GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, GRUP BAŞKAN VEKİLİ IĞDIR MİLLETVEKİLİ PERVİN BULDAN TARAFINDAN DİYARBAKIR'IN LİCE İLÇESİ KAYACIK KÖYÜNDE 1 YURTTAŞIMIZIN ÖLÜMÜYLE SONUÇLANAN OLAYLARIN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 1/7/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 3 TEMMUZ 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE OKUNARAK GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:129
Tarih:03.07.2013

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Barış ve Demokrasi Partisinin Lice'de geçtiğimiz hafta meydana gelen olaylarla ilgili verdiği araştırma önergesinin lehine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan arkadaşımın sözlerini burada dinlerken Lice doğumlu bir milletvekili olarak hicap duydum, bunu belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlar, bu kürsüde özellikle ilçelerin adını anarak, bölgelerin adını anarak yurttaşlarımız üzerinde "kaçakçı, uyuşturucu" algısı yaratmak kadar yanlış bir tutum yoktur.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Kim söyledi? Çarpıtıyorsun ama.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Doğu ve güneydoğuda yaşayan yurttaşlarımız da Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün yurttaşları gibi eşit haklara sahiptirler. Bölgeler üzerinden ayrımcılık yaparak, algı yaratarak? Dün Roboski Uludere'de ölenlere "kaçakçı" demiştiniz, kendi yanlışınızı meşru göstermek için bugün de Lice'de ölene "uyuşturucu lobileri" diyorsunuz ve bütün Lice'yi, bütün Diyarbakır'ı, bütün doğu ve güneydoğuyu ve bütün Kürtleri uyuşturucu ticareti yapmakla, kaçakçılık yapmakla itham ediyorsunuz, tümünü.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Gizlilik kararı alıp bir ay sonra da görevsizlik kararı veriyorsunuz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Öyle bir itham yok. Çarpıtma!

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Ama öyle dedi Ahmet Bey. Çıkıp düzeltin o zaman, özür dileriz deyin.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlar, size soracağım.

Değerli arkadaşlar, hiç kızmayın, bağırmayın, yarattığınız algı budur. İstanbul'da gösteri yapanlara "faizci, Yahudi lobisinin uşakları" diyorsunuz, Lice'de temel bir hak konusunda haklarını kullanan insanlara "uyuşturucu lobisinin kışkırtması" diyorsunuz, Uludere'de, Roboski'de de "kaçakçı" diyorsunuz. Bu mudur sizin temel hak ve özgürlük anlayışınız? Bu mudur? Bu mudur anlayışınız?

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Halka demiyoruz. Böyle bir şey olur mu ya!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Çarpıtmayın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Niye çarpıtıyorsunuz? Çarpıtmayın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın sizlere bir şey söyleyeceğim. Değerli arkadaşlar, 18 yaşında Medeni Yıldırım adlı bir yurttaşımız ölmüş, yaşamını yitirmiş.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Onu tahrik edenler kimler?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bir sefer bu kürsüden acısına ortak olduğunu söyleseydin ya. Dün Sayın Başbakan grup toplantısında konuştu. Bu cumhuriyetin yurttaşı değil mi? 18 yaşında daha. O Lice'yle ilgili konuştuğu zaman neredeyse grup toplantınızda tilili çekiliyordu, tilili çekiliyordu ya, tribünlerde tilili çekiliyordu. Bir kez olsun Medeni Yıldırım'ın acısına ortak olacak bir cümle duyduk mu Başbakandan? Sizden de bu kürsüde duymadık. Bir insan yaşamını yitirmiş, ilk önce bu acıya ortak olacaksınız.

