| Konu: | ÖDEME VE MENKUL KIYMET MUTABAKAT SİSTEMLERİ, ÖDEME HİZMETLERİ VE ELEKTRONİK PARA KURULUŞLARI HAKKINDA KANUN TASARISI (S. SAYISI: 473) |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 122 |
| Tarih: | 19.06.2013 |
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Yasa Tasarısı hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, çok önemli günler yaşıyoruz, önemli bir süreç yaşıyoruz. Bu önemli sürecin içinde barış ve çözüm süreci var, ülkenin geleceği var, Gezi olayları var. Bu yoğunluk içinde Meclisin gündemi ne olmalıydı, diye baktığımız zaman bizi şaşırtan bir gündemle karşı karşıyayız: Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakatı Sistemleri, Ödeme Hizmetleri, Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı.
Şimdi, bu niçin getiriliyor? Çok açık, gerekçesi şu: Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı ile Avrupa Birliği müktesebatının Bakanlar Kurulu kararı, 31/12/2008 yani krizin yaşandığı dönem. Şimdi, bu, Resmî Gazete'de yayımlanıyor, sermayenin serbest dolaşımı ve mali hizmetler fasılları kapsamında Ödeme Sistemleri Kanunu'nun banka sorumluluğunda hazırlanması öngörülüyor. Şimdi, çok ilginç, daha sonra, Avrupa Birliği müktesebatında 2007/64/EC sayılı Ödeme Hizmetleri Direktifi var. Sonra, 2009/44/EC sayılı Direktif ve bunlarla birlikte 2009/110/EC sayılı elektronik para kuruluşlarının kurulması, faaliyetlerin sürdürülmesi konusu?
Şimdi, her getirdiğiniz tasarıya Hükûmet olarak bir taraftan Avrupa Birliği müktesebatı derseniz, size biz de şunu deriz: Dün Avrupa Birliğine resti çektiniz. Başbakan "Avrupa Birliğini de Parlamentosunu da Konseyini de tanımıyorum." dedi. Bir taraftan da böyle bir yasa getiriyorsunuz. Aslında, öncelikler yasasının hepsine baktığımız zaman, ekonomi kaynaklı yasalar. Avrupa Birliği üyelik sürecinde, gümrük birliğinden, 1995'ten bu yana Avrupa Birliğinin ekonomi endeksli fasılları getiriliyor. Peki kardeşim, siz niye bu barış ve çözüm sürecinde 23'üncü fasıllar ve 24'üncü fasılların kapısını aralama gereği duymuyorsunuz? Bakın, yargı reformu, tarafsızlık, temel haklar, işkence, kötü muamele, cezaevleri, adalete erişim, ifade özgürlüğü, toplanma, örgütlenme özgürlüğü, düşünce, vicdan özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları, sosyal haklar, ayrımcılıkla mücadele, mülkiyet hakkı, azınlıklara saygı, özel hayata ve kişilik haklarına saygı, artı, 24'üncü fasılda adalet, özgürlük, güvenlik hakkı. İnanın, siz öncelikle bunu yapmış olsaydınız sizler, çok açık olarak ifade edeyim, barış ve çözüm sürecine hem katkı sunardınız hem güçlenirdi hem de Gezi Parkı direnişi bu noktaya gelmezdi, bu baskı, şiddet, işkence, kötü muamele ile bastırılmak istenen bu olay bütün Türkiye sathına yayılmazdı.
Şimdi, buradan baktığımız zaman, bunu Plan ve Bütçe Komisyonu tartışmalarında Sayın Babacan'a sorduk: "Hükûmet bir faiz lobisi arıyor bu olayların ardında, bu ekonomik tartışmaları yaşarken. Nedir bu faiz lobisi, bize açıklar mısınız?" dedik. "Onlar kendisini bilir." dedi, cevap bu oldu. Biz arıyoruz yani siz de eğer "var" diyorsanız, biz bunu bir görmek isteriz. Bir yandan Avrupa Birliği müktesebatına evet, bir yandan ret, olmuyor. Bir yandan faiz lobisi, diğer yandan bakıyoruz kim? Cevabını bulamıyoruz ve haklı olarak soruyoruz tabii.
