| Konu: | ONUNCU KALKINMA PLANININ (2014-2018) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA SUNULDUĞUNA DAİR BAŞBAKANLIK TEZKERESİ (S. SAYISI: 476) |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 127 |
| Tarih: | 01.07.2013 |
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; Onuncu Kalkınma Planı hakkında konuşma yapmak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
"Kalkınma" kavramının ülkemiz açısından ifade ettiği önemi bu kürsüden çokça ifade ettik. Bugün tartışmasız olan konu, kalkınmanın planlamadan kopartılamayacağıdır. Planlı bir ekonominin ülkenin refah düzeyini ne kadar artıracağını, bu planlama içinde ekonomik, siyasi bağımsızlığın ve demokratik hakların öneminin ne kadar vazgeçilmez olduğunu ifade ettik, etmeye devam edeceğiz.
AKP iktidara geldiği günden bu yana "istikrar" kavramının önemine vurgu yapmaktadır. Esas olarak, AKP, iktidarından önce atılmış ekonomik adımlar ve bu adımlarca çizilmiş ekonomik programları harfiyen devam ettirmiş bir iktidar olarak ülkeyi on yılı aşkın süredir yönetmektedir.
Sayın Bakan, geçen yıl bütçe görüşmelerinde de ifade ettiğim, daha sonra da Meclis kürsüsünden CHP grup önerisine ilişkin yaptığım konuşmada da vurguladığım uluslararası bölgesel entegrasyon alternatiflerinin nihayet bu taslakta tartışılmaya açılması beni memnun etti. Çok kutuplu dünya analizlerimizin sahiplenilmesi ve planda yer almasından mutluluk duyuyorum.
Ocak ayında bu kürsüden şunları ifade etmiştim: Dünya son altı yılda hızla değişmiştir. Tek kutuplu dünyanın kendine özgü denge yapısı ve geleceğe dair şiarları tükenmek üzeredir. Dünyada tek kutuplu dengenin sona erdiği ve yerine çok kutuplu dünya düzenine geçilmekte olduğu doğrultusunda kanaatler artmıştır. Bu kanaatler yalnızca gelişmiş ülkeler için değil, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için de kabul edilen kanaatler olmaya başlamıştır.
Artık yeni küresel dengeler konusunda hangi taşı kaldırsak altından Güney Doğu Asya ülkeleri, BRICS ülkeleri çıkmaktadır. Bu ülkeler gelişmiş ülkelere rakip çıkarak dünyanın büyüme lokomotifleri olmuşlardır. Bugün dünyanın gelişmiş ülkeleri, bu ülkeler tarafında yoğunlaşmakta olan olağanüstü ekonomik ve dolayısıyla küresel gücün karşısında eski güç dengelerini, sürdürülebilirlik şartlarını hızla farklılaştırmaktadırlar, hatta yitirmektedirler. Gelişmiş ülkeler, Güney Doğu Asya ülkelerini dengeleyebilmek için Doğu Avrupa ve Karadeniz ülkeleri civarında entegrasyon ve iş birliği olanakları aramaya başlamışlardır.
Bunları biz okuyoruz, duyuyoruz ama maalesef iktidar bu tür gelişmelerin farkında mıdır biz onu fark edemiyoruz.
Ülkemizin 2014-2018 dönemi arasında temel strateji belgesi olması gereken Onuncu Kalkınma Planı insan odaklı, çok büyük boyutlu ve bütüncül bir bakışa sahip olduğunu iddia etmektedir. Ancak çok boyutlu olduğunu iddia eden bu bakış açısı dikkat çekici eksiklikler ve farklılaşmalar ihtiva etmektedir. Örneğin, bir önceki plan döneminde kalkınmanın motoru olacağı ileri sürülen Avrupa Birliğine üyelik sürecine tartışmakta olduğumuz bu planın giriş bölümünde hiç değinilmemiştir. Dünya uluslararası bölgeselleşme hareketlerini geleceğin yeni dengelerini kuracak temel stratejik atılım olarak görmeye başlarken bu konu Onuncu Plan'da çok zayıf olarak geçilmiştir. Dokuzuncu Planda Uzak Doğu'daki gelişmeler ve bunların dünyaya etkileri yer alırken, Onuncu Planda da bu konuya verilen yer ağırlıkla Orta Doğu'ya ve Körfez Bölgesi'ndeki İslam ülkelerine bırakılmıştır. Planda, dünyada global dengesizliklerin olduğuna da yer verilirken, yeni dengeleme çalışmaları için hangi çalışmaların olduğuna yer verilmemiş, hangi eğilimlerin ağırlık kazanmaya başladığı konusunda tahminler ise oldukça yetersiz kalmıştır. Oysaki, dünyada yeni bir bölgeselleşme hareketi dönemine girilmiştir. Güçlü bölgesel ekonomik entegrasyon alternatifleri küresel dengelerin yeniden barışçıl yollarla tesisi için en iyi seçenek olarak ortaya çıkmaktadır. İşte, daha birkaç ay önce AB ile ABD, dünya tarihinin en önemli serbest ticaret anlaşmasını imzalayarak büyüme hızlarını yüzde 1,5 oranında artırmayı hedeflemişlerdir. Üstelik, daha geçtiğimiz günlerde Kuzey İrlanda'da düzenlenen G-8 zirvesinin sonuç bildirgesinde bu serbest ticaret anlaşması geleceği şekillendirecek temel anlaşma olarak tanımlanmıştır.
