GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ VE DEVLET MEMURLARI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:132
Tarih:06.07.2013

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, biraz önce burada vuku bulan ve hiçbir zaman tasvip edilmeyecek kaba kuvvet gösterisini özellikle kınıyorum.

Şimdi, bu bir şeyi gösteriyor, bir defa diyalektiğin üç tane yasası var: Zıt şeylerin birliği ve mücadelesi yasası, kemiyetin keyfiyete tahavvülü yasası; tez-antitez-sentez dediğimiz üçleme. Yani, dışarıda ne oluyorsa içeriye de yansıması mümkün ama içerideki mücadelenin entelektüel ve demokratik karakteri üzerinden yürümesi gerekiyor. Dolayısıyla da kaba kuvvet ya da işte, ilkel dönemlere ait birtakım fiziksel güç gösterileri günümüzde çok anlamlı değil. Bu bakımdan, Hükûmetin Türkiye'nin geldiği bu noktayı çok iyi görmesi gerekiyor. Ben, özellikle Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlara hatırlatmak istiyorum: Toplum ciddi bir biçimde bilinçaltını doldurmuştur. Toplumda meydana gelen en ufak bir kıvılcım, bundan böyle ciddi bir biçimde sosyal hareketlere sebebiyet verecek durumdadır. Bunu dikkate almak gerekiyor ve bu toplumu yatıştırıcı, bu birikimi, bu enerjiyi pozitif anlamda kullanan bir mekanizmanın ortaya çıkmasını sağlamak sizin görevinizdir, hepimizin görevidir. Bunun özellikle altını çizmek istiyorum.

Biz burada ne yapıyoruz? Yasa yapıyoruz. Nasıl yasa yapıyoruz? Postmodern bir yasa yapıyoruz. Yaptığımız bu yasa ne oluyor? Bir tarafı abat ediyor, diğer tarafı berbat ediyor. Bir tarafta sevinenleri çıkıyor, öbür tarafta üzülenleri çıkıyor. Acaba, bu yasayı adil, eşit, herkesin yararlanabileceği tip ve türden bir yaklaşım içerisinde çıkartamaz mıyız? Elbette çıkartırız. Mesela, kadroya geçirilmeyen sözleşmelilerin psikolojik yıkımını kim karşılayacak veya buna kim cevap verecek? 100 bin kişi kadroya geçirildi. Peki, niçin 100 bin kişi sözleşmeliydi sorusunu soracağız. Peki, bu 100 bin kişi kadroya geçirildi de yarın, bir süre sonra sizin efkârlanıp "Gelin, bu 100 bin kişiyi kadrodan bir daha sözleşmeli hâle getirelim." demeyeceğinizi kim garanti ediyor? Çünkü, bu iktidar yap boz, koy kaldır, dene yanıl iktidarı. Akşam gelen yasanın bir de bakıyorsunuz sabahleyin değişimiyle karşı karşıya geliyoruz.

Şimdi başka bir şey daha oldu. Bu ehliyet için 110 TL bir maliyet var, onun için 110 TL'lik bir rakam geldi ve burada, yüce Meclis bunu 15 TL'ye indirdi. Ya, bu 15 TL'ydi de 110 TL niye belirlediniz? 110 TL belirlediniz de 15 TL'ye niçin indirdiniz? Yani, bu Meclisin itibarını, bu Meclisin -kelimenin tam anlamıyla- koymuş olduğu kuralı, getirmiş olduğu yasaları tartışılır hâle getiriyoruz kendi attığımız adımla, kendi yaptığımız işlerle. Onun için, bunları yaparken çok dikkatli bir biçimde yasaları yapmak gerekiyor. Getirdiğimiz yasalar sürekli değişen, değişeni de bir süre sonra tekrar değiştirilmeye çalışılan bir boyut içerisinde şekilleniyor ki bunun kabul edilebilir bir tarafı yoktur.

Değerli milletvekilleri, ölçme, değerlendirme, sınav, müfredat, bütün bunlar eğitim sistemin girdileridir. Üniversite açmak, binalar dikmek ve insanları içine doldurmak, eğitilmiş insanı yetiştirmek amacına yöneliktir kuşkusuz. Asıl olan, maddi düzen ve fiziki mekân değil, insanı çağın ihtiyaçlarına uygun yetiştirebilmektir. Şunu kesine yakın bir şekilde ifade edebiliriz ki: İnsan yetiştirme düzeni yanlış olan bir toplumda hiçbir şey doğru değildir. Bir toplumun insan yetiştirme düzeni o toplumun geleceğini şekillendirir. Üniversiteler, insan yetiştirme düzeninin ete, kemiğe büründüğü yerlerdir. Milletler, ancak yetişmiş, üretici ve vasıflı insanlarının üzerinden geleceğe uzanırlar. Söz buraya gelmişken, zaman akmış gitmiş ama bunu burada söylemekte yarar var. Bir Fransız düşünür, daha 19'uncu Yüzyılda şunu söylüyor, diyor ki: "Tutalım ki Fransa'nın bir anda en büyük 50 fizikçisi, 50 kimyacısı, 50 fizyolojisti, 50 mühendisi, 50 şairi, 50 fabrikatörü, 50 bankacısı ölsün. Ne olur bu durumda?" Diyor ki: "Bu durumda, bu 3 bin üreticinin kaybı Fransa'yı cansız bir bedene çevirir." Şimdi, hükümdarın bey kardeşi, tüm kral ailesi, saray nazırları, mabeyincileri, sandalyeli sandalyesiz bakanları, müsteşarların hepsini, en zenginlerinden 10 bin toprak ağası ölsün. Ne olur? "Üzülürdük ama iyi kalpli olduğumuz için üzülürdük." diyor. "Fransa'nın yaşayışında ne değişirdi? Hiç. Boşalan yerleri yüz binlerce insan hemen doldururdu."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - "Demek ki bizi eşek arıları yönetiyor, demek ki tepetaklak bir düzen bu." diyor.

Şimdi, buradan, hemen bir cümleyle ifade edelim, konuyu biraz sonra da anlatacağım ama burada bir şey söylemekte yarar var: Demek ki eğitim düzeni, bu -biraz önce söylediğimiz gibi- üretici olmayan, girişimci olmayan, verimli olmayan mekanizmaların elinde ülkeyi son derece berbat bir konuma getiriyor. Ama, bunun tersini alırsak o zaman da hadisenin boyutu çok daha başka bir noktaya gelecektir. (MHP sıralarından alkışlar)