GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ONUNCU KALKINMA PLANININ (2014-2018) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA SUNULDUĞUNA DAİR BAŞBAKANLIK TEZKERESİ (S. SAYISI: 476)
Yasama Yılı:3
Birleşim:127
Tarih:01.07.2013

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 

Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı'mızı takdim etmek üzere karşınızda bulunuyorum. Bu vesileyle, planımızın öncelikle milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Vaktim kısıtlı olduğu için planın çok fazla detayına girmem mümkün olmayacak ama genel hatlarıyla planı sizlere özetlemeye gayret edeceğim.

Bu özete başlamadan önce, bugüne kadar ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunmuş olan, ülkemize, milletimize hizmet etmiş olan herkesi saygıyla selamlıyorum. Özellikle, geçmiş dönemlerde hazırladıkları planlarla, çalışmalarla ülkemizin kalkınma sürecini daha da hızlandırmak için gayret edenleri saygıyla selamlıyorum.

Plan tartışmaları ülkemizin gündeminde uzun dönemdir yer alan tartışmalar. Bu vesileyle, şunun da altını çizmek istiyorum: "Serbest piyasa ekonomilerinde plan olmaz." gibi bir yaklaşım kesinlikle doğru değildir. "Piyasa her şeyi halleder, piyasa her şeyi yapar." gibi bir anlayışı benimsememiz mümkün değil. Bir taraftan, elbette ki serbest piyasa işleyecek ama bir taraftan da bu bir hukuk düzeni içinde devletin düzenleyici ve planlayıcı işlevleriyle birlikte hayata geçecek.

"En gelişmiş" dediğimiz piyasa ekonomilerinde planlamaların da aslında en ileri düzeyde olduğunu hepimiz biliyoruz. Piyasa ekonomileri kargaşa ekonomileri değildir, kaos ekonomileri değildir; hukuk düzeni içinde çalışan ve ciddi anlamda politikalarla, planlamalarla şekillendirilen ekonomilerdir. Biz de, elli yılı aşkın bir planlama deneyimiyle karşınıza Onuncu Kalkınma Planı'nı getirmiş bulunuyoruz.

Planımız 2014-2018 dönemini kapsıyor, beş yıllık bir plan. 2023'e doğru giderken on yıllık bir perspektifte bu dönemin ilk beş yıllık dilimini bu planla detaylı bir şekilde bir yol haritasına oturtmaya çalışıyoruz.

Planımızın hedefi elbette ki insanımızın potansiyelini, yeteneklerini harekete geçirerek kalkınma sürecimizi hızlandırmak ve toplumumuzun yüksek refah seviyesine ulaşması yolunda katkıda bulunmaktır.

Onuncu Kalkınma Planı'nda ülkemizin ekonomik ve sosyal kalkınma süreci bütüncül, kapsayıcı ve çok boyutlu bir bakış açısıyla ele alınmış, insan odaklı kalkınma anlayışı benimsenmiştir. Bu çerçevede plan, yüksek, istikrarlı ve kapsayıcı ekonomik büyümenin yanı sıra, hukukun üstünlüğü, bilgi toplumu, uluslararası rekabet gücü, insani gelişmişlik, çevrenin korunması ve kaynakların sürdürülebilir kullanımı gibi unsurları kapsayacak şekilde hazırlanmıştır.

Planı hazırlarken özellikle katılımcılığa büyük önem verdik. Yaklaşık iki yıldır bu planla ilgili çalışmaları sürdürüyoruz. Bu vesileyle, plana emek harcayan bütün herkesi burada şükranla anmak istiyorum.

Kalkınma planları sadece Bakanlığımızın yaptığı planlar değildir. Bu süreçte 66 adet özel ihtisas komisyonu ve çalışma grubu oluşturduk; eğitimden sağlığa, enerjiden büyüme stratejisine, nüfus hareketlerinden diğer birçok  alana kadar değişik alanlarda akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları, çeşitli çevrelerden katılımcılar bu planlama çalışmamıza katkıda bulundular. Hepsine huzurunuzda teşekkür ediyorum. 3 bini aşkın insan sadece bu özel ihtisas komisyonlarımıza ve çalışma gruplarımıza katkıda bulundu.

