| Konu: | ÖDEME VE MENKUL KIYMET MUTABAKAT SİSTEMLERİ, ÖDEME HİZMETLERİ VE ELEKTRONİK PARA KURULUŞLARI HAKKINDA KANUN TASARISI (S. SAYISI: 473) |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 122 |
| Tarih: | 19.06.2013 |
MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı'nın birinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Teknolojide ve iletişim sistemlerinde kaydedilen hızlı gelişmeler hayatın her alanında geniş bir uygulama sahası bulmaktadır. Bilginin üretilmesi, teknolojinin geliştirilmesi, iletişimin hızlanması günlük hayatın bütün alanlarını yeniden şekillendirmektedir. Günlük hayatta bu kadar geniş bir uygulama şansı bulması bilgi üretimine, yeni teknolojilere ve yeni üretim sistemlerine talebi daha da körükleyerek muazzam bir olumlu gelişme sarmalını ortaya çıkarmıştır. Sonuçta, bilgi ve teknolojiyi üreten ve iletişim sistemlerini geliştiren yapıyı oluşturan ülkelerle, bu gelişmelerin sonucu olan mal ve hizmetlere müşteri olan ülkeler gibi iki ayrı grup ortaya çıkmıştır.
Şu objektif tespiti sizlerle paylaşmak istiyorum: Maalesef, Türkiye bilgi çağının en önemli yıllarını boşa harcamış, bilgi ve teknoloji üreten yapıyı oluşturamadığı için bu alanda önemli bir müşteri olmayı övünme vesilesi hâline getirmiştir. FATİH Projesi'nin takdiminden yerli otomobil üretimi tartışmalarına, nükleer santral yaptırma projelerine kadar hepsi buna birer örnek teşkil etmektedir.
Önümüzdeki bu tasarı, söz konusu teknolojik gelişmenin finans sistemine ve ödemeler alanına yansıyan uygulamalarının dünyada ve ülkemizde ortaya çıkardığı ortamın anlaşılmasını ve söz konusu ortamın bugünkü hâlinin gelecekteki gelişmeleri de dikkate alarak düzenlenmesini amaçlamaktadır. Düzenlenmek istenen ortamın ne hâlde olduğuna bakıldığında aşağıdaki tablo ortaya çıkıyor:
Birincisi, elektronik para adıyla bazı ödeme araçları ortaya çıkmış ve hızla yaygınlık kazanmıştır. Diğer taraftan hukuk altyapısının oluşturulmamış olması ve bu alanın daha fazla boşluk kaldırmayacağı gerçeğinin ortaya çıkmış olmasıdır.
Ödeme sistemlerinden Merkez Bankası politikalarına ve ekonomik istikrara kadar geniş bir alana etkileri kabul edilen elektronik para işlemlerinde hizmeti sunanlarla hizmeti alanlar arasında belirli düzenlemeler yapılması gerektiği de ortadadır. Gerek elektronik para gerekse ödeme ve menkul kıymet mutabakat sistemleri alanında uluslararası mevzuata uyumlu bir mevzuata ulaşma zorunluluğu da önemli bir gerekçe olarak ortadadır. Diğer taraftan, ödeme hizmetlerinin çeşitli kuruluşlar tarafından veriliyor olmasına rağmen gözetim ve denetim bakımından arada bir eşitlik bulunmaması da bu düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır.
Sonuç olarak, önümüze gelen gecikmiş bir düzenlemedir. Arzumuz, eksik çıkarılmaması, mahzurlu hükümler taşımamasıdır.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının her aşamasında ödeme sistemlerinin etkin çalışmasının finansal istikrar açısından ne kadar önemli olduğu konusu vurgulandı. Ben de bu vesileyle finans sistemi ve finansal istikrar üzerinde durmak istiyorum:
Önce, zaten önemli olan finansal istikrarın Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında çok daha hassas hâle geldiğine ve kırılganlığının çok arttığına dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Asli görevi fiyat istikrarını sağlamak olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının bu dönemde finansal istikrardan da baş sorumlu olarak tutulmasının arkasındaki sebepleri görmemiz gerekiyor.
Esasen reel bir alan olan ekonomide "reel ekonomi" diye yanlış bir tabirin bu dönemde yaygınlık kazandığını görüyoruz. Bununla kastedilen reel kesimdir ama böyle bir anlayışın gelişmesinin arkasında finans kesiminin öneminin aşırı derecede arttığı gerçeği vardır. Bunun sebebi nedret kanunudur, finans imkânlarının yetersizliğidir. Denilebilir ki: "Nasıl olur? Aslında finans bolluğu var." Bizim kastettiğimiz, millî imkânların yetersizliğidir, bol olan yabancıların spekülatif sermayesidir.
