| Konu: | MHP GRUBUNUN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN "GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER" KISMINDA YER ALAN, (10/632) ESAS NUMARALI, KÜTAHYA MİLLETVEKİLİ ALİM IŞIK VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN GÖÇ VEREN İLLERDE GÖÇE NEDEN OLAN SORUNLARIN ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLEN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GÖRÜŞMELERİNİN, GENEL KURULUN 8 TEMMUZ 2013 PAZARTESİ GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 134 |
| Tarih: | 08.07.2013 |
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde göç veren iller, göçe neden olan sorunlar aslında otuz yıllık yakın tarihimizin de en önemli toplumsal olaylarının nedenlerini oluşturuyor. Biz her ne kadar Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak araştırma önergesinin aleyhinde söz aldıysak da bunun üzerinde bir konuşma olarak grubumuzun bu konudaki düşüncelerini aktarmak istiyoruz.
Öncelikle, ülkemizdeki göç haritasına şöyle bir bakmakta yarar var, azınlıkların göç olayının altında yatan olayları bir irdelemekte yarar var. En yakın, 6-7 Eylül olaylarından başlayarak günümüze, Rumların olsun, Ermenilerin, Süryanilerin, Asurilerin, Ezidilerin, azınlıkların güvenlik nedeniyle yoğunlaşan 1970, 1980 ve 1990'lı yıllarda üç dalga boyutundaki göçleri ve bu göçlerden sonra, geri dönüş kapılarının açılmasıyla da beraber geri dönüşün yaşandığı bir bölüm var. Azınlık olmalarından, etnik olarak farklı, dinî, mezhepsel konumları gereği bugün Ezidi olsun, Süryani olsun güneydoğuda; batıda İstanbul gibi metropollerde de birçok Rum ve diğer azınlıkların göç ettiğinin ve sayılarının da çok düştüğünün farkındayız. Bunun sonucu, topraklarına, köylerine, bahçelerine el konulması, uzun süreler sonrası zilyetlikle topraklarının kendi mülkiyetlerine geçirilmesi bir vakıa.
İkincisi: Bazı illerimizden ekonomik nedenlerle göç olayı var ve en büyük göçün yaşandığı İç Anadolu'da Sivas gibi illerimizden, Karadeniz'de Sayın Başbakanın memleketi Rize dâhil olmak üzere toprağın az olduğu illerimizden metropollere yapılan ekonomik nedenli göçler var. Doğu ve Güneydoğu'dan yine metropollere, Ege'ye, Akdeniz'e, İstanbul'a cumhuriyet tarihi boyunca bölgesel geri kalmışlık, dengesizlik nedeniyle yaşanan göçler var. Şimdi "Bu göçlerin sonucu Türkiye'de en büyük Kürt şehri hangisi?" diye sorulursa bunun cevabının "İstanbul" olduğunu hemen söylerler. Tabii ki İstanbul, en fazla Sivaslı -iç göç sonucu yerleşen- ailelerin olduğu bir şehirdir, ondan sonraki sırada Karadeniz illeri geliyor. Yine, Ege ve Akdeniz'e baktığınız zaman, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan özellikle Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya'dan Adana, Mersin ve Antalya'ya, Akdeniz'e doğru bir göç dalgası var. Bunun yanında, otuz yıllık çatışma sürecinin yarattığı bir göç dalgası daha var ki bunun toplumsal, sosyal boyutu çok daha fazladır. Bunu varoşlarda, metropollerde siyaset yapanlar bilir yani köyleri yakılan, 17.500 faili meçhule uğrayan, 4 bini aşkın yakılan yıkılan, 1990'lı yıllardaki köy yakmaları sonucu evinden barkından, toprağından olan ve milyonlar olarak ifade edilen, başta İstanbul, İzmir, Mersin, Adana olmak üzere büyük metropollere yoğun olarak bir göç olayı var. Bu göçe can güvenliği, mal güvenliği boyutuyla bakıldığında Diyarbakır gibi bir metropolün nüfusunun bir anda milyonun üstüne çıkması işte bu göçler sonucudur. Doğuda Van gibi bir ilimizin nüfusunun 5 kat birden artmasının nedeni, aynı şekilde can güvenliği nedeniyle, güvenlik ve çatışma nedeniyle yerinden zorla edilenlerin gidebilecekleri en yakın mesafedeki illerden biri olması nedeniyle Diyarbakır ve Van gibi merkezî metropollerde nüfusun 1 milyonu geçtiği görülür.
