| Konu: | CHP GRUBUNUN, MUĞLA MİLLETVEKİLİ NURETTİN DEMİR VE 22 MİLLETVEKİLİ TARAFINDAN MUĞLA'NIN MİLAS İLÇESİ GÜLLÜK BELDESİNDE MEYDANA GELEN İŞÇİ ÖLÜMLERİ SONRASINDA FİRMANIN FAALİYETİNE DEVAM ETMESİNE NEDEN İZİN VERİLDİĞİNİN, ÖLÜMLERE NEDEN OLAN MEVZUAT AYKIRILIKLARININ TESPİTİ VE TÜRKİYE GENELİNDE YAŞANAN İŞ KAZALARININ NEDENLERİNİN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 20/6/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 20 HAZİRAN 2013 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 123 |
| Tarih: | 20.06.2013 |
NURETTİN DEMİR (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muğla Milas Güllük'te 17 Haziranda 7 canımızı kaybettiğimiz iş kazasına ve Türkiye genelinde hızla artan iş kazalarının araştırılmasına ilişkin verdiğimiz Meclis araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle yüce heyetinizi ve sizleri saygıyla selamlarım.
İş kazaları 2002-2013 yıllarında Türkiye'de bir toplumsal sorun hâline gelmiştir maalesef. Türkiye ölümlü iş kazalarında Avrupa'da 1'inci, dünyada 3'üncüdür. ILO verilerine göre dünya iş güvenliği sıralamasında Türkiye 80'inci sırada yer almaktadır. Kanada'da yüzde 0,81 ile yıllık kaza oranı 3,46 iken Türkiye'de yüzde 3 ile yıllık kaza oranı 12,45'tir. Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre ise Türkiye'de bir günde yaklaşık 200 iş kazası olmaktadır. Yine, bir günde 4 kişi ölmekte, 6 kişi de iş göremez hâle gelmektedir.
Son on yılda Türkiye'de iş kazalarından ölümlü oranı 2 kat artmıştır, 2002 yılında ölen işçi sayısı 872 kişi iken bu rakam 2011 yılı itibarıyla 1.700'e ulaşmıştır. Sadece mart ayındaki ölümlü iş kazalarını örnek verecek olursak, İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin açıkladığı gibi, Türkiye'de 55 işçi iş kazalarında hayatını kaybetmiştir. İşçilerin 15'i inşaat, 6'sı metal, 6'sı madencilik ve 5'i kimya sektöründe yaşamını kaybetmiştir. İstanbul'da 10, Muğla'da 5, İzmir ve Sakarya'da ise 4'er işçi, mart ayında, iş kazalarında yaşamını kaybetmiştir.
Muğla ilimizin Milas ilçesi Güllük beldesinde 17 Haziran 2013 tarihinde, iş cinayeti denilebilecek vahim bir iş kazası yaşanmıştır. Güllük beldesinde Tepe-Akfen Grubuna bağlı içme suyu ve arıtma tesisi depolama biriminde, terfi istasyonundan gelen kötü kokuları gidermek için kontrole giden 6'sı görevli, 1'i işletme müdürü olmak üzere 7 kişi metan gazı zehirlenmesinden hayatını kaybetmiştir. Sanki, mezbahada hayvanların saniyeler arasında kesilmesi gibi, bunlar da dakikalar arasında ardı ardına maalesef ölmüştür. İş cinayetinde hayatını kaybeden işçi kardeşlerimize, arkadaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyor, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı dileklerimi yineliyorum.
Adı geçen iş yerinde faaliyet gösteren firmanın, otuz beş yıl süreyle imtiyaz sözleşmesi çerçevesinde içme suyu ve arıtma tesisi işletmesi aldığı bilinen bir gerçektir. Güllük Belediyesi tarafından sisteme deniz suyunun karıştığının tespit edilmesi nedeniyle kati kabulü yapılmayan bu işletmenin faaliyetine yine de göz yumulmuştur. Depolamanın bu bölgede yapılmasına çevre sakinlerinin ve CHP'li belediye meclis üyelerinin yazılı ve sözlü itirazlarına karşın, o dönemin Adalet ve Kalkınma Partili Güllük Belde Belediye Başkanı Yavuz Demir uyarılara, söylenenlere ve ikazlara kulaklarını tıkamıştır. İller Bankasına yaptırılan bu tesis daha sonra özelleştirilmiş ve Tepe-Akfen Grubuna geçirilmiştir. Maalesef kamunun kontrolünden uzak Türkiye'de ilk ve tek örnektir.
Değerli milletvekilleri, bazı durumlarda iş kazaları yaşanabilir, işçi arkadaşlarımız yaralanabilir, hatta hayatlarını kaybedebilir ancak yapılması gereken bunları asgari düzeye indirmektir çünkü iş kazalarının yüzde 98'i ve meslek hastalıklarının yüzde 100'ü önlenebilir. Yapılması gereken, tedbirleri önceden almaktır. Oysa Türkiye'de iş kazaları hızla artmaktadır.
