:119
Tarih:12.06.2013

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Değerli arkadaşlar, 4 tane ekolojik karanfil koyuyorum. (Hatip tarafından kürsüdeki su bardağına 4 tane karanfil konulması)

 

Bir tanesi Uludere'de 34 evladını yitiren analara. Onlardan özür diliyoruz, Meclis olarak gelinen noktada.

İkinci karanfil, ikinci yılını, bu Meclisin üyesi olarak, seçilmişler olarak cezaevinde geçiren milletvekillerine, tutuklu belediye başkanlarına ve siyasetçilere; ikinci kokulu karanfilimiz onlar için.

Üçüncü karanfil, 15'inci gündür kalbimizde kanayan, Gezi direnişinde yaşamını yitiren ve her gün acımasızca bir şiddetin kıskacında olan Gezi Parkı'ndakilere, yurttaşlarımıza.

Son karanfili, son kırmızı karanfili, adaletin onsuz olmaz, kutsal olan savunma hakkını temsil eden ama bu Meclisin de en büyük meslek grubu olan avukatlara acımasızca yapılan saldırılar nedeniyle tutuklu avukatlar için, saldırıya uğrayan avukatlar için koydum.

Değerli arkadaşlar, maalesef, Meclis İnsan Hakları Alt Komisyonu bir rapor verdi ve o raporda öyle bir yanlış yapıldı ki o rapora dayanan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, başından beri gizlilik soruşturması verdiği Uludere Roboski katliamının dosyasını, görevsizlik kararıyla Genelkurmay Başkanlığına gönderdi. Olabilir ki Genelkurmay bu konuda şüpheli fail durumundadır.

Arkadaşlar, F16 uçaklarından bombalar kazara düşmedi 34 yurttaşımızın üstüne bedenlerini paramparça ederek ve F16'lar kazara uçmadı. Çok büyük bir planın yerel güçler enterne edilerek konduğu çok büyük bir toplu katliam, insanlık suçudur. Meclisin bir üyesi olarak, Uludereli analar buraya geldi, o anaların ellerini öpüyorum, özür diliyorum. Bu Meclis böyle bir hata yaptı. O hatanın altında imzası olanları tarih de, halkımız da yargılayacaktır ama 21'inci yüzyılda hâlâ kadıyı kadıya şikâyet eden bir adalet sistemine de isyanımız vardır. Bu isyanımız, bu adaletsizliğe. 12 Eylül sıkıyönetimi değil ki askerî mahkemelerde yargılama olsun. 28 Şubat dönemi de değil. Beyler, beyefendiler, hanımefendiler; ne zannediyorsunuz? Hangi dönemde 34 canın paramparça bedeninin yargılamasını, askerî mahkemelere sivillerin ölümünü havale eden bir anlayış, bir hukuk vardır? Bu hukuk skandalını -şu paramparça bedenler ve analarının adına- bunda zaman aşımı olmadığını, er veya geç bunun hesabını soracağımızı herkesin bilmesini istiyorum. Bu, çözüm sürecine de negatif bir yaklaşım olmuştur. Örtme, delilleri yok etme, karartma anlayışıyla barış sağlanmaz, gerçeklerle yüzleşilerek sağlanır arkadaşlar.

Biz günlerdir şiddeti yaşıyoruz. Şiddetin boyutları çoktur. Geçen dönem Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır'ı görüyorsunuz, böylesi bir gaz saldırısında yaralanmış, sakatlanmıştı ve hâlâ yurt dışında tedavi görüyor. Biz bu cenderelerden geçerek siyaset yapan bir partiyiz. Şiddeti çok, çok iyi biliyoruz, operasyonları. Parti binalarımıza böyle zırhlı araçlarla girilip bir defada 3 bin gaz fişeğinin sıkıldığını da iyi biliyoruz. Onun için şuradan açıkça söylüyorum ki biz Gezi eyleminde şu sözü çok iyi anlıyoruz: Ne demişti Tolstoy? "Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir ve birbirini anlayabilirler." arkadaşlar. Şimdi, bu Uludere katliamını aydınlatabilmiş olsaydık bugün Gezi Parkı'nda on beşinci gününe giren ve yayılan olayları da yaşamıyor olacaktık. Eğer hakikatlerle, gerçekle yüzleşebilseydik barışımızı, demokrasimizi, özgürlüğümüzü daha iyi tesis edebilirdik.

