| Konu: | CHP GRUBUNUN, MERSİN MİLLETVEKİLİ VAHAP SEÇER VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN GEZİ PARKI İLE BAŞLAYAN VE TÜRKİYE GENELİNE YAYILAN OLAYLARIN SOSYAL HAYATA YÖNELİK YANSIMALARI İLE YAŞANAN TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİALARININ ARAŞTIRILMASI VE GEREKLİ ÖNLEMLERİN ALINMASI AMACIYLA 13/6/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 13 HAZİRAN 2013 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 120 |
| Tarih: | 13.06.2013 |
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, yaşananlara ve tartışmalara baktığımız zaman, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu barışı, toplumsal barışı sağlamak yerine, kaşımanın, tahrikin, tehdidin, uzlaşmama dilinin hâkim olduğunu görüyoruz.
Şimdi, Avrupa Parlamentosu bir karar alıyor, diyor ki: "Çevre ve bölgeyle ilgili büyük projeleri yaptığınız zaman halka danışın." Bu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın bir gereğidir ve biz bunu imzalamış bir ülkeyiz, bu Meclis imzaladı. Başbakan "Tanımıyorum seni." diyor. Bu Temel ile İdris'in şeyine döner. O da "Tanımıyorum." der. Arkasından, bakıyorsunuz, Sayın Başbakan hem "Tanımıyorum." diyor hem de "Referanduma gidelim." diyor. Madem tanımıyorsun? Yani "Boğaz vapurlarında yaptığın gibi halka danışsaydın, bir yarışma açsaydın, halkının gönlünü alsaydın, zarafetini katsaydın da bu olaylar yaşanmasaydı, ders alsaydın daha iyi olmaz mı?" diye soruyoruz tabii haklı olarak ama "Referanduma giderim?" E, git kardeşim. Danıştay Başkanı size uzak değil, diyor ki: "Hele dur, bir yargı kararı var, bitmeden nereye gidiyorsun?" E, "Plebisit yapacağız." diyor, bu sefer referandumla plebisit. İyi olmuyor kardeşim, işte Sarıyer ile Şişli mahalle ayrışmasında bir sandık koymaya çalıştı bir belediye başkanı, kıyameti kopardınız. Yani bunun hukuku da yok. Ama doğru olan buydu.
Bugün 17'nci gün. 17'nci günde bunu selametle nasıl bitiririz? Eğer kaygılarını iletiyorsa Avrupa Parlamentosu, Sayın Dışişleri Bakanımızın burada celallenmesine gerek yok, Sayın Başbakanın da. Çok basit, Sayın Bağış karşımda oturuyor, Avrupa Birliği Bakanı; o zaman kapat bu Bakanlığı, "İhtiyacım yok." de, Sayın Bağış'ı da daha güzel bir yere kaydırırsınız olur biter, yani mademki böyle diyorsanız.
Şimdi, buradan çok açık konuşuyorum, eğer mafyanın, derin devletin dizisinin -biz ona Kürtleri aşağıladığı için "Çakallar Vadisi" derdik ve çok RTÜK'e şikâyet ettik- onun aktörünü çağırıp ondan çözüm aramaya kalkarsanız, yanlış yoldasınız arkadaşlar, çok yanlış yoldasınız. Hülya Avşar da gitmiş. Rihanna ne zaman görüşecek, merak etmeye başladı toplum. Bunun bir adabı vardır arkadaşlar.
Ben aslında, Can Yücel üstadın Ahmet Kaya'nın da bestelediği bir şiiri vardı, Sevgi Duvarı'nı bugün burada okumak isterdim ama -ama diyorum- Sayın Başbakan diyor ki -Taksim Gezi Parkı'nda 17'nci gündür- orada olanlara: "Sidik kokusundan geçilmiyor." Elinizi vicdanınıza koyun, bir başbakanın ağzından çıkacak söz müdür bu? İç Tüzük'te böyle bir dil var mıdır? Bu Meclisin adabında var mıdır? Bu Meclisin hangi başbakanları bu dili kullandı bugüne kadar? O aşağıladığınız insanların içinde görüştüğünüz insanlar da var. Eğer içine edilmiş bir yer arıyorsanız, sular altında kalan Allianoi'dan Karadeniz derelerine, Sinop'un nükleerinden Mersin'in nükleerine, Munzur Vadisi'nden Hasankeyf'i su altında bırakacak projelere bakın. Bakın bakayım neyin içine etmişsiniz! Bu dili kabul etmiyoruz; bu dil barışın dili değil, bu dil çözümün değil, bu dil aklın değil, bu dil sağduyunun dili değil arkadaşlar.