Ancak, Güllük beldemizde yaşanan bu olay bir iş kazası olarak nitelendirilemez; açıkça bir iş cinayeti işlenmiştir. Her şeyden önce, işçi arkadaşlarımız, hiçbir koruyucu malzemesi olmadan, maskesiz bir biçimde çalıştırılmışlardır. Tehlikeli olduğu mevzuatla da sabit olan ortam olmasına rağmen, ne iş güvenliği önlemleri alınmış ne de buna ilişkin 6331 sayılı Kanun'un emredici hükümlerine uyulmuştur. İşçi arkadaşlarımız göz göre göre ölüme gönderilmişlerdir. Geride, babasız çocuklar, ağıtlar yakan analar kalmıştır. Yazıktır, günahtır. İnsan hayatı bu kadar önemsiz, bu kadar ucuz olmamalıdır.
İnsana değer vermeyen bir iktidardan, bir siyasi anlayıştan bunları beklemek doğrusu doğru değil tabii ki çünkü mevcut siyasi iktidar, insanı korumak yerine, sermaye için, para uğruna insanları feda etmeyi tercih eden bir anlayıştadır. AKP iktidarı yurttaşlarını hor görmekte, ezmekte, baskı ve yıldırı ile demokratik haklarına ulaşmasını, kişisel özgürlüklerini engellemeye çalışmaktadır. Gezi olaylarında da bu durumu açıkça gördük maalesef. AKP Hükûmetinin yurttaşlarımızın sesini nasıl duymazdan geldiğini, düşünce özgürlüğünü nasıl baskı altına almaya çalıştığını, yurttaşları nasıl ezdiğini, onlara nasıl saldırdığını, nasıl kör edip yaraladığını, hatta nasıl öldürdüğünü açıkça gördük. AKP, bir yandan demokrasi, özgürlük ve güvenceli çalışma taleplerini dile getiren yığınlara, polisin biber gazıyla müdahale etmesi için milyonlarca lira harcamaktan çekinmiyor, bir de "Polisin müdahalede daha da gücünü artıracağım." diye tehditler savuruyor Sayın Başbakan, işçilerin ve emekçilerin işçi sağlığı ve güvenliğini piyasanın acımasız koşullarına terk ediyor, işçileri ve emekçileri yalnız, sahipsiz ve korumasız bırakıyor. Gerçi, böyle bir Hükûmetin ve böyle bir siyasi anlayışın işçi kazalarına duyarlı olmasını beklemek imkânsız. Çalışma Bakanlığı, iş yeri denetimlerini yapan birimleri kapatmakta, müfettişleri merkeze çekmekte, denetimsiz bir çalışma ortamı yaratmaktadır.
Muğla'da yaşanan acı olaylarda sorulması gereken bazı sorular var. Öncelikle, Muğla bölgesinde sadece Güllük beldesinin içme suyu ve arıtma tesisinin AKP'li belediye tarafından 2006 yılında yap-işlet-devret modeliyle özel firmaya neden devrildiği soru işaretleri barındırmaktadır. Söz konusu dönemde, belediye meclis üyelerinin şerh oylarına rağmen, bu ihale neden yapılmıştır? Bu depolama alanında herhangi bir baca ya da havalandırma bulunmamaktadır. Buna rağmen, nasıl ve kim tarafından işletilmesine müsaade edilmiştir? Kati kabul işlemleri yapılmayan bir işletme nasıl faaliyete başlatılmış ve sürdürülmektedir? Firma tarafından yapılan bu iş, tehlikeli işler sınıfında olmasına rağmen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından bu vahim kaza öncesinde neden denetim yapılmamıştır?
İşçilerin iş akitlerinde belirtilen meslek ve işleriyle fiilen yaptıkları işler aynı değildir. Tehlikeli işler kapsamında çalışan işçilerin mesleki eğitim sertifikaları olmamasına rağmen çalıştırılmalarına neden izin verilmiştir? Çünkü, ilk ölen vatandaş, işçimiz, bir vidanjör şoförüdür; arkadan gelen, elektrikçidir ve sonra, yine, oradaki düz işçilerdir. İşçi arkadaşlarımıza bu konuyla ilgili mesleki eğitim neden verilmemiştir? Risk değerlendirmesi neden bugüne kadar yaptırılmamıştır? Cumhuriyet Halk Partisi olarak Güllük'te yaşanan bu iş cinayetinin peşini bırakmayacağız, sorumlulardan hesap soracağız.
Sayın milletvekilleri, özellikle -bugün 20 Haziran 2013- tam bir yıl önce, biz, burada sabahlara kadar İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası'nı çıkarmak için çaba gösterdik. 30 Haziranda da bu riskli iş yerleriyle ilgili yönetmelik yayınlayıp, tekrar iş kazalarının azaltılması konusunda tedbirler alacaktık ama görüyoruz ki özellikle TESK'in -IMF ilanlarını veren TESK- baskısıyla torba kanun olarak buraya geliyor. Dolayısıyla, iş kazalarının azalmayacağını, önümüzdeki günlerde yine bizim burada çıkıp tekrar bunları konuşmaya devam edeceğimizi görüyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece kanun fabrikası olma durumunda değildir. Sayın milletvekilleri, özellikle bu konunun altını çizmek istiyorum.
Bu araştırma önergemi desteklemenizi bekliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)