Değerli arkadaşlar, bu aşamada, Gazi Parkı'nda gözaltına alınan ve gözaltına alındıktan sonra bunların avukatlığını yapanlara, Çağlayan Adliye Sarayında cübbeli avukatlara reva görülen bu linci, vahşeti nefretle kınıyorum bir avukat olarak ve insan olan herkesin bunun karşısında sesini çıkarması lazım.

Bakın, cübbeli bir avukatın nasıl kelepçelendiğini görüyorsunuz adliye sarayında, görev alanında, bağımsız yargının onsuz olmaz süjesi savunma avukatına ve ona sahip çıkan 48 avukatın alınmasına. Şu an Çağlayan Adliyesinin önünde binlerce savunma avukatı hem kendine hem mesleğin onuruna hem insanlık onuruna hem Gezi dayanışmasına sahip çıkıyor. Bizim gönlümüz onlarladır. Haksızlıkla, zulümle bizim yanımız, yerimiz olmaz diyoruz arkadaşlar.

Hayatın gerçekleri çoktur. Gezi Parkı'nda dün Taksim'in üstündeki gaz bulutunun fotoğrafları dünya ajanslarına düştüğü zaman, işte Türkiye'nin 15'inci günde görüntüsü? Peki, arkadaşlar, bu görüntü Türkiye'ye kazandırıyor mu? Hayır.

Bakın, bazı fotoğraflar vardır ilginç: 1 BDP'li, 1 başkası, 1 başka partili? Bu da çokça yazıldı çizildi.

Oradaki insanları konuşurken, adlandırırken 100 binlerce insanı çok iyi anlamak lazım ve şunu söylüyorum, çok net olarak da Sayın Başbakana söylüyorum: Kendi yurttaşına, milletine diklenmek çıkar yol değildir. Misilleme, diklenme mitingleri bu sorunun çözümü değil, derinleşmesidir, çatışmanın derinleşmesidir. Gelin, bundan vazgeçin ve bu çözüm sürecinde atılması gereken demokratik adımları atalım.

"Özgürlükleri tanıyalım" bir talebidir Gezi Parkı'nın da, bizim de? Örgütlenme özgürlüğünü tanıyalım, Siyasi Partiler Yasası'nı, seçim barajlarını kaldıralım, çevre hukukuna saygılı olalım ve inanın biz bunları yaptığımız zaman? Doğru dürüst görüşelim, diyalog kuralım. Taksim Dayanışma Platformundan olmayan isimleri seçerek Sayın Başbakan kendince bazı görüşmeler yapıyor. Yazık, ayıp, günah! Bu doğru yol değil.

Valisi tweet atıyor, polisi gaz bombası atıyor, Başbakanı tehdit ediyorsa bu ülkede, Cumhurbaşkanı da eğer "Liderle görüşme şu aşamada bir sorunu çözmüyor." diyorsa, siyaset, Meclis bunu çözemiyorsa, çözüm adresi olan milletin iradesinin temsil edildiği bu Meclis çözemiyorsa hepimizin günahı, vebali çok büyüktür arkadaşlar. Tarih iktidarıyla muhalefetiyle bizi yargılayacaktır ve inanın ki bu dönemin milletvekilleri yaşanan her acı olayın sorumlusu olarak tarihte yerlerini alacaklardır. Bunun için sizleri dikkatli olmaya çağırıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Karanfillerimiz milletvekillerimiz adına, bugün kalırsa?