Başbakan "Yirmi dört saat veriyorum." diyor. Ya, git konuş, git Taksim Dayanışmasıyla konuş, çöz. İnsanlar orada 17'nci günde, 117 gün burada kalmanın mücadelesi içinde değiller. İkide bir tutturmuşsun "Polisim, polisim..." Polis senin malın değil; polis senin malın değil, mülkün değil; bu ülkenin yurttaşlarının ödediği vergilerle görev yapan, halkın, devletin polisidir. Yeter, bu dili bırak artık! "Ölen yurttaşın değil mi? Binlerce kişi yaralandı. Gözü patlayan, kafası kırılan yurttaş senin değil mi?" demek için burada isyan sesini yükseltmek zorunda kalıyorum arkadaşlar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bardağa dikkat et yalnız.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Referandum, buyurun? Briçte bir kural vardır, dersin ki "Bunu yapacağım."
ENGİN ALTAY (Sinop) - Kontur.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Sana da sürkontur çekerler, aklın başına gelir; siyasette bu vardır.
Yalnız, dil kullanırken şuna dikkat edeceksiniz: Burada Gezi eylemini çözmek inanın çok kolay. Twitter'da Sayın Başbakanı 2,8 milyon kişi izliyor. Twitter, sosyal medya etkili oldu bu olaylarda, doğru. Niye? Güdümlü medyadan dolayı oldu, bunu hepimiz bileceğiz.
Şimdi, buradan şunu söylemek istiyorum: Taksim Gezi Parkı, oraya gaz bombaları atarak, TOMA'larla, panzerlerle içine edenlerin karşısında, sabah uykusundan kalkıp el ele tutuşarak, çöp bidonlarını, çöp torbalarını eline alarak, o çöp torbalarıyla, hatta yanlarında evcil hayvanlarıyla beraber Beyoğlu Belediyesinin belediye işçileriyle çöp taşıyan insanlara mı diyorsun? Özür dilemen lazım bu insanlardan. Bunun fotoğrafları bütün dünya basınında yer aldı.
Arkadaşlar, kabul edeceksiniz, Gezi Parkı bir itirazdır. Bu itirazın -anket sonuçlarında- yüzde 75'i, polis şiddetine, oransız şiddete, devlet zulmüne, devlet zorbalığına, diktatörlüğüne karşıdır. Bu çok açık bir gerçek. Yani 12 Eylüllerden, on yılda bir darbelerden, her gün başımıza başımıza vurulmaktan artık çocuklarımız isyan ediyor. Bu isyanı anlayacaksınız.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) - Ne bağırıyorsun, ne bağırıyorsun ya?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Sus be! Adamın asabını bozma! Senin Başbakanın o "Taksim'e sıçıyorlar." dediği zaman, fotoğraflarına, bir gün de, çıkar, fotoğrafını yere yatırır, birileri de ederler. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Kendi haddinizi bileceksiniz. Biraz duyarlı olacaksınız. Eğer duyarlı olmazsanız, yaptığınızın, ettiğinizin, tehdidinizin sonuçlarının bu ülkeyi ne felakete götüreceğini göreceksiniz.
Biz "sağduyu, diyalog" diyoruz, "Taksim Meydanı'nda müdahale olmasın." diyoruz ama zorunuza gidiyor iki laf edince buradan. Halkın sesini duymaya tahammülünüz yok.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Sakin ol hemşehrim. "Sakin ol." diyorlar, "Kızma." diyorlar.
HASİP KAPLAN (Devamla) - "Çapulcu" diyorsunuz.
Bakın arkadaşlar, Taksim, 21'inci yüzyılın, dünyanın en büyük çevre eylemidir, tarihe geçmiştir, ister kabul edin ister etmeyin. (BDP sıralarından alkışlar) Taksim'de çevreciler, ağaçtan, yeşilden, kültürden, tarihten yola çıkarak bir destan yazdılar.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Şuna bak.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Aynen o resim, sizin gaz bombalarınızın ve panzerlerinizin ve tanklarınızın açtığı ateşlerdir onlar.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Buna ne diyeceksin?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Aynısı o.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Sen yapma.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Sizinkiler yaptı, siz yaptınız, siz emir verdiniz orada.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Şuna ne diyeceksin?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bakın, zorbalığa, zulme, devletin terörüne, şiddetine karşı tarihin en büyük direnişidir; tarih böyle yazacak. Bakın, uzun solukludur, katılımcıdır, çoğulcudur, özgürlükçüdür, eşitlikçidir, barışçıdır. Dayanışma gücünün en güzelini göstermiştir. Asil bir harekettir, onurlu bir harekettir, haklı bir harekettir yerden göğe kadar. Çıkıp bunun cevabını verirken ona göre çözümü koyacaksınız. İnsanları aşağılayarak değil, hakaret ederek değil, tehdit ederek değil, insan gibi konuşarak bu iş çözülür. Bunun başka yolu yok arkadaşlar. Bunu çok açık söylüyoruz ve uyarıyoruz, dikkate alın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Süre bitti.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan?
ENGİN ALTAY (Sinop) - Hatip kürsüde daha Sayın Elitaş, hatip kürsüde.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, konuşmacı Avrupa Birliği Bakanından ve Sayın Egemen Bağış'ın isminden söz ederek sataşmada bulunmuştur.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Bakana söz hakkı verilir, kendi isteyebilir.