Ayrıca, ilk defa bu plan döneminde yerelden katkı aldık, katılım aldık. Kalkınma ajanslarımız kanalıyla Hakkâri'den Edirne'ye, Samsun'dan Muğla'ya Türkiye'nin 81 ilinden kalkınma planımızla ilgili görüş topladık. 7 bini aşkın katılımcının bu süreçte görüşlerini aldık ve bunlar da planlama çalışmalarımıza ayrı bir renk kattı. Topladığınız zaman 10 binin üzerinde katılımcı iki yıllık bir süreçte planlama çalışmalarımıza katkıda bulundu.

Ayrıca, tabii ki Bakanlığımızın kurumsal kapasitesini değerlendirdik. Model çalışmalarından sektörel analizlere kadar birçok çalışmayla bu katılımcılığı birleştirerek planımızı şekillendirdik. İş dünyasıyla bir araya geldik, sivil toplum kuruluşlarıyla, "think tank" dediğimiz düşünce kuruluşlarıyla bir araya geldik planımızı tartıştık. Dünyanın değişik bölgelerinde görev yapan büyükelçilerimizi çağırdık onlarla toplantılar, istişareler yaptık, müsteşarlarımızla istişareler yaptık, gençlerle çalıştaylar yaptık, gençlerin geleceğe bakışını aldık ve bütün bu değişik kaynakları kullanarak planımızı şekillendirdik. Ben tekrar tekrar bütün bu katılımcı süreçlerde planımıza destek olan, katkı veren, fikir veren herkese huzurunuzda çok çok teşekkür ediyorum.

Planımızı şekillendirirken ilk bölümde, özellikle dünyadaki eğilimlere, dünyadaki gidişata yakından bakmaya çalıştık çünkü dünyayı okumadan, dünyadaki eğilimleri, dünyadaki gidişatı iyi değerlendirmeden ülkemizi bu süreçte konumlandırmak da mümkün değil. Ekonomik, sosyal politikalarımızı, çevresel politikalarımızı, bütün bunları şekillendirirken dünyadaki gelişmeleri yakından analiz ettik ve bu planımızda bunu da dikkate aldık.

Bu çerçevede baktığınızda küresel sistemin çok kutuplu bir yapıya doğru dönüştüğünü tespit ediyoruz. Bazı ülke ve bölgeler geleceğin yeni küresel güç merkezleri olarak ortaya çıkarken mevcut bölgesel güçler de yeniden şekillenmektedir. Dünya genelinde bölgeselleşme ve çok taraflı serbest ticaret anlaşmaları eğilimi yaygınlaşmaktadır. Küresel düzeyde üretim ekseni ve ağırlık merkezi, gelişmiş Batı ülkelerinden gelişmekte olan Asya ülkelerine doğru kaymaktadır. Bu eğilim, küresel krizden sonra daha da bir belirginlik kazanmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin küresel ekonomideki payı artarken gelişmiş ülkelerin payı azalma eğilimindedir.

Yine baktığımızda, küresel rekabet anlayışının da değiştiğini görüyoruz. Tek bir işletme çatısı altında gerçekleştirilen üretim süreçleri artık birden fazla yerde sürdürülmektedir. Artan ulaşım ve iletişim teknolojilerinin de yardımıyla değer zincirinin farklı aşamaları, farklı bölge ve ülkelerden konumlandırılabilmektedir.

Bilginin önemi ve değeri giderek artmakta, rekabet gücünün özünü yenilikçilik ve farklılık yaratma unsurları oluşturmaktadır. Bilgiye dayalı üretim ekonomik büyümenin temel belirleyici gücü olmaya devam etmektedir.

Gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfus artmakta ve buna bağlı olarak sağlık harcamaları yükselmekte, sosyal güvenlik sistemleri ciddi bir baskı altında kalmaktadır. Sağlık teknolojilerinin daha yoğun kullanımı, ilaç ve tıbbi malzeme üretimine odaklanma, sağlık turizmini geliştirme gibi fırsat alanları da bu süreçle birlikte gelen çeşitli alanlardır.