3'üncü köprü ihalesi, kanal projesi, Galataport, Harem port, bunlar çok önemli ve meblağları 300-400 milyarlarda. Bunun yanında yap-işlet-devret projeleri, madencilere verilen 48 bin ruhsat, en son enerji, petrol konusunda çıkarmış olduğunuz yasa -burada verdiğiniz- ve bütün bunları hesapladığımız zaman 500-600 milyar dolarlık bir pastadan bahsediyoruz.
Şimdi, etrafınıza bakacaksınız Hükûmet olarak, sizin yanınızda ihale alan kim, TOKİ'den, kentsel dönüşümden, madenden, arazilerden, petrolden, ihaleden kim etrafınızda var? Bu soruyu sorduğunuz zaman, etrafınızdakileri iyi tanırsanız ve etrafınızdakileri iyi tanıdığınız zaman -size çok açık söyleyeyim- Türkiye'de en fazla kazanan 18 bankanın yüzde 70'inin yabancı sermayeli olduğunu görürseniz, 28 holdingin de aynı şekilde yabancı sermayeli olduğunu görürseniz, aslında bu ihale ve işleri bu yabancı sermayeli büyük holdinglerle, şirketlerle bizzat Hükûmet olarak sizlerin yaptığınız görülür. Niye? Bu hükûmetlerin bütün imkân ve olanaklarını çünkü bunlar kazanıyor, az vergi veriyorlar bu çıkar grupları, bunlar rantçı bir lobi. Bu rantçı lobinin kârları için Hükûmetin yaşaması da, Hükûmetin gitmesi de onların çıkarlarına bağlıdır, yani bu çok açık bir durum. İstanbul, finans merkezi olmaya doğru giderken, Hükûmetin 11'inci yılında bu ekonomik ilişkilerini çok iyi değerlendirmesi gerekiyor.
Bakın, bu konuda -belki, tuhaf gelecek size- Türkiye'nin imajını çok merak eden ve bugün gazetelere tam sayfa ilan veren imzalara bakınız. Hükûmet olarak bundan bir ders çıkarmanız lazım.
Ortak ilana baktım? TKBB, Türkiye Katılım Bankaları Birliği, dikkat edin. MÜSİAD, TÜMSİAD bunlar sizin yanınızda zaten. HAK-İŞ, yanınızda, Hükûmetin konfederasyonu. TBB Türkiye Bankalar Birliği. Vay kurban olsun size! Kaç tane yerli banka var Türkiye'de? Allah aşkınıza, söyleyin bana, kaç tane yerli bankanız var? Yüzde 90'ı yabancı sermayeli değil mi?
VELİ AĞBABA (Malatya) - Faiz lobisi?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, bu, faiz lobisi kim? İşte bu, budur arkadaşlar. Burada yanlış bir şey var.
Şimdi, ben, şuradan hemen şuna getirmek istiyorum ciddi bir şekilde: Evet, sosyal medya ciddi bir güçtür, 10 milyon tweet atılıyor artık bir olayla ilgili. Bu patronlar, bu çok kazananlar da gazete ilanı veriyor. İnanın, size hep anlatmaya çalıştığım ve defalarca söylüyorum -Sayın Atalay da burada- Şırnak'ta ben iki dönemdir milletvekiliyim. Bizden sonra gelen bir kuşak var, bu kuşak 90 kuşağıdır, bu kuşak zapt edilmez bir kuşaktır dediğimizde? Bu kuşağı, çok iyi o meydanlarda, gaz bombalarında, TOMA'larda, şurada, burada hep anlattık. Biz, köprü olan tek kuşak olarak kaldık, eğer biz gidersek bir kopuş kuşağı kalacak ve bunu bilin dedik.
Şimdi, aynı uyarıyı Gezi Parkı eylemleri sonrası 90 kuşağı açısından Hükûmete tekrar yapıyorum. Hükûmet bunu çok iyi bilsin ki, Gezi olayları öyle birilerinin -anlatıldığı kadar- yönlendirmesiyle ortaya çıkan olaylar değil, kendiliğinden patlak veren olaylardır. Elbette ki böyle kitlesel hareketler geliştiğinde birileri de onu kontrolü altına alıp istediği bir yön vermek isteyecektir ama halk bugüne kadar onu farklı bir yöne çekmek isteyenlere sağduyuyla cevap vermiştir.
