GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ONUNCU KALKINMA PLANININ (2014-2018) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA SUNULDUĞUNA DAİR BAŞBAKANLIK TEZKERESİ (S. SAYISI: 476)
Yasama Yılı:3
Birleşim:127
Tarih:01.07.2013

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasa'nın 166'ncı maddesi kalkınma girişimlerinin plana göre gerçekleştirilmesini öngörmüş, bu doğrultuda ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı planlama, bu amaçla gerekli teşkilatı kurma görevini devlete vermiştir. Hükûmetler istese de istemese bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek durumundadır. Bu bağlamda, AKP Hükûmeti de bu anayasal görevi yerine getirmektedir. Kuşkusuz, planlama, toplumların yaşamında, bireylerin yaşamında zamanın ve olanakların tanzim edilerek, düzenlenerek kullanılması ve yaşanması, başarıya ulaşmakta, hedefi yakalamakta büyük kolaylıklar sağlayacak bir temel etkendir. O nedenledir ki anayasal bir zorunluluk olan kalkınma planları ciddiye alınmalı ve gereken önem verilmelidir. Üç bölüm ve yaklaşık seksen başlıktan oluşan, ülkemizin geleceğiyle ilgili bu kadar önemli olan bir konunun böyle, zamana sıkıştırılmış bir dilim içerisinde ve sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş ve konuşulmuş olmasını doğru bulmuyorum.

Neticede, bu kalkınma planı Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak ürünü olacaktır. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde var olan diğer komisyonlarda da kendi alanlarında konuşulması ve tartışılması gerekiyordu. Planın sunum konuşmasında Sayın Bakan ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Sayın Lütfi Elvan dediler ki: "3 bine yakın bürokrat ve teknokrat ve teknisyenle birlikte çalıştık ve iki yıllık bir süreç içerisinde bu metni ortaya çıkardık. Yetmedi, Türkiye çapında 81 ilde 7 bine yakın sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarıyla birlikte oturduk ve bu planı hazırladık." Yani toplam 10 bine yakın insanın hazırlamış olduğu bir plan bu. 10 bin kişiyle oturup çalıştınız ama ne yazık ki Anayasa Komisyonunda bu plan görüşüldü mü? Hayır. Adalet Komisyonunda görüşüldü mü? Hayır. Millî Eğitim Komisyonunda görüşüldü mü? Hayır. İçişleri Komisyonunda görüşüldü mü? Hayır. Dışişleri Komisyonunda görüşüldü mü? Hayır. Millî Eğitim Komisyonunda görüşüldü mü? Hayır. Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda görüşüldü mü? Hayır. Çevre ve Şehircilik Komisyonunda görüşüldü mü? Hayır. Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşüldü mü? Hayır. Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda görüşüldü mü? Hayır. Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda görüşüldü mü? Hayır. Hiçbir  komisyonda görüşülmemiş, sadece Plan ve Bütçe Komisyonuna getirilmiş ve gece yarılarına kadar çalışılmış ve ondan sonra da buraya getirilmiş. Bu, doğru bir plan değildir. Konunun ihtisas komisyonlarının tamamında görüşülüp ve tartışıldıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesi gerekirken ne yazık ki bu komisyonlarda görüşülmedi.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bildiğiniz gibi Türkiye planlı kalkınma sürecine "Plan mı pilav mı?" tartışmaları arasında 1963 yılında geçmiştir. O dönemde bir uzmanlık birimi olarak Hükûmete destek vermesi için kurulmuş olan Devlet Planlama Teşkilatı bu iktidar döneminde kapatılmış ve Kalkınma Bakanlığı adıyla bürokratik yapının bir parçası hâline getirilerek yok edilmiştir. Türkiye'de sağ ve muhafazakâr partiler ve iktidarlar iktisadi planlamayı pek sevmediler, sevemediler ve istemediler. Planlı kalkınmayı "Bize plan değil pilav lazım." diyerek sürekli hafife aldılar, DPT'yi de pek önemsemediler. DPT gibi bir ihtisas kurumunu yok etmek de tek adam otoritesiyle yönetilen bu Hükûmete nasip olmuştur.

DPT'nin faaliyet gösterdiği dönemde Türkiye Dokuzuncu Planı hazırlandı. Bugün görüşmeye başladığımız Onuncu Kalkınma Planı ise uzman bir kurumun değil bürokratik yapının hazırladığı bir plan olarak karşımızda duruyor. Tek adamın yönetimlerinde, özellikle iktisadi planlamanın yönetim sürecinde fazla bir işinin olmadığını biliyoruz. Son günlerde yaşadıklarımızın da çok açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi AKP Hükûmetinin planla, programla pek işi yok. DPT'nin bu Hükûmet tarafından yok edilmesi de bu nedenle şaşırtıcı değildir çünkü otoriter yönetimler planı, programı asla sevmezler ve istemezler. O, ihtisasa, uzmanlığa pek önem vermez, aklına geldiği gibi davranmak ister. AKP Hükûmetinin planla, programla işi olmaz dedim çünkü Hükûmetin bütün kararları tek bir otorite tarafından alınıyor. Planların, programların, yasaların, hatta Anayasa'nın, o bir kişinin sabah kafasında esen fikirler karşısında pek bir hükmü kalmıyor. Bu belgelerde ne yazarsa yazsın, bu kitapta ne yazarsa yazsın, ne öngörülürse öngörülsün o tek otorite kişi "Hayır, öyle değil böyle yapılacak." demişse iş bitmiştir. Buna en güzel örnek Gezi Parkı'nın kışla yapılmak istenmesidir. Hiçbir ihtiyaç yokken, hiçbir kamu yararı bulunmazken, sadece Sayın Başbakanın kafasına estiği için Taksim'in göbeğindeki tek yeşil alan olan bir park, AVM, otel, rezidans, kongre merkezi, olmazsa şehir müzesi, o da olmazsa boş bir binaya dönüştürülmek isteniyor. Bir planlama yapsak o bölgenin en büyük ihtiyacının yeşil alan olduğunu görürüz. Plana inanmayan bir zihniyet, yeşil alanları beton yığınlarına dönüştürmekte ısrar ve inat ediyor. Bu tek adam sadece yeşil alanları betonlaştırmakla kalmıyor, "bunlar var ya bunlar" diye parmağını sallayarak halkımızı ayırdığı kutupların birbirlerine karşı beton gibi sertleşmesine de yol açıyor.