İktidarın ekonomi politikalarını çok kısa özetleyecek olursak tablo şöyledir: Finansal istikrarın ekonomi politikalarıyla kolaylaştırılması gerekirken bu yapılamıyor, sadece Merkez Bankasının para ve faiz politikalarına bırakılmış oluyor. Ortada kendisine lazım olan dövizi kazanamayan bir ekonomi var. Döviz kazanamadığı için dünyanın en fazla cari açık veren ekonomisi durumuna geliyor, ithalat yüzünden üretim yapısı daha da bozulduğu için daha fazla dövize ihtiyaç duyar hâle düşüyor bir sonraki yılda. Üretim olmadığı için geliri düşen hane halkı söz konusu. Geliri düştüğü için borçla tüketen bir ekonomi var ortada.
Gelinen noktada, 60 milyar dolar cari açık beklentisiyle, 173 milyar dolar sıcak para ile dönen, bir yıl içinde ödemek zorunda olduğu döviz borcu 163 milyar dolar olan bir makroekonomik tablo ile karşı karşıyayız. O yüzden, finansal istikrarı başka ülkelerin finans politikalarına bağlı hâle gelmiş bir ekonomi içinde yaşamaktayız. Finansal istikrar konusunda yapılabilenler Merkez Bankasının âdeta çırpınışlarından ibarettir.
Bütün bu nedenlerle finansal istikrar çok kırılgan hâle gelmişken bankacılık sisteminin faiz lobisi olarak ilan edildiğini görmekteyiz. Dün methiyeler yağdırılırken bunun bu gün yapılmış olması çok manidardır.
2009 yılında ekonomi yüzde 4,8 küçülürken bankacılık sektörünün 20 milyar Türk lirası kâr ettiği gerçeği iktidarın başlıca övünme vesilelerinden bir tanesiydi. Bizim o zaman söylediğimiz şudur: "57'nci Hükûmet döneminde yapılan düzenlemeler bankacılık sektörünün ve yabancı paranın, yabancı sermayenin, sıcak paranın aşırı kâr etmesi için değil, ekonominin gelişmesinin ve büyümesinin, finansmanının yapılması içindi." Ve bu iddialarımız, bu tespitlerimize karşılık yüzeysel iddialar gündemdeydi. Bankacılık sektörü 2009 yılında 20 milyar Türk lirası kâr etmekle kalmamış, 2010 yılında 22,1 milyar Türk lirası kâr etmiş, 2011'de 19,8 milyar TL, 2012'de de 23,6 milyar Türk lirası kâr etmiştir.
Şimdi, sistemi bu hâle getirip, ekonomiyi "reel ekonomi" adıyla adlandıracak yanlışlıkların içine düşüp, finans kesimini bu kadar kırılgan hâle getirdikten sonra ortaya çıkan bu tablonun karşısına çıkıp sorumlu beyanlar vermek yerine arkadan bir faiz lobisine işi yıkmanın faiz lobisiyle iç içe yürütülen politikaların sonucu olduğu gayet ortadadır.
Size bir iki örnek vermek istiyorum değerli milletvekilleri: Toplam krediler 2002 yılında 32,5 milyar Türk lirası, Nisan 2013 yılında 848 küsur milyar Türk lirası. 2002 yılında, dikkat buyurun lütfen, tüketici kredileri toplam kredilerin içinde yüzde 0,4 -yüzde yarım bile değil- bir paya sahipken bugün yüzde 33,6'ya yükselmiş yani Türkiye ekonomisi borçla tüketir hâle gelmiştir, en bariz örnektir. Tüketici kredisi kullanan insanlara baktığımız zaman, yüzde 54'ü ücretlidir, yüzde 38'inin geliri bin liranın altındadır, yüzde 61'inin geliri 2 bin liranın altındadır. Şimdi, böyle bir yapının ortaya çıktığı ortamda sizi birkaç ay, beş altı ay öncesine götürmek istiyorum. 2013 yılı bütçesi görüşülürken ekonomik büyümenin durduğu bir ortamda dönemin hem Maliye Bakanı -şu anda görevine devam eden bakanlar- hem de ilgili Başbakan Yardımcısı, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı ekonominin kalkınma ümidini, büyüme oranının gelişme, artma ümidini hane halkı borçlarının az olduğuna ve borçla tüketim yapmalarına bağlamıştı. O tarihte yegâne gerekçe, Avrupa Birliği ülkelerinde veya gelişmiş bazı ülkelerde hane halkı borç oranlarının bizden daha yüksek olduğuydu. Dikkat edilmedi ki, gözden kaçırılmak istendi ki Türkiye'de borçlu hane halkının yüzde 38'i bin liranın altında gelire sahiptir, yüzde 61'i 2 bin liranın altında gelire sahiptir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - Bu tarzda üretmeyen, üretemediği için cari açıkla ithalat yapan, cari açıkla ithalat yaptığı için, üretmediği için insanların üretime katılıp gelirini artıramadığı, gelirini artıramadığı için geliri olmayan, tasarrufu olmayan ve borçla tüketen bir hane halkı yapısının arkasında bize faiz lobisini iyi anlatabilmek için bu lobi kim ise, kimler ise, nerede iseler bunlarla on yıllık hikâyenin de güzelce anlatılması gerekir diye düşünüyorum ki konuyu kavrayabilelim.