Dünyada iş gücü, eğitim, eşitsizlik gibi nedenlerle göç hareketlerinin daha fazla olması beklenmektedir. Eğitim seviyesinin yanında iş gücünün niteliğinin de iş gücü hareketlerinde belirleyici bir unsur olması beklenmektedir. Yine, hızla artan nüfus, şehirleşme, ekonomik faaliyetler, çeşitlenen tüketim alışkanlıkları çevre ve doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı artırmakta, gıda güvenliği ile su ve doğal kaynakların önemi daha fazla ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede, sürdürülebilir kalkınma yaklaşımının dünyada çok daha fazla altının çizildiğini, çok daha fazla tartışıldığını burada belirtmek isterim.

Nihayet, küresel eğilimler arasında enerji konusunda önemli değişimler, dönüşümler yaşandığını görüyoruz. Enerji alanında giderek artan talep karşısında enerji teknolojilerinin dönüştüğünü, nükleer enerjinin yanı sıra kaya gazı gibi teknolojilerin gelişmeye başladığını, enerji verimliliğinin dünyada çok daha önemli hâle geldiğini ve küresel enerji sisteminin bu anlamda bir dönüşüme uğradığını da belirtmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel kriz ve sonrası dünyayı da elbette bu planlama çalışmalarımızda dikkatli bir şekilde ele aldık. Küresel kriz 2009 yılında 1930'lardaki büyük buhrandan sonra en büyük tahribatı oluşturdu. Küresel düzeyde ekonomik aktivite yüzde 0,6 oranında azalma gösterdi ve bunun etkilerinin hâlâ devam ettiğini görüyoruz. Konut piyasasında başlayan, finans piyasalarına sirayet eden, oradan reel ekonomiyi vuran, istihdamı gerileten, sosyal meseleler oluşturan, diğer taraftan küresel krize müdahale eden ülkelerin borçlanmasına neden olan ve bu ülkelerde finansal istikrarsızlıklar oluşturan küresel krizin etkileri devam etmektedir.

Bir taraftan da küresel kriz vesilesiyle dünya ekonomisi ve dünyadaki yönetişim yeniden tartışmaya açılmıştır ve bu yeni şartları da elbette bu planlamamızda dikkate alıyoruz. 2014-2018 döneminde küresel krizden nispi olarak çıkacak dünya ekonomisinin ortalama yüzde 4,4 büyümesini bekliyoruz, planımızı yaparken bu varsayımla hareket ediyoruz ancak işsizliğin çok da fazla azalmayacağını görüyoruz. 2012 yılında avro bölgesinde işsizlik oranları 12,3'lere kadar yükseldi. Plan dönemimizde bunun 11,1'lere kadar gerilemesini bekliyoruz yani çok fazla da bir iyileşme bu anlamda beklemiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; planın genel amacına ve kurgusuna baktığımız zaman, 2023'ün bizim için genel çerçeveyi oluşturduğunu, vizyonumuzu oluşturduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Cumhuriyetimizin 100'üncü yılında ülkemizi uluslararası alanda daha üst bir konuma taşımayı öngören 2023 vizyonumuzu bu planda ana çerçeve olarak kabul ediyoruz. Bildiğiniz gibi, 2023'ün hedeflerine baktığınızda 2 trilyon doları aşan bir yurt içi hasıla, 25 bin dolar kişi başına gelir, 500 milyar dolar ihracat hedefliyoruz. İşsizlik rakamının yüzde 5'lere kadar gerilemesini bekliyoruz. Enflasyonun ve faizlerin düşük tek haneli rakamlarda istikrar kazanmasını öngörüyoruz ve yine çok çeşitli alt sektörel açılımlarıyla 2023, bütün toplumumuzun artık aslında vizyonu olarak bu planımıza da ışık tutuyor, yol gösteriyor.

2014-2018 dönemini kapsayan Onuncu Kalkınma Planı'nın temel amacı, uluslararası değer zinciri hiyerarşisinde üst basamaklara çıkmış, yüksek gelir grubu ülkeler arasına girmiş ve mutlak yoksulluk sorununu çözmüş bir ülke konumuna gelmektir.