AKP iktidarı döneminde yapılan ilk plan Dokuzuncu Kalkınma Planı'ydı. 2007-2013 yıllarındaki yıllık programların bu planın hedeflerinin gerçekleştirilmesine yönelik olarak hazırlanması gerekirdi. Çünkü plan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kararı, yıllık program ise bir Bakanlar Kurulu kararıydı. Dokuzuncu Plan'da Türkiye ekonomisinin, 2007-2013 yıllarını kapsayan yedi yıllık plan döneminde yıllık ortalama yüzde 7 oranında büyümesi hedeflenmişti ancak her ne hikmetse bu plan döneminde hazırlanan hiçbir yıllık programın millî gelir büyüme hedefi, kalkınma planındaki yüzde 7 hedefinin gerçekleştirilmesine yönelik değildi.

Değerli arkadaşlar, IMF'ye olan borçların bitirildiğini söylediniz. Doğrudur, son taksit de ödendi. Halkımızın vermiş olduğu vergilerle kapatılmış olan bu IMF borcundan sonra şimdi size birkaç rakam vermek istiyorum: Sizden önce, 2002'den önce, Türkiye'de çok partili yaşamın başından 2002'ye geçen elli altı yılda iş başına gelen hükûmetler 95 milyar dolar iç borç, 130 milyar dolar dış borç, 8 milyar dolarlık özelleştirme, 542 milyar dolar vergi geliri olmak üzere toplam 775 milyar dolar para kullandı. Sizin döneminizde ise, 2003-2012 yılları arasında, 135 milyar dolar iç borç, 207 milyar dolar dış borç, 38 milyar dolarlık özelleştirme, 1,1 trilyon vergi geliri olmak üzere toplam 1,5 trilyon lira para kullandınız. AKP, sadece on yılda kendisinden önceki 42 hükûmetin 2 katı kadar da kaynak kullandı. Ama 2 kat kaynak kullanmanıza rağmen bugün 44 milyon kişi iki günde bir, bir kap et yemeği yiyemiyor; 26 milyon kişi kendine yeni bir elbise alamıyor, eskilerle idare ediyor; 58 milyon kişi evinde eskiyen masa, sandalyesini değiştiremiyor; 61 milyon kişi konut masraflarının altında eziliyor; 42 milyon kişi borçlarını ödemekte zorlanıyor; 63 milyon kişi evinden uzakta bir hafta tatil yapamıyor; 49 milyon kişi ucu ucuna geçiniyor ve beklenmedik bir harcama çıkarsa karşılayamıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de en önemli sorun  işsizlik ve yoksulluk sorunudur. Bana göre, Türkiye'deki işsizlik sorunu yüzde 20'ler dolayındadır. TÜİK'in son verilerine göre işsizlik rakamı 10,1 civarındadır ancak iş bulma umudunu kaybetmiş ve diğer nedenle iş aramayanlarla birlikte yüzde 16,8'e ulaşmakta, eksik ve yetersiz istihdam edilenlerle birlikte ise yüzde 20,2'ye ulaşmaktadır. Çalışma yaşındaki yurttaşlarımızdan her 4 kişiden 1'i işsizdir. İşsizlik, gençlerin arasında ve okumuş nüfus grupları arasında çok daha yaygındır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de esneklik ve güvencenin bir arada olma olasılığı yoktur. Kayıt dışı, esnek çalışmanın bir türüdür ve zaten Türkiye'de kayıt dışılık nedeniyle çok esnek bir çalışma türü de vardır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu planın başında, başlangıcında Türkiye'nin bir diğer önemli sorunu da dar ve sabit gelirli halkımızın vergi adaletsizliği altında inim inim inlemekte oluşudur. Zenginden vergi alamayan AKP, KDV ve ÖTV'ye bindirerek yoksulu ve garibanı daha da ezmektedir. 11 milyon emekli, ülkemizde, ne yazık ki BAĞ-KUR'lusu da SSK'lısı da emeklisi de insanca bir hayat sürdürecek emekli maaşlarını alamamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (Devamla) - Ama, Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda emeklilerle ilgili paragraflar bulmakta zorlanıyorum. Diliyorum ve istiyorum ki büyük emekler verilerek hazırlanmış olan bu planın yine, uygulanmasında Parlamentonun ve Bakanlar Kurulu karar ve söz sahibi olmasıdır. Ama, biz biliyoruz ki yine o tek kişi kararı verecek ve sizler de ona uymak zorunda kalacaksınız diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)