Şimdi, bizim bu gençleri anlamaktan, bu isyanı anlamaktan, bu direnişi anlamaktan başka kaygımız yok.
Arkadaşlar, samimiyetimizle söylüyoruz, Beşiktaş'ın Çarşı grubundan terörist örgüt çıkarmaya kalkarsanız Tavacı Recep'ten de örgütün liderini çıkarırsınız. Aman dikkatli olun.
Şimdi, size yine Avrupa Birliği müktesebatında kabul ettiğiniz sözleşmeleri hatırlatmak istiyorum. Evlere, otellere, hastanelerin acillerine gaz bombası atmayın, bunu atmayın, insanlık için atmayın yani Avrupa Birliği kriteri dediği için, AHİM'de bu konuda kararlar çıktığı için değil.
Türkiye konuşmak istiyor. Konuşmalara propaganda derseniz, yasa dışı örgüt derseniz, avukat, basın içeride olsa, bizim milletvekilleri beş yıl ceza istemiyle yargılanıp dört buçuk yıl tutuklu kalsa, istenen cezadan fazlası kadar içerideyse -bu dehşet verici bir şey- Türkiye, gerçekten ciddi bir duruş içindedir.
Halk kendisini nasıl ifade edecek? Düşünce, örgütlenme özgürlüğü, milletin iradesi, Siyasi Partiler Yasası, seçim yasaları, adil temsil, özgür temsil, kendini temsil konusu mutlak surette Hükûmetin çözüm sürecinin ikinci aşamasında dikkate alması gereken, Türkiye'nin demokratikleşmesi için önemli adımlardır.
Bırakın sivilleşelim, bırakın demokratikleşelim, bırakın şeffaf siyasi demokratik bir mücadeleyi beraber yapalım, yeni anayasaya odaklanalım, yol temizliğine odaklanalım. İnanın, eşitlik, özgürlük anahtarı, adaletin anahtarı buradadır.
Şimdi, Türkiye'yi germenin kimseye faydası yok. Hükûmete de sesleniyorum çok açık bir şekilde: Hele hele milliyetçi cepheleşme gibi bir hayalin içine girmek felaketini bir daha bu ülkeye yaşatmayın. İstikrarsızlaştırmayın. Sağ-sol, Alevi-Sünni, laik-antilaik, zengin-fakir, Türk- Kürt, Roman, yani ruhen bölünen bu halkın ruhunun bölünmemesi için biraz hepimizin gayret göstermesi gerekiyor. "İç ve dış düşman" nakaratına son verelim. Ülke zaten yüzde 50-50 ruhsal olarak bir ayrım içindeyse, bunu çözmek gerekiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı susuyor önce ve çok sustuktan sonra diyor ki: "Artık yeter." Sayın Cumhurbaşkanı bu süreçte etkili olamamıştır, çözüme katkısı olmamıştır; daha dikkatli, zamanında müdahil olsaydı eğer, belki diklenme mitingleri yerine başka çözümler bulunabilirdi.
Şimdi, bir tarafta eylemler sürüyor. Bakıyorsunuz "Duran Adam" eylemi başlıyor. Demin baktım İnternet'e, duran adama karşı duran adamlar üniforma giymiş, onlar da gelmiş karşılarında duruyor. Sonra tekrar tweet'lere baktım, bu sefer duran adamlara karşı duran adamlar gelmiş, onların karşısında durunca onlar da çekip gitmiş. Şimdi, Allah aşkına, bu çekilir bir şey midir?