Bu kapsamda kalkınma planımızı dört temel eksen üzerine inşa ettik. Birinci eksenimiz ve en önemli eksenimiz, nitelikli insan ve güçlü toplum ekseni; insan odaklı olan, insan için ve insanla beraber kalkınma yaklaşımını yansıtan planımızda ilk bölümümüzü bu oluşturuyor. Burada tabii, refahın toplumun geneline yayılması, beşerî sermayemizin güçlendirilmesi, toplumsal bütünleşmemizin pekiştirilmesi hep amaçlarımız arasında.

Bu planın ikinci temel ayağını yenilikçi üretim, istikrarlı büyüme oluşturuyor. Burada da 2023'e giden yolda gayrisafi yurt içi hasılamızı 2018 yılına ulaştığımızda 1,3 trilyon dolara ulaştırmayı hedefliyoruz. Kişi başına gelirimizi 2018 yılında 16 bin dolara çıkarmayı hedefliyoruz ve yine geçen yıl yüzde 9,2 oranında gerçekleşen işsizlik oranını yüzde 7,2'ye kadar düşürmeyi hedefliyoruz, Önümüzdeki süreçte 4 milyon civarında yeni iş, istihdam oluşmasını planlıyoruz. Bu şekilde, ikinci eksenimiz daha çok bilgiye, teknolojiye, yüksek katma değerli üretime, sanayileşmeye vurgu yapan, yenilikçi üretim ve istikrarlı büyümeden oluşuyor.

Planımızın üçüncü temel ayağı, yaşanabilir mekânlar ve sürdürülebilir çevreden oluşuyor. Burada bir taraftan artan, refahın bölgeler arası dengeli dağılımı, kesimler arası dengeli dağılımı, bölgesel farklılıkların azaltılması, diğer taraftan, daha sağlıklı bir şehirleşme, daha nitelikli yaşam ortamları oluşturma, afet risklerine karşı ülkemizi daha güvenceli hâle getirme gibi hedeflerimiz var.

"İnsan odaklı" dediğimiz planımızın özünü aslında şu oluşturuyor: Nitelikli, donanımlı insanı yetiştirmemiz gerekiyor; nitelikli, donanımlı insanımızı korumamız, başka ülkelere kaptırmamamız gerekiyor. Diğer taraftan, tüm dünyadan nitelikli insanları, donanımlı insanları cezbeden bir ortam oluşturmamız gerekiyor. Bunu dediğiniz andan itibaren de şehirleşme son derece önemli. Trafik probleminden kültürel, sanatsal faaliyetlere, çevre meselelerinden yapılaşmaya, şehir estetiğine kadar bütün unsurlarıyla yaşanabilir şehirler oluşturduğumuz zaman, daha da ileriye götürdüğümüz zaman bu anlamda Türkiye'yi, nitelikli insanları tutma ve cezbetme konusunda da çok avantajlı bir konumda olacağız diye inanıyoruz. Dolayısıyla, üçüncü temel eksenimizi bu yaşanabilir mekânlar ve sürdürülebilir çevre oluşturuyor.

Dördüncü boyut ise kalkınma için uluslararası iş birliği. Ülkemiz son dönemlerde hızlanan ekonomik kalkınmasıyla, sosyal politikalarıyla, çevresel anlamda sağladığı ilerlemelerle, her şeyden önemlisi demokrasi ve hukuk alanında sağladığı gelişmelerle dünyada farklı bir konuma gelmiş durumdadır, bölgesi başta olmak üzere dünyada çok daha etkin bir hâle gelmiş durumdadır. Bu niteliğini daha da pekiştirmeyi, örnek bir ülke, ilham veren bir ülke olma vasfını daha bir pekiştirmeyi öngörüyoruz ve bir taraftan, Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerini sürdürürken, diğer taraftan, farklı bölgesel entegrasyonlarla ilişkilerimizi yürütmeyi, bir yandan da komşu ülkelerimiz başta olmak üzere ikili ilişkilerimizi geliştirmeyi öngörüyoruz ve Türkiye'nin bu kalkınma tecrübesini, gelişme tecrübesini de bir taraftan paylaşmayı düşünüyoruz.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; sektörel bazda da çok sayıda politikamız ve hedefimiz var. Bir kısmını ancak burada aktarma imkânım olacak, gerisini belki tartışmalarla, soru-cevap bölümlerinde daha fazla açabiliriz.

