GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, İZMİR MİLLETVEKİLİ HÜLYA GÜVEN VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN GÖZ YAŞARTICI GAZLARIN NE TÜR ETKİLERİ OLDUĞUNUN ARAŞTIRILMASI VE UZUN VADEDE ORTAYA ÇIKABİLECEK İSTENMEYEN ETKİLERİNİN ÖNLENMESİ AMACIYLA 12/6/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 8 TEMMUZ 2013 PAZARTESİ GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:134
Tarih:08.07.2013

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, özellikle bu gaz kullanımına yönelik olarak verilen ve bu ortaya çıkacağı, kısa, orta, uzun vadedeki sorunların giderilmesi ya da yok edilmesiyle ilgili önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; önce şunu anlamamız gerekiyor: "Gösteriler sırasında gaz kullanılsın mı, kullanılmasın mı; Gaz zararlı mıdır, değil midir?" sorusu "Dünya yuvarlık mıdır, değil midir?" sorusu kadar saçmadır bugün.

Sorun, halkı ya da göstericiyi sokağa çıkarmanın ve gaz kullanmaya ihtiyaç duymayacak şartların yaratılmasıdır. Göz yaşartan, mide bulandıran, kanser üretmesi muhtemel gazın kullanılmasını doğru bulmak mümkün değildir. Gaz kullanımı aslında insani de değildir, alelusul kullanılması ise faciadır. En son başvurulması gereken bir usule ilk olarak  başvurmak da son derece yanlıştır.

Aslında, konu, biraz da demokrasi ve demokrasinin algılanmasıyla da ilgilidir çünkü demokrasi ilerledikçe gazın kullanımının da normalde azalması icap eder. Eğer bir ülkede gaz ne kadar fazla kullanılıyorsa o ülkenin demokratik kültürü ve demokratik yaşamı o kadar geridedir demektir.

İnsana duyulan saygı arttıkça aslında demokrasi de kökleşecek, gaz ve kimyasal kullanımı da azalacaktır hatta yok olacaktır. Gösterilere müdahale için gazsız yöntemleri bulmak ve uygulamaya koymak iktidarın ve kolluk kuvvetlerinin başta gelen görevidir.

Üzerinde durulması gereken olayın, aslında sokağa çıkan göstericilerin sayısını azaltmak ya da polisin böyle bir muameleye başvurmasını engellemekten geçtiğini özellikle ifade etmemiz gerekiyor. Bu nedenle, insanlar niçin sokağa çıkıyor, insanlar ya da polis neden gaz kullanmak durumunda kalıyor? Polisi, güvenlik güçlerini ne kadar çok kullanıyorsanız Türkiye'yi, o kadar, çok iyi yönetmiyorsunuz demektir,  bu bir ölçüdür.

Şimdi, bu bakımdan şunu söyleyeyim: Gezi Parkı olaylarının toplumsal psikolojisini algılamak ve bunları çok net bir biçimde hem bilimsel hem de tedbirler bakımından değerlendirmek durumunda ve konumundayız.

Şimdi, ben çok basit bir şey söyleyeceğim. Bakın, Gezi Parkı'ndaki hadiselere, oraya giden insanlara, onların içerisinde bulunduğu hâletiruhiyeye değinmeden önce, Sayın Başbakanın ifade ettiği bir şeyi sizinle burada paylaşmak istiyorum. Sayın Başbakan, bir süre önce, Zeytinburnu'nda yükselen ve şehrin silüetini bozan 16/9 isimli kulelere tepki dile getirmişti ve demişti ki: "Sahibiyle konuştum, `Tıraşlayın.' dedim ama hiçbir şey yapmadılar. O yüzden, çok kırıldım, beş yıldır konuşmuyorum." Sonra, İstanbul 4. İdare Mahkemesi bu binaların yapı ruhsatını iptal ediyor ve gökdelenlerin hukuka aykırı olduğunu söylüyor, yıkılmasına karar veriyor.

