GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, KARS MİLLETVEKİLİ MÜLKİYE BİRTANE VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN KADINLARIN VE ÇOCUKLARIN CİNSEL SALDIRILARA KARŞI KORUNMASI AMACIYLA 31/5/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 25 HAZİRAN 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNARAK GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:124
Tarih:25.06.2013

SAKİNE ÖZ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadınların ve çocukların cinsel saldırılara karşı korunması konulu önergenin lehinde söz aldım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, toplumsal, ekonomik, siyasal ve cinsel açıdan yaşamımızın hemen her alanında kendisini hissettiren ayrımcılığa dayalı görüş ve politikalar en çok kadınları ve çocukları etkilemektedir. Dünyamızın farklı coğrafyalarında kadınların ve çocukların uğradıkları şiddet ne yazık ki ideolojilerin ve farklı yönetim biçimlerinin de üzerinde bir hatalı davranış dizisinin sonucudur. Kadınlara, çocuklara uygulanan taciz ve tecavüz vakalarını rakamlarıyla ortaya koymak son derece güçtür. Çünkü, ahlaki, geleneksel değer yargıları ve kadınlar ile çocukları ekonomik, sosyal yönden sınırlayan birçok neden şiddetin boyutlarının açıkça ortaya konmasını ve çözüm yollarının bulunmasını güçleştirmektedir.

Cinsel tacize ya da tecavüze uğrayan kadınların ve çocukların, sorunlarını paylaşmakta suskun ve yalnız bırakılmaları siyaset kurumunun özellikle üzerine gitmesi gereken temel bir politik açılım olmalıdır. Kadınların ve çocukların uğradıkları şiddeti, derecesine bakmadan, bir aile içi sorun olarak masum ve mazur gören aile büyüklerinin "Hadi siz bu sorunu fazla büyütmeden kendi aranızda çözün." gibisinden, sözüm ona, ara bulucu yaklaşımlar, sorunların ortaya serilmesini sürekli ertelemektedir. Bu hatalı tutum hangi kişi ya da kurumlardan gelirse gelsin, cinsel istismara uğrayan kadınlar ve çocuklar için gereken tedavi süreçlerinin ve sosyal yardımların devlet tarafından yerine getirilmesini geciktirmiş, hatta birçok dezavantajlı bölgemizde sosyal devlet anlayışını kadınlar ve çocukların gözünde çökertmiştir.

Değerli milletvekilleri, resmî rakamlar ya da göstermelik açıklamalar sorunlarımızın can yakan yönünü göstermekten oldukça uzaktır. Devlet yönetiminde, sorun tespitini insanı bir makine, aile içi tüm şiddet ve taciz olaylarını ise dokunulmaması gereken mahrem alan olarak tanımlayan bir görüşün artık geride bırakılması gerekmektedir. Sosyal devlet, tacizi ve her türlü şiddetin nedenlerini ve sonuçlarını kapsamlı biçimde ortaya koymadan "Ben yurttaşımı koruyorum." diyemez. Adaletle yönetilen devlet, kadınlara ve çocuklara koruma kararları aldırdıktan sonra, gereken tüm sosyal ve ekonomik desteklemelerde bulunmalı, taciz ve tecavüzün yarattığı ağır ruhsal travmalar içinde ilerleyen yaşantılarının en az sorunla iş ve eğitim hayatına yeniden katılmasını sağlamalıdır. Devlet, taciz ve tecavüz söz konusu ise orta yolu bulmaya, şiddet aile ya da yakın çevreden kaynaklandı diye bu büyük sorunu geçiştirmeye çalışamaz. Taciz ve tecavüz gibi yüreklerimizi yakan çok boyutlu sorunların kaynağına inilebilen, her mağdurun durumuna özgü ayrı bir çözüm demeti sunabilen, konuyla ilgili donanımlı uzmanlar yetiştirebilmiş devlet, sosyal politikalarını yeterince kurabilmiş sayılır. Özellikle kırsal kesimlerde şiddet, taciz, tecavüz olaylarını dinî değerleri istismar eden ve yetkin olmayan kişilere havale eden devlet, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, psikiyatristleri işsizliğe mahkûm ediyorsa ortada büyük bir sorun vardır demektir.

Değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen değerli halkımız; büyük olasılıkla birçoğumuz gençliğimizde, çevremizde kadınlara ve çocuklara karşı açık şiddet, taciz ve tecavüz olaylarının tanığı olmuşuzdur. Yine, birçoğumuz yaşanan bu acı olayları anlatamamış, bir sır gibi saklamış, içinde yetiştiğimiz bazı geleneksel değer yargıları sonucunda susmayı öğrenmişizdir. Bugün bu suskunluk, eğitim ve gelir düzeyi, yaşanan bölge değerleri üzerinden varlığını sürdürüyor. Amacımız bu Hükûmete yoktan yere yüklenmek değil, sadece gerçek sorunların yerinde ve zamanında tespitini, daha fazla kadının ve çocuğumuzun yaşama buruk yüzlerle devam etmemesini istiyoruz.

Kadının ve çocuğun geleceğinin söz konusu olduğu yerde her şey siyasaldır, politika oluşturulması bir zorunluluktur, devletin susması kabul edilemez. Değerli AKP'li milletvekilleri, Hükûmetimiz susar ve çözüme dair adım atmazsa, Meclisimiz ise sorunları tespit etmeyip taciz ve tecavüz karşısında seyirci kalmayı sürdürürse sandalye çoğunluğunuz size ancak yarım saatlik bir rahatlatma sağlar. Sizler araştırma önergesine o bilindik "hayır" oyunuzu vermek için bu kürsüye gelip on bir yılda ne yaptığınızı ya da ne yapmadığınızı anlatmaya kalkarsanız -ne var ki istatistik yığın- o konuşmalarınız sırasında kaç kadın ve çocuk yaşama küsüyordur farkına bile varamazsınız. Gelin bir kez olsun "istemezük"çü ezberlerinizi terk edin, eskilerden bir ezberinizi hatırlayarak "Yetmez ama `evet.'" deyin, kadınların ve çocukların uğradıkları cinsel taciz ve tecavüzleri azaltacak önlemleri hep birlikte alalım. Meclisimizin taciz ve tecavüze geçit verecek suskunluğa bürünmemesi ve devletin zaman yitirmeksizin olaylara müdahil olması gerekir.

Araştırma önergesinde geçen resmî verilere göre, toplam tecavüzler vicdanları sızlattı. Tecavüzcüler genelde adli para cezalarıyla serbest kaldı. Taciz ve tecavüzü anlatamayan kadınlarımız intiharın eşiğine geldi, birçoğu intihar etti. Gencecik kızlarımıza mahkemeler "Zaten rızası vardı." hakaretiyle yaklaştı.

Memleketim Manisa'da üniversitemizin bir araştırmasına göre, Manisalı kadınların en az dörtte 1'i, gördüğü şiddeti çevresine anlatamıyor. En son, Akhisarlı Fethiye Gökçen kardeşim eşinden gördüğü şiddet sonucu ayrılmak için koruma kararı aldırdı, ancak kendisine yöneltilen taciz hiç durmadı, eşi tarafından polisin gözü önünde bıçaklanarak yaşamına son verildi.

Değerli milletvekilleri, partimizin cezaevi komisyonundaki raporları ve vekillerimizin ziyaretleri, çocuk cezaevlerinde yaşanan taciz ve tecavüz skandalını tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Gelin görün ki alınması gereken önlemler ve çözüm paketlerimiz Hükûmet tarafından gerekli ciddiyetle karşılanmadı. İşte, bu ciddiyetsizliğin son örneğini Gezi direnişi sürecinde yaşadık. Daha dün, televizyonda konuşan cesur avukatlar 31 Mayısta gözaltına alınan bazı kadınların erkek polisler tarafından çırılçıplak soyularak üst araması yapıldığını savundu. Bitmedi, ne yazık ki bitmedi. Bingöl'de, iki yıl önce 16 yaşındaki E.A. adlı kızımıza tecavüz ettikleri gerekçesiyle tutuklu yargılanan 4 uzman çavuş geçtiğimiz günlerde serbest kaldı, kent ayaklandı, Hükûmet yine suskun kaldı. Bu ne biçim bir hukuk devletidir değerli arkadaşlar? Şimdi, Meclisimiz ve Hükûmet, bu çarpıcı iddialar karşısında gereken tavrı gösterecek mi, sorunun üstesinden gelecek mi, ısrarla bekliyoruz.

Meclisimiz, bugün önüne gelen bu araştırma önergesine "evet" diyerek ilk adımı atmalı, kadını ve çocuğu yeniden şiddetin, tacizin, tecavüzün kucağına terk eden geçici çözümlere değil, kapsamlı ve kalıcı politikaların başlangıcına imza atarak Parlamento tarihine geçmelidir. Her tür tacize, tecavüze uğrayan kadınlarımızı, çocuklarımızı yok sayan ve tutuksuz yargılanmanın yolunu açan tüm sorumluların bu yükün altından kalkmasını diler ve bu süreci şiddetle kınarım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)