Eğitim tabii ki bu planın en temel, en öncelikli konularından bir tanesi. Nitelikli insan diyen bir planın, insan odaklıyım diyen bir planın olmazsa olmaz en önemli unsurlarından bir tanesi eğitim. Bakın, 2002 yılında yükseköğretim dâhil tüm eğitim sistemine verdiğimiz kaynak 9,9 milyar Türk lirası iken 2013 yılında bu rakam yaklaşık 63 milyar Türk lirasına ulaşmış durumda. FATİH Projesi'nden yeni kurulan üniversitelere, yurt kapasitelerine kadar çok sayıda, burada gelişmeler sağladık.

Önümüzdeki dönem, özellikle okul öncesine vurgu yapıyoruz. Okul öncesi eğitimde okullaşma oranımızı yüzde 47'den yüzde 70'e çıkarmayı hedefliyoruz. Yükseköğretimde ise brüt okullaşma oranımız yüzde 87'ye ulaşmış durumda, bunu, plan dönemi sonunda yüzde 94'lere çıkarmayı öngörüyoruz. Ortaöğretim dâhil olmak üzere diğer sistem zaten zorunlu hâle gelmiş durumda, oralarda doğal hedefimiz tabii ki yüzde 100.

Sağlık alanında, yine, geçtiğimiz dönemde bebek ve anne ölümleri oranını hızla düşürdük. Doğuşta beklenen yaşam süresi yükseldi. Kişi başına hekime müracaat sayısı -bakın, bu çok önemli, erişilebilirliği gösteriyor- on yıl önce ortalama 3,2'ymiş bir kişinin bir yıl içinde hekime başvurma sayısı; bu, 2011 yılında 8,2'ye çıkmış, aşağı yukarı Avrupa Birliği standartlarında. İnsanımız artık dilediği zaman bu hizmetleri alabiliyor ve sağlıklı bir şekilde alabiliyor. Bu dönemde sağlık personeli sayısı 378 binden 670 bine, aşılama oranımız yüzde 77'den yüzde 97'ye ulaşmıştır ve önümüzdeki dönem bunu daha da artırmak istiyoruz. Vatandaşımızın sağlıktan memnuniyeti ise yüzde 39,5'tan yüzde 75'e yükselmiştir. Plan döneminde de 80 bin yeni yatak, 30 bin ilave hekim ve 80 bin ilave hemşire kapasitesi oluşturmayı öngörüyoruz.

Adalet sistemi, yine, bu planda çok önemli bir boyut. Adalet  sadece demokrasi açısından önemli değil, kalkınma açısından da son derece önemli. İyi işleyen, hızlı işleyen, doğru işleyen bir adalet sistemi öngörülebilirliği artıran, belirsizliği azaltan bir adalet sistemi yatırım ortamının geliştirilmesi ve daha fazla nitelikli insan ve nitelikli sermayeyi ülkemize cezbetme bakımından hayati bir konu. Bu alanda 174 adalet binasını tamamladık İstanbul, Avrupa ve Anadolu Yakası dâhil olmak üzere. "UYAP" gibi önemli bilgi işlem projelerini hayata geçirdik. Temel birçok kanunu yasalaştırdık ama daha almamız gereken elbette mesafe var.

Bu çerçevede, plan döneminde koruyucu-önleyici hukuk yaklaşımını yaygınlaştırmayı, yargıya ulaşılabilirliği daha da artırmayı, hukukun tüm dallarında alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerini geliştirmeyi öngörüyoruz. Temel hak ve özgürlükleri bu anlamda artırmayı, çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasi anlayışıyla, bireylerin ve toplumdaki farklı kesimlerin kendilerini özgürce ifade edebilmeleriyle, tüm inançlara ve yaşam tarzlarına saygıyı esas alıyoruz.