Değerli arkadaşlar, bakın, ben Lice'yi yaşadım, avukatken yaşadım, çok iyi yaşadım; en fazla acı çekenler, en fazla barışa sahip çıkarlar. Orada gösteri karakola karşı değil, orada gösteri sembol olarak karakola karşı ama istek barış isteğidir, bunu anlayamadınız. Orada sembol olarak karakola gidilmiştir ama istek, barış isteğidir, barış isteği. Oradaki kadınları dinlediniz mi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Molotofkokteyliyle barış isteği olur mu?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, oradaki kadını dinlediniz mi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yakmayla, yıkmayla barış isteği olur mu?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Oradaki kadını dinlediniz mi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yakarak, yıkarak barış olur mu Sezgin Bey?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, dinlediniz mi? Nasıl içten konuşuyor? Nasıl içten konuşuyor? Anlamazsınız çünkü birbirimizin dilinden anlamıyoruz. Kadın Kürtçe konuşuyor orada, anlamıyorsunuz; onun heyecanını anlamıyorsunuz, onun dilini anlamıyorsunuz, onun isteğini anlamıyorsunuz ve gelip bu kürsüde Lice'nin şahsında, ölen Medeni Yıldırım'ın şahsında bütün Kürtlere hakaret ediyorsunuz; "uyuşturucu" diyorsunuz, "kaçakçı" diyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Kim dedi onu ya?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Ben bu ortamı kınıyorum, bu dili de kınıyorum, başta Sayın Başbakan olmak üzere; diyemezsiniz!

Bakın, ne yapacaksınız? Ne yapacaksınız? İnsanlar gösteri hakkını kullanabilirler. Bu gösteri hakkında ifrata kaçmış olabilirler ama sizlere düşen görev, Hükûmete düşen görev, ölümün olmayacağı sonucu sağlamaktır. Ölüm olmayacak, bunu sağlayacaksınız. Ölüm olmayacak, bunu sağlayacaksınız.

Bakın, siz avukatsınız. Size, geçtiğimiz cumartesi günü Taraf gazetesinde Doktor Tolga Şirin'in yazısını okumanızı salık veriyorum bir avukat olarak. Bir avukat olarak salık veriyorum, açın okuyun onu. Marmara Üniversitesinde anayasa hukuku dersi veriyor. Ethem Sarısülük'ün ölümü üzerine yazmış. Bu olaylar da aynen budur.

Değerli arkadaşlar, bakın, barış süreci zor bir süreçtir. Otuz yılın, yüz yılın sorununu çözeceksiniz ama geleceksiniz burada, Sayın Başbakan geçtiğimiz çarşamba günü meydan okur gibi bir konuşma yapacak, arkasından da insanlardan tepki beklemeyeceksiniz. İnsanlar doğu ve güneydoğuda, herkese rağmen, siyasetin bütün kurumlarına rağmen barışa sahip çıkıyorlar, böyle okuyacaksınız. Böyle okumak durumundasınız. Eğer bu sorunu bitireceksek, beraber bitireceksek, beraber barışı inşa edeceksek böyle okuyacaksınız, bunun başka çaresi yok.

2002'de iktidara gelmişsiniz -size sayıları vereyim- ne olmuş? Aksini bugüne kadar söylemediniz, ben bu kürsüden çok söyledim: 388 kişi, rastgele ateş etmekten, yaşamını yitirmiş; aksini söyleyin bana, tek tek isimlerini burada okurum ben. 2003'ten 2012'ye kadar tam 45 kişi, polisin ve güvenlik güçlerinin olaya müdahalesi nedeniyle yaşamını yitirmiş ama tam bir cezasızlık hâli var. Daha dün İnsan Hakları Mahkemesinde, sizin döneminizde meydana gelen bir olayla ilgili olarak ağır bir mahkûmiyet kararı aldınız. 2005 yılında siz iktidar değil miydiniz, başka bir iktidarı mı devraldınız 2005 yılında? Olay 2005'te olmuş, dün karar çıktı ama ne diyor Sayın Başbakan? "Benim güvenlik güçlerim destan yazdı." diyor. Açın, Türk Dil Kurumunun sözlüğüne bakın, destan kime karşı yazılır? Savaşta düşmana karşı yazılır. Gezi Parkı'nda olanlar, Ankara'da olanlar, İzmir'de olanlar, Hatay'da olanlar düşman mı? Nasıl destan yazar? Nasıl olur böyle bir anlayış?