Şimdi, biz dayanışmanın cilasız yürekli insanlarla, kapısını, dayanışmasını, yemeğini, ilacını açan; renkleri, sesleriyle şefkat ve kardeşliği kucaklayan o ortamları da göreceğiz, polisin devlet şiddetini de göreceğiz, yaşanan çatışmaların sonuçlarını da göreceğiz. Bakın, çok açık söyleyeyim, Valilik diyor ki: "193 MOBESE, 117 pano, 231 aydınlatma zarar gördü.", Başbakan diyor ki: "Gitti 100 milyon lira.", vatandaş diyor ki: "5 ölü, 8 bin yaralı, yüzlerce gözaltı." ve Ethem Sarısülük'ün ailesi buraya gelmişti sabah avukatlarıyla "Bana otopsi raporu dâhil verdiler, biz hukukun işlemesini, adaletin yerini bulmasını istiyoruz." diyorlar.
Şimdi, herkes bir gözlükle bu olaya bakma hakkına, hukukuna sahip olabilir mi? Hele hele hükûmetse bu, bu şekilde olabilir mi? Yani, darbeler dönemi 20'nci yüzyılda Ape Musa'nın ıslık çalarak komünizm propagandası yapmasından 21'inci yüzyılda Taksim Meydanı'nda duran adama geldik. Bunu artık aşmamız gerekir. Türkiye'nin erginleşmesi, rüştünü ispatlaması gerekiyor siyasal açıdan arkadaşlar. Niye? Kendi yandaş medyanız kanalıyla yapılan haberleri de dikkate alıp bunlara şunu diyeceksiniz: "Yaptığınız tahrik edici haberleri yapmayın." "Vandallara operasyon?" Sosyalist partilere; ESP'ye SDP'ye saldıracaksınız, gece operasyonları yapacaksınız Ankara, Adana, Kocaeli, Eskişehir yaklaşık 150 adrese, "Vandallara operasyon?" Yapmayın, çok ciddi hata içindesiniz. Sizin o "vandal" dediğiniz sosyalist partiler, o devrimciler de bu ülkenin gerçeğidir. Az da olsa sayıları, az da oy alsa, bir kişi de olsa onları insan yerine koyacaksınız, fikir yerine koyacaksınız ve onların hukukunu da koruyacaksınız. Onun hukukunu koruduğunuz zaman siz gerçekten demokrasiden yanasınız.
Şimdi, ben Sayın Başbakana şuradan çok açık, samimi bir talepte, çağrıda bulunmak istiyorum: Sizin ne çektiğinizi ben biliyorum. Vallahi, en çok etrafınızdan çektiniz; vallahi, sizi yönlendirenlerden çektiniz; vallahi, bunlarla bu kadar zaman kaybedeceğinize kendiniz gelseydiniz Taksim Gezi Parkı'na, her partiden 1-2 milletvekiliyle, belki kendinizi daha iyi anlatır, belki daha iyi anlardınız.
Bakın, Brezilya'da iki gündür benzer olaylar yaşanıyor. Niçin? 20 şehirde, polis şiddetini kınıyorlar, protestoda ediyorlar. Bizde de benzer bir olay var. Orada, dünya kupası için ayrılan harcamanın yüksek olduğunu söylüyorlar ve öğrenciler, biletlere aşırı zammı protesto ediyorlar. Ne diyor Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff? Ülkesindeki protestolar için aynen şunu diyor: "Demokrasinin parçasıdır ve meşrudur. Ayrıca, gençlere çok yakışıyor." Brezilya'da Devlet Başkanı bunu diyor, bizde Sayın Başbakan tam tersi, "İçtiler, sıçtılar, bilmem ne yaptılar." diyor. Şimdi, aradaki farka baktığımız zaman, birisi demokrasinin örneğidir, birisi polis devletinin ve totaliter rejimin örneğidir.
Şimdi, benim sizden ricam, şu Gezi eylemiyle ilgili ortaya çıkan şeylere bakın. Çok ilginç şeyler göreceksiniz. Tarık Ali'yi okuyun, Slavoj Zizek'i okuyun, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserinin çağrılarını okuyun. Bütün bunlarda "Şiddeti durdurun, bu olayın çözümü için diyalog kurun, düşünce özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırın." deniyor. Aynı çağrıyı biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak yapıyoruz. Çözüm için bu sürecin sağlıklı bitirilmesi, çözüm sürecinin kanallarının açılması gerekiyor.
Türkiye'nin en önemli sorunu budur, barıştır, çözümdür, demokratikleşmedir ve demokrasidir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.