Özgürlük, kalkınmanın da temel unsurudur. "Yenilikçi bir ekonomi" diyorsanız, özgürlükçü bir siyasal, toplumsal ortamı esas almak durumundasınız. Özgürlüğün olmadığı yerde yenilik olmaz; özgürlüğün olmadığı yerde, fikir hürriyetinin olmadığı yerde teknoloji gelişmez. Bu, sadece demokrasi açısından değil, kalkınma açısından da son derece önemli. Dolayısıyla, bu planımızda, Onuncu Plan'da demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere kalkınma perspektifi içinde güçlü bir vurgu yapıyoruz.

Diğer taraftan, sosyal koruma harcamalarına önem veriyoruz. Sadece piyasanın insafına toplumu bırakamayız. Engelli vatandaşlarımız, yaşlı vatandaşlarımız, dar gelirli kesimler; bunlara dönük önemli politikalar ortaya koyuyoruz. Küresel kriz sonrasında birçok ülke bu harcamalarını kısarken, bu harcamalarını azaltırken biz bu harcamaları artıran ülkeler arasında olduk. On yıl önce toplam nüfusumuzun yüzde 30'u olan, günlük harcaması 4,30 doların altında olan nüfus 2013'te 2,3'e kadar gerileyecek, böyle tahmin ediyoruz. Plan dönemi sonunda da bunu sıfıra yaklaştırmayı öngörüyoruz. Dolayısıyla, Türkiye artık gelişmiş ülkeler gibi nispi yoksullukla mücadele eden bir ülke hâline gelecek. Mutlak yoksulluğu, inşallah, önümüzdeki yıllarda gündemimizden tamamen çıkarmış olacağız.

Kültürel, sanatsal faaliyetler de planımız içinde yer alıyor. Bir taraftan kültürel zenginliğimizi, çeşitliliğimizi korurken, bir taraftan da ortak değerler etrafında toplumsal bütünlüğe ve dayanışmaya vurgu yapıyoruz.

İstihdam ve çalışma hayatı konusunda OECD ülkeleri arasında işsizliği en fazla azaltan ülke Türkiye oldu, küresel kriz sonrasında. 2007-2012 döneminde 4,4 milyon yeni istihdam oluşturduk. Önümüzdeki dönemde de çalışma hayatımızı geliştirmeyi ve istihdamı artırmayı, daha fazla ve daha nitelikli istihdam oluşturmayı hedefliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik sistemimizin de sürdürülebilir bir şekilde devam etmesini öngörüyoruz. Plan dönemi sonunda gayrisafi yurt içi hasılaya pay olarak yüzde 4'e kadar sosyal güvenlik sisteminin bütçe yükünü azaltmayı öngörüyoruz.

Nüfus dinamiklerine tabii ki vurgu yapıyoruz, nüfus önemli. Bakın, bir Kalkınma Bakanı olarak şu uyarıda bulunmak istiyorum: Bütün gelişmekte olan ülkelerin bir riski var. Gelişmiş dediğimiz bugünkü ülkeler zenginleştikten sonra yaşlandılar, hâlbuki gelişmekte olan ülkelerin zenginleşmeden önce yaşlanma riski var. Zenginleştikten sonra yaşlanırsanız idare edebilirsiniz o servetinizle, geçmişten gelen birikiminizle; zenginleşmeden yaşlanırsanız, işte, bu büyük bir risktir. Bütün gelişmekte olan ülkelerin ciddi bir riski olarak bunun altını çizmek istiyorum. Bizde de maalesef toplam doğurganlık hızımız, 2,1 olan yenileme hızının altına düşmüş durumda, 2012'de bu oran 2,08. Uzun vadeli projeksiyonlar yaptığımızda 2050'den sonra nüfusumuzun azalmaya başladığını görüyoruz. 2075'lere geldiğimizde 88-89 milyonluk bir nüfus öngörüyoruz. Bu, işte, gidişatı değiştirmek, genç nüfus dinamizmini korumak için plan döneminde nüfusu artırıcı politikalar tabii ki benimsenmiş durumda.