Peki, bu ülkenin Başbakanı, bu ülkedeki İstanbul gibi bir kentin silüetinin bozulmasına -bozulmasına kadar giden süreç içerisindeki aşamaları söylemiyorum ama- ona itiraz gösteriyor da bu ülkenin halkı Sayın Başbakan kadar duyarlı bir tavır ortaya koyduğu zaman niçin isyan ediliyor, niçin göklere çıkılıyor ve kükreme şeklinde itirazlar geliştiriliyor?

Sayın Başbakan aslında Gezi Parkı'na gitmeliydi hem de ilk gün, orada tebrik etmeliydi, doğaya, oradaki yeşile, oradaki ağaçlara sahip çıkan insanları tebrik ve teşvik etmeliydi. Ha, oraya gitmez de eğer onu "marjinal" dediğimiz ya da birtakım yakıp yıkıcı, kırıp dökücü örgütlerin arenası hâline orayı getirtecek şekilde şartları yaratırsanız, ondan sonra geriye dönüp "Efendim, şundan kaynaklandı, bundan kaynaklandı." deme hakkına sahip olmadığınız ortaya çıkar.

AHMET YENİ (Samsun) - Hocam, doğruları söylemiyorsunuz, doğruları söyleyin.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, ya, ben size bir şey anlatıyorum arkadaşlar. Şunları, bakın?

AHMET YENİ (Samsun) - Doğruları söyleyin Hocam.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Doğrunun bu babasıdır, anasıdır, teyzesidir. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Onun için, söylediklerimden bir şeyler anlamaya çalışın. Bakın, teker teker anlatacağım ne olduğunu çünkü bunu bir türlü siz algılamak istemiyorsunuz; kalıplarla düşünmeyin, reflekslerle reddetmeyin, beni yargılamaya çalışmayın, beni algılamaya çalışın. Ne oradakileri algıladınız ne de bizim buradan söylediklerimizi algılıyorsunuz; işiniz, gücünüz şablon.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Hocam, seni çok iyi anlamaya çalışıyoruz, biraz daha açarsan...

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Bırakın şu parti taassubuyla, fanatiklikle düşünmeyi, bir kenara atın şunları.

AHMET YENİ (Samsun) - Doğruları söyle. Doğru adamsın, doğruları söyle.

BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen?

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Şimdi, Gezi Parkı olayının neden olduğundan, nasıl olduğundan daha çok, ne olduğunu anlamak gerekiyor. Bunun için de olanın ne olduğunu, gerçeğe yakın bir biçimde okumak ve olanlardan sonuç ve ders çıkarmak zorundayız. Gezi Parkı olayları toplumsal bir reflekstir, ağzına kadar dolmuş ve gerilmiş olan kolektif bilinçaltının bilinç üstüne çıkmasıdır.

Gezi Parkı'ndaki düzenlemelerin ürettiği tepki, bir sonuçtur, başat bir neden değildir. Gezi Parkı düzenlemesi, yalnızca toplumsal bilinçaltını tutuşturan kıvılcım olmuştur. Toplumsal bilinçaltı, iktidarın yıllardır yürüttüğü gelgitli ve inişli çıkışlı politikalarla ağzına kadar doludur.

Değerli milletvekilleri, bakın, eğer bu iktidar, bu Türkiye'de, almış olduğu kararlarda muhalefetin itiraz ettiği bazı konulara dikkat etmiş olsaydı, kararlara ve yönetime katılmayı bir yöntem olarak devreye soksaydı, kamplaşma ve kutuplaşma yaratmasaydı, etnik, mezhep, bölge, cinsiyet farkını kışkırtmasaydı, gelir dağılımını sürdürülebilir bir konumda tutsaydı, yaşam biçimlerine, siyasal aidiyetlere göre vatandaşların ayrıştırılmadığı bir Türkiye'de, kim isterse istesin, yüz binlerce insanı sokağa çıkaramazdı.

