GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ VE DEVLET MEMURLARI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:134
Tarih:08.07.2013

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sıcak bir haber var yine. Bugünlerde Meclis oturumları sırasında gelen sıcak haberler çok hayırlı haberler olmuyor maalesef. Biraz önce "Taksim Dayanışması" adı altında, İstanbul'daki meslek örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların başkan ve yöneticilerinden oluşan 34 kişilik bir grup sadece basın açıklaması yapmak üzere yola çıktılar. Oysa bugün Vali Mutlu Gezi Parkı'nın açılışını yaparken "Onlara 40 kere söyledim." diyerek onları yirmi dakikalık bir konuşmada kırk kere tehdit etmişti. Sayın Vali tehdidinin gereğini yerine getirdi. Basın açıklaması yapmak gibi önceden izin alınması gerekmeyen ve son derece demokratik bir hak olan, kullandırılmamasının da artık bu çağın işi olmadığı bir mesele üzerinde yeni bir krizimiz var. Gözaltıların derhâl sonlandırılmasını, meslek örgütü başkanlarının, sendika başkanlarının derhâl serbest bırakılmasını ümit ediyoruz. Aksi takdirde burada kaybeden Türkiye'nin demokrasisi oluyor.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı üzerinde konuşacaktım önergemde. Kurum 4 kısımdan oluşuyor, 4 birimden; bir tanesi Türk Dil Kurumu, diğeri Türk Tarih Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi ve Atatürk Araştırma Merkezi. Türk Dil Kurumu 1931'de, Türk Tarih Kurumu da 1932'de bizzat Atatürk tarafından kurulmuş, kurulması talimatı verilmiş olan kurumlar ve dönemin çağdaşlaşma projesinin, aydınlanma projesinin, gelişme projesinin birer parçası. Amacı: Pek çok amacı var, bir arı Türkçe ve Türkiye'de kullanılan Türkçede dil birliğinin sağlanması, kuralların geliştirilmesi, bilimsel nitelik kazanması gibi ama Türk dilini Farsça, Arapça, Fransızca dillerinin dilimize doğrudan yaptıkları ve zarar veren etkilerinden korumak gibi bir gayesi de var. Çünkü o devirde biliyorsunuz çok sayıda Fransızca ve Arapça kelime, öyle fonetik adaptasyonla falan kazandırılma değil, olduğu gibi o dildeki anlamlarıyla kullanılıyor ve Atatürk bu konuda diyor ki: "Ülkesini ve yüksek istiklalini korumasını bilen genç Türkiye Cumhuriyeti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracaktır." Atatürk'ün böylesine iyi niyetle ve böylesine vizyoner bir bakış açısıyla kurmuş olduğu kurumlardan bahsediyoruz.

Atatürk bunu sadece kurmakla kalmadı, İsmail Kunter'i çağırdı -İsmail Kunter dönemin İstanbul 6. Noteri- ve ona bir vasiyetname teslim etti ölümünden sadece iki ay önce 5 Eylül 1938'de ve mirasından bu 2 kuruma pay bıraktı ki bu kurumlar bağımsız bir şekilde, özerk bir şekilde faaliyetlerini hükûmetlerden ayrı olarak onların etkisi altında olmadan yürütebilsinler diye. Bu iş, 1983'teki 2876 sayılı Yasa'ya kadar devam etti. O tarihe kadar bunlar özel hukuk tüzel kişilikleriydi ama o tarihte yapılan değişiklikle kamu hukuku tüzel kişiliği hâline dönüştürüldü. Bu şu demekti artık: Yöneticiler, Hükûmet, yürütme bu kurum üzerinde atama yetkisi kullanabilecekti, doğrudan kendilerine bağlı bir hâle gelmişti. Bu davranışla kurumun sadece isim hakkı, mülkiyeti, mal varlığı değil kurumun ruhu da darbeciler tarafından gasbedilmiş oldu. Önceki Türk Dil Kurumu ve Türk  Tarih Kurumu bize Atatürk'ten mirastı ama bugünkü Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, Kenan Paşa'dan mevcut iktidara mirastır.

Bu konuda yapılması gerekenler var çünkü 2876 sayılı Yasa, Millî Güvenlik Konseyi'nce oluşturulan Danışma Meclisi tarafından çıkarıldı. Bugün, 1980 darbesiyle bir hesaplaşma, samimiyeti sorgulanan bir hesaplaşma içindeyiz. Gata Palas'ta yatarak yargılanan bir generalden bahsediyoruz ve onun üzerinden devam ediyor mesele. Ama onun el koyduğu bir şeyi, maalesef, AKP iktidarı değiştirme şansı varken değiştirmedi ve 664 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle de bunu tamamen kendi egemenlik alanına aldı. İşte, eğer, gerçekten darbe ile hesaplaşılmak isteniyorsa gerçek Türk Dil ve Tarih Kurumuyla sadece isim benzerliği taşıyan bu kuruma, hem isim hakkı hem malvarlıkları hem özerkliği hem de itibarı iade edilmelidir ama eğer bunu yapmazsak? Bu kuruma 1983'ten sonra vurulan ikinci bir ağır darbe, Sayın Türköne'nin kurum yönetimine atanması. Sonradan bu hatadan dönüldü ama onun kadar ağır bir meseledir. Gerçekten, Atatürkçülüğü kendine hakaret sayan birinin kurumun yönetim kuruluna atandığı da düşünülürse iktidarın bu konudaki karnesi oldukça zayıftır.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)