Peki, biz bu duruma ne denli hazırdık? Nasıl etkilenecektik bu gelişmelerden? Alternatif politikalarımız nelerdi? Üstelik gümrük birliği üyesi olmamız nedeniyle bu anlaşmadan bu denli etkilenecekken nasıl bir yol haritası çizecektik kendimize? Doğrusu, bu planda bu sorularımıza yanıt bulabilmeyi isterdik; ancak şaşırmadık. Dünya analizi, Sayın Dışişleri Bakanının ayakları basmayan politikalarından ibaret olan iktidar partisinin böylesine kapsamlı bir strateji çizmemesi şaşırtıcı olmadı bizler açısından. Burada tarihî bir uyarıyı yenilemek istiyorum: Hükûmet, bir an önce, Orta Doğu'da bir zamanlar kendisine sunulan yeni Osmanlıcılık düşünden uyanmalı, istikrarsız alanlarda iş birliği ve entegrasyon hevesinden vazgeçilmelidir. İstikrarsızlık bir hastalık gibi bulaşıcıdır ve güney tarafından, Antakya bölgelerinden bulaşmaya başlamıştır.
Unutulmamalıdır ki Türkiye'nin bölgeselleşme seçenekleri yalnızca duygusal tercihlere değil, yeni uluslararası konjonktüre, yeni makroekonomik dengelere, yeni çok kutuplu dünya jeopolitiğine bağlıdır.
Planda, komşu ülkeler ve bölge ülkeleriyle ticaret ve yatırım potansiyelini değerlendirebilmek amacıyla özel ekonomik iş birliği yöntemleri olan ortak veya nitelikli sanayi bölgeleri, ortak ekonomik alan gibi iş birliği mekanizmalarından bahsedilmektedir. Planı hazırlayan bürokratlarımızın iyi niyetlerinden eminim. Ancak unutulmamalıdır ki iktidar partisi, bir zamanlar en büyük müttefiki olan Suriye ile de benzer bir yapılanma işine girerek Şamgen alanını hazırlamaya çalışmıştı ancak bugün gelinen noktada AKP zihniyeti Türkiye'yi Suriye'deki iç savaşın bir tarafı hâline getirmiş ve doğal olarak bu atılım sonuçsuz kalmıştır. Böylesine kapsamlı ve önemli iş birliği projelerinin AKP tarafından uygulanamayacağı bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Planda farklı bölgesel merkezlerden söz edilmelidir ancak Türkiye'nin bu merkezlerle rekabet ve iş birliği stratejileri ne yazık ki vurgulanmamaktadır. Oysaki ABD dış politikasına ilişkin son tartışmalarda Orta Doğu'dan Asya Pasifik bölgesine doğru bir yönelmeden söz edilmektedir. Şu sıralarda Çin'in batıya yönelmekte olduğu konuşulmaktadır. Bu arada, Asya'da ilginç ve gelecekte sorun yaratmaya aday bir ikileme işaret edilmektedir.
Sayın üyeler, Hükûmet, dünyanın gidişatını ve büyük güçlerin yeni tercihlerini anlayamamıştır. Geliştirilen stratejinin gerçekleşebilme şansı olmayacaktır. Bu durum ancak AKP'yi tarihin derinliklerine göndermeye yarayacaktır çünkü dünyayı anlayamazsanız dünya, Gezi olaylarından sonra sizlerin turnusol kağıdı gibi anladığınız ve kavradığınız gibi sizi tanımayacaktır, arkanızda durmayacaktır.
Bakınız, ihracatımızın yüzde 50'sine yakınını oluşturan AB'yle dahi net bir gelecek hedefi kurgulanmamıştır. Müzakerelere aynı gün, 3 Ekim 2005 tarihinde beraber başladığımız Hırvatistan şu anda AB'ye katılmış bulunmaktadır. Ne oldu AB perspektifimize? Suriye, İran, AB, Türk Cumhuriyetleri, ne tutarsanız elinizde kalıyor. Şimdi de dünya karşınıza geçmek üzeredir.
Hayırlı olsun diyorum!
Çok teşekkürler. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)