Eğer sizin ülkenizde atanamayan öğretmen sorunu varsa, eğer sizin ülkenizde alışveriş merkezleri açıldıkça işlerini kaybeden insanlar varsa, eğer sizin ülkenizde dar gelirli, memur, sendikasız ve sosyal güvencesiz işçi varsa, taşeron mağduru asgari ücretli varsa, işsiz yığınları varsa sokaklarda da çatışmalar ve gerilimler vardır ve olacaktır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bugün, çok açık bir biçimde ifade ederim ki iktidar sahiplerinin, insanların özgürlük alanını genişletmekten, demokratik hukuk devletinin gereklerine göre davranmaktan çok, özel yaşam alanlarına müdahale ederek belirleyici, dayatıcı ve daraltıcı olmaları ülkedeki kaygıları artırmıştır. Toplumsal yaşam alanlarını bir kesimin ahlak anlayışlarına göre düzenlemeye kalkmak doğal tepki yaratmıştır. Bir düşünür diyor ki: "İktidar hayatı hedef aldığında hayat da iktidara direnişe döner."

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Vay, vay!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Hiçbir toplum, iktidarları tarafından üzerinde her türlü tasarrufun yapılabileceği bir kadavraya indirgenemez. Gezi Parkı ölü bir kadavra değildir ağaçların da coğrafyanın da ruhu vardır. Doğayı ve ağacı, üzerinde her türlü tasarrufun yapılabileceği cansız rant aracı olarak gören AKP iktidarı bu yönde yanılıyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Hocam, seni de gaza getirmişler.

AHMET YENİ (Samsun) - Hocam, şehirleri yaktılar.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Ağaçların ve yerlerin de bir ruhu vardır ve kendisine ilgisiz kalanları affetmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Hocam, şehirleri yaktılar!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Diğer yandan, Türkiye'de demokratik taleplere, halkın tamamının ihtiyaçlarına ve değerlerine duyarlı bir iktidar olmuş olsaydı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen?

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - ?Gezi Parkı'ndaki düzenleme sorunu ancak örgütlenmiş çevre unsurlarının ve Greenpeace'cilerin marjinal eylemleri olarak arşivlerdeki yerini alırdı.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Hocam, seni de gaza getirmişler.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Şimdi, her toplumda?

AHMET YENİ (Samsun) - Hocam, şehirleri yaktılar.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Bir bireyin toplumda kendisi için bir yeri olduğunu fark etmesi ve herkesin kendi değerleriyle yerli yerinde olduğunu görmesi o topluma barış getirir, huzur getirir. Belirsizlikler kaygı ve kriz yaratır. Kişiler, yönetimlere en büyük tepkiyi yaşam alanlarının sürdürülebilir olmaktan çıkması durumunda verirler. Bu tür tepkiler, kimlikten, haysiyetten ve onurdan kaynaklanır. İktidarlar yaptığı düzenlemelerle âdeta?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - ?bireylere "Sizin adınıza ben yapıyorum, sizin adınıza ben biliyorum, yapıyorum." diyor ve?

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Özcan Bey, şaşırttın?

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - ?size diyorsa ki: "Size düşen `yap' denileni yapmak, `yapma.' denileni yapmamak." O zaman bu tür olaylarla çok karşı karşıya gelirsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Hocam, gaza gelmeyin.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Çok açık bir biçimde ifade etmek gerekiyor ki buradan?

Böyle el, kol, bilmem bir şeyler yapıyorsun. Eller, kollar, bir hareketler?

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Genel Başkanının senin gibi düşünmüyor.

BAŞKAN - Sayın Yeniçeri, lütfen?

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Şimdi ben buradan gitmiyorum, alın bakalım. Böyle böyle yapıyorsunuz. Ben bu kürsüden?

BAŞKAN - Sayın Yeniçeri?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Seni seviyoruz Hocam, senin gaza gelmeni istemeyiz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hocam, yeniçeri ayaklanması mı?

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Bu önergenin behemehâl kabul edilmesi ve herkesin devreye sokulması gerekiyor.

İdris kardeşimiz güzel şeyler söyledi ama sonunu yanlış bağladı. Dolayısıyla, biz bu çerçevede?

BAŞKAN - Sayın Yeniçeri, lütfen?

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - ?bu önergenin kabulünü istiyoruz.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)