GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İNSAN HAKLARI VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ BAĞLAMINDA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:90
Tarih:10.04.2013

TUFAN KÖSE (Çorum) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; önce değişiklik önergesi üzerinde bir dakika söyleyip ondan sonra da paketin tamamı üzerinde konuşacağım.

Şimdi, Kamulaştırma Kanunu'nu avukat arkadaşlarımız bilir, "Dört aydan fazla sürerse dört ayın sonunda faiz uygulansın." diyor ama bence kamulaştırma davasının açıldığı günden itibaren faiz uygulanması yerinde olacaktır, bir hak mağduriyetini giderecektir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün dördüncü yargı paketini görüşüyoruz. Herhâlde gelecek ay beşinciyi görüşeceğiz, daha sonra altıncı, yedinci, sekizinci? Bütün arkadaşlarımız söyledi, matruşka bebekler gibi her yargı paketinin içerisinden bir başka yargı paketi çıkar hâle geldi. Hiçbir yargı paketi de herhangi bir sorunun çözümüne hizmet etmedi, hatta sorunları daha da ağırlaştırdı. Yani, bu yargı paketi de herhangi bir soruna çare olmuyor. Toplu yargılamaları mı engelliyor? Yani, otoriter rejimlerin en önemli özelliklerinden biridir. Hayır, toplu yargılamaları engellemiyor. Uzun tutuklulukları mı ortadan kaldıracak? Çözüm sürecine hizmet etmeyen hiçbir tutukluluğa da çare değil, biraz sonra söyleyeceğim. Adil yargılanma ilkesini mi güçlendirecek? Bakıyoruz, öyle bir şey de yok. Demokrasiyi mi güçlendiriyor? 12 Eylül döneminde çıkan yasaları mı ortadan kaldırıyor? O da yok. Adaleti cezaevlerine mahkûm etmekten mi kurtarıyor? O da yok. Yani, sonuçta mahkeme var, hâkim var, savcı var, polis var ama adalet yok. Bu yargı paketi de adaletin kapalı olması gereken gözünü kör ediyor. Peki, bu yargı paketi neye hizmet ediyor? Bu yargı paketinin hizmet ettiği en önemli şey: "Açılım süreci" adı altında ülkemizin bölünmesine, üniter yapısının bozulmasına hizmet ediyor, bir.

İki: Maalesef, Başbakanlık yetkilerini kendisine yeterli görmeyen Sayın Başbakanın, Recep Tayyip Erdoğan'ın bu yetkilerini kurumsallaştırarak başkanlık yapmasına hizmet ediyor.

Devamında da, eyalet sistemiyle beraber ülkemizin bölünmesine hizmet edecek diye düşünüyoruz, üç.

Değerli arkadaşlarım, yine neye hizmet ediyor biliyor musunuz? Şimdi, hepimiz izliyoruz, Silivri'de yaklaşık altı yıldır süren bir hukuksuzluk var ve birçoğunun tahliye olma umudu da kalmadığı için -Fatih Hilmioğlu Hoca da artık tahliye talebi istemiyor biliyorsunuz- tahliye talebi de yok. Onlar için itiraz etmiyoruz ama KCK'lılar bir taraftan tahliye ediliyor, belediye başkanları bir taraftan tahliye ediliyor. Elbette tahliye edilsinler. Elbette bir itirazımız yok. Nerede bir insan hakları ihlali varsa, nerede bir hak kaybı varsa, o hak kaybının biz karşısındayız ama bir taraftan da, Silivri tutsaklarına herhangi bir özgürlük getirmiyor. Silivri için ses yok. Bunu izah etmemiz mümkün müdür? Bunu nasıl izah edeceğiz? Vallahi biz bunu çok kolay izah edemiyoruz ancak bunu satılmış bir ruh ve satılmış bir beyinle izah edebiliyoruz, başka bir izahının da olmadığını düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu "çözüm süreci" dediğimiz çözülme sürecine hizmet etmeyen hiçbir şeyin de memleketimizde kıymeti kalmadı. Az evvel ben, buradan, bu çözüm sürecinin antiemperyalist olmadığını, emperyalistlerin emellerine hizmet ettiğini, AKP'nin, BDP'nin ve PKK'nın iş birliği hâlinde bu hizmete ortak olduklarını, dışarıdan da ABD tarafından desteklendiklerini söyledim. Bana, oradan, BDP sıralarından bir arkadaşımız, sanki kendilerini Amerikan ajanlığıyla suçluyormuşum gibi bir şeyler söyledi, ben algılayamadım da. O sözlerini kendisine buradan iade ediyorum. Benim sözlerimi çarpıtmasınlar.

Yine, Silivri gerçeği için bir şey söyleyeceğim: Silivri'de insanların derdi, orada yargılananların 200 metre, 300 metre etrafında olabilmek, yoksa duruşma salonunu basmak filan değil. Ama, maalesef, uygulamalarınızda buna da izin vermiyorsunuz. Hâkimleri de kendinize benzetmişsiniz, mahkemeleri de kendinize benzetmişsiniz, hukuku da kendinize benzetmişsiniz. Orada bir insanlık dramı yaşanıyor.

Değerli arkadaşlarım, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 1976'da hâkimler için verdiği bir kararı okuyarak sözlerime son vermek istiyorum: "Hâkim, insana, tabiata, gerçeğe, olağana sırt çevirmeden ve katı kalpler içinde sıkışıp kalmadan uyuşmazlığa `insan kokusu' taşıyan bir çözüm getirmek zorunluluğundadır." Silivri yargılamalarında "insan kokusu" nerede? Bunu hep beraber sormamız gerekiyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)