Bunun farklı bir boyutu daha vardır arkadaşlar; bu, görünmeyen bir boyuttur, kimse de görmek istemez ama bu bir ayıp olarak herhâlde, her zaman karşımıza çıkacaktır ister kabul edelim ister etmeyelim. Siz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 16 bin yurttaşınızın hâlâ zorunlu göç nedeniyle Saddam döneminde Irak'a gidip orada hâlâ yaşadığını biliyor musunuz? Mahmur Kampı'nı ve Mahmur Kampı'yla beraber farklı beş altı kampa dağılmış, sayıları 16 bini aşan, büyük çoğunluğu Şırnak ilinin Uludere, Beytüşşebap, Şırnak merkez, Güçlükonak gibi birimlerinden olmak üzere, 1990'lı yıllarda köy yakılmaları ve faili meçhuller nedeniyle Saddam döneminde dahi, Saddam döneminde gidip Irak'ta sığınan ve hâlâ yirmi yıldır orada yaşayan yurttaşlarımızı biliyor musunuz? Bu, bir gerçekliğidir bu ülkenin ve dünyanın en büyük 16'ncı ekonomisinde eğer hâlâ 16 bin yurttaşınız yakın zamanda mülteci olarak bir başka komşu ülkede yaşıyorsa bununla iftihar edemezsiniz, onur duyamazsınız. Dünyanın 16'ncı büyük ekonomisinde, ileri demokrasisinde kendi yurttaşlarınız hâlâ mülteci. Bu, yakın tarih, bir de darbelerin mültecileri vardır.
Bu Meclisin, 12 Eylül darbesinin mültecilerine bir borcu vardır arkadaşlar. Bugün, Mısır'da darbeciler, darbecilerin karakterini göstererek halkın üzerine kurşun yağdırıyor ve toplu katliamlara başlıyorlar çünkü onları bir tek şey korur, silah, tank, ölüm kusan soğuk metaller, uçaklar, bombalar ve yönetim biçimi olarak sıkıyönetim, olağanüstü mahkemeler ve özgürlüklerin tamamen rafa kaldırılması ve toplantı, gösteri dâhil basın özgürlüğünün, her türlü ifade hürriyetinin tamamen ortadan kaldırılması. Bu da 21'inci yüzyılda Mısır'da yaşanıyor ve birileri de bu darbenin adını koymakta tereddüt dahi etseler, bal gibi, seçimle gelen birisini yine bir genelkurmay başkanının, yine askerî bir hiyerarşi içinde devirmesinin çok açık, çok net olduğu bir darbeyle karşı karşıyayız.
Şimdi, 12 Eylülde bu darbe sonucu sağcı, solcu, benim tanıdığım, Avrupa'da gidip gördüğüm, karşılaştığım binlerce insan şu an hâlâ mülteci arkadaşlar, çoğunu da vatandaşlıktan attılar o zaman, hâlâ ülkelerine dönemiyorlar, döndükleri zaman soruşturma geçiriyorlar, darbe hukuku, sıkıyönetim mahkemeleri, sıkıyönetim fişlemeleri, sıkıyönetim aramalarıyla. Peki, bu Meclisi kapatan darbecilere karşı bu Meclisin bu mağdur durumdaki siyasi mültecilere de elini uzatması gerekmez mi? Çok gecikmiş bir görevdir, bu onurlu bir görevdir. Meclisin milletin iradesine sahip çıkma ve darbecilere karşı da tavır koyması açısından son derece önemlidir. "Sadece Mısır'da veya başka yerde darbeye karşıyım, Türkiye'de darbeyi yargılayayım." deyip Türkiye'deki darbecilerin GATA palasta yatarak tutuksuz yargılandığı tek ülke Türkiye'dir arkadaşlar. GATA palasın mimarlarına ve onun patentini siyaseten taşıyanların darbelerle ilgili konuşurken çok dikkatli olması gerekiyor. 80 yaşındaki nineleri çocuklarına yardım ettiği için hapse atan bu ülkede Türkiye'nin darbecileri GATA palasta yatıyor. GATA palasta yattıktan sonra Mısır'a karşı söylenen hiçbir sözün itibarı yoktur.
Bu araştırmanın yapılmasının faydalı olacağını düşünüyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)