Kamuda stratejik yönetim, kamu hizmetlerinde e-devlet uygulamaları gibi hususlar yine, planda altını çizdiğimiz hususlar. Devletimizi artık sanal ortamda daha fazla hizmet yapar hâle getirmek istiyoruz. Şu anda e-devlet kapısından sunduğumuz hizmet sayısı 700, plan dönemi sonunda bunu 3 bine çıkarmayı, kullanıcı sayısını da 15 milyondan 30 milyona taşımayı öngörüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Değerli Başkan; yenilikçi üretim, istikrarlı büyüme çerçevesinde yine, hızlı bir büyüme perspektifimiz var. Türkiye kriz sonrası dönemde, üç yıllık dönemin ortalaması olarak bakarsanız, yıllık ortalama 6,7 büyüme sağladı. Bu oldukça yüksek bir büyüme hızı, OECD ülkeleri içinde en yüksek büyüme hızı. Gelecek dönemde de bunu devam ettirmeyi öngörüyoruz. 2002 yılında 3.500 dolar civarında olan kişi başına gelirimiz, geçen yıl itibarıyla 10.500 dolara ulaşmış durumda ve AB kişi başına ortalamalarıyla mukayese ederseniz, Avrupa Birliğinin on yıl önce yüzde 36'sı düzeyinde olan kişi başına gelirimiz, bugün yüzde 53'üne ulaşmış durumda. Önümüzdeki dönemde de yıllık ortalama 5,5 büyüme öngörüyoruz, plan döneminde. Plan dönemi sonunda, 2018 yılında ise 5,9 gibi, yüzde 6'ya yakın bir büyüme hızına ulaşmayı öngörüyoruz. Burada sermaye ve emeğin yanı sıra, toplam faktör verimliliğinin de yüzde 1,1 oranında büyümemize katkı yapmasını bekliyoruz. Bu dönemde hem büyüme politikalarımız hem aktif iş gücü, diğer politikalarımızla birlikte istihdamın 4 milyon civarında artmasını bekliyoruz.

İş gücüne katılım oranında kadınlar başta olmak üzere? Kadınların çok hızlı bir şekilde, daha fazla iş gücüne gireceğini öngörüyoruz ve 2,7 puanlık bir artışla, iş gücüne katılma oranımızın yüzde 53,8'e kadar yükselmesini bekliyoruz.

Büyümeyi sağlarken yurt içi tasarruflara bu planda büyük bir vurgu yapıyoruz. Yurt içi tasarruflarımız maalesef oldukça gerilemiş durumda. Bu, kamudan değil daha çok özel kesimden kaynaklanan bir durum. Son on yıllık dönemde kamu tasarrufları artarken özel tasarruflarda ciddi bir düşüş söz konusu oldu. Önümüzdeki dönemde bu tasarrufları artırmayı öngörüyoruz. Yüzde 14'leri aşan tasarruf oranımızı bugün için plan dönemi sonuna geldiğimizde yüzde 19'lara kadar yükseltmeyi hedefliyoruz ve buna yönelik detaylı politikalara yer veriyoruz.

Ödemeler dengemize tabii ki dikkat ediyoruz, ihracatı artırıcı politikalar izleyeceğiz. Bir taraftan da tabii ödemeler dengemiz için çok önemli olan enerji konusunda gerek yerli kaynakları kullanma, yenilenebilir enerjiyi kullanma gerekse enerji verimliliğine ve nükleer enerjiye ciddi vurgular yapıyoruz. Tabii bunun sonuçlarını daha çok ikinci dönemde göreceğiz. Bu beş yıllık dönem biraz yatırım dönemi olacak. Kömüre yaptığımız yatırımlar, nükleere yaptığımız yatırımlar böyle bir iki yılda sonuç verecek yatırımlar değil. Bu dönemde bu yatırımları yapacağız, ikinci beş yıllık dönemde ise bunların sonuçlarını daha net bir şekilde alacağız inşallah.