Güvenlik güçleri hukuk devletinde insanların yaşamını öncelikle korumak zorundadır, buna bakacaksınız ama siz övgü düzerseniz, "Destan yazdılar." derseniz, Gezi Parkı'nda bunu söylerseniz, Lice'deki asker de eline alır otomatik silahı, arkadan tarar insanları ve siz de üzüntü duymazsınız. Üzüntü duymazsınız, bir kelime ağzınızdan çıkmaz. Hepsi sırtından vurulmuş. Aynı gece gittim hastanelere, aynı gece: bütün hastaneleri dolaştım, yaralıları dinledim. İnsanlar barışçıl gösteri hakkını kullanıyorlar. Olabilir, taş da atmış olabilirler ama bunun sonucu ölüm değil. Değerli arkadaşlar, ölüm değil. Eğer gerçekten, bakın gerçekten burada bir meseleyi konuşuyorsak? Gelin, size açık çek veriyorum ben, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısıyım, Meclisi kapatmayalım, önerilerimiz burada, hepsi Meclis Başkanlığında. Polisin orantısız güç kullanımından biber gazına, seçim barajından Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na kadar bütün yasaları gelin burada değiştirelim. Temel hak ve özgürlükleri neden pazarlık konusu yapıyorsunuz? Şu kadar adam çıktı, şu kadar adam çıkmadı; yüzde 10 oldu, yüzde 20 oldu, neden yapıyorsunuz? Otuz yıldır bu mantık nedeniyle Kürt meselesi bu noktaya geldi, tam bu mantık nedeniyle. Eskiden "Terör vardı, çatışma vardı, adım atılmaz." diyordunuz. Aynı zihniyet şimdi, on yıldır devam ediyor: Efendim, birinci aşama bitmemiş. Seçim barajının düşmesi için, ifade özgürlüğünün kalkmaması için, tutuklu milletvekillerinin çıkması için, Diyarbakır cezaevinin müze olması için kime, neye ihtiyaç var, neye ihtiyaç duyuyoruz? Neden bunlardan kaçınıyorsunuz? Bu Mecliste bunları yapmayacak mıyız, beraber yapmayacak mıyız?

Değerli arkadaşlar, hepimizin aklımızı başımıza alması lazım, hepimizin, kendimi de katarak söylüyorum. Biz, köprüden sonraki son çıkıştayız. Bir kez daha ifade ediyorum: Bu Meclis ya bu sorunu beraber, demokrasi içerisinde çözecek ya da çözecek, başka bir şansımız yok. O yüzden, bu işi ertelemenin, bu işi bir tarafa bırakmanın, ekime bırakmanın, kasıma bırakmanın bir nedeni yok. Lice'deki yurttaşlarımız barışa sahip çıkmışlardır ve barış talepli çıkmışlardır. Lice'nin bütün köyleri boşaltılmıştır, bütün köyleri. En fazla faili meçhul cinayet o ilçeden giden insanlarda olmuştur, en fazla. En fazla derin acıyı onlar yaşamışlardır. O nedenle de buna sahip çıkıyorlar. Sizin de böyle anlamanız lazım. O nedenle gelin, geciktirmeyelim, hem bu araştırma komisyonunu kurarak Uludere, Roboski'yle ilgili olarak bir adım atalım, aynı zamanda bir adım atalım ve yine, gelin, bugün, Meclisi kapatmayalım, kapatmama kararı alalım ve demokratikleşme noktasındaki adımları 1 Ekime bırakmayalım. Bunu yapma şansımız var, bunu becerme şansımız var. Yoksa yazın hepimiz üzülebiliriz.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)