Dönem sonunda yüzde 4,5, ilk yıllarda yüzde 5 civarında bir enflasyon öngörüyoruz.

Mali piyasalarda, İstanbul Finans Merkezi Projesi başta olmak üzere, yeni açılımlar, yeni enstrümanlar öngörüyoruz.

Maliye politikamız, son on yılda olduğu gibi yine disiplinli bir şekilde devam edecektir. Özellikle bunun etkisini, tabii, vatandaşımıza hizmet olarak yansıtıyoruz. Borçlarımızın millî gelire oranı son on yılda yüzde 74'ten yüzde 36'lara kadar geriledi.

Bakın, 2001 yılında bütçe faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı yüzde 93,4'lere kadar yükselmişti, bu oran 2012 yılında yüzde 17,4'e kadar geriledi. Disiplinli bir bütçe, disiplinli bir maliye politikası faiz oranlarını aşağıya çekti, güven ortamı oluşturdu. Buradan elde ettiğimiz tasarrufları da biz halkımıza hizmet olarak, sosyal politikalara, çalışanlarımıza ücret olarak yansıttık ve bundan sonraki dönemde de yine maliye politikalarına, disipline ciddi önem vereceğiz.

2012 yılı sonu itibarıyla hesaplanan uzun dönem reel faiz oranımız 0,23 ile Avrupa Para Birliğine üye olan ülkelerin ortalaması olan yüzde 0,54'ün dahi altına indi. Türkiye bu başarıyı sağladı, bunu hep birlikte devam ettirmemiz gerekiyor.

Plan döneminde vergi tabanını genişletmeyi, vergiye gönüllü uyumun artırılmasını, kayıt dışı ekonominin azaltılmasını, buradan elde edeceğimiz alanla da işlem vergilerinin düşürülmesini, üretimi ve istihdamı artırmayı öngörüyoruz.

Yatırım politikalarımızda, yine baktığınız zaman, geçtiğimiz yedi yıllık dönemde sabit fiyatlarla -2013 fiyatlarıyla- 391 milyar Türk lirası kamu yatırımı yaptık. Önümüzdeki dönemde de bu yatırımlarımızı artırarak devam ettireceğiz. Önümüzdeki beş yılda 417 milyar Türk lirası yeni kamu yatırımı düşünüyoruz, buna kamu-özel ortaklığı yatırımları dâhil değil, ayrıca onları da gerçekleştireceğiz fakat bir taraftan da özel sektör için uygun yatırım ortamı oluşturup, tabii esas büyümemizin dinamiğini özel sektör yatırımlarıyla sürdüreceğiz.

AR-GE'ye önem vermeye devam edeceğiz. Geçtiğimiz on yılda AR-GE harcamalarımızın millî gelire oranında ciddi bir artış sağladık, önümüzdeki plan dönemi sonunda da AR-GE harcamalarının yurt içi hasılaya oranını yüzde 1,8'e kadar yükseltmeyi hedefliyoruz.

İmalat sanayiye bu planda güçlü bir vurgu yapıyoruz. Ülkemizin bu alanda daha fazla çaba sarf etmesini hedefliyoruz ve burada, bir taraftan ihraç pazarlarımızı çeşitlendirirken?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bir miktar ilave süre isteyebilir miyim Sayın Başkanım?

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreyi uzatamıyoruz, teşekkür ederim. Bölümler üzerinde konuşmalarınız var zaten.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Yalnız bütünlüğü biraz tam ifade edememiş oldum. En azından kapanış için birkaç dakika verin Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Tamamlayamadık ama diğer konuşmalarda eksik kalan konuları ilave etmeye çalışacağım. Tabii, bunun dışında, bir de bölgesel, mekânsal politikalarımız var, onu da özetleyemedim, yeri geldiğinde inşallah daha detaylı bilgi verme imkânımız olur.

Ben bu vesileyle tekrar, plana katkıda bulunan, destek veren, en son Plan Bütçede üç gün boyunca eleştirileriyle, görüşleriyle bize katkı veren değerli milletvekillerine ve diğer tüm katkıda bulunanlara teşekkür ediyorum. Planın ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)